Gülin Dede Tekin, Devlet Opera ve Balesi bünyesinde alana “yeni” bir nefes getiren MDTİst’in (Modern Dans Topluluğu İstanbul) 2022-2023 sezonunda sahnelediği ve önümüzdeki sezonda da sahnelenmeye devam edeceği Yeni Hayat’a dair izlenimlerini bizler için kaleme aldı
Yazı: Gülin Dede Tekin
MDTİst’in (Modern Dans Topluluğu İstanbul) Yeni Hayat gösterisinden, Fotoğraf: Murat Dürüm
Bir hikâye dansla nasıl anlatılır ya da dans bir hikâyeyi nasıl anlatır? Bu yazıya başlarken kendime önce bu soruları sordum ama bu yazının sorusu da konusu da bu değil. Bu yazının konusu dansın kendini dilden dökülen kelimelerle anlatamadığı hali üzerine bir şeyler yazmaya heves etmem galiba. Ya da koreografın, dansçının sahnede anlattığı bir hikâyeyi bir seyirci, bir eleştirmen olarak nasıl söze döküp anlatabilirim diye meraklanmam belki de. İzlediğim performansı dansın kuramları, tekniği üzerinden okuyarak yorumlamaksa dansın eleştirisi, bu bir eleştiri değil, en başından söyleyeyim. Mimarlıkta bir tasarıma başlarken önce mekânı anlamamızı kolaylaştıran o gizemli ögeyi ararız, nirengi noktamız olsun diye. Dans izlerken de o duyguya gidiyorum genellikle. Nirengi noktamı bulduktan sonra dansçılarla birlikte zihnimde bir seyahate çıkıyor olmak ve o salınımın öyküsünü karalayıvermek olamaz mıydı bir dansın eleştirisi? Bedenle yaratılmış kelimeleri benim nasıl okuduğum/hissettiğim üzerine bir şeyler karalamak da diyebiliriz buna. Böyle bakınca bu yazı dansın eleştirisi değil de dansın herhangi bir seyircisi tarafından yeniden yazılan öyküsü olamaz mı? Kim bilir?
MDTİst’in (Modern Dans Topluluğu İstanbul) Yeni Hayat gösterisinden, Fotoğraf: Murat Dürüm
Bir arkadaşımın beni, tiyatro odağımdan çıkarak dans üzerine de yazmaya teşvik etme çabası ve kalbimi çarptırmasıyla bir süre önce üşüştü kafama yukarıdaki fikirler. Dansın bendeki öyküsünü yazmak bir heves olduğu kadar bir cesaretti de benim için. Şimdi buradayım. Deneyip göreceğiz, birlikte.
Girizgâh tamam. Bildiğim yerden gözümün gördüğü, aklımın bildiği ile yeniden başlayayım;
İstanbul Devlet Opera ve Balesi bünyesinde 1992 yılında Beyhan Murphy’nin Türkiye’ye davet edilmesiyle kurulan MDT (Modern Dans Topluluğu) son aylarda Murphy’nin emekliliği ile hüzün ve heyecanı bir arada yaşıyor. Ben işin heyecan kısmına odaklanarak bir İstanbullu olarak MDTİst’in (Modern Dans Topluluğu İstanbul) bu dönüşümle beraber genç koreograflarıyla girdiği yeni yola bakmak istiyorum.
MDTİst (Modern Dans Topluluğu İstanbul), Yeni Hayat 'ın koreografileri
Dansın çoğunlukla yere-özgü (site-specific) işlere dönüştüğü ya da dar mekânlara sıkıştığı zamanlarda MDTİst –mekânsal, bütçesel, zamansal- sahip oldukları imkânları zamanın ruhuyla harmanlayan işlere imza atıyor. MDTist sanatçılarının koreografilerini yaptığı özgün beş ayrı parçadan oluşan Yeni Hayat’da bu dönüşümün izlerini görebileceğimiz iyi bir örnek. Pandeminin tam ortasında kendimizle sıkışıp kaldığımız zamanlarda, herkesin kendini ifade etmeye ihtiyaç duyduğu bir dönemde MDTist’in beş genç dansçısı da küresel, toplumsal, topluluk ya da kişisel değişimleri(ni) aktardıkları koreografileri içeren Yeni Hayat’la taze bir nefes almışlar. Dansın çağdaş/modern yaklaşımıyla hazırladıkları hikâyelerini bedenin diline ve en çok da seyircinin bakışına bıraktıkları beş ayrı koreografi içeriyor Yeni Hayat. Alper Marangoz’un Koz’u, Chiara Giorda’nın Söz’ü, Ferhat Güneş’in Hep’i, Huri Murphy’nin Neva’sı ve Canberk Yıldız’ın Parti’si…
MDTİst’in (Modern Dans Topluluğu İstanbul) Yeni Hayat gösterisinden, Fotoğraf: Murat Dürüm
"Yeni" MDTİst’in seyirciye gözünü sahneden bir saniye ayırmadan izleten şeyin ne olduğunu aradığını düşünüyorum. Öyle ya da değil aradıkları her ne ise bunu yaparken mekân, ışık ve müzikle her anlamda hemhâl oluyorlar. İzlediğim her işte gözümün ilk aradığı şeylerden biri olan kolektif ruhun MDTist’in kopmaz bir parçası olduğunu bu üç unsurun koreografilerdeki varlığıyla fark etmek mümkün. Hepsi hikâyelerin yaratılışında bir paya sahip. Beş koreografi de mekânsal olarak boşlukla kurduğu ilişkide oldukça başarılı. Performanslarla sahnede attıkları her adımın altını çiziyorlar. Taner Aydın’ın ışık düzenlemeleri koreografilerin yaratım süreçlerinde daha ilk andan itibaren işin içine dahilmiş, hikâyeyi şekillendirmiş ve neredeyse dansçılardan biri gibi davranıyor. Yardımcı! ögelerde beni en çok etkileyen ise Onur Seçkin’in müzik tasarımı oldu. Müzik mi dansı yarattı dans mı müziği karar veremediğim anlar oldu izlerken. Mekân, ışık ve müziğin yanına ekleyemediğim kostümler ise yalın ve dinamik koreografilerin arasında Yeni Hayat’ın en zayıf yanıydı bana göre.
MDTİst’in (Modern Dans Topluluğu İstanbul) Yeni Hayat gösterisinden, Fotoğraf: Murat Dürüm
Yeni Hayat’ı izledikten sonra koreograflarıyla yan yana gelme şansı bulmuştum. Sohbet sırasında benim ya da çevremdekilerin sorularıyla yarattığımız niyet okuma çabasının beni, koreografların da söylediği "seyircinin hislerine bırakıyoruz"dan, seyircinin zihnine kendi imgelerini yaratacağı hikâyelerin tohumlarını ektiğine inandığım performanslardan fersah fersah uzağa düşürdüğünü fark ettim. Tam da bu düşüncenin ışığında uzun girizgâhımda da belirttiğim gibi kendi öykümün ve aslında burada yazmaya cesaret ettiğim şey olan "ben ne anlıyorsam o" olanın peşine düştüm.
İşte tam da buradan bilmediğim yerden devam edip ve kendime şu soruyu soruyorum; ‘Neydi Yeni Hayat’ın her biri nevi şahsına münhasır beş performansıyla benim kurduğum ilişki?
MDTİst’in (Modern Dans Topluluğu İstanbul) Yeni Hayat gösterisinden, Fotoğraf: Murat Dürüm
Chiara Giorda’nın Söz’ünde, Giorda bir İtalyan olarak, ben Türkiyeli bir kadın olarak kadın olmanın zorluklarının evrenselliğinde, aynı öyküde birleşiyorduk şüphesiz ki. Aynı anda hem kadın olma halinin sıkışmışlıklarını hissettiğimiz hem de yarattığımız tüm mücadelenin sonunda aldığımız ferah, derin bir soluk gibiydi Söz. Feminist yürüyüşlerde ya da kahkahalarla güldüğümüz toplaşmalarımızda nasıl asla yalnız hissetmediğime benzer bir duyguyla, sahnedeki dansçılarla yan yana sahneyi paylaştığım, kendime dair bir öykü yaratma ihtiyacı duymadığım bir zaman dilimi oldu benim için.
Alper Marangoz’un birlik olmayı, bir yere ait olmayı anlattığını ve bunu bir koz olarak gördüğünü söylediği KOZ’u, benim hikâyemde, ait hissetmediğimiz, kaçtığımız ama bir türlü ne içimizden ne yanı başımızdan söküp atamadığımız "mış gibi"lerin, "mış gibi" olma halimizin kavgasını veriyordu. Toplumun bize dayattığı rollere topluca başkaldıramayıp, boyun eğişimizin yine birlikte olduğumuzda, dayanışarak nasıl da bir hiçe dönüşebileceği bazı kavgaların sonunda da biz kazanabiliriz hissini bırakıyordu içime.
MDTİst’in (Modern Dans Topluluğu İstanbul) Yeni Hayat gösterisinden, Fotoğraf: Murat Dürüm
Yeni Hayat’ın en dingin işi olan Huri Murphy’nin NEVA’sı, herhalde nirengi noktamı daha ilk saniyeden bulduğum ve onunla yüzleşmekten kaçtığım için bir öykü kurmak yerine kendimden uzağa yuvarlandığım bir performans oldu. Tüm kapsayıcılığına rağmen kalabalıklara değil de kendime tuttuğum bir ayna oluverdi Neva. Murphy’nin “anda kalmakla” ilgilendiğini söylediği koreografisi, hayatın içerisinde kalbimizi çarptırmaya çalıştığımız anlarda kendimle kavgamı yeniden hatırlattığı için sarsıcı, kapının ardında başka bir dünya olduğunu hatırlattığı için de umut vericiydi.
Ferhat Güneş’in koreografisini yaptığı, siyahla beyazın tezatlığı içinde izlediğimiz HEP, uzaklardaki bir coğrafyaya taşıdı beni. Mekânla kurduğu ilişki, dağların arasında, gürül gürül bir nehir kenarında ilk defa karşılaştığım bir ritüele misafir etti sanki. Aynı nehirde birlikte arınmak, git gide delirmeye varan bir vazgeçişle kendini yenilemek, hep birlikte yeniden başlamak… Havaya yazılıp, fısıltıyla söylenenlerin altını kalın harflerle çizen Hep, hayatla, doğayla yeniden tanışmak için kapandığımız büyülü bir orman inzivasını tek başına değil kalabalıklarla mümkün kılıyordu.
MDTİst’in (Modern Dans Topluluğu İstanbul) Yeni Hayat gösterisinden, Fotoğraf: Murat Dürüm
Kapanış performansı olan Canberk Yıldız’ın PARTİ’si Yeni Hayat’ın birleştirici gücüydü. Hem hayatı yaşarken hem de Yeni Hayat’ı izlerken içimizde biriken his, yük ne varsa hepsinin bir anda konfetiler gibi ortaya saçıldığı, bazen de boş verebilmenin hissini yücelten bir patlamaydı. İçimizdeki kuyuda kaybettiğimiz neşemizi yeniden çıkarıp renklerimizi parlatıp birlikte eğlenmenin hazzını ve en önemlisi de kurtuluşun hep beraber olduğunu hatırlatıyordu.
Dönüp her koreografi için yazdıklarıma baktığımda Yeni Hayat’ın bendeki ortak öyküsünün kolektif yaşama, yan yana olmaya olan inancımı tazelemesi olduğunu fark ediyorum. Bu beş kısa performansın bana bu kadar iyi gelmesinin sebebinin de içinde boğulduklarımızdan yan yana ve birlik olarak çıkabileceğimiz hissinin her zaman yalancı ve bir anlık heyecan olmadığını hissettirmesi olduğunu söyleyebilirim galiba. Böyle hissettiğim zamanlarda hep andığım Edip Cansever dizelerinde olduğu gibi, umudu dürtüp umutsuzluğu yatıştırdığın için de iyi ki varsın MDT.
Comments