top of page

Üç perdede bir direniş koreografisi

Elif Uras'ın kadın emeği, dayanışma ve destek temaları etrafında düşünen kişisel sergisi Ellerinde Toprak 15 Eylül - 8 Kasım 2025 tarihleri arasında Galerist'te gerçekleşiyor. Naz Cuguoğlu'nun Ellerinde Toprak'ı üç perdede ele aldığı sergi metnini paylaşıyoruz


Yazı: Naz Cuguoğlu


ree

Elif Uras, Ellerinde Toprak, 2025, Sergiden görünüm

Giriş


ree

Elif Uras, Ellerinde Toprak, 2025, Kuvars karo üzerinde terra sigillata, sır altı, sır ve altın parıltısı, triptik, 40x90 cm


Kil bizim unuttuğumuzu hatırlar. Ellerin dokunuşunu, bedenin izini, zamanın yükünü taşır. Elif Uras’ın Ellerinde Toprak sergisinde, seramik yüzey hem arşiv hem de kehanete dönüşür. Kadınların kuşaklar boyunca sürmüş, gündelik ama asli emeği görünmez kalmaz; altınla yeniden vücut bulur, vazolara, tabaklara, sikkelere işlenir ve bakımın, direnişin, direncin mitolojisine dönüşür. Osmanlı’dan bu yana Türk çiniciliğinin tarihi merkezi olan İznik’te döküm tekniğiyle ürettiği formlar, New York atölyesinde tornada çektiği ve elle biçimlendirdiği bedenlerle bir araya gelir. Bu ikilik yalnızca coğrafi değil, aynı zamanda kavramsaldır; geleneksel zanaat ile çağdaş eleştirinin, domestik ile politiğin, heykelsi olanla toplumsal olanın birlikteliği.


Sergi, kronolojik bir dizim değil, bir geçit töreni gibi açılır. Her oda, spekülatif bir kozmolojinin bir bölümüdür: anaerkil ekonomiler, ateşle biçimlenen direnişler, meclislere dönüşen hamamlar, fırçanın bir hareketiyle yaldızlanan bedenler. Uras’ın dünyasında, kap pasif bir nesne olmaktan öte; hafıza, ses ve özneyle donatılmış yaşayan bir varlıktır. Süsleme dekorasyon değil veridir; sır bir dile dönüşür; altın zenginlik yerine adaktır.


Altın, yapıtların arasında dolaşır ve kadın bedenlerini kapitalist bir gösteri olarak değil, adanmışlıklarının simgesi olarak donatır. Anadolu’da uzunca zamandır altınla çalışan; takı yapan, altın günlerine katılan kadınlar, güvene dayalı bir hediye ekonomisinin parçası olurlar. Elif Uras’ın ellerinde ise altın, görünmeyeni yüceltmek, sıradan olanı kutsamak için feminist bir taktiğe dönüşür. 


1. perde: Dünyaları taşıyan bedenler


Soldan sağa: Elif Uras, Zanaat Sarayı, 2025, Terra sigillata, seramik üzerine sır altı, sır, altın yaldız, 68x25x25 cm Elif Uras, Ellerinde Ateş, 2025, Terra sigillata, seramik üzerine sır altı, sır, altın yaldız, 70x28x28 cm

Elif Uras, Ana Direniş, 2025, Terra sigillata, seramik üzerine sır altı, sır, altın yaldız, 65x45x45 cm


“Kadın yalnızca evin direği değil, aynı zamanda dünyanın da direğidir.”

- Fatma Aliye (1)


Sergi, her biri dönüşüm ve direnişe köklerini salmış üç dünyayı sırtında taşıyan üç kaide ile açılır. Her biri emeğin tapınağında nöbet duran bekçiler gibi yükselir, domestik simyanın bir merkezini işaret eder. 


İlk eser, Zanaat Sarayı, emeğin sessiz dansını sunar: ütü yapan, saçını kurutan, kumaş dokuyan, seramik yapan, yemek pişiren kadınlar edilgen kadın arketipi değil, yaldızlı ve rölyefli etken bedenlerdir. Günlük emeğin yinelenen, kusurlu ama asli hareketlerini taşırlar. Elif Uras onları evin yerinden kaldırıp kaidelere yerleştirir, gündelik eylemlerini mite dönüştürür.


Bu jestler, seramik yapımı ve dokumanın geçim ve hayatta kalma pratiği olduğu tarihöncesi Anadolu geleneklerini hatırlatır. Sanatçının yorumlarında süpürge asa olur, ütü bir kutsal emanet, beden ise ustalığın aracı. Uras’ın hatırlattığı gibi, çömlekçiliğin tarihi tarıma dayanır: erken dönem seramikler yiyecekleri saklamak ve korumak için üretilmiştir. Süsleme, işlevi takip etmiş, zamanla kaplar ritüel ve estetik nesnelere evrilmiştir. Bilinen en eski seramiklerden biri, tarım öncesi döneme ait, hatta ilk çömleklerden daha eski olan, hayat veren, sembolik kadın figürinidir. Uras da arkaikle çağdaşı birbirine katarken, zanaatin sanattan hiç ayrı olmadığına, emeğin her zaman bir emekçisi olduğuna dikkat çeker.


İkinci eser, Ellerinde Ateş, kavramsal olarak alev alır. Yemek pişirme ile seramik üretimini birbirine bağlayan iki simyasal ritüel yan yana gelir. İkisi de ateş ister; ikisi de sezgi, zaman ve incelik gerektirir; ikisi de tarihsel olarak kadınla ilişkilendirilmiş, ev içine kodlanmış, sistematik olarak değersizleştirilmiştir. Bu yapıtta ateş, bir dönüşüm metaforuna dönüşür. Kadınlar nasıl yiyeceği çömleklerde saklıyorsa, Uras da belleği seramiğin yüzeyine işler. Her sır bir hikâye taşır. Her kap, besleyici ve direniş dolu bir hazinedir.


Son yapıt, Ana Direniş, bir protestoyu betimler. Ağaçlara sarılmış kadınların yüzleri rüzgâra dönüktür. Bu sahne, ormanlık alanların madencilik uğruna yok edilmesine karşı verilen mücadelelere bir saygı duruşudur. Zeytin yetiştiricisi ve köylü pek çok kadın, kepçeler ile ağaçların arasına girerek topraklarını, geçimlerini ve ekosistemlerini savunurlar. Mücadele yalnızca arazide değil, tarım ve ortak mülkiyeti tehdit eden yasal düzenlemelerle de sürmektedir.

Bu figürler kurban değil savaşçıdır. Kırsal, anaerkil, gözü pek; bedenleri ne kırılgan ne de idealize. Doğal ve yalın olan bu figürler toprağa güçlü bağlarıyla, duruşlarıyla, biçimleriyle kök salmışlardır. Kil onları hatırlar. Altın onları süslemek için değil, onurlandırmak için vardır. Uras’ın ellerinde altın, ataerkil iktidarın simgesi olmaktan çıkar; kadınların karşılıksız, kaydedilmemiş emeğine bir saygı nişanına dönüşür. Bir şefkat sikkesi veya süreklilik mitolojisi.


2. perde: Kadınlar meclisi


Soldan sağa: Elif Uras, Spray Booth II, 2024, Seramik üzerine sır altı, sır, altın yaldız, ⌀ 26,5 cm Elif Uras, Production Line, 2023, Seramik üzerine sır altı, sır, altın yaldız, ⌀ 27 cm Elif Uras, Lunar Eruption, 2025, Seramik üzerine sır altı, sır, altın yaldız, ⌀ 30 cm


“Mutfaklarımız, yatak odalarımız, arka bahçelerimiz direnişin topraklarıydı.”

- Audre Lorde, Sister Outsider (1984) (2)


Masasız bir yuvarlak masa. Hiç bitmeyen bir buluşmanın yankıları gibi, duvarlara saçılmış tabaklarda kadınlar dans eder, kestirir, dedikodu yapar, direnir, müzik çalar, birbirine bakar. Kimi terlikleriyle, kimi ağaçlara sarılmış halde.


Bunlar portre değil; kolektif belleğin mitik jestleridir. Elif Uras, resmi otoritenin erişemediği alanlarda gelişen kadınlar meclisi geleneğinden ve gayriresmî dayanışma ağlarından beslenir. 18. yüzyıl başlarında, Lady Mary Wortley Montagu’nun Osmanlı hamamlarını anlatırken betimlediği gibi; bedensel bakımın ve politik sohbetlerin yapıldığı, kadınların kendi özerkliklerini yaşadığı mekânlardır bunlar. Ama burada, oryantalist imgelerdeki gibi dışarıdan bakan bir göz yoktur. Bu mekânlar birer dayanışma diyagramıdır.


Tabak yalnızca bir kap değildir; aynı zamanda içindeki boşluktur. Bir paylaşım mekânı ve hatırası. Boş tabak ya açlığı ya da ikramı çağrıştırır; yokluğu ya da bolluğu. Uras onu bir buluşma yüzeyine dönüştürür. Bazı tabaklarda, ekonomik ve simgesel değiş tokuş sistemlerini çağrıştıran sikkeler vardır. Diğerleri optik desenlerle dalgalanır ya da başında toplanmak için kurulan sofralarını andırır. Hepsi birlikte, kadınların bir arada dünyaları defalarca yeniden inşa ettiği, toplumsal dayanıklılığa dair kurgusal bir arşiv oluşturur.


3. perde: Anıtlaşan bedenler


Soldan sağa: Elif Uras, Pink Taurus, 2025, Çini hamuru üzerine sır altı, sır, altın yaldız, 50x40x37 cm Elif Uras, Totem of Spirals, 2025, Çini hamuru üzerine sır altı, sır, altın yaldız, 77x30x16 cm Elif Uras, Diamond Torso, 2025, Çini hamuru üzerine sır altı, sır, altın yaldız, 46x23x23 cm


Bu oda, geniş kalçalı, ince boyunlu, derin karınlı seramik formlara ev sahipliği yapar. Çok katmanlı bir platformda sergilenen bu figürler, hem yükselişi hem de kolektif bir tırmanışı sembolize eder. Her biri kendi duruşunu korur; ama birlikte, emeğin bedenselleşmiş, tekrar ve biçim aracılığıyla kutsallaştırılmış hâli olarak bir geçit töreni ortaya koyarlar.


Bu bölüm ile artık kap bir metafor olmaktan çıkar; beden olur, anıtsallaşır. İleriye doğru bir hareket vardır: yukarıya bir adım, gelişme ve yenilenmeye doğru bir jest.


Ellerinde Toprak, kaybolmuş geleneklere bir ağıt değil; form, istikrarlı hareket ve bir aradalığın kutlamasıdır. Sanatçı nostalji değil, dönüşüm sunar. Yüzeyleri kimi zaman ham, kimi zaman sırlı; kimi oyulmuş, kimi cilalanmış; kimi ise ellerin ve aletlerin ritimlerini izleyen altın yaldızla bezenmiştir. Burada sürecin kendisi görünür olur: yarı yumuşak kilin kazınması, üzerine doğrudan çizim yapılması, astar ve sırlarla, çoklu pişirimlerle katman katman işlenmesi gibi. Bu kaplar yalnızca anlatı taşımakla kalmaz; bizzat emeğin kendisini taşır: yapmanın, tutmanın, hayatta kalmanın emeğini.


Sonsöz: Başka bir tarih


Elif Uras, Ellerinde Toprak, 2025, Sergiden görünüm


“Gücümüzü geri kazanmak için, hafızamızı geri kazanmamız gerekir.”

- Sylvia Federici, Re-enchanting the World (2019) (3)


Son oda bir sarmal olarak dizilmiş iki yüze yakın seramik sikke sunar; müzedeki tarihi eserler gibi sergilenen bu parçaların her biri tanrıça benzeri figürler ve emek imgeleri taşır. Bu yerleştirme, Anadolu ve Mezopotamya coğrafyalarında mitolojileri kesişen ve kaynaşan Kibele, Artemis, İştar gibi eski tanrıçalardan ilham alır. Anaerkil güç, doğurganlık ve tören bağını anımsatır. Sarmal genişledikçe sikkeler büyür, tabaklara dönüşür; kadınların yemek pişirdiği, temizlik yaptığı, dans ettiği, altın gününde buluştuğu, ağaçlara sarıldığı sahneler resmedilir. Her form, emeğin değerini ölçen hayali bir para birimi, ataerkil sisteme karşı önerilen bir alternatif ekonomidir.

Bu işler çoklu simgesel geleneklere de selam verir. Bir yandan kadınlar arasında hediyeleşme ve dayanışmanın yaygın simgesi olan cumhuriyet altınını çağrıştırır, bir yandan da Doğu Asya’daki cehennem parası ritüellerini; ölülerin öte dünyada refaha ulaşması için yakılan kâğıt paraları. Ama burada sunu ne imparatorlara ne de ataerkil figürlere yapılır. Bu sikkeler, tanınmayan, az ücret alan, mitlere sığdırılan; imparatorlukları inşa etmiş ama kendi adlarına imparatorluk kuramamış kadınlara adanır.


Elif Uras bu spekülatif ekonomiyi somut bir tarihî nesneye de dayandırır: 1971’de Türkiye’de basılan 50 kuruş, cumhuriyet tarihinde üzerinde kadın figürü bulunan ilk ve tek madeni paradır. Başörtülü olarak tasvir edilen bu figür, “Anadolu Gelini” adını alır. Ne bir milliyetçi ikon, ne de ilahi bir idealdir; halktan bir figür olarak kırsal kadınlığın sembolik bir temsilidir. Sanatçı bu düşünceyi devralır ve genişletir: Ekonomilerimiz fetih üzerine değil de süreklilik üzerine kurulsa; ataerkil iktidar değil, anaerkil karşılıklılık üzerine temellense nasıl olurdu?


Sarmal, tarihöncesi resimlerden gelen güçlü bir simge olarak sergide sık sık tekrar eder: döngüsel zaman, yeniden doğuş, feminen zamansallık. Kendi kuyruğunu yiyen yılan, ouroboros, bu kozmolojiye gizlice işlenmiştir; yenilenmeyi simgeler. Yanında hilal ve güneş belirir; menstrüel döngülerin, dikim ve hasat mevsimlerinin, sermayenin ötesinde kozmik ritimlerin zaman tutucuları. Uras bambaşka bir ekonomik düzen önerir: bedensel, gezegensel, geçmiş kuşaklarla uyumlu bir düzen.


Bu yalnızca bir anma değil; aynı zamanda bir karşı-tarihtir. Elif Uras, anıtsallaştırmayı ölçek ve gösteriş üzerinden değil, bakımın küçük birimleri üzerinden gerçekleştirir; bir sikke, bir tabak, bir süpürge, yaldızlanmış bir jest. Bunlar, onun direniş araçlarıdır; bu formlarla, emeğin onurlandırıldığı, dayanışmanın somutlaştığı, tarihin kadınların elinde tutulur olduğu yeni bir arşiv inşa eder.


Elif Uras, Ellerinde Toprak, 2025, Sergiden görünüm


Ellerinde Toprak, 8 Kasım 2025 tarihine kadar Pazar günleri hariç her gün 11.00–19.00 saatleri arasında ziyaret  edilebilir.


1. 1862–1936 yılları arasında yaşamış olan Fatma Aliye’ye atfedilir; 19. yüzyılın sonlarında kadın eğitiminin ve kamusal alanda kadınların varlık göstermesinin öncülerinden, ilk Osmanlı kadın romancılarındandır.

2. Lorde, Audre. “Learning from the 60s.” In Sister Outsider: Essays and Speeches, 134–144. Freedom, CA: Crossing Press, 1984.

3. Federici, Sylvia. Re-enchanting the World: Feminism and the Politics of the Commons. Oakland: PM Press, 2019, p. 69.


Yorumlar


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.

Bütün yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Yazı ve fotoğrafların tüm hakları Unlimited’a aittir. İzinsiz alıntı yapılamaz.

All content is the sole responsibility of the authors. All rights to the texts and images belong to Unlimited.

No part of this publication may be reproduced or quoted without permission.

Unlimited Publications

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page