Suna ve İnan Kıraç Vakfı koleksiyon sergilerinden ilham alan Yeniden Bak performans programını kapsamında Ekin Bernay’ın 9 Taş başlıklı performansına ev sahipliği yaptı. Beden ilişkisini keşfetmek, beden özgürlüğü ve bedenin ağırlığı üzerine yoğunlaşan performans Performistanbul'un işbirliğiyle 31 Mart Cuma günü Pera Müzesi'nde gerçekleşti.
Ekin Bernay, 9 Taş, Pera Müzesi'nin izniyle
"Yüklüyüm."
Kulağımıza fısıldıyor. O içeride, görünmez. Biz dışarıda. "Yüklüyüm." Uzak bir tepeden rüzgar gibi geliyor sesi.
Ses kesiliyor.
Pera Müzesi’nin Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri koleksiyonunun cam kapısından içeri giriyoruz dokuz kişi. Ağırlık ve mesafenin ölçülmesinin tarihi vitrinlerin arkasında. Ölçme kültürünün Mezopotamya’dan başlayan öyküsünün dönüşümüne bakarken, yerde sekiz taş var. İki ağır kaya en uçta ve ortada irili ufaklı altı taş. Ekin’in şehirleri Samsun, Ankara, Erdek, Londra, İstanbul. Her biri, temsil ettiği yerden alınmış, ayrı kıtalar gibi. Taşlara ve vitrinlere dalgınlıkla bakarken, fark etmediğimiz bir sessizlik ve yavaşlıkta siyah granit yer taşlarının üzerinde aynalanarak, sürünerek çekirge gibi bize yaklaşıyor. Uzun bacakları gövdesinden ayrılıyor, başının üzerinde bir taş var.
Başıyla taşı itiyor. Sisifos’un hikayesini düşünmeye başlıyorum. Sonsuza dek, bir kayayı bir tepenin en yüksek yerine kadar itmekle cezalandırılmış Kral Sisifos. İttiği kaya en tepeye vardığında, her seferinde aşağıya başladığı yere geri yuvarlanacak. Güneş’in doğumu ve gün batımı, sonunda öleceğimizi bilmemize rağmen hayat için çabalamaya devam etmemizi anlatan Sisifos mitini anımsıyorum ona bakarken.
Ekin Bernay, 9 Taş, Pera Müzesi ve Performistanbul'un izniyle
Ekin başını iterek sürüklediği taşı, sekiz taşın yanına koyuyor, taşlar dokuza tamamlanıyorlar. Ekin fısıldıyor bizi taşlara oturtup.
"Neren ağır, neren hafif?"
Düğüm.
Kimisi omzuna ağır taşı koyuyor, ayağına hafifi. Ayaklarımız gitmeye hazır olacak kadar hafif, ama omuzlarımız kendimizi taşıyamayacak kadar ağır mı?
İlk ölçü birimi bedendi.
Parmak kalınlığı, dirsek uzunluğu, karış.
İlk ağırlık birimi taşlardı. Ekin, bedenlerimizin ağırlığını taşlarla ölçüyor.
Kalbimde avuç içimden büyükçe bir kaya, boğazımda ise ceviz büyüklüğünde bir taş mı var? Ekin’in sesi yanımızdayken, yine uzak diyarlardan gelen bir rüzgar gibi, kayalara çarpan deniz, kıyıda kumun üzerindeki taşlarda uysallaşmış fısıldıyor. Ekin, yüreğindeki yüklerini hafifletmiş, şimdi bizi kendi dilinde ölçüyor.
Ölçmek, tartmak her gün doğumunda bir sona doğru ilerlerken, kendi kendimize yaptığımız bir kandırma oyunu. Hayatta hakim olduğumuzu zannettiğimiz zaman, bizi şaşırtıyor. Uzadığını hissettiğimiz, oysa nefes kadar kısa. O, yerde, bir taş karnında, bir taş boynunda boylu boyunca uzanırken. Ona bakıyorum, insan değil, kaya değil, hayvan değil. Çok hafif, kanatları iki yanda bir kuş ruhu. Yaydığı ve bize bıraktığı düşüncelerden tatmin olmuş gözleri kapalı yatıyor. Onu tanıyamıyorum ve bu duygumu zihnime kazıyıp yanından ayrılıyorum.
Comentarios