top of page

Yeni bir destek, farklı bir soluk


Simbart, genç sanatçılara destek vererek onları bir adım öne çıkartmak amacıyla kurulan bir sanat projesi. Özellikle sosyal medya üzerinden dikkatle kurgulanmış içerikler sunarak yalnızca dijital mecrada yer alan Simbart, temsil ettiği sanatçılar için bir günlük sergiler de düzenliyor. Projenin kurucusu Aslı Hatipoğlu ile projeye farklı pozisyonlarda destek veren Çağrı Saray, Fırat Arapoğlu, Polin Kuyumciyan, Mina Dilber ve Hande Öney ile bir araya gelerek projenin başlangıç aşamasını ve hedeflerini konuştuk

(Soldan sağa) Polin Kuyumciyan, Fırat Arapoğlu, Çağrı Saray, Aslı Hatipoğlu, Hande Öney, Mina Dilber Fotoğraf: Elif Kahveci

1980 jenerasyonuna ait çocuklar için özel bir yeri olan 1994 yapımı bir çizgi film olan Aslan Kral'ı muhakkak duymuşsunuzdur. Aslı Hatipoğlu fikir önderliğinde kurulan Simbart Project adını Aslan Kral'da babasının krallığının veliahtı olan ve doğduğu zaman göklere doğru yükseltilen güzel kalpli yavru aslan Simba'dan alıyor. Projenin asıl amacı genç sanatçılara destek vererek onları daha görünür kılmak ancak bunu yaparken yalnızca sosyal medyanın gücünü kullanıyorlar ve bütün proje online olarak yürütülen bir kurgu üzerinde ilerliyor. Bu süreç, bir günlük ve her defasında farklı bir mekanda yapılan sergiyle sonlanıyor. Projenin ilk konuğu Didem Erbaş'tı ve Baraka isimli sergisi 11 Mart 2018 Pazar günü o güne özel olarak Tomtom Kırmızı'da sergilendi. Projenin ikinci sanatçısı ise, siz bu röportajı okurken 13 Mayıs'ta yani bu Pazar günü gerçekleşecek sergisinin son hazırlıklarını tamamlamakla meşgul olan Mehmet Öğüt. Dört öne, dört unsur anlamına gelen ve felsefesinde Dünya'nın temel özleri olan ateş, toprak, su ve havayı temsil eden Anasır-ı Erbaa ismini taşıyan bir günlük sergi Çukurcuma Hamamı'nda gerçekleşecek. Pazar yürüyüşünüz esnasında kahve içerek gezebileceğiniz bir sergi fikrini ortaya atan Simbart Projects ile çalışma şekillerini, düşüncelerini ve yeni sanat perspektiflerini konuştuk.

Bu ekip nasıl bir araya geldi?

Aslı Hatipoğlu: Ben önce Fırat Bey’le (Fırat Arapoğlu) konuştum. Daha kimsenin haberi yoktu. Fırat Bey projeyi beğendi. (Gülüyor) Projeyi hayata geçirdiğimiz dönemde aramızda bir sanatçı olmasının iyi olacağını düşündük ve Fırat’ın önerisiyle Çağrı Saray’ın kapısını çaldık ve o da işin içine girdi.

Çağrı, sen hangi durumlarda işin içindesin?

Çağrı Saray: Ben sanatçı seçimi yapılırken devreye giriyorum. Sanatçıları üçümüz birlikte seçiyoruz. Seçimin dışında bir de sanatçının bize önerdiği projenin revize edilmesiyle ilgili fikir yürütüyoruz. Bizim de önerilerimiz oluyor. Böylece projeleri geliştiriyoruz.

Aslı Hatipoğlu: Prodüksiyon aşamasına geçmeden önce Fırat Bey ve Çağrı serginin gerçekleştirilebilmesi için en büyük desteği veriyorlar.

Fırat Arapoğlu: Evet, bizi bir araya getiren kişi Aslı. Bu işin yöneticisi o. Ben küratör, sanat tarihçisi ve sanat eleştirmeni olarak genç sanatçılar üzerine biraz daha fazla düşünüyorum belki ama Çağrı’nın pozisyonunun önemli olduğu noktalardan biri şu ki, eğer bir projede bazı isimleri görünür kılmayı amaçlıyorsak Çağrı’nın Marmara Üniversitesi’nde akademisyen olması avantajını kullanıyoruz. Ben teorik derslere girdiğim için genç sanatçılara onun kadar hakim olamıyorum. Diğer yandan Çağrı, uzun süredir kendi sergileri haricinde bir çok serginin kurulumunda adeta bir mentor gibi çalışıyor… Örneğin bazen sergilerde sanatçıların üç boyutlu enstalasyon kurmalarıyla ilgili pratiklerinin gelişmemiş olması sorun yaratabiliyor. Çağrı’nın malzeme hakimiyetinin de gelişmiş olması birbirimizin eksiklerini tamamlamamıza yarıyor.

Aslı Hatipoğlu: Herkesin kendi deneyimlerini ve güçlü taraflarını ortaya çıkarabildiği bir ekibiz aslında. Çalışmalarımızın bugüne kadar bizi getirdiği noktada projeye neler katabileceğimiz önemli olan. Bir de çok hızlı olmamız gerekiyor, pratik olarak bir şeyi yapıyor ve çözebiliyor olmamız gerekli.

Bilgi...

Aslı Hatipoğlu: Bilgi çok önemli evet. Enstalasyon için uzun vakitlerimiz yok. O yüzden olabildiğince pratik açıdan çözmek istiyoruz.

Peki Polin, senin görevin ne?

Polin Kuyumciyan: Aslı’nın ekibi yavaş yavaş kurmaya başladığı dönemde dahil oldum. Grafik tasarımcıyım. 2 yıl kadar İKSV’de çalıştım, son dört yıldır freelance çalışıyorum. Bu nedenle çalıştığım bir çok kişi var. Bu ekipte de aldığım direktifler doğrultusunda görsel uyumuna göre proje geliştiriyoruz.

Simbart Projects'in bütün görsel kimliğini sen mi oluşturdun?

Polin Kuyumciyan: Her proje için Aslı’yla takvim çıkarıyoruz ve her seferinde projeler üzerinden fikir geliştiriyoruz. Aslı çok mükemmeliyetçi olduğu için sürekli revizyon yapıyoruz çünkü asıl derdimiz doğru kitleye doğru şekilde mesaj verebilmek.

Aslı Hatipoğlu: Afişler, logo ve sosyal medya görsellerini hazırlıyoruz. Sosyal medya iş sergi olduğunda biraz karışabiliyor çünkü yayınlanan içerik sanatın kendisi, bu nedenle biz bir içerik oluşturmak zorundayız. İçerikle beraber sosyal medyanın gidişatında Polin’in çok büyük rolü var.

Mina, iletişimde de sen varsın galiba?

Mina Dilber: Evet. İletişim alanında da ben destek veriyorum. Aslı bana beş ay önce böyle bir fikri olduğundan bahsetti. İletişim tarafında ne yapabileceğimi sordu, ben de aslında işin çok başka bir tarafındaydım. İletişim işine CNNTÜRK ve Kanal D’de çalışarak dahil oldum ve sonrasında devamı geldi. Sanatla olan ilgim tamamen kişisel merakım ve ilgim doğrultusunda; yani sergi gezmem, bienalleri görmem, farklı yayınları okumaya çalışmam ve dediğim gibi kendi kişisel merakım çerçevesinde gelişen bir şey, zaman içinde Aslı ile yollarımız kesişti.

Aslı Hatipoğlu: Arkadaş çevresi olarak toplandık diyebiliriz, imece usulü. Herkesin ilgilendiği konuda destek vermesi sonucu oluştu.

Mina Dilber: Aslı’yla oturup konuştuktan sonra yayın konusunda nasıl ilerleyeceğimizi düşündük, çünkü işi hikayeleştirmek ve bunu doğru mecrada doğru şekilde aktarmak çok önemli. Ne yapabiliriz ne edebiliriz derken ilk sergi için baya çalıştık ama hiçbir zaman yetmiyor çünkü ne kadar çok insana ulaşabilirsek o kadar iyi.

Aslı Hatipoğlu: Bu nedenle basını çok önemsiyoruz.

Mina Dilber: Her hafta konuşup doğru ilişkilerle doğru mecralarda, yayınlarda yer almayı hayal ederek ilerliyoruz.

Aslı Hatipoğlu: Türkiye’de de yurt dışında da sanat basını yapan PR şirketleri yok. Sanat iletişimcisi veya sosyal medyacısı yok. Ben bu projede biraz daha butik ve konuya odaklı çalışmak istedim, çünkü basın bence çok önemli. Basında dikkate alınması gereken belli bir düzen var ve bu düzenin içerisinde var olabilmek gerekiyor. Herhangi bir markanın yaptığı basın bize uygun olmayacaktı, o yüzden aslında Mina’nın önemi çok büyük. O bize göre butik bir basın yapıyor.

Mina Dilber: Zaten bizim hedefimiz her yere çıkmak değil.

Aslı Hatipoğlu: Örneğin Ayşe Arman’ın kolonunda yer almak mümkün olsa da böyle bir amacımız yok. (Gülüyor.) Daha butik, daha özel…

Mina Dilber: Yani az olsun öz olsun diyoruz, çünkü maalesef Türkiye’de herkes basını sadece haber çıkartmak olarak görüyor. Benim de zaten bir şekilde ana akım medya ve basından ayrılıp bu gibi işler yapmamın nedeni bu. Sadece bir yerde haber çıkartmak iş değil ve olmamalı. Medya iletişim ve basın böyle bölünmemeli, onun çok daha ötesinde yapılabilecek şeyler var ve biz aslında onları zorluyoruz. Sosyal medya işin bir ayağında, diğer ayağında offline yapılabilecek ilişkilerde çok potansiyel var. Bir tık daha farklı şeyler yapmaya çalışıyoruz diyebilirim.

Aslı Hatipoğlu: Genç ve dinamik bir proje yarattığımız için sizin gibi mecralarda yer almak şu aşamada benim için daha önemli.

Alternatif medya.

Aslı Hatipoğlu:H: Özellikle sosyal medya ayağımız olduğu için geleneksel basılı yayın mecrasının dışında da çok fikir geliştirebiliyoruz. Örneğin Hürriyet’e çıktıktan sonra sergiye “Hürriyet’ten okuduk geldik” diyenler oldu, ama aynı şekilde sosyal medyada bir post koyduğumuzda 300 kişi görüyor, bu nedenle sosyal medya iletişiminde Mina var. Hangi hesaplarda görünürlüğümüz olabilir, bu hesaplar bizi nasıl feed'lerine, post'larına koyabilirler?

Mina Dilber: İş birlikleri bugünün dünyasında çok önemli. Çok fikir var aklımızda fakat daha oralara gelmedik. Mesela 8 Mayıs’ta bir member event olarak SOHO Talk yaptık.

Kim olduğunuzu tanıtmak üzerine mi?

Mina Dilber: Evet, Simbart nedir, ne yapıyor, Türkiye’de genç sanatçıların durumu ve bizim bu konuda neler yaptığımız gibi...

Çok önemli bunları konuşmak.

Mina Dilber: Bu bir başlangıç. Bunu geliştirip artırmak da istiyoruz. Çünkü işin öbür tarafında genç sanatçılar var ve Instagram'daki takipçilerimize baktığımız zaman basından çok önemli kişilerin takip ettiğini görebiliyoruz. Bu projeyi görüp, duyup, heyecanlanan genç sanatçılar da takip ediyor ve hatta Aslı’ya, bana mail atıyorlar "Katılmak için neler yapabiliriz?” diye. Biz daha ilk sergiyi yapmadan bu mail'ler gelmeye başlamıştı.

Aslı Hatipoğlu: Örneğin kurulumda bulunmak isteyen biri oldu.

Bu aslında bütün sürecin ne kadar kolay ilerlediğine işaret. Bunu bir müzeye söylemek daha zor olurdu...

Mina Dilber: Evet kesinlikle. Bizim jenerasyonumuz sosyal medya jenerasyonu oldu. Doğduğumuzdan beri olmasa bile onunla var olduk gibi. Her dönemin bir ruhu vardır ya 70’ler 80’ler gibi, şimdinin ruhu yok gibi. Sosyal medyada her şey çok fazla iç içe geçti. Biz de bunu artıya çevirip sosyal medyanın gücünü kullanarak sanatın erişilebilirliği ve etkileşimini arttırmayı planlıyoruz. Sosyal medyanın artıları da var eksileri de, sanat konusunda ciddi artılarını görebiliyoruz. İstediğiniz sanatçının e-mail'ine veya blog’una rahatça ulaşabiliyorsunuz.

Aslı Hatipoğlu: Bütün sanatçıların Instagram hesapları var artık.

Mina Dilber: Nerede ne var? Hangi bienal ne zaman başlıyor? Hangi müzayede, hangi eser? Canlı olarak izleyebiliyorsunuz. Öyle bir boyuta geldi ki, buradan genç sanatçıları ön plana çıkarmak için ciddi bir şekilde faydalanabiliriz diye düşünüyoruz. Bunun bir sanat projesi olmasıyla birlikte bir sosyal medya projesi olduğunun da üstüne basmaya çalışıyoruz.

Fırat sen ne düşünüyorsunuz tüm bu konuşulanlar hakkında? Proje sana ilk geldiğinde ne düşündün?

Fırat Arapoğlu: Her şeyden önce benim formasyonum sanat tarihi olduğu için tarihçi perspektifinden bakıyorum ve dediğin doğru, her dönemin bir realitesi vardı, 70’lerin, 80’lerin, 90’ların, 2000’lerin… 2010’ların da realitesi belli; sosyal medya. Ama az önce seninle konuştuğumuz gibi, bir yandan da sanat nesnesiyle deneyime girmenin önemini çakıştırmaya çalışıyoruz aslında. Bu iki parçanın bir araya gelmesi önemli bu projede. Yani o deneyimin real time olarak yaşanması çok önemli, bir yandan da bu etkinliğin 1 ay boyunca sanatçının tüm geçmişini ele alarak paylaşmak -örneğin Didem Erbaş’la yapmıştık- çok önemli. Didem’le başarılı match-up’larımız olmuştu çünkü uzun zamandır coğrafya-mekân ilişkisi üzerine çalışıyorum. Ondan dolayı proje bu anlamda oldukça etkili.

Fırat Arapoğlu Fotoğraf: Elif Kahveci

Çağrı Saray: İlk konuştuğumuz zaman da Aslı’yla kariyerinin ortalarında olan ya da zaten çok göz önünde olan birilerine tekrar sergi yapmak yerine, genç sanatçıların üzerinde durmaya karar verdik. Bunu yaparken de bu genç sanatçı dediğimiz kaç yaşlarındadır, bu da çok tartışmalı bir konu ama çok iyi ve düzenli işler yapan, fakat çok göz önünde olmayan bazı sanatçılarımız var. Yani aslında amacımız sanatçıyı mercek altına almak gibi.

Aslı Hatipoğlu: Aynen öyle.

Fırat Arapoğlu: Sanatçıların, hatta küresel ölçekte sanat galerilerinin kendi çalıştığı sanatçının background’unu anlatacak bir web sitesi bile yok. Kendi sitelerinde bile sanatçıyla ilgili soğuk bir CV görüyorsunuz. CV’nin içinden çıkmak gibi bir seçenek yok. Ama biz biraz daha sanatçıya dokunmak istiyoruz, “Ne okuyorsun? Hangi alıntılardan yararlanıyorsun? Hangi yazarlar seni daha çok etkiliyor?” gibi sorulara yer vermek istiyoruz.

Aslı Hatipoğlu: “Nereden besleniyorsun?” da önemli bir soru.

Fırat Arapoğlu: Sanatçının atölyesine gitmek, ama böyle sıkıcı bir stüdyo ziyareti değil. Örneğin Didem’le ilk röportajımızı yaptığımız zaman baktım da kütüphanelerimiz cidden benziyor. Bu oldukça önemli. Genç sanatçı yerine daha “göz önünde olmayan” sanatçı diyebiliriz.

Veya galerisi olmayan diyebilir miyiz?

Mina Dilber: Pratiğinin oturmuş olması önemli çünkü biz bir ay boyunca içerik paylaşıyoruz ve o içeriğimizi de sanatçıdan alıyoruz. Dolayısıyla içeriği alırken belli bir pratik, eser, görsel bilgilerine ihtiyacımız oluyor. Belli bir pratiğe oturmuş sanatçıların görünürlüğünü artırmaya çalışıyoruz.

Çağrı Saray: Teklif götürmek için önce sanatçıyı belirliyor, sonra stüdyosunu ziyaret ediyoruz. Bu teklif götürdüğümüz sanatçı için de çok enteresan bir deneyim. Open-call yapmıyoruz, yani sanatçı başvurmuyor. Bir ya da birden fazla sanatçıyı bir araya getirip, değişik bir sergi içerisinde gösterip rekabet yaratmak yerine, sanatçılardan öneri sunmalarını ve hayallerindeki mekânı önermelerini istiyoruz ve biz de bu hayali gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bu aslında çok özel bir şey. Etrafta olup biten organizasyonlara baktığınız zaman da daha önce yapılmayan bir şey olduğunu görebilirsiniz.

Evet aynen öyle.

Çağrı Saray: Sanatçıyı da aynı zamanda onore eden bir şey. Çünkü oraya gidiyoruz, ondan bir hayal kurmasını istiyoruz ve bunu yaparken de uçabildiği kadar uçmasını istiyoruz, ama tabi ki bunun bir uygulanabilirlik sınırı var ve orada da biz devreye giriyoruz.

Fırat Arapoğlu: Aslında bu tarz bir hayali gerçekleştirenlerden birisi de Çağrı, çünkü Galata Rum Okulu’nda "Burada sergi açacağım” diyerek kendi desteğiyle bir sergi gerçekleştirdi. Ben hatırlıyorum konuşmalarımızdan, “Bu benim hayalim ve yapacağım” dedin. Kaç tane görüşme gerçekleştirdin ve hepsini tek başına yaptın. Aslında bir nevi Simbart, sanatçıya bu olasılığı vermiş oluyor. Hayal ettiğin enstalasyon veya iş neydi ve nasıl bir mekânda sergi açmak isterdin? Ve ondan sonra işi Aslı devralarak bir araya getirip projeleştiriyor, herkes de kendi çapında buna destek olmaya çalışıyor.

Peki Hande bir mimar olarak, sen ekibe nasıl dahil oldun?

Hande Öney: Benim ekibe dahil oluşum çok daha sonraydı, ilk serginin açılışına yakın bir tarihte oldu. Aslında Polin’le hikayelerimiz benziyor. Amerika’da mimarlık okudum ve orada çalıştıktan sonra Türkiye’ye döndüm ve ailemle çalışıyorum. Rutin işlerim dışında mimari enstalasyonlar geliştiriyorum. Bence sanatçı ve mimar arasında çok net bir çizgi yok. Aslı Simbart’ta mimariye de yer vermek istediğini ve özellikle de bir mimardan fikir almak istediğini söyleyince çok heyecanlandım. Ben de ekibe katılıp destek vermek istedim. Sanatçı seçiminden hemen sonra mekân gezmek, bir sürü mekânı bağlamına göre elimine etmek, küratörün yönlendirmesiyle o mekânın uygunluğunu, mekân ile işlerin birlikte konuşmasını sağlayacak opsiyonları beraber çalışıyoruz. Didem Erbaş’ın Tomtom Kırmızı’da olan sergisinde insanlar işlerin mekâna inanılmaz derecede uyumlu olduğunu ve mekanla işlerin birebir eşleştiğini söylediğinde bizim için güzel bir feedback oldu. Bir sonraki sergilerde olacak mekân arayışları için çok motive olduk. Benim desteğim bu şekilde ekibe.

Daha yolun başındasınız. Çok az zaman oldu. Sen ve tüm ekibin bu konuda düşüncesini merak ediyorum. Neler seni Simbart’ı kurmaya itti? Sanat ortamıyla ilgili fikirleriniz neler? Neden böyle bir oluşuma ihtiyaç var?

Aslı Hatipoğlu: Simbart uzun süredir düşünülen fikirlerin bir araya gelmesiyle oluştu, çünkü bir sürü ayağı var. Sosyal medyayı curated content mantığıyla kullanmaya çalışıyoruz. Orada bizim her paylaşacağımız içerik bir-iki hafta önceden belli. Sosyal medyayı düzenli ve kürete edilmiş bir biçimde kullanamamak gerçekten bir eksiklikti. Bir takım fikirleri bir araya getirince daha özgün oldu bu proje. Mesela 3D çekim her yerde kullanılan bir mecra ama biz her olayımızı 3D çekiyoruz. Bu konuda da çok geri bildirim aldık. Herkes çok etkilendi, fakat aslında çok kolay kullanılabilen bir teknoloji, kolay şekilde adapte edilebilir. Mimarlık ve mekân çekimlerinde çok fazla kullanılıyordu, neden olmasın? Fikir bazında hiçbir fikir unique değil ama bir araya gelince daha özgün ve unique bir proje ortaya çıktı.

Siz nasıl bir boşluğu doldurduğunu düşünüyorsunuz Simbart’ın?

Fırat Arapoğlu: Hepimiz sanatla, mimarlıkla ya da herhangi bir alanda şu soruyu soruyoruz; farklı olan ne yapılabilir? Zaten kişi böyle bir soru sormuyorsa gerçekten o işin teknik tarafındadır, Kreatif tarafında değildir. Yazar da kendine bu soruyu sorar; boşluk nedir? Ve bu noktayı yazmak ister. Tezler de böyle yazılıyor değil mi? Sorulmayan soruyu sormak gibi. Bu nedenle Simbart bence yeni ve farklı bir kitleye ulaşıyor. Standart anlamda çok tecrübeli koleksiyonculara, danışmanlar ordusuyla gezen koleksiyonculara, belki de yeni bir sanat alıcısına, (alıcıyı iki anlamda kullanıyorum hem receiver anlamında hem bu yer anlamında), bir taraftan da o genç sanatçı fetişizmine yenik düşmeden, gerçekten bir sanatçıyı görünür kılabilecek bir proje nasıl yapılabilir sorusuna. Türkiye’deki çoğu kurum sanatçı merkezli düşünmüyor bence.

Çok fazla küratör yönelimi var. Aslında sanatçının hayalinde çıkıyor herşey ortaya, benim yaptığım sadece küçük dokunuşlar, “Bu böyle olsaydı ne düşünürdün?” diye sormak sadece. Sanatçı merkezli bir yerden hareket edip onun hayalini biraz olsun realize etmeye çalışmak. Bence Aslı’nın tarif ettiği şey çok doğru. Türkiye’de mimarlık ve sanatın ortaklaştığı çok nokta var, ama arzu edilebilir bir düzeyde mi veya çağdaş sanatla birebir işliyor mu? Hayır. Bence çok ayrı dünyalar gibi algılanıyor hala. Ondan dolayı bu proje bile bence ‘disiplinler arası’nın izlerini taşıyor. Belki de beni heyecanlandıran şey bu.

Çağrı Saray: Bir de evet Simbart bir yapı, ama aslında sanatçıyla ilişkisi bakımından hiyerarşik bir duruşu yok. Benim bir takım önerilerim oluyor, Fırat’ın bir takım önerileri oluyor… Birlikte bir şeyi meydana getiriyor olmak ve bir sanatçı-küratör hiyerarşisi olmaksızın bunu yapıyor olmak önemli. O paylaşım süreci de aslında önemli çünkü sergi dediğimiz şey çok geçici aslında. Yani bir sergi yapıldığı zaman o sanatçı hakkında gerçekten fikir sahibi olamıyorsunuz. Yani bunun öncesi ve sonrasına bakmanız gerekiyor. Sergi daha sıkıştırılmış bir zaman dilimi olsa bile aslında bir ay boyunca o sanatçının ne düşündüğünü, ne okuduğunu, ne takip ettiğini, nereden beslendiğini anlayabilmemiz mümkün.

Aslı Hatipoğlu: Sanatçının hikayesini anlatıyoruz aslında. Her hafta paylaşımlarımız da o yönde. Mesela iki tane görsel koyarken o çalışmalar birbiriyle konuşuyor, orada bir hikaye anlatıyor aslında ve o hikaye olabildiğince bir görsel arşiv oluşturuyor. Instagram ortamı bile olsa kalıcı bir şeyler oluşturuyoruz. İleride sanatçıya kalacak görsel bir arşiv. Sosyal medyamız bir nevi sanatçının görsel arşivi. Web sitesinde de aynı şeyler yayınlanıyor.

Aslı Hatipoğlu Fotoğraf: Elif Kahveci

Hande Öney: Bir şey ilave etmek istiyorum. Bilmiyorum siz de gözlemlediniz mi Didem Erbaş’ın açılışında. Didem’in işleri çok kuvvetliydi. Sergi açılış gününde hepimiz oradaydık ve tüm katılımcılara sergiye yönelik bilgiler aktarmaya çalışıyorduk. Didem tabii daha çekingen kalıp kendini ifade etme konusunda biraz daha arka planda kalıyordu. Günün sonuna doğru kendi işlerinin nasıl sergilendiğini gördükten sonra yavaş yavaş konuşmaya başladı katılımcılarla. Ben çok mutlu oldum bundan.

Polin Kuyumciyan: Ben farklı bir şey yapmak istiyorum dediğim zaman Amerika’yı keşfetmenin şu an bir manası yok çünkü artık her saniye yeni bir şey çıkıyor, “Öyle bir şey yapacağım ki dünyadaki en farklı şey bu olacak” demek biraz gerçek dışı bir hedef oluyor.

Yeni bir yaklaşım ve "gerçekten" sanatçı odaklı.

Polin Kuyumciyan: Simbart’ın ismi de Simba’dan gelen bir şeydi, bir şeyleri yüceltmek önemli. Story’leri Didem takeover yaptığında -belki bu mesleki deformasyon- somut bile değişmişti. O kendini farklı ifade ediyor. Biz daha bold yazıyoruz, o ise küçük puntolarla yazıyor, çünkü zaten daha sessiz bir insan ve belki de bu yüzden çok görünür olmadı şimdiye kadar. Bence oradaki şeyler birbirini çok tamamlıyor.

Aslı Hatipoğlu:Günün sonunda belki bir galeriye de faydamız olur. Artık herkesin zamanı kısıtlı ve her sanatçıya aynı vakti, aynı detaycılığı vermiyor olabilir. Birinin dikkatini daha fazla çeksek, bu şekilde sanat dünyasına, küratöre, galeriye bir sanatçının yolunu açsak bu en büyük mutluluk olur. Aslında bunun besleyici bir proje olmasını ben çok önemsiyorum. Tekel duran ve çok değişik bir fikirle ortaya çıkan bir konumuz var.

Genç sanatçılara destek amacıyla pek çok şey yapılıyor, iyi niyetli oluşumlar günün sonunda belki de sanatçıya iyi gelmeyecek bir şeye dönüşebiliyor. Bunun en büyük sebeplerinden biri de yapılan çalışmaların arşivlerinin tutulmaması. Peki siz projeyi bir gün bitirseniz bile arşivlerinizi kamuya bırakmayı düşünüyor musunuz?

Aslı Hatipoğlu: Yani bilgisayarlarımız olduğu sürece bırakırız tabii.

Çünkü o önemli bir şey.

Aslı Hatipoğlu: Biz elimizdeki her şeyi sanatçıyla da paylaşıyoruz. Onların da direkt arşivlerinde giriyor.

Onların arşivlerinde olması elbette önemli ama bundan ziyade Simbart Peojects'in herkese için yararlı bir şey bırakması da önemli. Bazı oluşumlar kapanmalarıyla birlikte her şeyi de kaldırdılar. Bir iz kalmadı. Dolayısıyla kim, ne zaman katıldı, iş neye benziyordu gibi bilgilere ulaşamıyoruz bugün. Bu bizim çok eleştirdiğimiz bir konu. Dolayısıyla sizin yaklaşımınızı merak ediyoruz.

Aslı Hatipoğlu: Yani serverımız silinmediği sürece evet. (Gülüyor)

Çağrı Saray: 100 tane sanatçıya sergi açmak yerine bir tane sanatçıya bir şey sunmak. Tek.

Fırat Arapoğlu: Elimizde Didem ile benim yaptığım ham görüntü olarak yaklaşık 45 dakikalık bir röportaj var. Bunlar ne kadar da önemli. Senin dediğin şey de tam olarak bu. Hani Didem’in öyküsün, ne hamleler yaptığı, su an ne yaptığımız… Şu dönemde insanlar sanatçılarla ilgili görüntüler bulup belgeseller yapmaya çalışıyor mesela.

Bu her zaman için çok kıymetli bir şey.

Fırat Arapoğlu: Evet aynı fikirdeyim. Bu bilgi biraz biriktiği anda kamulaştırılabilir.

O bence bir yerde Simbart’ın sorumluluk çatısı altına giriyor. O halde her zaman açık kalacak?

Aslı Hatipoğlu: Açık kalacak evet. Örneğin Vimeo yerine Youtube’u kullanıyoruz, çünkü Youtube’un daha geniş bir sanat kitlesi var. Video çekimine ben çok önem veriyorum. İletişimin gittiği noktada basın yayın organlarının herhangi bir komünikasyonu video olarak sunması şu an inanılmaz önemli, o yüzden videolarla çok vakit harcıyoruz. Gerek röportaj videosu olsun, gerek sergi alanı çekimi olsun, 3D çekim yapıyoruz. Fotoğraf çekimlerimiz de var, onlar da kalıcı fakat videoların niteliğinde yaşamı, yani birebir yapımını görüyorsunuz. Görseller yine belli bir alanı ve dakikayı sığdırıyor. Video ise daha geniş bir alanı ve zamanı kapsıyor.

Mina Dilber: Üç boyutlu modellerin ve görüntülerinin hem web sitesinde hem de sosyal medyada paylaşılıyor olmasının şöyle bir avantajı var; diğer galeriler veya sergi yapan kuruluşlardan farklı olarak bizim için bu limite edilebilecek bir şey değil. Yapıldıktan sonra diğer oluşumlardan farklı olarak açığa çıkarıyoruz. Bunu ortaya çıkarmamız aslında bir yerde şöyle oluyor; “Fiziksel olarak orada bulunduğunuz zaman nasıl bir hissiyatınız oluyor ve sanatçıyla nasıl bir araya geliyorsunuz?”. Bunu dedirtebilmiş oluyoruz. Kişiyi sorgulamaya yönlendiriyoruz.

Sonuçta genç sanatçılara iyilik olsun diye çıkmış ama kar amacı gütmeyen bir şey değil galiba? Yani nedir Simbart’ın yaklaşımı? Nasıl anlatırdınız?

Aslı Hatipoğlu: Non profit diye bir kelime hiçbir zaman kullanmadım. Fakat kar odaklı da değil. Mesela satış yapıyoruz. Profesyonel olarak ben de galeri geçmişinden geliyorum. Özellikle satış yapmış bir insan olarak, satış olsun ya da olmasın her sanatçıyla odağımız bu olmasa da, organik olarak birisi bir şeyi beğendiği anda bir fiyat sorulursa bunun cevabı olabilecek düzeyde profesyonelce hareket etmek gerektiğini düşünüyorum. Fakat açılış öncesi insanlara PDF’ler göndermeden, satışla ilgili stratejiler oluşturmadan da gelişebilecek taleplere karşılık verebilir durumda olmamız gerektiğini düşünüyorum.

bottom of page