top of page

Muntean ve Rosenblum İstanbul'da


Bu yıl Art International Fuarı’nın üçüncüsü İspanyol Sanatı üzerine odaklanıyor olacak. 4-6 Eylül tarihleri arasında Haliç kıyısındaki Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek fuara İspanya’dan on beş sanat galerisi katılıyor. Mayorka’dan fuara katılan Horrach Moya Galeri'si İstanbul’da ilk kez Muntean & Rosenblum’un enfes tablolarını satışa sunuyor olacak.

Life Can Be Magnificent and Overwhelming, 2015, Oil on canvas, 220 x 260 cm

Belli bir anlamda, insanlara manevi açıdan hitap etme olasılığını geri kazanmak istiyoruz. Sanat pathos (duygulandırma) biçimlerini tamamen kaybetmiş ve bunlar adeta artık popüler eğlence ve reklam alanlarına aktarılmış gibi. Biz bu mantığı reddediyoruz çünkü insanların, belli bir anlamda, duygulanımları ve duyguları deneyimlemeye mahkûm olduklarına inanıyoruz.

Medya gerçekliği, hayatımızı nasıl sahnelediğimizin ve olay algımızın belirleyici bir unsuru haline geldiğinden, sonsuza dek, önceden var olan belli estetik oluşumlar tarafından çerçevelenmiş deneyimleri biriktiriyor gibi duruyoruz.

Markus ve Adi, 1992 yılından beri birlikte çalıştığınızı biliyorum. Biriniz Graz, diğeriniz Hayfa doğumlu, peki birbirinizi nasıl buldunuz? Neredeydiniz? Ve bir sanatçı ikilisi olarak çalışmaya nasıl başladınız?

Markus Muntean & Adi Rosenblum: Sanat okulunda tanıştık ve birkaç yıl ayrı ayrı çalıştıktan sonra sanatsal hedeflerimizin giderek daha fazla kaynaşmaya başladığını fark ettik ve bu da bize sonunda yoğun bir işbirliğinin kapılarını açtı.

İstanbul'a ilk gelişiniz mi olacak? İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olduğu 2010 yılında, sizin eserlerinizden birinin, "PastPresentFuture" adlı gezici sergide gösterildiğini hatırlıyorum.

M&R: Biz henüz Türkiye veya İstanbul'da hiç bulunmadık.

Siz sokakta gördüğünüz günlük yaşam sahnelerinden veya moda ve yaşam tarzı dergilerinden çıkma ergen figürlerden mi yola çıkıyorsunuz? Bu sahnelerin özelliği nedir? Eserlerinizin sözcüklerini kim yazıyor? Bunlar her zaman alıntılardan mı oluşuyor?

M&R: İlk başta biz bu resim malzemesinden yola çıktık çünkü sadece moda alanında hala ‘pathos’a izin verilen ve henüz onun tabu kabul edilmediği bir tortu mevcut. Başlangıcında, bu bizim konseptimizin ayrılmaz bir parçasıydı, şimdi ise arka plana düşmüş bulunuyor çünkü bir taraftan da kendi fotoğraflarımızı ve gitgide artan oranda, Instagram ve diğer görüntü platformları gibi internet kaynaklarından bulduğumuz resimleri kullanıyoruz. Tablolarımızda kullandığımız metinler genellikle aşikâr olanı ifade eden ve hatta bazı klişeleri yankılayan edebi alıntılar ve aforizmalardan oluşuyor. Ama eğer sizi etkilemelerine, duygulandırmalarına izin verirseniz, tablonun bağlamında, başka bir şey keşfetmek mümkün olabilir. Yüzeyin altında bir yerlerde gerçeği aramak yerine, gerçek çoğu kez, bazı klişe, jest veya aforizmaların içinde, hemen gözümüzün önünde bir yerlerde bulunuyor ve biz bunun farkına varmak için sadece algımızı keskinleştirmeliyiz..

"Ergenliği" nasıl tanımlarsınız? Güzel ve hüzünlü?

M&R: Ergenlik ve gençlikte ifade edilen ve çok tipik olan arafta olma durumu, aynı zamanda çağdaş öznenin durumunun da dolaysız bir aynası, kaldı ki bu da bizim ana odaklarımızdan biri. Eserlerimizdeki ergenlik ve gençlik tekrarı, aynı zamanda çağdaş kolektif bilincimizde genç ve sağlıklı bir bedene indirgenmiş olan insan imajını sergiliyor.

Çağdaş hayat içerisinde şaşırtıcı maneviyat olanakları yaratıyorsunuz. Ben onların gerçek olduğunu kabul etmek isterdim; gençliği daha akıllı gösteriyorlar! Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

M&R: Belli bir anlamda, insanlara manevi açıdan hitap etme olasılığını geri kazanmak istiyoruz. Sanat pathos (duygulandırma) biçimlerini tamamen kaybetmiş ve bunlar adeta artık popüler eğlence ve reklam alanlarına aktarılmış gibi. Biz bu mantığı reddediyoruz çünkü insanların, belli bir anlamda, duygulanımları ve duyguları deneyimlemeye mahkûm olduklarına inanıyoruz. Sonuçta, iletişim araçlarının patlamasının ötesinde, gerçekten paylaştığımız şey, paradoksal olarak, insan varlığının ayrılmaz bir parçası olan acı. Oysa acıyı deneyimlemek bir şekilde özel, mahrem kalıyor ve kelimeler kolay kolay bu deneyimi tekil özneler arasında aktaramıyor.

When we are Searching for an Example of what we No Longer Have, 2015, Oil on canvas, 170 x 220 cm

Markus’un, daha önceki röportajların birinde, manevi pathos ve mutlak bayağılığı eşzamanlı aktaran eserlerdeki çağdaş benlik kavrayışını ve kimlik inşasına özgü çelişkileri açıklarken, “kesin belirsizliği” demesini sevdim. Çağdaş topluma dair en büyük eleştiriniz nedir?

M&R: Batıda bir şekilde hepimiz Descartes’in kayıp çocuklarıyız. Onun temel manevrası egoya, bağımsız ve yüce bir ontolojik konum bahşedip, dünyanın geri kalanını kullanılmak ve sömürülmek üzere hazır bekleyen nesnelere indirgeyerek, algının insan öznesi ile algılanan arasına mutlak bir ayrım çizgisi çekti. Geçmişte gerçekleşmiş ve bugün hala gerçekleşmekte olan tam da bu. Günümüz personasını oluşturuyor gibi görünen çeşitli keyfi parçalar bir araya geldiklerinde tutarlı bir yapıya tekabül etmiyorlar. Sonuçta ortaya çıkan, ifadelerimizin ve eylemlerimizin sahiciliğinin sürekli sorgulandığı, bir arafta olma, belirsizlik durumu. Biz, bu araftan kaçmak için büyük bir çaba göstermek yerine, onu sürdürmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. İzleyiciyi duygulandırmak için gerekli araçlar olarak pathos ve duygusal jestlerle baş etmemize imkân verecek bir kesin belirsizlik yapısı önermeye çalışıyoruz ve de aynı zamanda, doğala karşı yapay, duygusal olana karşı rasyonel olan vb. gibi ortak kanı ve karşıtlıklara meydan okumaya çalışıyoruz.

Çağdaş bir toplumda var olmak belki de diğer bütün dönemlerden daha zor... Modernizm bizi görünmez bir kafesin içine yerleştiriyor. Katılıyor musun?

M&R: Bireyler, bir transandantal evsizlik çağında kendi anlam adaları haline geldiler. Çağdaş iletişim ve sosyal medya şirketlerinin iktidara yükselişi ile şeyler arasındaki bağın anlamı, yani bağlantı, içeriğin kendisinden daha önemli hale gelmiş gibi görünüyor. Aynı zamanda bireyler, enformasyon ya da malların kolayca değiş tokuş edilebilmesi için gerekli olan bir formatlar ağına yakalandılar ve bu ağa o kadar dolandılar ki kendilerini formatlamaya başladılar.

İnsan jestleri sizce doğal mı yoksa bilhassa sonradan mı edinilmişler? Ben jestlerin, değişik genç nesiller arasında belirgin farklılıklar gösterebileceğini biliyorum.. 60’lar, 70’ler… Hatta 2000 ve 2010 bile farklı. Bu aralar mesela, “hipster”ları, ellerinde akıllı telefonları birçok ülkede karşılaşabileceğiniz bu küresel kimseleri gözlemleyebilirsiniz. Onların da kendilerine ait jestleri var. Tabii yazılı değil, sadece bir var oluş şekli. Bu konuda sizin incelemeniz nedir?

M&R: Aynı anda, bir yandan olumsuz duygular ve acı spektrumunun tamamını parantez dışında bırakmaya çalışan, öte yandan sahici benlikler oluşturma zorunluluğu olan çağdaş tüketim toplumu, derinden çelişkili.

Sahicilik kavramı ile ilgili olarak, kendisini taklit etmek mümkün olmadığından bir kez daha, acı deneyiminin sahicilik göstergesi olduğuna kanaat getiriyoruz – acıyı ya hissedersin ya da hissetmezsin. Dişinin ağrıyor olmasının hakikatin bir deneyimi olduğu söylenebilir.

Eserlerimizde sık sık bu paradoksu canlandırıyoruz: tamamıyla kodlanmış bir halde hazır olarak raftan satın alınabilecek bir bireysellik fikri ile ona eşlik eden derin ve kalıcı varoluşsal sıkıntı duyguları arasında kalmış bir durum. David Foster Wallace’ın deyişle, "değersizlik yönetimini" irdelemek amacıyla pathosu kullanıyoruz.

Her zaman figüratif resim geleneğini takip ettiniz. İkiniz de mi resim yapıyorsunuz? Bir sanatçı ikilisi olarak nasıl çalışıyorsunuz?

M&R: Çalışmalarımıza ilk başladığımızda figüratif resmi seçmek zorunda olduğumuza ikna olmuştuk, bunun sebebi tam da onun “imkânsız” bir araç olarak görünmesiydi. Sanatsal konseptimizin bir parçası olarak, çağdaş benlik kavramını yapıcı bir girişim olarak yansıtan, yeni bir persona yarattık. Aslında bütün işlerimizi dört elle yapıyoruz, ikimiz de her aşamada işe müdahil oluyoruz.

Bazen başka araçlara da ihtiyaç duyuyor musunuz? Video ile çalıştığınızı ve bazı heykeller yaptığınızı biliyorum ...

M&R: Resmi, çalışmalarımızda ağırlık merkezi olarak ele alıyoruz. Bu çıkış noktasından, hareketli görüntü ve boşluk meseleleri gibi performansın boyutları üstüne de düşünmek üzere, dışa doğru hareket ediyoruz

Hangi sıfatlar sizin sanat tutumunuzu mükemmel bir şekilde özetler?

M&R: Bizim sanatımız, geç kapitalist toplumlarda hakikatin resmi versiyonlarının kumaşında minik delikler oluşturma girişimi.

Peki yeni teknolojiler hakkında ne düşünüyorsunuz? Lehinde misiniz yoksa aleyhinde mi?

M&R: Medya gerçekliği, hayatımızı nasıl sahnelediğimizin ve olay algımızın belirleyici bir unsuru haline geldiğinden, sonsuza dek, önceden var olan belli estetik oluşumlar tarafından çerçevelenmiş deneyimleri biriktiriyor gibi duruyoruz. Ancak, önceden formatlanmış şeylerin ve deneyimlerin bu birikimi bireye, gerçekten ne olduğunu anlamlandırabilmesi için yeterli zaman bırakmıyor. Diğer bir deyişle, estetik deneyim fazlalığı, doyum ve boşluk duygularına neden olan, kişisel bir anlam yoksunluğuna bağlı. Nedense bizi daha bireysel ve ilginç kılması gereken bir sihre sahip görünen çoğu deneyim ve ürün tam da bunun tersini yerine getiriyor, çünkü uzmanlar tarafından hazırlanmışlar ve bütünüyle senaryolaştırılmışlar ve böylece bize kişisel bir iz bırakabileceğimiz soluklanma imkânı hiç tanımıyorlar bile. Sonuç bir varoluşsal sıkıntı biçimi ve tasvir ettiğimiz acı böylece esasen fiziksel değil, varoluşsal bir acı.

Bize "Bricks & Kicks" den söz edebilir misiniz? Bunun arkasında ne vardı?

M&R: Yerleştirmelerimizle, başka işler için farklı sahne zeminleri oluşturmaya çalışıyoruz. Bricks & Kicks eserinde, işlerini bu yerleştirmelerin içinde sergilemeleri için başka sanatçıları davet ettik, ama biz resimlerimiz, çizimlerimiz ve filmlerimize ilişkin olarak da bu yaklaşımı kullanıyoruz. Ancak, sadece destek yapıları oluşturmaktansa.

bottom of page