15. İstanbul Bienali’nde kamusal mekanda sergilenen işlerden biri de seramik ve desen çalışmalarıyla tanıdığımız Burçak Bingöl’e ait. Sanatçı, Çiçek isimli serisinde son on yılda metropol hayatının alışılageldik imgeleri arasına giren güvenlik kameralarını Beyoğlu bölgesinden topladığı bitki desenleriyle süsleyerek çağımız gözetleme kültürüne eleştirel bir yorum getiriyor. Bingöl, seramik malzemeden ürettiği kameraları şehrin çeşitli noktalarına yerleştirerek bu panoptik objeleri bizi gözetleyen aygıtlar olmaktan çıkartıp onları seyirlik birer sanat nesnesi haline getiriyor. Tersine çevrilen bu ilişkide, kameralar kent hayatını değil Beyoğlu’nun yok olmakta olan floral coğrafyasının kaydını tutuyorlar.
Fotoğraf: Nora Tataryan
Burçak Bingöl sanat pratiğinde seramik ve süs motiflerini sıkça kullanan bir sanatçı. 2011’deki solo sergisi Nadireler Kabinesi için bir benzerini ürettiği bu seri, Bingöl’ün kendi deyimiyle yabancılaşma ve kolektif hafıza kavramları üzerinden sıradan objeleri sanatsal olarak işlevsel kılmayı hedefliyor. İlhamını İstanbul’dan alan kameraların ortaya çıkış öyküsü ise şöyle:
‘Bu işi, kişisel düzeyde başlayan bir yabancılaşma temasının İstanbul’la buluşması olarak tanımlayabilirim, Ankara’da yaşarken bu kadar kameraya maruz kalmıyordum, üniversitede araştırma görevlisiydim ve yeşille ormanla dolu bir hayatım vardı. İstanbul’a taşınınca bu durum değişti. Uzaktan bildiğin nesnelere doğrudan maruz kalmak ve her anının kayıt altında olduğunu bilmek farklı bir varoluş halini beraberinde getiriyor. Bu malzemeyi sofrada tabak çanak olarak ya da banyoda bir lavabo olarak görmeye alışığız. Dolayısıyla bu işte hem form hem materyal üzerinden çift taraflı bir yabancılaşma söz konusu. Kiç çiçek desenleri de oldum olası feminen yapıları bakımından ilgimi çekmiştir. Bu öğeler bir araya gelince izleyen-izlenen ilişkisini tersine çeviren bir sonuç çıktı ortaya. Normalde görmediğimiz türden bir şey, bu nedenle de bir farkındalık yaratıyor’.
Bingöl’ün kameraları, bienal boyunca aralarında Kumbaracı 50, Pera Müzesi, Şimdi Cafe, LeBon Pastanesi, İstanbul Modern Sanat Müzesi gibi mekanların olduğu 20’yi aşkın noktada görülebilir. Elmgreen ve Dragset bienal kataloğu için yazdıkları giriş metninde birbirine yakın sergi mekanlarının kendi içinde geçici bir mahalle ve dolayısıyla yeni bir gerçeklik oluşturduğunu söylemişlerdi. Bu yeni gerçeklikte, ‘gözetlemeyen’ kameralarla dolu bir mahallede, Burçak Bingöl’ün işi düşünmemize vesile oluyor : ‘İyi bir komşu, bizi gözetlemeyen bir komşu mudur?’
Comentarios