top of page

Yol ve tanıkları

70’lerin ortasından bu yana fotoğraf çeken sanatçı Kâmil Fırat’ın Galeri G-Art’ta devam eden sergisi Yol içerik, teknik ve estetik olarak bir tasarım sürecini sinematografik bir anlatımla harmanlıyor


Yazı: Serfiraz Ergun


Kâmil Fırat


Kâmil Fırat, hem fotoğraf sanatçısı olarak hem de sanat teorileri konusunda akademik eğitim vererek 1980 yılından bu yana fotoğraf sanatı dünyasının içinde. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Bölümü öğretim üyesi, kendisi de aynı okuldan mezun zaten. 2015 ile 2020 yılları arasında gerçekleşen Bursa Uluslararası Fotoğraf Festivallerinin tümünde küratörlük yaptı. Otuzdan fazla kitabı yayınlandı ve yirmiye yakın da kişisel sergi açtı; yurt içi ve dışında.


Sanatçıyla 27 Şubat’ta Çukurcuma’da, Galeri G-Art’ta açtığı Yol başlıklı sergisinin hemen öncesi oturduk, kahvelerimizi içerken sohbet ettik. Bana sergiye yerleştireceği fotoğrafları gösterdi ve serginin küratöryal çerçevesini çizdi. Yol fotoğraflarının neredeyse tamamı siyah beyazken, bazıları birkaç katmanlı, renkli, karışık teknik. “Bugünün dünyasında renk, başka bir gerçekliği temsil ediyor, çünkü bu renkler doğada yok ve türetilmiş” diyor morlu, pembeli, yeşilli fotoğraflarını anlatırken.


Kamil Fırat, Yol sergisinden

Birçok yol fotoğrafı, 20’ye yakın... Uzayan giden, bir yerlere ulaşan ya da hiçbir yere ulaşma niyeti olmayan, ucunda su gözüken ya da kıvrıla kıvrıla elips yapan yollar.


Sanatçı “yol önemli” diyor, çünkü yeni yerleri ve buralara ulaşma isteğini yol karşılıyor. Açan da geçen de yolların kendisi, ama işin Kâmil Fırat’ı ilgilendiren kısmı yolun iki kıyısı, ilgiyle izlediği etrafın sarıp sarmaladığı bir yolda olmak.


Sanatçının sergiye asılan bazı yollarına yol denilemez aslında, bunlar üzerinden geçenlerce çiğnenmiş, arkalarında ayak izleri bırakılmış, insana “Gel bir izleyelim, bu giden kişi nereye varmış acaba?” dedirtecek cinsten. Cevabı izleyene kalmış. Bazı yollar mezarlığa çıkıyor ancak bu, bir depremde kaybettiklerimizin mezarlığıysa, yolun kenarına atılmış boş tabutlar, bize bu afetten nasıl bir şansla azat edildiğimizi acıta acıta anımsatıyor. Öyle yollar var ki, üzerinde sessiz yatan bir kuş bizi ölümle yüzleştiriyor. Sergideki orman yolları ise her iki yanının kısa bir zaman sonra elimizden alınacağına, üzerlerinin betonla dolacağına ait bir potansiyeli işaret ediyor; kısa süre sonra nostalji diye bakacağımız fotoğraflar bunlar. Bazı yollar var, bir zamanlar ekonomiye katkısı olan ancak artık çürümeye terk edilmiş sanayi binalarıyla çevrelenmiş. Bazı yollar var, sanki sonsuzluğa uzanacak sanıyorsunuz, perspektif daralıyor, daralıyor, yolun sonunda ışıklar içinde bir rüzgâr santraliyle sıfıra varıyor. Ama tam yanında bir başka fotoğraf: Yel değirmenleri. Estetik olarak pek bir farkları yok, ancak bize hemen zaman ve uygarlık karşılaştırmasını yaptırıyor.


Kamil Fırat, Yol sergisinden


Kâmil Fırat’ın atların estetiğine bir tutkusu var diye düşünüyorum. Zaten atlarla ilgili bir kitap bile yapmış, at fotoğrafları bu sergide de karşımıza çıkıyor. Sanatçı, atın insanın serüveninde en büyük tanık olduğunu düşünüyor. Bir şeyler anlatıyor, ilgiyle dinliyorum. Karacaahmet Mezarlığı’nda Türkmen Dervişi Karacaahmet ile atı yan yana yatıyormuş. İnsanların ve kendisinin ata olan tutkusundan söz ediyor. Atların kalıcı, kişilerin geçici olduğunu söylüyor. İşte yol üstündeki atlar, hatta koyun sürüleri de bu serginin konuları, çünkü yol onların da yolu. Sanatçı yolun tanığı olanları kayda almış ve sergiliyor burada.


Kâmil Fırat’ın yol fotoğrafları sergisinde yolun gelip geçeni, ulaştığı ya da ulaşamadığı; terk edilmiş yollar ya da işlek olanlar, aslında var olmayan ama üzerindeki ayak izleriyle açılmış yollar var. Demek istediğim, yol sizin için belki bilinçsiz olarak gelip geçtiğiniz, belki geçerken beyninizde kayda almadığınız bir süreç, bir mesafe. Ancak Fırat için bu böyle değil. “Yüzlerce belki binlerce fotoğraf arasından bunları nasıl seçtiniz?” soruma: “Benim, en güzel fotoğraflarımı bir araya toplayıp buraya koyayım diye bir derdim olmadı. Ben bir ‘yol’ sergisi açmak istedim, yolla ilgili kuracağım cümlelere karşılık verecek fotoğrafları sergiye koymaya çalıştım” diyor. Yani bir Sophie’s Choice durumu yok. Ne kadar zor bir seçim olurdu eğer bazı fotoğraflarını seçip diğerlerini arşivinin bir köşesinde bırakmak zorunda kalsaydı.


Kamil Fırat, Yol sergisinden


Kâmil Fırat’a soruyorum: “Ara Güler benim çok sevdiğim, defalarca söyleşi yaptığım, benim söyleşi taleplerimi hiç kırmayan, yediğimiz içtiğimiz birlikte bir fotoğrafçıydı. ‘Fotoğraf sanatçısı’ lafından nefret ederdi ve ben bir gazeteciyim ben ‘foto muhabiriyim’ derdi. Siz kendinizi ne olarak tanımlıyorsunuz?”


Kâmil Fırat şöyle cevap veriyor: “Sanat kaygısı olmadan olmaz ama ben bir ‘aktarıcıyım.’ Fotoğrafın doğası hiçbir disiplinde olmayan bir özellik taşıyor. Varsa çekiyorsunuz, yoksa çekemiyorsunuz. Gerçeğin bir tür analojisini yapıyorsunuz. O yüzden ben bir aktarıcıyım, aradan çekilip fotoğrafı izleyiciyle baş başa bırakmak istiyorum.”


Kâmil Fırat ve iki arkadaşı Adatepe’de kapatılmış bir köy okulunda (Taşmektep) seminer, atölye çalışmaları, felsefe sohbetleri yapıyorlardı yirmi yıl boyunca. Koca koca konuşmacılar, tarihçiler, felsefeciler gelip anlatıyordu. Ancak geçtiğimiz yıl Valilik Taşmektep’i boşalttı ve Milli Eğitim Müdürlüğü’ne devretti. Böylece Adatepe’yi turizm destinasyonu haline getiren dönem de kapandı.


Kamil Fırat, Yol sergisinden


Sanatçı hem İstanbul’da hem de Adatepe’de yaşıyor ve üretiyor. Bahçeli, doğanın tam da içinde evler bunlar. Evli ve “oğlum ne yapmayı isterse onu seçsin ama tarımla da uğraşsın isterim” diyor.

Sohbetimizin bir yerinde Kâmil Fırat, kullandığı fotoğraf makinesinin dikdörtgen kadrajının yeterli olmadığı yerlerde ve zamanlarda makinayı kendisinin yaptığını söylüyor. Yanlış anlamadınız ciddi ciddi fotoğraf çeken bir makina yapıyor... Örneğin, Ayasofya’nın kubbesini çekerken 360 derecelik, dairesel form veren bir kadran, tek karede kubbeyi görüyor. Hatta daha önce Kapadokya’yı panoramik çeken bir makina da yaptığından bahsediyor. Mekanik bir fotoğraf makinası. Bir tane de ön plan arka plan netlik sağlayan bir makina. Etti üç. Bahsettiğimiz ev yapımı fotoğraf makinaları. Patentini almış mı bilmiyorum...


“Adatepe’deki binayı elimizden aldılar. Orada yaşıyorum, oradaki mezarlığa gömülmek istiyorum.” diye bitiriyor.

bottom of page