top of page

Çift başlı yılan


Nilbar Güreş’in yakın dönemde odaklandığı toplumsal cinsiyet, kimlik meseleleri gibi temaların ışığındaki yakın dönem eserlerini içeren Çift Başlı Yılan, Rampa İstanbul’un Şair Nedim Caddesi üzerindeki proje mekanında 2016 yılının son gününe dek devam etti.

Nilbar Güreş, Denge, Saçımı kaldırıyorum, Benim güçsüz gücüm, 2016, Kumaş üzerine karışık teknik,

41 x 31.5 cm; 37.5 x 31.5 cm; 31 x 27.5cm (çerçeveli)

Çift Başlı Yılan sergisi sanatçının son dönemde São Paulo Bienali, Gaswork Londra Saatlerin Krallığı ve Viyana’daki BC21 Sanat Ödülü’nü aldığı 21er Haus Viyana sergileri için ürettiği çalışmalarından bir seçki sunuyor. Sergiye ismini veren, gökkuşağı renklerindeki çift başlı yılan, Nilbar Güreş’in sözleriyle “bir varlığın içinde ve birden fazla kimliği barındıran topraklarda geziniyor”.

Nilbar Güreş, Çift Başlı Yılan: Queer Tutku Vahşidir, 2015, Dantel, kemer tokası, taş, Ykş. 44 x 210 x 150 cm

Viyana ve İstanbul arasında üretimine devam eden Güreş, kültürel birikimlerini belirli bir zamanın ve coğrafyanın ötesine açıyor. Sergide yer alan eserlerin farklı coğrafyalarda üretilmiş ve sergilenmiş olması, küresel ölçekte de sürekli dolaşımda olan cinsiyet ve kimlik meselelerine işaret ediyor.

Duvarları yumuşak pembe bir tonla çevrili sergi alanında, Güreş’in alıştığımız oyunbaz bir kurnazlıkla kurguladığı ve kara mizaha dokunan çizimleriyle yerleştirmeleri yer alıyor. Sanatçı, kumaş üzerinde farklı katmanları buluşturduğu resimlerini güçlü metaforlarla destekliyor. Sergi alanının kurgusu üzerine Güreş, “kuir* olan şeylerin/öğelerin de domestik yanlar içerebileceğini” dile getiriyor ve 2009 yılına ait Bilinmeyen Sporlar serisine işaret ediyor. 11. İstanbul Bienali’nde sergilenen bu seride, Güreş, ev hayatını yeniden keşfettiği fotoğraf, video ve kolaj-desen gibi çeşitli ortamlar üzerinden kurgulamıştı. Küratör ve yazar Övül Durmuşoğlu, Nilbar Güreş’in pratiği üzerine hazırladığı bir yazısında**, bu serideki, “kadınların kişisel ve kamusal alanlarda deneyimlediği görünen - görünmeyen sınırlara işaret eden; çözüm olarak ise bir arada olmaya ve dayanışmaya vurgulayan sürekli bir eylem hali”nde olmalarını öne çıkardığını yazıyor.

Sanatçının bir diğer etkileyici işi, 2006 yılında gerçekleştirdiği Self-Defloration başlıklı eser. Toplumsal cinsiyet kodlarının kadına yüklediklerine karşı çıkan bir figürü resmettiği bu kumaş-kolajda, Güreş, kendi bedeninin asıl sahibi ve kural koyucusu olan bir öznenin isyanını dile getiriyor. Küratör Adnan Yıldız’ın bu eseri “Kızlığını Kendi Bozmak” şeklinde çevirmeyi önerdiği yazısındaki *** “yapıtın kendi başına bir performans-noktası” olabileceği yorumunu hatırlatmakta fayda var. Yıldız’a göre, Güreş’in “annesinin dikiş-nakış sehpasından arakladığı bebeklerle, ipliklerle oynayan bir kız çocuğunun dünyasına” girip topladığı malzemeler, kolajın içerdiği hikayeyi canlı bir performans anına dönüştürüyor. Seyircinin eseri gözlediği noktadan, bakan-bakılan-gözetleyen özne olarak farklılaşması Güreş’in eserlerinde dile getirdiği hikayelerin köklerini zaman ve mekandan bağımsız kılıyor.

Nilbar Güreş, Self-Defloration, 2006, Nisan 9 - Mayıs 28, 2011 Rampa Nilber Güreş sergi görüntüsü

Kendini bir “kültürel deneyimci/araştırmacı” olarak tanımlayan Nilbar Güreş’in performans alanıyla aynı zamanda dans ve flört eden eserler oluşturması tahminleri şaşırtmıyor. Zira, Güreş’in çalışmalarında sıklıkla yer verdiği “kendi bedenini geri alan” özneler ve İnci Eviner’in 21 Aralık 2016 tarihinde düzenlenen “Sanatta Kimlik Sorunu” başlıklı konuşmasında değindiği “ağır tuvallerden, kurumsallaşmış ataerkil yapıdan uzak, esnek ve geçici deneyimler” üreten erken dönem kadın performans sanatçılarla ortaklıklar taşıyor.

Çift Başlı Yılan sergisi, Güreş’e göre “tüm seçimleriyle hem LGBTIQA**** bir sergi, hem de her şeyi ile anti-normatif olanı ve bu tipteki yaşam tarzlarını işaret ediyor”. Yazar Umut Güner’in Kaos GL için hazırladığı, 6 Mayıs 2013 tarihli, “Queer Bedenlerimize ve Mekanlara Nasıl Yansıyor?” haberinde, kültürel coğrafyacı Begüm Başdaş, Türkiye’de kuir kavramının 2000’lerin başından itibaren gündemimize girdiğine değiniyor. Bağdaş, bu kavramın “bir kimlik veya kimliksizleşme olarak değil, kimliklerin oynaşması olarak” görülebileceğine işaret ediyor. Güreş’in Çift Başlı Yılan sergisini tarif ederken değindiği “anti-normatif” kavramı, Bağdaş tarafından “Queer, sadece cinsellik üzerinden algılanmadan, tüm normatif değerlere eleştirel bakan, heteroseksizmi eleştiriye açan, politik olmayı engelleyen bir yapı” olarak tanımlanmış. Belki de, Güreş ve Bağdaş’ın kesiştiği bir nokta, Zeynep Direk’in “Queer Kuram ve Cinsiyet Farklılığı” başlıklı yazısında değindiği, ‘toplumsal cinsiyet’ kavramının hem feminizmde hem de kuir kuramda ‘norm’ terimine olan sıkı bağı sayılabilir. Ne de olsa, Direk’in açıklamasında belirttiği gibi, “queer kuram, genel olarak tüm insanların, özellikle heteroseksüel olmayan insanların toplumsal olarak kısıtlanan özgürlüğünün önündeki zihinsel engelleri aşmayı hedefler.”

Güreş, sergideki eserlerin birlikte çalışıp sevgiyle andığı kadınların el emeğiyle oluşturulduğu anlatıyor ve “malzemeleri mekanlarında ayıklayıp, serginin bütünlüğüne uyarladığı”nı ifade ediyor. Sanatçı, kumaş ile karışık teknikle kurguladığı ‘resim’lerinde, hikayesi malzemenin içinde gizli olan buluntu kumaşlarla çalışmayı tercih ediyor. Sanatçıya göre, resmin hikayesi “hafızanın kasasından aniden bir renk olarak fırlayıp bir raftaki kumaşın desenine tutunabilir ve bu sayede belki de mecburen çalışırsınız o kumaş parçasıyla… Fikir malzemeyi belirler ama bazen de tersi olur. Bunlar birbirini çağıran şeyler olur ve ortaklıkları da karşılıklı bir entegrasyon durumu yaratır.” Tam da bu sebeptendir ki, Güreş’in eserleri alışagelmiş ve evcil olanı en çarpıcı şekilde sorgulamaya itiyor. Yansıttığı mizah duygusuyla, seyirciye eserin derinine inme daveti sunuyor ve konuşulmayan, konuşulmaktan uzak olanı tartışmaya açıyor. Malzeme seçimi, üretim sürecinin önemli bir odak sunmasının yanı sıra, yapıta sonradan eklenen okumalara, anlatılara ve hikayelere derinlik katıyor.

Kuşkusuz eser seçkisinde en çok merak uyandıran, yerden sürünüp kayalığın üzerinden hafifçe kafasını seyirciye yönelten rengarenk dantellerle örülmüş çift başlı yılan heykeli. Çift Başlı Yılan: Queer Tutku Vahşidir eseri, bir kış bahçesinde, mahrem öyküler anlatan kapalı bir vaha olarak nitelendirilen serginin referans noktası ve anlatıcısı olarak tanıştırılıyor. Tarih boyunca çeşitli uygarlıkların ‘yılan’ üzerine okumalarına değinirsek, deri (gömlek) değiştirme özelliği sebebiyle ölümsüzlük, yaşam, hareket sembolü oluşu gibi notların öne çıktığı söylenebilir. Öte yandan, insanlığın doğuşuna dair bazı mitlerde; yılanın, ebedi hayat sembolü olarak kabul edilen ‘elma’yı öncelikle Havva’ya verdiği için ona doğurganlık kazandırdığı ve bu sebeple ‘hayat veren’ vasfına sahip olduğuna inanılır. Seyirci, bu yaklaşımları göz önünde bulundurup, çift başlı yılana daha yakından baktığında, figürün titizlikle örülmüş, her renkten kimliği barındıran, esnekliğiyle coğrafyaları aşındırmış ve hareketine devam edecek bir canlı görebilir.

Yumuşak tonlu duvarlara tezat karanlık zeminli kumaş kolajlardan bir tanesi olan Webcam-Sex: Transy Lucy başlıklı eser, Güreş’in 2011 yılından bu yana sürdürdüğü Siyah Serisinin devamı niteliğinde, düşsel kuir erotizmini konu alıyor. Eser, geçtiğimiz yaz, kuir kuramcı Elizabeth Freeman’ın yazılarından hareketle düzenlenen Saatlerin Krallığı başlıklı grup sergisinde seyirciyle buluştu. Hayali evlere sızan ve karakterlerin mahremiyetlerini internette sergileme biçimlerini ortaya seren çalışmada kendine farklı kimlikler seçen karakterlerin yüzleri ancak bilgisayar ekranına yansıyan ışıktan görünür kılınıyor. Ekrana yansımayan ve gizli kalan yaşam koşullarına dikkat çeken Güreş, bu eserinde özel ve kamusal alanlarda toplumsal cinsiyetin görünürlük ve gizlilik sınırlarına değiniyor.

(solda) Nilbar Güreş, Dönüşümlü; Edi ile Büdü 2016 Kağıt üzerine karışık teknik, 84.5 x 152 cm (çerçeveli)

(ortada) Nilbar Güreş, Wilde Belastigung, 2014 Kumaş üzerine karışık teknik, 116.5 x 180 cm (çerçeveli)

(solda) Nilbar Güreş, Webcam-sex: Trans Lucy, Siyah serisinden, 2016 Kumaş üzerine karışık teknik, 92 x 118 cm (çerçeveli)

2014 yılında düzenlenen São Paulo Bienali kapsamında, sanatçının orada bulunduğu süreçteki araştırmaları sonucunda ortaya çıkan Dans Eden Eşarp, Şaman ve Alevi kültürlerini bir araya getiren ‘Animizm’den ilham alıyor. Nesnelerin hareket ettiğine dair bir inanış olan bu yaklaşımdan hareketle, Güreş, bu eseri “canlı veya ruhu olduğuna inandığımız şeylere dair. Dünyanın her yanındaki eski inanç biçimleri, bu inançların ritüelleri ve günümüze evriliş biçimleri, yansımaları” olarak anlatıyor. Beden ve bedenin ötesindeki varoluş biçimleri üzerine düşünmek için bir zemin hazırlayan bu eserde, sanatçı metafizik temalara da odaklanıyor.

Denge, Saçımı Kaldırıyorum, Benim Güçsüz Gücüm başlıklı eserleri içeren yerleştirme, Güreş’in deyişiyle “ait olunan kimlik ve kimlikleri kaldırmak, yüklenmek” gibi noktalara değiniyor. Pembe tonlu duvara resmedilen tek kişilik bir yatak, duruşu kaymış bir şilte ve üzerinden sarkan çarşaf deseninin üzerine yerleştirilen triptik ikon görünümlü figürler içeriyor. Bedenini ve bedeninin toplumsal ağırlığını kısıtlayan temsillerini daima taşımak durumunda kalan bireyin resmeden bu desenler, Bilinmeyen Sporlar serisini çağrıştıran performatif öğeler içeriyor. Bedeni üzerinden kurgulanan toplumsal roller sebebiyle halter kaldıran bu ikonlaşmış siluetler etrafına güçlü ve olduğundan farklı görünmeye çabalayan bireyleri betimliyor. Bilinmeyen Sporlar serisine paralel şekilde, bu triptik de içinde bulunduğu toplumun dayattığı cinsiyet kodlarını yüklenirken bunlarla mücadele eden bireyleri resmediyor.

(solda) Nilbar Güreş, Dans eden eşarp, 2015, Kağıt üzerine karışık teknik, 34.5 x 42 cm (çerçeveli)

(ortada) Nilbar Güreş, O, karısı ve onların çocuğu, 2016, Kağıt üzerine karışık teknik, 151.5 x 132.5 cm (çerçeveli)

(sağda) Nilbar Güreş, Doğal Rakip (Sarı), 2015 Seramik, dantel ve kumaş, Seramik dildo, (yük) 17cm Dantel işi, Ø 31 cm,

Kaktüs, 47 x 57 x Ø 6 cm Saksı ykş. Ø 21 cm

Çift Başlı Yılan, çoklu incelemelere açık bir seçkiyi izleyicilere sundu. Sanatçının önceki eserlerine göndermelerde bulunan yakın dönem çalışmalarında da, cinsiyetler ötesi bütünleşen bir toplumun hayali yansıyordu. Seyircisini, kışkırtıcı olduğu kadar tanıdık hikayelerle yakalayan Güreş, ona kurguladığı mekanda rahatça var olmasına, bedenini ve kimliğini kucaklayıp özgürleşmesine olanak tanıyan bir alan açmayı amaçlıyor ve bunu harikulade şekilde başarıyor.

*Annamarie Jogase, Queer Teori: Bir Giriş, Nota Bene - KaosGL, 2015, sayfa 11

** René Block, Her Yerde, Evinde, Yapı Kredi Yayınları, 2011, sayfa 92

*** Adnan Yıldız, Kızlığımı Bozdum, Hükümsüzdür! Nilbar Güreş Pratiği Üzerine Bir Yazı, Metis Yayınları, 2012, sayfa 542-543

**** LGBTIQA kısaltmasındaki harfler sırayla lezbiyen, eşcinsel (gay), biseksüel, transeksüel, intersex, kuir / sorgulayan (queer / questionning) ve aseksüel kelimelerini temsil ederler. Kuir kelimesi bazen bu grupların tümünü ya da bir kısmını içerecek şekilde kullanılabilir.

bottom of page