Elif Çelebi'nin Ekosistemden Ayrılmamak Üzere isimli sergisi 10 Mart – 21 Nisan tarihleri arasında Ali Akay küratörlüğünde Krank Art Gallery'de gerçekleşti. Sanatçının insan-hayvan-bitki ayrımı gözetmeksizin tüm canlıların ait olduğu bütüncül bir doğa fikrini ortaya koyduğu suluboya çalışmalarını Erman Ata Uncu değerlendirdi.
Elif Çelebi, İsimsiz, 2017, Kağıt üzerine çini mürekkebi, Ekolin, 30.5x23cm
Klasik Hollywood’da biçimlenen popüler sinema tarihinde peri masallarıyla korku hikâyeleri arasındaki mesafe sandığınızdan daha kısa. Tipik bir Amerikan banliyö yaşamı süren dev fare Mickey Mouse’un korku âlemine geçebilmesi için birkaç adım atması yeterli. Diğer taraftan Dr. Moreau’nun Adası'nın insanla hayvan arasındaki yaratıkları da Walt Disney dünyasına çok uzak değiller. Temel ayırım, büyük oranda “insani” özelliklerin ne kadar baskın olduğuyla alakalı. “İnsan dışı” dünyaya doğru gittikçe kâbuslar ağırlık kazanıyor, hayvanlar insanlaştıkça da düzenin baki kalacağına dair inancımız artıyor. Yoksa bir banliyöde yaşayan dev bir farenin, yıllarca aile dostu bir kahraman olarak kabul edilmesi nasıl açıklanabilir?
Sanatçı Elif Çelebi’nin, Krank Art Gallery’de açılan sergisi Ekosistemden Ayrılmamak Üzere, insan ve insan olmayan arasındaki bu mesafenin geçersiz kabul edildiği bir dünya sunuyor. Galerinin duvarlarına asılı suluboya desenler, tuhaf bir kronolojik sıra meydana getiriyor. Hücrelerle ve embriyolarla açılan bu dünyada bitkiler, hayvanlar ve insanlar iç içe geçmiş durumda. Rorschach testlerini anımsatan desenlerde insan uzuvları ve organları, bitkisel oluşumlara karışıyor, aradaki sınır belirsizleşiyor. Hatları belirgin hayvan figürleri, hiç şikâyet etmeden, direnç göstermeden bu ekosistemin içine yerleşiyor, onlar da bitkilerle, insan uzuvlarıyla hemhal oluyorlar.
Elif Çelebi, İsimsiz, 2017, Kağıt üzerine çini mürekkebi, Ekolin, 48x36cm
Çelebi’nin yansıttığı şekliyle ekosistem, hiyerarşik düzenin dışında bir oluş haliyle şekilleniyor. Beden parçalarının eserlerdeki dağılımı, bütüncül bir anatomi kabulünden uzakta bir anlayışın ürünü. Torsolar, üreme organları, belirsiz hayvanlara ait kafalar insan ve hayvan bedeninin sınırlarını tanınmadığı bu manzarada etrafa saçılıyor. Meali, sanatçı, insan ve insan olmayan arasında, Walt Disney’in antropomorfik düşlerinden epey farklı bir geçişlilik öneriyor. Hatta antropomorfik anlayışı besleyen temellerin, sınırların tamamen görmezden gelindiği, kabul edilmediği bir dünya bu. “İnsanlığın sınırlarına” yaklaştıkça güven içinde hissettiğimiz, ancak uzaklardaki varlığıyla kabuslar görmemize sebep olan, “öteki” diye tanımlayabileceğimiz bir konum reddediliyor. Ne bitkilerle bir olmuş hayvanlar birer tehdit unsuru ne de diğer canlılarla benzeştiğimiz bilgisi telkin edici bir gerçek. Çelebi’nin çizdiği embriyolar, dinozor kafalarına doğru evrildikçe “doğal uyumun” kuralları yerle bir ediliyor. İnsan üreme organlarıyla bitkisel oluşumlar arasındaki benzerlik vurgulandıkça bu ayrımlar üzerine temellenen dil yeni bir kurguya ihtiyaç duyuyor.
Elif Çelebi, İsimsiz, 2017, Kağıt üzerine çini mürekkebi, Ekolin, 24x18cm
Küratörlüğünü Ali Akay’ın yaptığı sergide, sanatçının pratiği de bu yeni dilin bir parçası. Ekosistemden Ayrılmamak Üzere nasıl sürekli oluşum halinde olan, ucu belirsiz bir dünya sunuyorsa, Çelebi’nin bu dünyayı ortaya çıkarma süreci de yine böyle bir oluşuma işaret ediyor. Sanatçının desenlerinin bir araştırma sürecini yansıtan yapıları, serginin de belkemiği. Çelebi, suluboyanın elverdiği olanakları kullanarak farklı formlar arasında geçişliliğe dayalı yeni bir kurgu öngörüyor. Embriyoları, tek hücreleri anımsatan formlar, biyoloji kitaplarındaki benzerlerinden çok daha açık uçlu hikâyelere kaynaklık ediyor. Çelebi, bilimsel bilgiyi var eden dili temelinden sarsarak bu ayrımlara farklı bir gözle bakma önerisi getiriyor. Dinozor kafası benzeri bir figüre eşlik eden Don’t talk! (konuşma) ibaresi ya da I don’t want to see (görmek istemiyorum) cümlesiyle beraber sunulan kuş deseni bir anlamda serginin de dil kavramına yaklaşımının görünür kılındığı sahneler... Hayvanları, bitkileri sınıflandırmamıza, aralarındaki ilişkiyi kurgulamamıza yarayan dilin bu sergi bağlamında bir yeri olmadığı bir kez daha hatırlatıyorlar.
Elif Çelebi, İsimsiz, 2017, Kağıt üzerine çini mürekkebi, Ekolin, 21x14.8cm
Ekosistemden Ayrılmamak Üzere'de ne hayvanlar insan gibi konuşuyor ne de bitkiler insanoğlunun yararlandığı kadarıyla değer görüyor. İnsanın merkezinde olduğu bir dünyanın geçerliliği bir kez daha sorgulanıyor.
Comments