top of page

Krizden sonra Atina ve karşıt bir bienal: ANTI


26 Ekim - 9 Aralık 2018 tarihleri arasında gerçekleşen 6. Atina Bienali, ANTI teriminin olanak(sızlık)ları ve tavrıyla flört ederken "Muhalefet bugün tükeniyor?" "Ne tür kimlikler oluşturuyor?" sorularının yanıtlarını aradı. Politikadan web kültürüne, video oyunlarından Netflix'e, Žižek'ten Rihanna'ya, muhalefet ve uygunsuzluğun normalleşmesiyle ilgilenen ANTI'yi Nihat Karataşlı değerlendirdi

Saeborg, Pigpen, PH Nysos Vasilopoulos

“Anti: Bir hümanist, Youtube’de bir kedi videosu, bir komşu, bir liberteryen, bir sosyal medya aktivisti, yeni bir inanç sistemi, bir anti-insan.”

6. Atina Bienali’nin küratörleri Stefanie Hessler, Poma-Yio ve Kostis Stafylakis, “anti”yi bu başlıklar altında tanımlıyorlar.

Yakın dönemde Atina’da nefret cinayetine kurban giden ve Zackie Oh olarak bilinen kuir aktivist Zak Kostopoulos anısına düzenlenen bienal, gerçekliğin gittikçe bulanıklaştığı, “gerçek-sonrası” dünya politikası içinde, başkaldırmanın ve var olmanın alternatif yollarını tartışıyor. Bienalin amacı, bir kriz-pornosuna dönüşmüş Atina’da, güvensizlik ve düzensizlikten beslenmenin, kaostan sağ çıkmanın, hatta kaosu bir pozitif girdi olarak kullanmanın mümkün olup olmadığına dair bir tartışma ortamı yaratmak. Muhtemelen tam da bu nedenle ANTI, dev prodüksiyonlar yerine araştırma projeleri, paneller, video ve performanslara; yıldız sanatçılar yerine ise eleştirel üretim yapan birçok genç sanatçıya yer veriyor.

Bienal, Atina’nın merkezinde, işlevsizleşmiş, dönüşüm süreçlerinden geçmekte olan ya da terk edilmiş dört mekânı kullanıyor. 1930’dan bu yana Yunan Telekomünikasyon Kurumu’nu barındırmış ve bienal sonrasında bir otele dönüşecek olan TTT binası ise, bienaldeki çoğu esere ev sahipliği yapıyor. Yunanistan için analogdan dijitale geçişi simgeleyen TTT’nin ana mekân olarak belirlenmiş olması, küratörlerin günümüz teknolojik distopyaları etrafında oluşturduğu kavramsal çerçeveyi de besliyor. ANTI için TTT, geçmişe bakmak ve geleceği böylece tahayyül etmek için bir araç.

Pınar Öğrenci, LED Light City Istanbul

TTT, Pınar Öğrenci’nin 2013-2015 yılları arasında ürettiği LED Light City Istanbul isimli, çok kanallı video yerleştirmesiyle seyirciyi karşılıyor. Öğrenci’nin, İstanbul’da çokça görmeye alıştığımız LED yazı panolarını belgelediği video yerleştirme, bienal seyircisini karmaşık bir diyaloğa davet ediyor. ANTI, Öğrenci’nin bir düşünce akışını andıran ve metalaştırma kültürünü eleştiren video yerleştirmesiyle açılırken, bienal küratörleri Stefanie Hessler, Poma-Yio ve Kostis Stafylakis de seyirciye bir mesaj veriyor gibiler sanki; kafanızın karışmasına hazırlanın diyorlar.

Öğrenci’nin yerleştirmesinden sonra dikkat çeken ilk iş, Anna Udenberg’in araba döşemelerinden ürettiği Dom Depot (2018). DIS’in küratörlüğünü yaptığı 9. Berlin Bienali’nde de çok ilgi çeken Uddenberg’in jakuzi benzeri heykeli Dom Depot, hem tanıdık, hem de tanımlanamayan bir obje. G-string giydirilmiş işlevsiz bir jakuziyi andıran heykel, krizlerle boğuşan dünya ekonomilerinde lüks tüketimin krizler üzerindeki etkisini tespit etmeye çalışır gibi. Yine TTT binasında, merdiven duvarlarına asılmış

posterler görüyoruz. Posterler Are you a Marxist? Are you dying? (Marksist misin? Ölüyor musun?) diye soruyor. Quenton Miller’in Dying Marxists (2018) eseri, gazete reklamlarından, bahsettiğim bu posterlerden ve bir Marksist tartışma ortamı yaratma amacıyla düzenlenen bir akşam yemeğinden oluşuyor. Jacob Hurwitz-Goodman ve Daniel Keller’ın birlikte hazırladıkları Seasteaders (2017) videosu Peter Thiel gibi Silikon Vadisi milyonerleri tarafından desteklenen, Fransız Polinezyası’nda yapılmak üzere planlanmış bir yapay ada projesini konu alıyor. Goodman ve Keller, projenin bir seçilmişler toplumu kurma arzusundan ibaret olduğunu ve su kaynaklarının adaletsiz kullanımına yol açacağını ortaya koyuyor. Berlin’den bir aktivist grup olan Peng! Collective’in yerleştirmesi Civil Financial Regulation Office (2018) ise, Avrupa Merkez Bankası ve benzeri finansal düzenleme kurumlarındaki sorumluları aramak, sorgulamak için kurulmuş bir çağrı merkezi. Dolayısıyla ANTI, anti-kapitalist yaklaşımlara yer verme ve aksiyon alma çabasında.

Anna Uddenberg, Dom Depot

Öte yandan, ANTI’yi kuir bir bienal olarak görmek yanlış olmayacaktır, çünkü bienaldeki birçok sanatçının direnme aracı toplumsal cinsiyet ve cinsellik olarak görülebilir. Örneğin, Marianne Maric Femme Fontaines (2012-2018) fotoğraf serisi ile kamusal alanda kadın cinselliğinin alabileceği direniş formlarına odaklanıyor. Ilias Papailiakis’in fisting yapan bir çifti resmettiği yağlıboyası, Maria Stagkouraki’nin bir golf eğitim kitabını manipüle ederek hazırladığı pornogra k sanatçı kitabı, Heji Shin’in tasarım ikilisi Echaus Latta’nın 2017 ilk bahar/ yaz koleksiyonu için çektiği pornografik moda fotoğrafları ya da Lauren Wy’ın farklı cinsel kimlikleri resmettiği panhedonist pastel boya çizimleri de bienaldeki kuir “ve/veya” feminist eserlerden sadece bir kısmı.

ANTI’de cinsel kimlik ve cinselliğin irdelendiği başka bir örnek ise Berlin’de yaşayan ve çalışan Callum Leo Hughes’un ebabes/eboys serisi. Satmak istedikleri iç çamaşırı ve fetiş objeleri gibi ürünleri, bizzat kendi üzerlerinde fotoğraflayan satıcılar ve onların E-bay’deki ilan sayfalarını inceleyen Hughes, bu tanıtım amaçlı erotik selfie’leri; tabak, havlu ve mumluk gibi günlük objelerin üzerine desen olarak basıyor. Cinsellik ve cinsel kimliğin sanal mekânlarda aldığı biçimlere odaklanan yerleştirme, E-bay üzerinde oluşturulan bir online dükkan aracılığıyla bu objeleri satışa da sunuyor.

Japon performans sanatçısı Saeborg’un, eski parlamento kütüphanesi Baneikos’ta performansı ise bir çeşit lateks hentai. Neredeyse bir kamyon boyutundaki şişme bir domuz, etrafında yine lateksten yapılmış domuz yavruları, bir şişme kadın ve domuz yavrularının bu şişme kadın tarafından kesilmesini; sonrasındaysa domuz yavrularının karınlarından dökülen lateks organlar arasında striptiz ve mastürbasyon yapan bu şişme kadını izliyoruz. Performanstaki lateks kostümler çizgi romanvari olsa da, Pigpen (2016), seks ve PETA protestoları arasında gidip gelen, kelimenin gerçek anlamıyla garip ve etkileyici bir performans. Benim bienalde en etkilendiğim sanatçılardan biri ise Euripides Laskaridis/Osmosis. TTT binasında belirsiz aralıklarla performans

yapan Laskaridis, performansına TTT’yi dolaşarak ve seyirci toplayarak başlıyor. Fakat bu seyirci toplama bir anonstan çok uzak, çünkü Laskaridis’in bienal için yarattığı bu personanın mekândaki varlığından etkilenmemek ve onu takip etmemek imkansız. Sanki bienale bir anti-bienal düzenleyen bu performans, kendi açılışını ve kapanışını yapıyor, bienalin konuşmalarına katılıyor ve başka sanatçıların alanlarını işgal ediyor. Lateks kostümü içindeki Laskaridis, ses ve dijital metin de kullanarak, Yunanca thirio sözcüğünün anlamsal karşılıklarına odaklanıyor. Cinsiyetsiz bir kelime olan thirio sözcüğünün anlamları arasında, kana susamış bir hayvan/canavar, canavarca yaramaz çocuk ve kötücül/vahşi bir insan da var.

Bienali gezmeyi bitirdiğimde, Jon Rafman’ın Sticky Drama (2015) videosundan kafamda dönen bir cümle var: This is not a story, there are no more stories (Bu bir hikaye değil, artık hikaye yok). Belki de ANTI, hikaye anlatmanın pek anlamı kalmadığı bir noktada ortaya çıkan tepkisel bir gürültü diye düşünüyorum kendi kendime. Güç gösterisi ve başkaldırı arasında gidip gelen, post-kapitalizm ve tekno-distopyolar içinde var olmaya, görülmeye ve sesini duyurmaya çalışan bir neslin gürültüsü.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page