Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk müzesi
- Hasan Karakaya
- 15 Ağu
- 7 dakikada okunur
Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi: Arif Hikmet Koyunoğlu 1893-1982 sergisi 19 Haziran 2025 - 17 Mayıs 2026 tarihleri arasında İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'de gerçekleşiyor. Sergi vesilesiyle Arif Hikmet Koyunoğlu'nun yaşam öyküsünü ele alıyoruz
Yazı: Hasan Karakaya

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü mimar, fotoğrafçı, ressam, süslemeci, alem ustası, yazar, nalbant, taş ustası, öğretmen, aşçı, sporcu, sigorta eksperi gibi çok sayıda meslek icra eden, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan öyküsüyle çok yönlü bir aydının portresini konu edindiği Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi: Arif Hikmet Koyunoğlu 1893–1982 sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi, Meşrutiyet ortamında yetişen, Cumhuriyetimizin ilk anıtı ve ilk müze olarak inşa edilen yapısının da mimarı, en bilinen eserlerini Ankara’da veren Arif Hikmet Koyunoğlu'nun “yedek sanatım” dediği fotoğrafçılığı ile hayat öyküsünü dönemin panoramasıyla ele alıyor. Zor ve elverişsiz koşullarla mücadele eden, eline aldığı her işi özenle yapan, öğrenmeye tutkulu, idealist kişiliğiyle öne çıkan Koyunoğlu’nun çektiği fotoğraflar kendisine ve yaşadığı döneme dair önemli birer belge değeri de taşıyor. Sanâyi-i Nefîse Mektebi öğrencisi iken gönüllü katıldığı Balkan Savaşları’nda ölümle burun buruna gelen, 1913’te İstanbul’a döndükten sonra mimarlık eğitimine devam eden, I. Dünya Savaşı’nda ilan edilen seferberlik ile askere çağrılan Koyunoğlu’nun gözü karalığını, korku bilmeden ideallerinin peşinden gidişi sergide yer alan fotoğrafları da çarpıcı kılıyor.

Sanayi Nefise'de (Güzel Sanatlar Akademisi) bir türbe projesi (Mimar Sırrı Bey)
Sporcu olması ve Almanca bilmesi nedeniyle Kafkasya Cephesinde, Erzurum’da kayak teşkilatında görevlendirilen Koyunoğlu, Avusturyalı hocalardan kayak dersleri alarak kayak birliğinin başına geçer ve Erzurum’da ülkemizin ilk kayak ve dağcılık okulunu kurulmasını sağlar. Kayakçı taburu ile katıldığı Sarıkamış Harbinde 30.000 asker arasından sağ kalan 216 kişiden biridir. Askerlik döneminde maden kömürü çıkarmaktan bölük komutanlığına, Dağ ve Kızaklı Keşşaflar sınıfının kurulmasından Erzurum İttihat ve Terakki binasının projesinden inşasına, Kafkas Cephesi’nde adeta savaş muhabirliğine uzanan çok sayıda görevi layıkıyla yerine getirir.
Koyunoğlu terhisinin ardından Erzurum’da evlendiği eşi ile işgal altındaki İstanbul’a 1919 yılında döner. Erzurum İttihat ve Terakki Binası'nın yapımında bir kilisenin çan kulesini yıktırdığı ve Ermeni mezarlığındaki taşları inşaat malzemesi olarak kullandığı şikâyetiyle İngilizler tarafından tutuklanır. Bu kısa süreli, fakat onu çok yıpratan esaretten arkadaşı Mimar Aram Antranik yardımıyla serbest kalır. İstanbul’daki yaşam düzenini kurabilmek için yedek sanatım dediği fotoğrafçılığa yönelir. Valilik Camii’nin (Nallı Mescid) hemen karşısında yer alan bir gazete binasının bodrum katında Yeraltı Fotoğrafhanesini bu dönemde açar. İstanbul’da ilk kez yapay ışıkla fotoğraf çekimine başlayan ve vitrine ilk kadın fotoğrafı koyan fotoğrafçı olur. İstanbul’un ilk elektrik şirketi Silahtarağa Fabrikası’nın resim albümü burada hazırlanır. Ankara’yı destekleyen İleri gazetesinin foto muhabirliğini yapan Koyunoğlu’nun Yeraltı Fotoğrafhanesi Kurtuluş Savaşı’nda Ankara’ya gönderilecek mühimmatın saklandığı bir yer olur aynı zamanda.

Ankara, Türk Ocağı ön cepheden görünüm
İşgal kuvvetleriyle bu dönemde yaşadığı gerginlik ve sorunlar nedeniyle 1921 yılında işgal İstanbul’undan gizlice Ankara’ya gidişi Arif Hikmet Koyunoğlu’nun meslek yaşamında bir dönüm noktası olur. Ankara’nın imarına mimar ve inşaatçı olarak önemli katkılarda bulunur. Yeni kurulacak devletin ilk anıtını, Dumlupınar’da Şehit Asker Anıtı’nı yapar. Türkiye’nin bu yeni başkentinde Etnografya Müzesi, Türk Ocağı, Çocuk Esirgeme Kurumu gibi döneminin simge yapılarına imzasını atar.
Koyunoğlu Ailesinin Suna ve İnan Kıraç Vakfı’na bağışladığı kişisel arşivinden kurgulanan fotoğraf sergisi Türkiye’nin modernleşme ve Ankara’nın başkent olarak kimliklendirilmesi dönemine dair Arif Hikmet Bey’in hatıralarında yer verdiği konuları içermesiyle de ayrı bir önem taşıyor.
İstanbul’un köklü tarihi, sanat birikimi, eğitim kurumları, müzeleri, tarihi dokusunun gölgesinde kalmaması maksadıyla yeni başkent Ankara’da Türk kimliğini vurgulayacak kültür kurumlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Süregelen milli müze tartışmalarında da bu talepler somutlaşır. Ankara’yı, İmparatorluğun payitahtı dünya kültür tarihinde önem arz eden İstanbul yerine yeni devletin gücünü yansıtan planlı, kültür ve sanat başkenti, milli mimarisi ve müzeleriyle Cumhuriyet ülküsünü yansıtan bir kent yapmanın hedeflendiği yıllarda Koyunoğlu başkentin önemli anıtsal yapılarının mimarı olur.

Atatürk’ün emriyle inşa edilecek ve şartnamesine “Müzeye konulacak eşya ve eserlerin çoğu dini ve milli eserler olduğundan, bu binanın da içindekilere uygun olması ve eski Türk mimarisinden alınan ilham ve etkilere haiz olması” maddesi konulan müzenin yarışmasına mimar Arif Hikmet Koyunoğlu’nun da katılması Milli Eğitim Bakanlığı'nca talep edilir. Yarışmada birinci seçilen mimar Arif Hikmet Koyunoğlu’nun projesi olur. Ankara’nın bozkırından bakıldığında çevresine hâkim Namazgâh Tepesi’nde 25 Eylül 1925 tarihinde temelleri atılan ilk müze yapısı 1927 yılında tamamlanır.
1924’te İstanbul’da Prof. Celal Esad (Arseven), 1925 yılında İstanbul Müzeleri Müdürü Halil Ethem başkanlığında eser toplamak ve satın almak üzere özel bir komisyon kurulmuş, satın alınan 1250 eser, 1927 yılında inşası tamamlanan bu müzede teşhir edilir. 18 Temmuz 1930 tarihinde Atatürk’ün isteği ile Etnografya Müzesi olarak halkın ziyaretine açılır ve Müze Müdürlüğü’ne Hamit Zübeyr Koşay atanır. Türk Sanayi-i Nefise Birliği’nin 26 Mayıs-20 Haziran 1927 tarihleri arasında burada açtığı 4. Ankara Resim Sergisinde mekânın, Ankara Yeni Resim Müzesi Binası olarak tanıtılması, 1929’da Ankara’da 1. Genç Ressamlar Sergisi’nin burada yapılması, binanın işlevi konusunda farklı düşünce veya talepler olabileceği sorularını da gündeme getirir. Milli Eğitim Bakanlığınca İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica’ya yaptırılan bronz Atatürk heykeliyse 4 Kasım 1927 tarihinde açılışla müzenin önüne konur. Nihayetinde ulus-devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti Ankara’da Cumhuriyetin ilk müzesini inşa eder.
Etnografya Müzesi 1938-1953 yılları arasında Atatürk’ün geçici kabri olmuş, Anıtkabir’in inşası sonrasında 1953-1956 yılları arasında yeniden düzenlenerek ziyarete açılmıştır. Müzede etnografik eserlerin yanında, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin açılışına kadar, Alacahöyük, Alişar, Ahlatlıbel gibi kazılardan çıkarılan arkeolojik eserler de sergilenmiştir.
Namazgâh Tepesi’nin diğer anıtsal yapısı, Cumhuriyetin millet yaratma ideolojisini ve ülkenin modern yüzünü sembolleştiren Ankara Türk Ocağı binasıdır. İmparatorluktan Cumhuriyete uzanan süreçte Türk milli kimliğinin ve kültürünün geliştirilmesinde ve halka ulaştırılmasında önemli görevleri yerine getirmiş yeni devletin Türkiye Cumhuriyeti adıyla kurulması, milli devletin başkenti Ankara olması, cumhuriyet ideolojisinin benimsenmesinde etkili olan sayılı sivil toplum kuruluşlarından biri Türk Ocakları’dır. Türk Ocağı’nın merkezinin Ankara’ya alınması ve ardından bina tahsisi, kendine has mimarisiyle yeni bina yapımı Türk Ocağı’nın faaliyetlerini gerçekleştirebilmesi için ihtiyaç duyduğu mekânlar, Cumhuriyet hükümetlerinin ve bizzat Atatürk’ün yardımlarıyla yapılmıştır. Türk Ocağı Merkez Binası Maarif Vekâleti tarafından açılan yarışma sonucu Koyunoğlu’nun projesi birinci seçilerek, Namazgâh Tepesi’nde 1927-1930 yılları arasında inşa edilmiştir. Atatürk’ün önemli kararlar verdikleri eski Ankara evlerinin hatırasını taşıyacak şekilde yapılmasını istediği üst katta yer alan Türk Salonunu Arif Hikmet Koyunoğlu, kaledeki eski Ankara evlerini inceleyerek bilabedel kendisinin ve yakınlarının emeğiyle tezyin eder. Etnografya Müzesi’nin önündeki atlı Atatürk Heykeli de Milli Eğitim Bakanlığı'nca 1927 yılında İtalyan heykel sanatçısı Pietro Canonica’ya yaptırılır.
Türk Ocakları Genel Merkezi’nin inşası 1930 yılında tamamlanır. Türk Ocakları’nın 10 Nisan 1931 tarihindeki son olağanüstü kurultayında; dönemin politik gerekçeleriyle kendini feshi sonrasında binada Cumhuriyet Halk Fırkasına devredilir. 1932-1951 yılları arasında Halkevlerinin ve daha sonrasında ise birçok bakanlık ve kurumun kullanımına verilir. 1975 yılında Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne tahsisi sonrasında ise Ankara uzun yıllardır talep ettiği Resim ve Heykel Müzesi’ne kavuşur. Arif Hikmet Koyunoğlu’nun müellifliğinde yapının restorasyonu bu dönemde yapılır. 2 Nisan 1980 tarihinde Koyunoğlu’nun da bulunduğu törenle Ankara Resim ve Heykel Müzesi Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından açılır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayınlanan Ankara Resim ve Heykel Müzesi kitabının editörlüğünü yapan Zeynep Yasa Yaman’ın kitaptaki Ankara’da Bir Millî Müze Serüveni başlıklı yazısı, Koyunoğlu’nun Etnografya Müzesi ve Türk Ocakları Genel Merkezi yapıları ile Atlı Atatürk Anıtı’nın birlikteliğinde Namazgâh Tepesi’nin Ankara’yı millî müze kimliğinde görselleştirdiğine dikkat çeker: “Türk Ocakları olarak inşa edilen sonra Halkevi Binası olarak kullanılan yapı (bugün Ankara Resim ve Heykel Müzesi) ile Etnografya Müzesi’nin Namazgâh tepesindeki düşünsel ve anlamsal yan yanalığını vurgulayan müze önündeki Atlı Atatürk Anıtı, yeni kamusal alanda millî duyguları harekete geçiren bir tür millî müze görselliği yaratıyordu. Heykel, kaidesindeki Kurtuluş Savaşı ile bağımsızlığını kazanan Türk ulusunu görselleştiren kabartmaları ve önünde konumlandığı Türkocağı ve Etnografya Müzeleri ile Ziya Gökalp’in belirttiği gibi, ‘mazi’ye değil, halden geleceğe doğru bakışın önemli bir göstergesiydi.”
Arif Hikmet Koyunoğlu’nun üyesi olduğu ve merkez heyetinde idari görev aldığı Türk Ocağı binasını bu bilinç ile ele aldığı, yapıyı en ince ayrıntısına dek işlenen bir güzel sanat ürünü olarak gören anlayışını eserlerine yansıttığı söylenebilir. Koyunoğlu’nun bu yaklaşımı ve duruşu mimarlık üzerine kaleme aldığı yazılarında değindiği konular üzerinden fotoğraflarının karelerine de yansır. Koyunoğlu’nun karelerine kişisel ve meslekî yaşamı, Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ndeki öğrencilik yılları, Erzurum’daki askerlik dönemi, aile hayatı ve Yeraltı Fotoğrafhanesi’ndeki işleri, Ankara, İstanbul, Bursa, Nevşehir, Kırşehir gibi şehirler ve eserleri konu olur. Selçuklu, Osmanlı yapıları, Müze-i Hümayun, Çinili Köşk, han ve kervansaraylar, eyvanlar, kemerler, çiniler, mimber, mihrap, sandukalar, mezar taşları gibi çok sayıda fotoğrafın yer aldığı kişisel koleksiyon dikkat çekicidir. 26 Mart 1913’te Edirne’de Bulgar işgalinde şehit edilen Hasan Rıza, Hayri Çizel, bugün İstanbul Resim ve Heykel Müzesi envanterine kayıtlı Ömer Sırrı Bilen’in 1909 yılı Mimarlık Sergisi'nde birincilik kazanan ve Şehzade Abdülmecid Efendi’nin satın aldığı projesinin de neredeyse birebir aynısını belgeleyen fotoğrafı, 12 Kasım 1913 tarihinde Bursa Türk Ocağı’nın açılışı, Malta Sürgününden dönüş, Türk Ocağı, Türk Salonunun detayları gibi kareler döneminin kültür belleğinin okunmasını sağlayacak konuları içinde barındırıyor. Sergi Türk Ocakları Genel Başkanı Hamdullah Suphi, anıt mezarını yaptığı Ziya Gökalp, Ağaoğlu Ahmed, Yusuf Akçura, Aka Gündüz, Ruşen Eşref, Falih Rıfkı, Hüsrev Gerede gibi isimlerle anılarında yer verdiği ilişkilerle de bağlamlar kurulmasına olanak sağlıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna ve kurucusu Atatürk’e uzanan, Koyunoğlu’nun yaşamından, eserlerinden yansıyan karelerle sergi dönemi farklı yönlerden okumalara da kapı aralıyor.
1980’de Devlet Sanatçısı ödülü, 1981’de Atatürk Sanat Armağanı ve Mimarlar Odası Onur Plaketi alan 27 Temmuz 1982 tarihinde İstanbul’da vefat eden Arif Hikmet Koyunoğlu’nun etkileyici, zorluklardan yılmayan yaşam öyküsünü Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi: Arif Hikmet Koyunoğlu 1893–1982 sergisi bir kez daha gözler önüne seriyor.





Yorumlar