top of page
Yazarın fotoğrafıUnlimited

Tarih ve kültür aktarımcısı olarak müze


Max Hollein, geçtiğimiz yıldan bu yana Metropolitan Museum of Art'ın direktörlüğünü yürütüyor. Öncesinde Fine Arts Museums of San Francisco da dahil, dünyanın önde gelen sanat kurumlarında yöneticilik yapmış olan Hollein, sanat yöneticiliği ve müzeler hakkındaki görüşlerini Merve Akar Akgün'e anlattı

849 kelime

Max Hollein

Öncelikle Türkiye’yle olan bağlarınızdan bahsetmek isterim. Bir süre İstanbul Modern’in yönetim kurulunda yer aldınız. Nasıl gelişti bu kurula girmeniz ve ayrılmanız?

Türkiye’yi birkaç defa ziyaret etme şansım oldu, özellikle Frankfurt’ta bulunduğum zamanlarda... İstanbul Modern’in oluşum sürecinde olduğu dönemde Oya Eczacıbaşı tarafından yönetim kurulu üyeliğine davet edildim. Bu övgüye şayan ve son derece önemli kurumun gelişimine katkıda bulunmaktan son derece keyif aldım. San Francisco’ya gitme kararı alınca artık kurul üyeliği sorumluluklarımı yerine getiremeyeceğimden dolayı ayrılmak durumunda kaldım.

ABD ve Avrupa’da çeşitli kurumları yönettiğiniz zamanlar üzerinden bakarsak, ana farkları ve benzerlikleri nasıl özetlerdiniz?

Dünyanın dört bir tarafında müzeler aynı amacı güdüyor ama tabi ki farklar var. Kimlikleri bakımından farklar olduğu gibi içlerinde yer aldıkları kültürel sistemler açısından da farklar var. Avrupa ve ABD arasındaki en büyük fark galiba yönetim biçimleri ve fonlama kaynakları arasında bulunuyor. Avrupalı kurumlar genelde kamu tarafından finanse ediliyor ancak ABD’de müzeler genelde özel vakıf statüsündeler. Bu birinin diğerinden daha iyi olduğu anlamına gelmiyor ya da ABD’deki sistemin Avrupa’dakine oranla etkilere daha açık olduğu anlamına da gelmiyor bu. ABD’deki sistemde, her biri farklı amaçlar güden çeşitlendirilmiş bir destekçi grubu oluşturmak için çalışıyorsunuz. Müze direktörünün görevi aslında bir prodüktör gibi çalışmak oluyor. Bütün bu farklı destekçileri müze için bir büyük vizyon içerisinde bir araya getiren orkestra şefi gibi olmanız gerekiyor.

Bize biraz De Young ve Legion of Honor Museum’dan bahseder misiniz? Oradayken CEO ve direktördünüz; rolünüzün kapsamı neydi? Bu iki müzeyi bu kadar özel kılan nedir?

Müzeyi yönetmek tabi ana program konseptinden sorumlu olmak anlamında geliyordu. Fine Arts Museums of San Francisco (FAMSF) birbirlerinden çok farklı iki ayrı kurumdan oluşuyor: de Young ve Legion of Honor. FAMSF’nin CEO’su olarak bu iki kurumun genel yönetiminden ve finansal istikrarından sorumluydum. Her zaman yönetim kuruluyla birlikte çalışıyordum.

Metropolitan Museum of Art’ta nasıl yönetimsel farklılıklar görüyorsunuz?

Met yalnızca Fine Arts Museums of San Francisco’dan yaklaşık altı(!) kat büyük olmakla kalmayıp aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük sanat müzesi ve dünyanın en önemli ansiklopedik kurumu. Yani öncelikle boyutla alakalı ciddi farklar var, özellikle de koleksiyonların çaplarıyla alakalı olarak. Ancak her müzenin ortak bir amacı var o da bugünün ve tüm zamanların sanat ve kültürünü sergilemek; sanatın büyüsüne katkı sağlayacak eğitimler ve yeni kavrayışlar sunmak.

FAMSF’de iki senelik göreviniz neticesinde ziyaretçi sayıla- rında ciddi artışlar var. Stratejik anlamda başarı için reçeteniz neydi? Dijital inisiyatiflerin rolü neydi bu başarıda?

Benim için ana gaye hiçbir zaman ziyaretçi sayısını artırmak olmadı. Ancak Fine Arts Museums of San Francisco’da ziyaretçi sayısını kendi kitlemizle ilişkili çekici bir program geliştirerek ve anlatılar yaratıp bu anlatıları müzenin fiziksel alanının ötesinde neşredecek fırsatlar yaratarak artırdık. Bu anlamda dijital inisiyatifler ve sosyal medya, müzeye ziyaretlerinden önce kişileri hikayenin içine alarak ve onları farklı programlar ve sergi fikirleri üzerinden yaratılan anlatının bir parçası haline getirerek çok önemli bir rol oynadı.

Sanatın hak ettiği değeri görmediği gelişmekte olan ülkelerdeki sanat dünyasının anahtar kişilikleri için tavsiyeniz ne olurdu?

Son 10 - 20 senede gitgide küreselleşen sanat dünyasında, bir takım merkezler ve bu merkez etrafında bir muhit oluşması fikri artık geçerliliğini yitirdi. Dünyanın çok farklı bölgelerinden sanata olan ilgi artıyor; bu yüzden ne kadar özgün, yerel sanatsal üretimi uluslararası etkileşime sokarsak o kadar iyi. İçinde bulunduğumuz zamanlar bunun için mükemmel fırsatlar sunuyor.

Günümüzde müzenin rolü sizce nedir?

Bugün müze, karmaşık bir konunun polemiğe girmeden ele alınabileceği ve tartışılabileceği nadir yerlerden biridir. Küreselleşmiş dünyada, Fine Arts Museums of San Francisco ve Metropolitan Museum of Art gibi ansiklopedik müzelerden beklentiler değişiyor; dünya üzerindeki bütün kültürlerin temsillerine ve nasıl kesiştiklerine dair anlatılarımızın ve perspektiflerimizin çeşitliliğine öncelik vermeliyiz. Bu yalnızca çeşitli kültürlerin ve onların kesişimlerinin sergilenmesi anlamına gelmiyor ama aynı zamanda bu aşırı Avrupa merkezli lineer tarihsel anlatının değiştirilmesi ve genişletilmesi ve söz konusu kültürün bakış açısına bağlı olarak tarih üzerinde farklı perspektifler olduğunun gösterilmesi anlamına da geliyor. Buna ek olarak, bir müzenin rolü ve sorumluluğu tarihin ve kültürün aktarımcısı olmak ve bu alanda müzenin fiziksel sınırları dışında yapılacak çok fazla şey var. Ben “müzeyi” dijital medya, eğitim ve kompleks, geniş kültürel tartış- malarla işimizi büyüten bir görev olarak görüyorum.

Müzelerin küresel kitlelere farklı anlatıların aktarılması ve anlaşılması için önemli tedarikçiler olduklarını söylediniz, bunun de Young için ne anlama geldiğini biraz daha açar mısınız?

Contemporary Muslim Fashions sergisi ile, de Young bu yönde önemli bir adım attı. Eğer sorumluluğumuzun tüm zamanların sanat ve kültürünü sergilemek olduğunu söylüyorsak, sanatın ve kültürün yalnızca bir kısmına odaklanamayız. Dünyanın bütün kültürlerine dikkat çekmek ve kültürel hoşgörü ve dayanışma gibi bir mecburiyetimiz olduğunu düşünüyorum. Moda bir ifade biçimi, sosyal ve daha geniş anlamda politik olarak ilgili olduğu sürece hem kimliğin hem de tavrımızın ifadesi ve aynı zamanda mevcut zaman ve kültürel durumun bir yansıması. Son derece iletişimsel bir karakteri var ve izleyiciye bununla tamamen farklı bir şekilde ulaşabilirsiniz. Bu moda şovuyla, de Young, kişisel bir ifade olarak stil ve modanın, gelenek, kültürel kimlik, cinsiyet, politika ve eşitlik konularında konuşmak için nasıl bir araç olabileceğini ve bu sayede daha geniş kültürel, sosyal ve politik temalara ışık tutabileceğini inceliyor

Comentários


bottom of page