top of page

Südûr: Ulus Baker’e ithafen bir sanat oluş


2007 yılında aramızdan ayrılan düşünür Ulus Baker, vefatının onuncu yılında Südûr/Emanatio başlıklı karma sergiyle anılıyor. Mustafa Çağlar Atmaca, Onur Eylül Kara küratörlüğünde hazırlanan ve 24 Kasım’a dek Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Oda Sanat Galerisi’nde görülebilecek olan Südûr/Emanatio sergisinden yola çıkarak, südûr kavramını ve Ulus Baker’in düşünce pratiğine dair karşılaşma ve temasları yazdı

Ulus Baker, Fotoğraf: Hakan Topal

“Hissedebiliyor musunuz?”

Ulus Baker

”Anlamaktansa sevmeli hayatı.”

Dostoyevski

Merak… Bu kelimenin günümüzde galiba artık yitirdiğimiz ve bence kazanmak zorunda olduğumuz, naif ve derin bir anlamı var: nesnelerin kökenine, aslına, ardına vs. yönelik yalnızca tek yönlü, tüketici, giderilebilir bir bilgilenme dürtüsünden ziyade ilgi duyulan şeyle hemhal olma, aşkla bağlanma, meşgaleye kendini katma, kendine meşgaleyi dahil etme arzusu. Tam da böylesi bir merakı diri tutmaya yönelik bir çağrı aslında ilhamını pek çoklarını aşkla düşünmeye, meraklanmaya teşvik etmiş Ulus Baker’den alan Südûr/Emanatio sergisi. 2017 Ulus Baker’in bu dünyadaki maddi varlığının sona erişinin onuncu yılı. Ama kendisi öyle görünüyor ki bu kronolojik zamansallık dışında bir varoluşa da sahipti ve işte bu varoluş aramızdan ayrılışının onucun yılında bile ondan ilhamla bazı işlere girişmeye bizi motive edebiliyor. Südûr sergisi de böylesi bir motivasyonun ürünü aslında.

Peki anlamanın, şeylerle ilişkilenme biçimlerimizden yalnızca bir tanesi olduğunu vurgulayan, sohbetlerinde “anladınız mı?” demek yerine “hissedebiliyor musunuz?” diye sormayı tercih eden birine atfedilmiş (onun hakkında değil, ona atfedilmiş) bir sergiden nasıl bahsetmeli? Nasıl ki sergi Ulus Baker hakkında değil de, serginin küratörü Onur Eylül Kara’nın tabiriyle, Ulus Baker’in de merakını celbetmiş bir mefhum olan südûr “etrafında dolaşan, ondan çıkan, içinden geçen ya da ona varan düşünüş, deneyim ve üretimlerin” sergilenmesiyle ilgiliyse ben de sanırım doğrudan sergideki üretimler hakkında değil, ancak onların bıraktığı izler ve onlardan yola çıkarak Ulus Baker’i ve şeylerle ilişkilenme biçimlerimizi düşünmekten, neşeli karşılaşmaları ve temasları çoğaltmaktan, Ulus Baker’den südûr eden şeyi hissetmekten bahsedebilirim. Tıpkı serginin kendisinin yaptığı gibi.

Erdal Ateş, Düşünsel Katmanlar, 2017, cam kutu içinde karton üzerine serigrafi boyası ve baskı, 150 x 50 x 4 cm

Südûru şöyle açıklıyor Ulus Baker: kendinden bir şey eksiltmeyen bir bağış. Azalmadan vermek, verdikçe çoğalmak… Bir örümcek gibi. Nasıl ki bir örümceğin ördüğü ağ eksik, kusurlu, başarısız ya da mükemmel diye nitelendirilemiyorsa… Nasıl ki bizim iyi ve kötü yargılarımızın ötesinde, bir ağ örümceğin var olma kudretinin geride hiçbir güç kırıntısı bırakmadan eksiksizce tecelli edişi, sınırsızca aktüelleşmesiyse… Nasıl ki “ağ örmek” demek tam da “örümcek olmak” demekse… Ulus Baker de bir örümceğin ağ örmesi gibi düşündü: bir düşünme faaliyeti olarak yaşam ya da yaşama faaliyeti olarak düşünme değil, tek bir düzlemde düşünce olarak yaşamak, bir düşünce-oluş olarak yaşam. Felsefeyi pratik bir yaşantıya dönüştürebilme kudretine sahip çok azı böyle bir düzleme yerleşebilmişti. Bir tutarlılık düzleminde, sabit tek bir planda yaşamak… Ulus Baker’in de o çok sevdiği Spinoza’nın özgürce düşünemeyeceği gerekçesiyle profesörlüğü reddedip mercek üreterek geçindiği yaşamı gibi belki de. Ağ örmekten geri kalamayan, tekil, kararlı ve dolaysız varoluşunun ta kendisi olan ağların üzerinde salınan bir örümcek gibi kesintisiz bir şekilde düşünmek-yazmak-yaşamak… Ulus Baker yaşamında bir ağ ördü; ya da daha doğrusu, yaşamını bir ağ olarak ördü. Farklı noktalara temas etti, farklı karşılaşmalar örgütledi, çok farklı etkiler bıraktı ve çok farklı etkilerle etkilendi. Birbirine ayrı düşen, uzak kalan (ya da öyle sanılan) şeyleri bir ağ düzleminde bir araya getirdi. Uzaklığın ayrıştırıcı ve yabancılaştırıcı “mesafesinin” yerine çok başka şeyler arasındaki yakınlıkları, “aralıkları” düşünmeye çağırdı. Tıpkı bu sergide olduğu gibi.

Başak Altın, Black Pool, 2017, video, 3.19 dk

Önce 13-20 Ekim tarihleri arasında ODTÜ’de açılan sergi, şimdi bir kez daha 15-24 Kasım tarihleri arasında Oda Sanat Galerisi, Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nden ziyaret edilmeyi bekliyor. Sergide Ulus Baker’in ördüğü ağa “takılmış” on bir kişinin üretimleriyle karşılaşacaksınız; Ulus Baker’le yolları bir şekilde kesişen, uzaktan veya yakından ondan ilham alan ve ona ilham veren, ondan aldıklarına kendilerinde olanı katan, onun kendilerinde temas ettiği noktalardan başka temas noktaları yakalayan, Ulus Baker’in ördüğü ağı genişleten, onu taşıyan insanlarla; arkadaşı, öğrencisi olmuş ya da sadece yazdıklarından etkilenmiş kişilerle. Ece Akay, Başak Altın, Erdal Ateş, Doğa Çal, Ali Mahmut Demirel, Mehtap Morkoç, Ersan Ocak, Kurtuluş Özgen, Seval Şener, Hakan Topal, Derya Yıldız’ın yerleştirme, grafik, ses, heykel ve video formundaki, kimisi bu sergi vesilesiyle yapılmış kimisi ise daha önce üretilmiş eserleri sizle “karşılaşmayı” bekliyor olacak.

Mehtap Morkoç, İçinden Düşünen, 2017, seramik heykel, 25 x 24 x 18 cm

Eserler hakkında kişisel olarak yorum yapmaktan, deneyimi baltalayıcı manipülatif bir etki uyandırmaktan kaçınmak istiyorum, böylesi bir sergide diğer türlüsü de zaten mümkün değil benim için. Sadece şunu söyleyebilirim: eserler kendilerini harikulade bir şekilde “anlatıyorlar”, yeter ki siz onları “anlamak” zorunda olmayın. Ulus Baker’den südûr eden, ondan uzaklaşan ama kopmayan, pek çok farklı şeyi kendine katıp çoğalan bu ağın titreşimlerine katılmaya, onu “hissetmeye” bırakın kendinizi.

Seval Şener, Devletler Diyarında, 2017, kağıt, kesme yapıştırma, kontraplak, 220 cm

bottom of page