top of page

Gelecek arşivleri


İstanbul’da yer alan Audemars Piguet mağazası 13 Eylül - 5 Ekim tarihleri arasında Seza Paker’in Future Archives isimli ses yerleştirmesine ev sahipliği yaptı. Gecikmeli bir bellek gibi işleyen yerleştirmesiyle birlikte Paker, Audemars Piguet markasının kültürel ve coğrafi köklerine göndermede bulunuyordu. Seza Paker, Future Archives'ın hazırlık ve üretim süreçlerini Merve Akar Akgün'e anlattı

Seza Paker, Fotoğraf: Cansu Yıldıran

Audemars Piguet ile nasıl işbirliğine geçtiniz?

Audemars Piguet’in Türkiye temsilcisi Shelly Ovadia, bana markanın sanat projeleri gerçekleştirdiğini anlatırken onlara bir Türk sanatçısını sunmayı çok arzuladığını ve o sanatçıyla İstanbul’da bir proje gerçekleştirmeyi istediğini dile getirdi. Bu fikir ile başlayan projenin başlarında, dükkanı direkt sanatsal anlamda kullanmayı planladığımı ve bir ses yerleştirmesiyle bunu gerçekleştirmeyi düşündüğümü kendisine önerdim. Bunun daha evvel Louis Vuitton mağazalarında yapıldığını ve Olafur Eliasson gibi sanatçıların projelerinde, sanatla lüks tüketim dünyasının bir şekilde yan yana geldiğini anlattım. Süreç Audemars Piguet’in beni Cenevre’deki yeri Le Brassus’a davet etmesiyle devam etti.

Bu projeye başladığında, Fransa’da da yaşayan Türkiyeli bir sanatçı olarak sizde ortaya çıkan en etkili duygu neydi? Nasıl bir sorumluluk hissettiniz?

Le Brassus’a vardığımızda Audemars Piguet’in Cenevre’deki özel fabrikasında bizi, kapıda İsviçre ve Türkiye bayraklarıyla karşıladılar. Burada sanatçı davetinin bir kimliğe bürünmesi çok özel bir duygu oldu benim için. Cenevre’de Future Archive (Gelecek Arşivi) projemi onlarla paylaşırken aynı zamanda, onların kendi temsiliyetlerini nasıl harmanlarım diye düşünmeye başladım. Müzelerinde Audemars Piguet markasının başlangıcından beri koleksiyonlarında olan saatlere bakarak ve beni gezdiren rehberin verdiği bilgilerin en çok 19. yüzyılda duvar saatlerinin mekanizmalarının zincirli köstek saatlere nasıl indirilip, onları bir nevi, bugünün, 21. yüzyılın bilgisayarlarına ve de elimizdeki akıllı telefonlara nasıl indirgendiğini düşünmekten kendimi alamadım.

Future Archive işini, nasıl ortaya çıktığını ve işin nasıl işlediğini anlatır mısınız?

Instagram’ın özel ve işlevsel karışımı estetik gücü, hızı ve bilgi dağılımı, bir süredir ilgimi çekmekteydi. Buradaki görsel bağı kopartıp, Instagram’ın sadece ses kayıtlarını alıyordum. Kayıtlara katmanlar ilave ederek, seslerin bir nevi hafıza deposu oluşması ve bunun gerek storylerde uçan bilgiler haline gelmesi, bir şekilde soyut bir “artı-bilgi” hali Future Archive projesinin doğmasına yol açtı. Sesli eserde, “Araba radyosunda Philip Glass, NASA’nın bir radyo anonsu, Venedik’te yer alan Peggy Guggenheim Müzesi’nden bir küratörün sesi, fotografik arşivin zamanla bir sanat biçimine dönüşmesi üzerine bir konuşmadan ‘Nereden başlasam?’ ses dalgaları, geri viteste bir elektrik motorunun sesleri, denize yakın bir yerde rüzgarın sesinin kaydı, alacakaranlıkta çekirge ötüşleri, Hollanda’da, uzakta, araziyi gözleyen bir insansız hava aracının motorunun bir seradan duyulan sesi, bir filmden kısa bir diyalog, rüzgarın ıslığı, yine Peggy Guggenheim Müzesi’nde bir sergiden ayak sesleri, Portekizce bir konuşma, Smetana’nın Vltava’sının flüt ve kemanla icrası, komik bir videonun piyano melodisi ve acemi bir akordiyoncunun enstrümanından çıkardığı sesler, New York’ta bir sanat galerisinden fırça ve ayak sesleri, trafik sesleri, arabada radyoda çalan Casta Diva, Network (1976) filminden fragman, İspanya’da protestocuların ‘Korkmuyoruz!’ diye bağırışı, ABD’de protestocuların ‘Haklıyız!’ diye bağırışı gibi sesleri kullandım.

Zaman ile ilişkiniz nasıldır?

Zaman, benim Future Archive’den evvel yaptığım eserlerin ana teması. Absinthe adlı sergimde (2015) yüz sene geri ve elli sene ileri gittiğim işimde, Les Mots en Heritage (Miras Kalan Kelimeler) adlı bir öyküden yola çıkmıştım. Mesela, buna göre, 1915’e düştüğümüz İstanbul’da, semt olarak Tünel'i ele almıştım ve o zamanın Passage de Petit-Champs adlı binası (şu anda Galerist ve Tabanlıoğlu Mimarlık yer alıyor) olan ve o gün Agatha Christie’nin, Ernest Hemingway’in vesaire geldiği ve kaldığı yerleri ele almış ve göstermiştim. Geleceğe giden 2065 senesi için ise, sular altında kalmış bir Mısır tanrıçasının arkeolojik buluntusunu kullanarak ve yarına, bugüne ait birçok soru sormuştum.

Daha önce zamansızlık üzerine çalışmalar yapmıştınız. Zaman üzerine çalışmak çok hassas olmalı...

Zaman üzerine çalışan bir sanatçının zamansızlık üzerine düşünmesi kadar olağan bir şey olmaz diye düşünüyorum; çünkü zamanın içinden çıkarak gelen sanatsal kirlerin ve kavramların yeniden ele alınmasının getirdiği bir zamansızlık vardır. Mesela, kullandığım örneklerden Mantegna, Duchamp, Picasso, Boltanski veya Buren’i ele aldığımda, onları kronolojik bir sırada değil, hepsini zamansızlaştırarak yeniden kullanıyorum veya 2002’de Plan 1 Plan 2 adlı dia enstalasyonumda aynı mekânı zamanda geçtiği haliyle yeniden kurguladığımda mekânları ayrı zamanlarda zamansızlaştırmaktayım.

Size göre Audemars Piguet tasarım ve mekaniği nasıl yan yana getiriyor? Bu anlayış, birliktelik, tarih ve marka ağırlığı sanatçının böyle bir projeye yaklaşımını nerelerde etkileyebilir? Bu projenin en güzel yanı nedir?

Daha evvel de bahsetmiş olduğum gibi Le Brassus’da hissettiğim işçilikteki titizlik, yüz yılı aşan üretimin devam arzusu, sanatçılarla birebir projeler geliştirmeleri, zanaat ve zamanı maddi manevi olarak devam etmek isteyişleri üç dört katlı küçük odalarda dağılmış, fabrika olarak anımsanan İsviçre binasının yenilenmiş hali, yanındaki müzesi, bana çocukluğumda çarşıya gittiğim zaman Ermeni, Rum ve Türk ustaların titizlikle saatlerce çalıştıkları yerleri hatırlattı. Çalışan zanaatkarların yüzlerinden keyif ve sakinlik akardı. Cenevre’de bir geleneğin devamını görmenin bana inanılmaz bir mutluluk getirdiğini saklayamayacağım. Orada keşfettiğim arşiv odalarında İkinci Dünya Savaşı sonrası bir postanenin arka odasında unutulmuş kutuları bulmalarının heyecanını anlatmaları ve kutuların içindekilerini göstermeleri hafızama kayıt oldu.

bottom of page