top of page

Ben'den çok biz

BİFO'nun beş konserden oluşan bir Birleşik Krallık turnesi ve yeni albüm kaydı vesilesiyle orkestranın son dönem çalışmalarını ve misyonunu Borusan Sanat Müdürü Aydın Dorsay ile konuştuk


Röportaj: Merve Akar Akgün


Borusan Sanat Müdürü Aydın Dorsay


Türkiye gibi bir ülkede çağdaş bir müzik kurumunu yöneten bir yönetici olarak misyonunun ne olduğunu düşünüyorsun?


Bu soruya Borusan Sanat adına yanıt verebilirim. Sanatın da eğitimin yanında yer alması gerektiğine inanan Borusan Kocabıyık Vakfı’nın eğitim alanındaki çalışmalarının yanı sıra, klasik müziği yaygınlaştırmak amacıyla kurduğu Borusan Sanat, hem konserler ve eğitim programlarıyla müzik alanında katkı sağlamak, hem de Türk müzisyen ve bestecilerini yurt dışında tanıtarak ülkemizin kültürel görünürlüğüne destek olmak amacıyla 1997 yılında etkinliklerine başladı. Çalışmalarımızın merkezini 1999 yılında kurulan Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nı aldı. Bu sezon orkestramızın 25. yılını kutluyoruz. BİFO, Borusan Quartet ve Borusan Müzik Evi özelinde yürüttüğümüz bu çalışma alanında, her zaman müziğin ve sanatın insanları birleştiren ve iyileştiren gücünü önemsiyoruz ve olabildiğince çok dinleyiciye bu sanatı ulaştırabilmek istiyoruz.


Eylül ayında BİFO’nun 25. yaşını kutladınız. Tebrikler. Bu yeni yaşını beş konserden oluşan bir Birleşik Krallık turnesi ve bir albüm kaydıyla kutluyorsunuz. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın tarihi, Borusan Holding’in kültür ve sanat alanındaki girişimlerinden ilki olan Borusan Oda Orkestrası’na dayanıyor. Bu yıl 80. yaşını kutlayan Borusan’ın bir orkestra kurma çalışmaları, Borusan Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kocabıyık önderliğinde 1993 yılında başladı ve orkestranın şefliğine Prof. Saim Akçıl getirildi. Türkiye'nin ilk özel orkestralarından biri olan Borusan Oda Orkestrası, Ahmet Kocabıyık ve Gürer Aykal’ın girişimleriyle 1999 yılında Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’na (BİFO) dönüşerek yolculuğuna başladı. Bu hikayenin 25 yıl sürdürülebilmiş olmasının arkasındaki en önemli prensipler nelerdi?


Ben 15 yıldır buradayım, yani yarısından fazlasını gördüm esasında. Bu kültürel sürdürülebilirliğin başarısı, öncelikle Kocabıyık Ailesi’nin bu konudaki desteği ve inancı diyebilirim. Holding'in 80., BİFO’nun 25., Quartet'in 20. yılı. Prensip olarak işin her zaman en iyisini; doğru, dürüst ve -en önemlisi- bir ekip olarak yaptık. “Ben”den çok “biz” var. Bu bir ekip işi olduğu için de uzun soluklu oluyor. Şu açıdan da çok güzel; sonuçta Türkiye, ekonomik olarak stabil bir ülke olmadığı için 25 yıldır taviz verilmeden devam edebilmek çok kıymetli bir şey. Ülkemizde ne yazık ki sürdürülememiş böyle çok örnek var. Bazı şeyler iyi başlıyor, ancak sonra belirli sebeplerden durmak zorunda kalıyor. Yahut büyük bir heyecanla başlıyor, ama iyi bir planlama yapılamıyor. İşte o zaman yapılan işlerin içi ne yazık ki boş kalıyor, desteğini bulamıyor. Mesele sadece işin sürmemesi de değil, ortada yok olan bir bellek de var. Bu noktada arşiv çok önemli. Yapılan işi belgelemek, kayıt altına almak ve bunları erişilebilir bir yerde tutmak.


BİFO’nun bugüne kadar üç sürekli şefi oldu; Prof. Gürer Aykal, Sascha Goetzel ve Carlo Tenan. Bu 25 yılda sizin için mihenk taşları neler oldu?


Orkestra bazında bakarsak, Gürer Bey'in, Saim Akçıl'dan devraldıktan sonra 1999'da BİFO’ya geçişi var. Avrupa standartlarında bir orkestra kurulma sürecine başlanması ve Gürer Bey'in başa gelmesi önemli bir adım. Gürer Bey, yaklaşık 10 sene boyunca daimi şef olarak devam etti. O sırada orkestranın altyapısını oluşturdu. Sonra Avrupalı bir şef olan Sascha Goetzel'in gelişiyle birlikte Avrupa sahnelerinde yer almaya başladık. İlk olarak 2010'da Salzburg Festivali’nin açılış konserinde sahnedeydik. 2014'te, I. Dünya Savaşı'nın 100. yıldönümünde Gabriel Prokofyev'e verdiğimiz eser siparişiyle, BBC Proms'ta izleyici karşısına çıkan ilk Türk orkestrası olduk. Takip eden yıllarda Avrupa turnelerimiz oldu. 2017’de Hong Kong Sanat ve Müzik Festivali'nde iki konserle yer aldık. Birinde Gülsin Onay solistimizdi. Ahmed Adnan Saygun’un Piyano Konçertosu'nu çalmıştık -ki bu da bir Türk besteciyi Uzakdoğulu takipçilere sunuşumuzdu ve yine, orada konser veren ilk Türk orkestraydık. 2017 ve 2018'de Viyana'da birçok konser verdik ve bu konserlere paralel 8 albüm yayımladık. Bunlardan 5 tanesi, klasik müziğin önde gelen plak şirketlerinden Onyx (İngiliz) ve 3 tanesi de Deutsche Grammophon’dan çıktı. Türkiye içinde yaptığımız başarılı konserler, sezonlarımızın başarılı geçmesi, önemli solistlere yer vermemiz, yolculuğumuzun önemli noktalarını oluşturdu. Örneğin, Amerikalı ünlü soprano Renée Fleming, Avusturyalı klarnet virtüözü Andreas Ottensamer, İsviçreli genç orkestra şefi Lorenzo Viotti, Fransız orkestra şefi Ludovic Morlot gibi isimleri ağırlamak bizim için önemliydi. Carlo Tenan ise 2023 yılında göreve geldi. Onunla da şimdi 2020 ile 2022 yılı arasında, pandemiden dolayı sekteye uğrayan ve daha sonra dijital platformumuzda sürdürdüğümüz sezonları kompanse ediyoruz. Carlo ile beraber Avrupa sahnesine çıkarak, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nı bir daha bir hatırlatıp, Türklerin uzak olduğunu düşünülen Batı merkezli klasik müziği esasında çok iyi icra ettiğini gösterdik. Bu da bizim için önemli bir mihenk taşı oldu. Çünkü Birleşik Krallık turnesi bizim için bir ilk. Londra'da daha önce konser verdik, ancak Birleşik Krallık için de turne yapan yegâne orkestrayız şu anda. Umarım diğer orkestraların da böyle bir fırsatı olur.


BİFO


Nasıl çağdaş sanatta Venedik Bienali’ne katılmak hem sanatçı için hem de küratör için bir tür climax sayılıyor, orkestralar için böyle bir yer var mı?


Tabii, mesela BBC Proms, dünyanın en önemli klasik müzik festivallerinden biri. 2014'te davet aldığımızda orkestramızın artık Avrupa'da da ses getirdiğini anlamıştık. Orkestralar A sınıfı, B sınıfı diye ayrılır. Dünyada Berlin Filarmoni Orkestrası, New York Filarmoni, Viyana Filarmoni’nin olduğu A sınıfı orkestralar var. Bir de arka tarafta, ikinci 10 gibi gelişen yani up and coming dedikleri genç orkestralar var. Biz o listenin içindeyiz. Bu liste güncellendikçe değişebiliyor. Burada da nelere bakılıyor? Sezon programlarına, CD kayıtlarına, solist ve şef davetlerine, yurt dışı turnelerine… Bunların hepsi önemli kriterler. Biz gittiğimiz turnelere hep davet alarak gittik. Yani bu şu demek; biz bir salon kiralayıp, gidip orada konser yapmıyoruz. Oradaki salonların sezon programlarına giriyoruz. Mesela İngiltere'de, Londra’daki Cadogan Hall’da, Zurich Sigorta’nın sponsorluğunda düzenlenen Uluslararası Orkestralar Serisi kapsamında konser verdik. Bu çok önemli bir şey.


Yolunuz açık olsun, çok güzel gerçekten. Peki yine sizin kişisel vizyonunuzla ilgili de bir soruyla devam ediyorum. Böyle bir kurumu yürütürken ki başarı biraz da görünmez olmayı gerektiriyor mu? Sizin duruşunuz, sizce nasıl bir rol oynuyor? Ya da nasıl durmaya çalışıyorsunuz bütün bu akışın içinde?


Sahne performansı olan işlerde izleyici genellikle sahnedeki orkestrayı görüyor. Sahne arkasında büyük bir ekip işi var. Ben bu işi elbette tek başıma yapmıyorum. Önemli olan, ekiple açık iletişim sağlayabilmek ve destekleyici olmak. Ekibi bir şekilde cesaretlendirmek gerekiyor. Ben bu tarz konularda kendimi iyi görüyorum. Ama sonuçta, -dediğim gibi- işi ekip yapıyor ve ekipte kendi alanlarında birbirinden başarılı genç arkadaşlar var. Onlar da aynı duyguyu, tutkuyu beraber yaşıyorlar ki biz rahat bir şekilde çalışıyoruz. Bu arada büyük bir ekip deyince 20-30 kişilik bir ekipten bahsetmiyorum. Kor ekipten bahsedersek sekiz kişi; orkestra yönetim ekibi, kurumsal iletişim ve sahne prodüksiyon ekibi. İş yapılırken ise üçüncü partilerle beraber 20-30 kişiye kadar çıkıyoruz. İyi bir koordinasyon, planlama ve açık iletişimle her şey çözülüyor. Açık iletişim diyorum, çünkü bir şey saklamamak gerekiyor. Sonuçta bu işte her şey birbirine bağlı. Birinde gizlenen bir şey olursa, o işin dinamiği bozulur. Akış bozuldu mu, bu sahne üzerine kadar etki eder. Arka planda çok çalışan, özverili bir grup var ve ben de bunun bir parçasıyım. Genelde geri planda kalırız. “Ben” demeyiz, “biz” deriz. Benim başarım demek, ekibin başarısı demek. O yüzden ekibe teşekkür ediyorum.


BİFO


Klasik müzik geçmişten bugüne değişimler geçirdi. Ve sizce günümüzün klasik müziği tam olarak nedir tanımlayacak olursanız? Yeni akımlar, teknolojiler ve multidispliner yaklaşımlar bu tanımı nasıl değiştiriyor? Bunu da birazcık şununla iletildi düşündüm aslında. Her zaman burayla ilgili konuşurken sen de hep şey diyorsun ya burası sadece bir konser verme alanı değil. O yüzden belki bütün bu değişim ve buranın onun yapımındaki bir ilişkisellik içindeler. Çünkü belki buralardan konuşabiliriz.


Klasik müzik, adı üstünde klasik olunca, insanlar çok uzak, erişilmez diye baktı yıllarca. Günümüzde, özellikle de pandeminin en büyük sonuçlarından olan dijitalleşme, klasik müziğe de yansıdı. Dijital yayınlar başladı. Bu sayede insanlar bilgisayar ortamında konser kayıtlarına veya canlı konserlere ulaştılar. Bu durum, klasik müziğin belki de biraz daha erişilebilir olmasını sağladı. Sanatın her dalında olduğu gibi bunun da belli başlı etkileri oluyor. Teknolojinin her şeyi kolaylaştırması işin ciddiyetini ya da kalitesini düşürebiliyor. Çünkü tüketim çok arttı. Ne yazık ki bu klasik müzikte de var. Şimdi Yapay Zekâ ile eser yazıp kendilerini çağın önemli bestecileri ile kıyaslıyorlar. Teknolojiyle bu yapılabiliyor, ama işin ruhunda insani duygular olmuyor. Sonuçta bu kodlamayla yapılan bir şey.

Biz Borusan Sanat olarak klasik müziğin her daim yenilikçi taraflarını takip ediyoruz, programımıza eklemeye çalışıyoruz. Çağdaş bir repertuvarımız da var. Ancak sadece çağdaş repertuvara yönelmiyoruz, çünkü seyirci hâlâ buna pek alışık değil. Yurt dışında bu tür repertuvarlar daha kolay alımlanıyor, tüketiliyor ve dinleniyor. Çünkü daha çok opsiyonları var: Müzik dinleyicileri. Biz de bunu sezon içinde çeşitli programların içine birer eser olarak ekledik. Borusan Müzik Evi'nde daha çağdaş repertuvarlara yer vererek, seyirciyi eserle tanıştırıp sonra alıştırmaya, daha doğrusu o deneyime alıştırmaya başlıyoruz. Sonuçta şu hep sorulur: Dijital ortamda dinlemek mi, yoksa konser salonunda mı? Konser salonu tabii ki bir deneyim, beş duyunuza da hitap ediyor, sosyalleşme var, sohbet var. Karşınızda canlı bir filarmoni orkestrası duruyor, 80 kişilik bir topluluğun aynı anda tek bir ses çıkarmasını dinliyorsunuz. Bunun etkisi çok büyük. Ama bazı şeylere yolculuk yapmadan ulaşmak için dijital dünyanın da nimetlerinden yararlanabiliriz. 1700, 1800 ve 1900'lerde yazılan repertuvarlar bizi hâlâ etkiliyor, ama yeni olana, çağdaş repertuvarlara da bakmak lazım. Burada da klasik anlamda çağdaş repertuvarlar, besteciler var. Daha avangard, uç noktalara giden besteciler. Bu isimler dengeli bir şekilde sunulduğunda seyirci de bunu dengeli bir şekilde alabilir. Çünkü bir şeyi çok fazla yüklemek, bir süre sonra bıkkınlık verebilir. Her konser Beethoven çalsak, belki salonun %50'si çok mutlu olacak, ama diğer %50'yi de kaybedeceğiz. Bunu dengelemek gerekiyor. Hiçbir zaman %100’ü mutlu edemeyiz, ama %70'leri yakalamak, mutlu ettiğimizi görmek, bizim için o bir başarı sayılır.


Peki, Borusan TV nasıl gidiyor bunlardan bahsederken?


borusansanat.tv, pandemiyle birlikte dijital konserler vermeye başladığımız çevrimiçi platformumuz. Ücretsiz yayınlarımız devam ediyor. Pandeminin hemen akabindeki ilgi biraz düştü. Artık insanlar konserlere gidebiliyorlar. Çalışan kesim ise buradaki konserleri bir eşlikçi, bir fon müziği gibi dinliyor. Radyolardan da dinlenebilir; bizim Borusan Klasik Radyomuz çok güzel yayınlar yapıyor. Konser yayınlarının yanı sıra, borusansanat.tv'ye yeni içerikler de ürettik. Bu sonbahar döneminde BİFO ile Enstrümanların Dünyası isimli bir seri yaptık. Önce YouTube kanalımızda yayınladık. Şimdi borusansanat.tv'de de izlenebiliyor. Bu seride, orkestra üyelerimiz kendi enstrümanlarını tanıttılar. Bir şekilde bir yerden başlamak gerekiyor. Trend’leri takip ediyoruz, ama şimdi çok trend var. Biz inceleyip, içinden bize uyabilecekleri seçip özgün içerikler üretmeye çalışıyoruz. O da zamanla oluyor. Zaten amaç - ve motto’larımızdan biri de- en iyisini, en doğru şekilde ve halka ulaşacak şekilde yapmak.


Siz Borusan Sanat olarak yapay zekayı kendinize entegre etmeye çalışıyor musunuz? Ya da orkestraların dijital çağ uyum sağlaması için yeni bir şeyler eklemek, bazı şeyleri dönüştürmek gerekiyor mu? Siz ne düşünüyorsunuz? 


Bizim tarafta, yani müzik alanında önümüze çokça örnek gelmeye başladı. Robot şef, robot müzisyen ya da Yapay Zekâ ile yapılmış besteler, müzikal düzenlemeler çıkıyor karşıma. Orkestrayı, insanla birlikte yaptığımız bir işi, bir robotla yapmak... Uzakdoğu'da bir besteci var, adını vermeyeyim, bir müzik yapmış. Bize proje olarak geldi. Robotlar aracılığıyla bir müzik oluşturuyor, çok güzel bir orkestra bunu işliyor, ama bunu sezona dahil etmek beni biraz düşündürüyor. Çok yeni olduğu için ilgi çekebilir, çok da talep görebilir belki. Buradaki konu, müziği robotlaştırıp mükemmel bir çalış yakalamak değil. Biz orkestrayla hatalar yapıyoruz, ama en nihayetinde bu insana yönelik bir duygu. O anda orada şefin, öbür yanda ise -bildiğim kadarıyla- kodlamanın bir katkısı… Açıkçası projelerimizde ya da programlamamızda, şimdi için Yapay Zekâ o kadar baskın değil. Biz halen doğrudan insan gücüyle etkinlik alanlarımızın varlığını devam ettiriyoruz.


Bir program hazırlarken sizin için en önemli olan şey ne? Seyirciyi zorlamak, şaşırtmak gibi şeyler mi oluyor kafanızda? Yoksa daha çok bildiğiniz bir şeyi seyirci kitlesinin beklentilerini karşılamaya yönelik mi düşünmeye çalışıyorsunuz?


Biz geri bildirimlere çok açık bir kurumuz. Seyirciden gelen geri bildirimleri takip ediyoruz. Bazen anketler yapıyoruz. Bazen de dinleyicilerimiz, konser mekânında yanımıza gelip düşüncelerini söylüyor ya da e-postayla bize ulaşıyorlar. Fikir ve önerileri elbette oluyor. Dikkate almaya özen gösteriyoruz, fakat programlama yaparken çoğu zaman farklı şeyleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Orkestranın müzikalitesini ve gelişimini sağlayacak eserler, aynı zamanda dinleyicinin gelişimine de katkı sunuyor. Kimi zaman klasik, kimi zaman da çağdaş eserleri seçmek, yani hem dinleme alışkanlığını zorlamak, belki şaşırtmak hem de kimi beklentileri besleyerek istenileni vermek… Dinleyicimizin takibinin yanı sıra, biz programlamalarımızla orkestramızın temsiliyetini yurt dışında da geliştirmeye çalışıyoruz. Yalnızca klasik ya da yalnızca çağdaş eserler ile bu pek mümkün değil. İki tarafı da dengeli bir şekilde vermek lazım, o yüzden bu planlamayı sanat yönetmenimiz ve ekiple yaparken, müzisyenlerin ve dinleyicinin gelişimine katkı sunacak eserler seçmeye önem veriyoruz. Türkiye’nin kültür-sanat hayatına katkı sunacak parametrelere bakıyoruz. Tüm bunların birbiriyle uyumlu olmasına dikkat ediyoruz.


BİFO

Yeni yaşını beş konserden oluşan bir Birleşik Krallık turnesi ve bir albüm kaydıyla kutluyorsunuz. Son olarak 4-11 Nisan 2025 tarihleri arasında gerçekleşen Birleşik Krallık turnenizden bahseder misiniz?


2018'den sonra yaptığımız ilk turne oldu. Birleşik Krallık’ta 5 konserlik bir turne; Perth, Edinburgh, Londra, Guildford ve Sheffield'da olmak üzere 7 günde 5 konser yaptık. Şefimiz Carlo Tenan yönetti tüm konserleri. Solistimiz çellist Pablo Ferrández’di. Programda Schubert'in 8. Senfonisi, Saint-Saëns'ın Çello Konçertosunu, Beethoven'ın 6. Senfonisi'ni, Ferit Tüzün’ün Nasreddin Hoca Humerosque eserini seslendirdik. Genelde turnelerimizde Türk bestecilerimizden eser çalmaya önem veriyoruz. Hem Ferit Tüzün hem de bis parçası olarak Muammer Sun'un Dönüşüm isimli eserini çaldık. Özellikle bu eserler Birleşik Krallık’taki dinleyicilerin büyük beğenisini kazandı. Binlerce dinleyiciye ulaştık, konserlerimizde ayakta alkışlandık, eleştirmenlerden tam not aldık. Hepimiz için gurur verici bir turne oldu.

Bu turne şu açıdan da farklı oldu; biz bu turnenin planlamasına 2022’de, gelen davetlerin ardından başladık. Konser salonlarının sezon programları dahilinde konserler verdik. Burada meselemiz sadece klasik müzik değil, Türkiye'yi de tanıtmaktı. Oradaki Türk elçilikleri ve konsolosluklarıyla da iletişim halindeydik. Türk denince, oryantalist bir bakış açısı ve ona uygun bir profil beklentisi var. Onu da kırıyoruz. Bizim orkestramızda kadın ve erkek üye sayısı eşit. Oranlar bazen %60'ı, bazen %40'ı buluyor, ama Avrupa'nın çok önemli orkestralarında, mesela Viyana Filarmoni’de bir tane kadın üye var. O yüzden yabancı dinleyiciler, Türkiye’den erkek üyelerin ağırlıklı olduğu bir orkestra beklerken, önemli pozisyonlarda halen çoğunlukla kadınların olduğunu onlara gösteriyoruz. Kadın üyelerimizin çokluğu bu konudaki önyargıları kırıyor. Bununla birlikte genç bir orkestrayız, üyelerimizin yaş ortalaması 35 ki bu rakam genç sayılıyor orkestralarda. Ayrıca 25 yıllık bir orkestrayız, 100 yıllık orkestraları düşünürsek bu da genç bir yaş. Bu konuda da onları şaşırtıyoruz. Bununla birlikte, bir de çok iyi performans sergiliyoruz. Birleşik Krallık turnesine çok iyi hazırlandık. İstanbul’da 5-6 günlük bir prova sürecinden sonra konser günleri, konser mekânlarında provalarımızı yaptık. 7 günde 5 konser! Evet, biraz üst üste. Güzel bir koşuşturma oldu. Daha önceki turnelerimizde bir gün yolculuk, bir gün konser yapmaya alışkındık.

Turne demişken, bir de yeni albümümüz var. Onyx'ten çıkan 9. albümümüz oldu. Kaydını geçtiğimiz Eylül ayında İstanbul'da yaptık. Türkiye'de şu anda satış noktaları belli değil, ama dijital platformlarda yer alacak. Balkan bestecilerin eserlerinden oluşan bir repertuvar ile geldik. Bartók’un en eski eserleriyle birlikte Enescu, Kodály ve Martinů’nun yapıtları yer alıyor. Bu isimler, Balkan bölgesinin önemli bestecileri. Biraz daha dans içeren, hareketli orkestral müzikler, solist yok. Bu albüm bizi heyecanlandırıyor, çünkü uzun süre sonra (yaklaşık 5-6 sene) çıkardığımız bir albüm oldu.

Son olarak, turnelerimiz 2025'te bitmiyor. Eylül ayında Schleswig-Holstein Müzik Festivali'nde yer alacağız. Bu festival, Almanya'nın en önemli ve prestijli festivallerinden biri. Büyük bir bölgede, irili-ufaklı birçok konser yapılıyor. Bu senenin teması İstanbul. Fazıl Say yerleşik sanatçı olarak yer alacak. Biz de Elbphilharmonie Hamburg'ta konser verecek ilk Türk orkestrası olarak 1 Eylül'de orada olacağız. 2 Eylül'de ise Flensburg'da konser vereceğiz. Borusan Quartet de bu festival kapsamında iki konser verecek. Bu festival bizim için çok önemli, çünkü hem festival çok önemli hem de Elbphilharmonie dünyanın en önemli salonlarından biri. Ben şahsen orada birkaç tane konser izlemiştim, bir gün inşallah burada konser veririz diyordum, şimdi o gün yaklaştı. Heyecanla bekliyoruz.

Yorumlar


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page