top of page

Form ve Mekân’da aralık duranlar

Roman Kakoyan’ın Form ve Mekân isimli kişisel sergisi 3 Mayıs tarihine dek Galeri 77'de devam ediyor. Sanatçının yapıtlarında yarattığı mekânların aralık hâli üzerine düşünüyoruz


Yazı: Neslihan İmamoğlu


Roman Kakoyan, İsimsiz, 2024, Tuval üzerine yağlıboya, 98x143 cm


İnsan, aralık duran varlıktır.

 

Gaston Bachelard’ın Mekânın Poetikası’nda[1] kurduğu bu cümle, az sayıda insan figürüyle mekânın sınırlarını, etkisini, gücünü poetik bir dille aktarmayı başaran Roman Kakoyan’ın Galeri 77’deki Form ve Mekân isimli sergisini tamamlıyor sanki: İnsanın da mekânın da aralık hâline bakmayı hatırlatıyor. Bachelard, bir varlığın yüzeyinde, varlığın kendini göstermek ya da saklamak istediği bölgedeki kapanma ve açılma hareketlerinin açık-kapalı diye özetlenemeyecek kadar çok olduğunu, bazen tersine dönebildiğini, tereddüt yüklü olduğunu söyler.[2] Roman Kakoyan’ın 2021-2024 yılları arasında yaptığı tuval üzerine yağlıboya çalışmalarından oluşan Form ve Mekân hem sergilenen işlere içkin atmosferde hem de resimlerin mekâna yerleşim kurgusunda açıklık ve kapalılığın, için ve dışın, ışık ve gölgenin diyalektiğiyle ilişkilenme biçimlerini ve bir anlamda aralıkları çoğaltıyor.


Bu metin de aralık duranların etrafında dolaşarak biçimleniyor. Formun mekânı olan tuval ile mekânın formu arasındaki ilişkiden başlayıp bazen dışarıdan içeriye bazen formdan mekâna bazen anılardan hayallere doğru poetik izleri takip ederek sergiyi keşfetmeye çalışıyor. Tanımlı giriş, gelişme, sonuç paragrafları yerine farklı kapılar aralıyor.


Kapının aralığında


“Öyle görünüyor ki bir hayalgücü antropolojisinin ilk yapması gerekenler, ele alması gereken ilk meseleler, içeriyi somut, dışarıyı da engin kılmaktır. En ufak bir dokunuşta, bu simetrik olmayan kendini gösterir.”[3]


Roman Kakoyan’ın bu ilk kişisel sergisi başka bir galeride, farklı bir sirkülasyon rotasıyla (ya da “içerinin” ve “dışarının” haksız tutuklamalardan depremlere bu denli anlam yoğunluğuyla yüklü olmadığı başka bir zamanda) sergilense muhtemelen farklı bir etki yaratırdı. Karaköy’de yoğun bir cadde ile sakin bir sokağın kesişiminde konumlanan Galeri 77’nin cam duvarları ve kapısı aracılığıyla sokakla şeffaf bir biçimde iletişim kuran cephesiyle mekânı ikiye ayıran salonları; Kakoyan’ın işlerindeki mekânsal anlatıyla birleştiğinde içerinin somutluğu ve dışarının enginliğini birbiri içinde eriten bir atmosfer oluşturuyor. Sokağa açılan galeri mekânı, kapısı aralık ve camları perdesiz olduğu sürece beyaz küp olmaktan kurtuluyor. Resimlerinde biçimi öne çıkaran sanatçının ismini de bu vurgusundan alan kişisel sergisinde galerinin sokakla kurduğu bu hacimsel ilişkinin sergiye özgü olmasa da serginin etkisini artırması önemli bir detay olarak dikkat çekiyor. Daha ilk karşılaşmada bakış; aralıklarla iç mekânın derinliklerine, perspektifle sokaktan resme uzanırken camdan çerçeveye, çerçeveden tuvale ve boya izlerine farklı katmanları da katediyor.  


Katmanların aralığında


Solda: Roman Kakoyan, Oda N4, 2023, Tuval üzerine yağlıboya, 100x60 cm Sağda: Roman Kakoyan, Mavi Delik, 2023, Tuval üzerine yağlıboya, 100x120 cm


Birbirine geçişi olan iki salonlu sergi mekânının her iki salonunda da vitrine paralel bir duvar dışarı ile içeriyi ayırıyor. Bu ayırıcı duvarın sokağa bakan yüzünde bulunan iki iş; Oda N4 ve Mavi Delik dışarı ile kurulan ilişkinin aracısı ve serginin temsilcisi oluyor. İki resim de sokağı resmin içine, resmin peyzajını da sokağa taşıyan bir aracı gibi konumlanıyor. Nötr renkler her an bulunduğu mekânın şeklini alacak ve perspektifin vurguladığı keskin formlar resmin mekânı olan tuvalden taşıp tüm hacme yayılacak gibi.


Ayırıcı duvar ve cam arasındaki boşluk, tuvaller ve çerçeve arasındaki boşluk ile büyük bir benzerlik gösteriyor. Çerçevelerdeki bu boşluk, içerisi ve dışarısı arasındaki eşik görevini üstlenerek çerçeveyi, sarıp sarmalayan bir mekân olarak okumamıza da imkân tanıyor. Nasıl vitrinden gördüğümüz tuvale ulaşmak için kapı eşiğinden sergi mekânına; cam ile duvar arasına girmemiz gerekiyorsa sanki aynı yöntemi izleyerek çerçeve içinden resimlere de girebiliriz.


Bir aralıktan içeri


Roman Kakoyan, 6. Hat, 2021, Tuval üzerine yağlıboya, 52x70 cm


Dışarı ile doğrudan ilişkisi bulunan ilk salonda daha çok dış mekâna ait öğelerin baskın olduğu bir anlatı hakimken dışarı ile yalnızca vitrin üzerinden -o da araya giren duvarla kesintiye uğrayacak şekilde- bağ kuran ikinci salonda iç mekâna dair resimler yer alıyor. İki salonun kendi aralarındaki geçiş ve dış mekânla kurdukları ilişkiye benzer bir ilişki, resimlerin kendi mekânsal anlatılarında da kendisini gösteriyor: Geçirgen, belirsiz, tedirgin bir döngüsellik hâkim.


İkinci salonda, diğerlerinden renkleri, konusu ve hareketleriyle ayrışan 6. Hat isimli yapıt galerinin beyaz duvarına asılmış olsa da galerinin mimarisi nedeniyle yanındaki camdan görünen renkli yazılı duvar da dışarıdaki bir öğe olarak fona ekleniyor. Nasıl tuval ve çerçeve arasındaki boşluk galeride mekânsal bir karşılık buluyorsa, galerinin sokakla ilişkisi de sanki bu yerleştirmeyle resme taşınıyor.


Görünenle görünmeyen arasında


Roman Kakoyan, Sarı Tarla, 2023, Tuval üzerine yağlıboya, 95x143 cm


Roman Kakoyan’ın yapıtlarının çoğunda insan figürü bulunmuyor. İki istisna hariç: Oda N4 ve Sarı Tarla isimli işlerde ise yüzü izleyiciye bakmayan figürler topografya ile beden, giysi ile bitki örtüsü, toz ile tüy analojisini matematiksel bir hassasiyetle kurmuş olmalarıyla dikkat çekiyor. Üstündekini çıkarırken yüzü kapanan bedenin kıvrımları ten rengi ile uyumlanan toprağın kıvrımlarıyla eşleşiyor. Duvar, resmin iç kurgusunda dışarının figürü görmesini engellerken siyah iç çamaşırı ve yüzünü örten tişört aynı mahremiyetin izleyici ile kurulan ilişki için de geçerli olduğunu söylüyor. Resmi de mahrem bir iç mekân olarak konumlandıran bu yaklaşım hem duvara hem de bize yüzünü göstermeyen diğer figürde de devam ediyor. Renk, gölge, simetri ve form oyunları resme bir katman daha açıyor. Resmin devamı gibi algılanan ve izleyiciyi de resmin görünmeyen bir parçası kılan bir katman bu. İzleyiciye o mekânda olduğunu değil, o mekâna resimde gözükmeyen diğer duvardan baktığını düşündüren bu oyun resimlerdeki atmosferi daha da tekinsiz bir hâle getiriyor.


Büyük camlar ve jenerik, işlevsel mobilyalar modern mimarlığa referans verse de dışarıdaki kır peyzajı oluşturduğu tezat ile aidiyeti parçalıyor. Kıyamet sonrası bir dünyanın ya da paralel bir evrenin misafiri olduğunu düşünen izleyici akvaryumdaki balıklarla, camdaki çatlakla, zemine vuran güneş ışığıyla tekrar aidiyet hissediyor. Nasıl peyzajı kesen, onu sarmalayan ve çevreleyen duvarlar ve çıplak strüktürlerin boşlukları iç ve dış arasında sürekli bir sızıntıya sebep oluyorsa form, ışık, ses, doku, hareket de bu sızıntının yönünü, etkisini, şiddetini belirleyici bir rol üstleniyor.


Kamusala ve mahreme aralanan bakış


Roman Kakoyan’ın resimlerinde içsel veya dışsal mekâna yakından bakıldığında geçişler, ihlaller, ilişkiler daha da görünür oluyor. Resmin mekânı uzaktan bakınca çok keskin, yakınlaştıkça üst üste binen, birbirinin içine geçen renkler ve çizgilerle yaratılıyor. İç mekâna ve dış mekâna yüklü farklı duygular ve anılar aralık mekânlardan birbirine sızıyor. Keskin dairesel ve lineer formlar ışık ve gölgenin ve elbette doğrudan fırçanın belirgin müdahalesiyle belirsizleşiyor, kapının ve zeminin formu birbirine geçiyor. Mimari bir teknik çizim izlenimi veren kusursuz perspektifin sunduğu bakış açısından uzaklaşmayı başarıp gölgeleri takip ettiğinizde kapının içinden geçen bir eşik veya döşemeye doğru eriyen bir kapı görülebiliyor. Odak değiştikçe, bakış farklı noktalara yöneldikçe Roman Kakoyan’ın resimlerindeki formlar sınırlarının dışına taşıyor. Zemin ile kaynaşan kapı mekânsal bir öğe olmaktan çıkıyor artık. Mimari bir çizime değil bizi şiirsel yolculuğa çıkarma gücüne sahip bir resme bakıyoruz. O kapı; toplumsal hafızaya uzatılan bir anımsatıcı veya kökünü arayan bir dalın yolculuğu olabilir. Aralık duran ama bastığı zeminle kaynaşmaya başlayan beyaz kapı, aralık duran insanın varoluş arayışında uzun süre kaldığı bir anlam noktasını işaret ediyor olabilir. İzleyicinin geçmişiyle birikimiyle sonsuz olasılıklar aralığında gezinebilir.


Roman Kakoyan’ın oyuncul fırçası nasıl ustalık ve incelikle rasyonel olanı hayali bir dünyaya taşıyorsa yalnızca minik bir müdahaleyle imgenin varlığını değiştiriyor; bir lekeyle örneğin boşluğu cama dönüştürüyor. Burada içeriyi ve dışarıyı ayıranın bakış olduğu; ne içe ne de dışa ait mekânsız öğelerin ve zamansız anlatının sürekli birbirinden beslendiği bir atmosferin kurulmuş olduğunu görülüyor. İçerisi ile dışarısı kamusal olan ve mahrem olan üzerinden ele alındığında bir kez daha mahremin zedelendiği, gözetlendiği, ihlal edildiği görülüyor. Kırılmış cam, yıpranan tel, uçuşan perde resimde bir varlığın (cam kırığı olmasa orada cam değil bir boşluk göreceğiz) işareti olurken aynı zamanda mahremiyete dair de söz söylüyor.


Hafızanın aralığı


Sanatçı resimlerinde tanıdık formları ve mekânları bir rüyadaymışçasına değiştirerek tekinsiz bir atmosfer oluşturuyor. Bunu yaparken hafızanın oyunlarına benzer bir yol izliyor. Yerine koyuyor, yolunu değiştiriyor, silikleştiriyor veya capcanlı bir renkle vurguluyor. Kırmızı balık figürünün doğrudan hafızaya referans verip vermediği bilinmese de formu bozulan, sınırları belirsizleşen bir akvaryum bu referansın çok da aykırı olmayacağını söylüyor. Yine aynı tedirgin güzergâhta; resimlerindeki devasa strüktürler, büyüyen şehirleri, doldurulan deniz kıyılarını anımsatıyor olabilir mi? Gecekonduların açıkta bırakılan demir donatıları evin içinde inşa edilmeyi bekleyen anıları imgeleyebilir mi?


Form ve Mekân'ın sergi metni, sanatçının resimlerini çeşitli ikililerle anlatıyor: Fiziksel çerçeve - duyusal, düşünsel alan; tanımlı alan - belirsiz, zamansız, izleyiciye açık anlatı platformu; mimari öğeler - boşluk; fiziksel yapı - metafor, biçim - ruh;  karamsarlık - düşündürücü dinginlik; ışık – gölge... İkilikleri çoğaltmak yerine ilişkilerin potansiyellerine bakmayı, karşıtlıklardan ve geometrik tuzaklardan kaçmayı deneyen bu yazı ise kendisiyle çelişerek başladığı yere geri dönüyor: İnsan formların ve mekânların arasında, anılara ve geleceğe aralık duran bir varlıktır.


Form ve Mekân, Sergiden görünüm, 2025


Form ve Mekân, 3 Mayıs’a kadar Galeri 77’de ziyaret edilebilir.


1. Gaston Bachelard, Mekânın Poetikası, “İçerisi ile Dışarısının Diyalektiği”, ss: 255-275, İthaki Yayınları, 2017. 2. Gaston Bachelard, A.g.e., s.266

3. A.g.e., s. 259

Comentarios


Ya no es posible comentar esta entrada. Contacta al propietario del sitio para obtener más información.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page