top of page
İlker Cihan Biner

Sası roller, sınır-aşımı deneyimler


Sinan Tuncay’ın 5 Ekim’e kadar C.A.M Galeri’de görülebilecek olan sergisi Olamadığım Adamlara Mahsustur, heteronormatif erkekliğin eleştirisini sunarken ardında "Şimdi ne yapmalı?" sorusunu bırakıyor. Tuncay'ın farklı disiplinlerden çalışmalarının bir arada yer aldığı sergisi Olamadığım Adamlara Mahsustur'u İlker Cihan Biner değerlendirdi

☕️ 7 dakikalık okuma

Sorunlarım olabilir ama hala güzelim, Olamadığım Adamlara Mahsustur, 2019, Arşivsel Pigment Baskı, 38 cm x 8, 3 + 2APs

0. Yıldırım Türker'in Erk ile erkek metni bir bağlantının ipuçlarını taşır. Dikenli mevzuları kayda alabilen yazı yaşadığımız coğrafyanın en acı gerçeklerinden birini su yüzüne çıkartır. Yazar, heteronormatif erkekliğin duygu haritasını çizer ve oluşan tahakkümün en ince ayrıntılarından bahseder. Metinde erk mefhumu baskı, zorlama, denetim anlamlarına gelen bir çekirdeği işaret eder. Ama iktidar parçacığı diyebileceğimiz bu zehirli anahtarın yarattığı şiddetin, baskının tezahürleri her coğrafyada farklı vuku bulur. Aynı zamanda erkekliğin kategorik olarak hiyerarşikleştirilmesinin, egemenlik sahasının geniş olmasının ciddi bir tarihsel arka planı var. Her ne kadar konunun derinliği yazıya sığmayacak olsa da yaratılan baskının bildiğimiz bağlamda kolay aşılacak bir iktidar mekanizması olmadığını söylememiz gerekiyor.

Yine de meselenin girdabına girmeyi göze alarak şöyle bir soru sorabiliriz: Yaşadığımız toplumun ataerkil bir yapıya sahip olduğunu söylerken neyden bahsediyoruz?

Erk ile erkek yazısına geri döndüğümüzde metnin ortalarında Yıldırım Türker erkeklikle ilgili önemli bir meselenin altını çizer: Derin bir suçluluğa, işgal altındaki bir dünyaya doğar. Daracık gözerimi, meşruiyetinin sınırını belirler. Görüldüğü üzere; yazar ciddi bir hududun şiddetini görünür kılar.

Çünkü nefes almaya çalıştığımız hiyerarşik toplum düzeninde bazı nitelikler, imtiyazlar önceden belirlenen değerlerle bağlantı kurar. Erkek olmanın ayrıcalıkları sadece iş ya da sosyal yaşamda maddi çıkarları kazanmakla sınırlı kalmaz. “Erkek adamın erkek oğlu olur” gibi söylemlerin yükseldiği bir toplumda hiyerarşi dolaylı yoldan önceden belirlenmiş kıstaslara göre konum alır. Bilhassa bu coğrafyada Müslüman, erkek, Türk gibi kategoriler kişiye ayrıcalık kazandırır. Din, ırk, cinsiyet iç içe geçerek birbirini pekiştirir. Metinde bahsedilen işgal altındaki dünyaya doğmak denilen problem de böyle bir yere göndermede bulunur.

Lakin başka hadiseleri gözden kaçırmayalım: Ayrıcalıklı erkeklik konumları her zaman dışarıdan dayatılmaz. İmtiyazlı yerde olan ve heteronormativiteyi içselleştirmiş bedenler bu konumlarını kaybetmemek adına canla başla görevlerini yerine getirir. Yani erk parçacığı bir iç kaynak olarak bedene yerleşir. Sorunu biraz daha açarsak; değişimlere kapalı, sürekli tahrif etmeye çalışan, ahkâm kesen heteronormatif erkeklik nefret yayar. Patriyarkal tahakküm mekanizmalarını hızlandırır. Otomatik refleks haline gelen şiddet döngüsü mevcut erkeklik durumunun en büyük lokomotifidir.

Bir de; tek tip olmayan, ağ gibi yayılan ataerkil düzen anlamlandırma sistemi olarak işler. Sünnet olma, askerlik, bazen babalık gibi geniş çapta hiyerarşi içeren konumların yaşadığımız toplumda ne kadar da eril manalar taşıdığını sayısız örnekle dile getirebiliriz.

Fakat böylesi bir karanlık tablo karşısında Sinan Tuncay'ın Olamadığım Adamlara Mahsustur sergisini nasıl değerlendirmek gerekiyor? Binlerce yıldır coğrafyanın yüzeyinde gezinen patriyarkal oyunları sanatçı hangi açılardan ele alıyor?

Memleket Nargile Kafe, Olamadığım Adamlara Mahsustur, 2019, Arşivsel Pigment Baskı, 92 x 50 cm, 3 + 2APs

1. Öncelikle sergi mekânı politik mesaj verme amaçlı kurulmuyor. Öte yandan heteronormatif erkekliğin ifşasını sunmamakla birlikte puslu bir sahaya dair tipolojiler çizme derdinde de değil.

Başta verili erkeklik imgelerinin kolajları karşımıza çıkıyor. Bu çalışmalarda Sinan Tuncay'ın kendisini görüyoruz. Sergiyle aynı adı taşıyan Olamadığım Adamlara Mahsustur dizisinde kolajlar farklı sınıfsal çevrelerden gelen, her biri kendi içinde mikro iktidarlar yaratan erkekliklerin sunumlarını barındırıyor.

Sanatçının çalışmasında konu edindiği maço görünümler seyirciyi kendi içine çekerek heteronormatif durumları düşünmeye davet ediyor. Seri izleyiciyle çatışma kurmadan mevcut iktidar bağlantılarını anlatmaya girişiyor.

Yalnız sergi mekânı kolajlarla sınırlı değil.

Utanma Benden bir kâğıt bebek video projesi olma özelliği taşıyor. Kolajların yarattığı etkiyle birlikte sergi mekânında toplumsal cinsiyet belasının rotası değişiyor. Bedene sarılan kumaş parçalarının, simetrik elbiselerin taşıdığı görünümler ataerkil mekanizmaların düzen vurgusunu ima eder. Erkek, adam gibi giyinmeli anlayışını taşıyan bu iktidar dinamiği serginin en göz alıcı yerinde karşımıza çıkıyor.

Eserlerde bedenlere sınır bağlamında formüle edilen kostüm ve aksesuarlar kullanılıyor. Sıradan görünen fakat normatif cinsiyet hâllerini dayatan bu eşyalar Sinan Tuncay'ın oluşturduğu estetik forma dâhil oluyor. Böylelikle eril etkisini kaybeden nesneler sanatçının tanıklık ettiği patriyarkal düzenden izlere dönüşüyor. Sergideki Arka oda yerleştirmesinde ise daha başka sorunların işaretleri var. Enstalasyon cinsellik alanının denetlenmesiyle ilişkili bir imge dünyasına sahip. Kapalı kapılar ardında ya da “İbadet de gizlidir, kabahat de.” cümlesini ete kemiğe büründüren bu yerleştirme eril düzenin cinsellik alanını nasıl kapattığını konu ediniyor.

Arka oda eserini referans göstererek devam ettiğimizde sergiye yayılan gizem kavramına da değinmek gerekiyor. Fakat nosyonun Wagner'in eserlerini andıran mistisizm ya da mitsel kökenleri vurgulayan formlara gönderme yaptığını söyleyemeyiz.

Olamadığım Adamlara Mahsustur sergisi kışkırtıcı bir uzlaşmazlıkla düzenlenmiyor. Aksine enstalasyonlar, kolajlar, video projeleriyle beraber birbirinden farklı görünen gerçekliklerin aynı kumaştan biçildiğini fark ediyoruz. İşte gizem kavramı bu ortak dünyayı görünür kılan anahtar niteliğine dönüşüyor. Mefhumun etkisi önceden Vanessa Beecroft'un çıplak ve ifadesiz kadın bedenlerini işaret eden eserlerinde de görülmüştü. Lakin Olamadığım Adamlara Mahsustur sergisinde Sinan Tuncay'ın başka kılıklara girdiğini gösteren formlar, heteronormativitenin açtığı yaralar ve iktidar etkisindeki nesnelerin dönüşümü gizem kavramının her daim değişebilirliğinin bir göstergesi olarak vuku buluyor.

Aramızda bir top, Olamadığım Adamlara Mahsustur, 2019, Arşivsel Pigment Baskı, 92 x 50 cm, 3 + 2APs

2. Erk ile erkek metnine vurgu ile başladık. Yazının Sinan Tuncay'ın sergisi ile bağlantısına geldiğimizde erk parçacıklarının yarattığı düzenlemelerin yalnızca söylemden ibaret olmadığını görüyoruz.

O halde çözümleri düşünebilir miyiz? Etrafımızı saran belayla nasıl mücadele edeceğimiz bir muamma. Şimdi ne yapmalı sorusu kapımızda beliriyor. Sabit özneyi varsayan heteronormativiteyle mücadele konusunda bir reçete sunabilmek zor. Ama bedenimizi saran kültürel buyruklarla beraber edindiğimiz erk alışkanlıklarını kırabilecek örgütlenmelere ihtiyacımız var. Örneğin; ikili cinsiyet egemenliğini yırtarak cinsel çeşitliliği olumlayıp arzu sahalarına dalamaz mıyız? Hatta ırk-sınıf gibi ayrıştırmaları çöpe atıp erdem, cesaret, kabiliyet gibi kavramları parlatmak çok mu zor?

Soruları çoğaltabiliriz. Hatta bir tane daha sorabiliriz: Sinan Tuncay'ın yaptığı gibi sorunları askıya alıp görünür kılmaktan başka çare var mı? Bu suale yanıtı Arkadaş Z. Özger'in Yolcu şiirinden bir bölümle bitirelim: Vücudum Sabırlı sevgilim benim Bu hüznü senin için biriktiriyorum Sana gelicem beklemelerin bu acılı durağından Bu giz bu karanlık bitecek Güneşin çıkmasını bekliyorum.

Yorumlar


bottom of page