top of page

Sıradan bir fikir, sıradan bir etkinlik, sıradan bir pazar


Mk Yurttaş, 22 Eylül Pazar günü Poşe'de Yumurtalı patatesli yumurta başlıklı, tüm gün süren bir performans gerçekleştirdi. Sadece sanat izleyicisini değil mahalleliyi, sokaktan geçenleri de içine alıp bir buluşma / karşılaşma alanı doğurmayı hedefleyen ve performistanbul işbirliğiyle gerçekleşen performansı Murat Alat değerlendirdi

☕️ 5 dakikalık okuma

İster bayram olsun, ister festival -veya herhangi bir yıldönümü- hemen hemen tüm toplumlarda kutlamaların, buluşmaların yemek eşliğinde yapılmasının bir anlamı olmalı. Yemek gibi gündelik, hatta banal bir faaliyetin her değerli anı işaretleyen bir ritüele dönüşmesinin sebebi ne olabilir? Mikhail Bakhtin yemek yemeyi insanın bedensel bütünlüğünün bozulduğu, sınır ihlallerinin yaşandığı özel bir olay olarak tanımlar. İnsan yemek sırasında dünyayla hemhal olur. Ağızdan giren yiyecek bedenin içinde bozulmaya uğrar ve dışkı olarak atılır. Ağız ve anüs, bu iki delik insanın dünyayla diyalektik bir ilişki kurmasına vesile olur. Bakhtin’e göre insanı dünyaya açan bu ilişkisellik yüzünden her türlü kutlama ve toplantı yemek eşliğinde yapılır. Yemeği içeri almak için aralanan ağız aynı zamanda insanın muhatabına açtığı bir gediktir. Egonun duvarlarını oluşturan taşlar bir anlığına çözülür ve diyalog için imkan sağlanır.

Poşe yeni sezonu performistanbul işbirliğinde Yumurtalı patatesli yumurta adlı bir performansla açtı. MK Yurttaş bir pazar günü gerçekleşen performansta gün boyu galeride yumurtalı patates pişirip misafirlerine ikram etti. Poşe’nin bulunduğu mahalleyle ve ziyaretçileriyle kurduğu sempatik ilişkiyi perçinleyen bu performans aynı zamanda sanat etrafında örgütlenmiş eleştirel bir cemaat kurma çabasını da görünür kılıyordu.

MK Yurttaş performansta yemeği tüm banalliğiyle beraber ele alıyor. Damak zevkinin, gustonun sınıflar arası hiyerarşiyi imleyen, ayrıştırıcı işlevini devre dışı bırakıp yumurtalı patates gibi alelade bir yemeği insanları bir araya getirici, bağlayıcı bir yetiyle donatıyor. Yemek vesilesiyle toplanan insanlar arasında önceden planlanmamış, kendinden gelişen, organik ilişkilerin vuku bulabileceği bir imkan yaratılıyor. Performansın katılımcıları her ne kadar çoğunlukla birbirini önceden tanıyan insanlar olsa da, ki bu tüm etkinliğin önü alınamamış zayıf yanı olarak da görülebilir, sokağa pankartlarla inip mahalleliyi, yoldan geçeni de oyuna davet etme çabası kısıtlı da olsa başarılı oluyor. Yurttaş projeyi tanımlarken muhtemel muhabbetlerin yemek politikaları üzerinden dönmesini amaçladığını söylese de performansın öngörülemezliği içerisinde, evdeki hesabın çarşıya uymadığı söylenebilir. Ancak performansın asıl gücünü konuşmaların içeriği ya da çıktısı olarak görmekten ziyade geçici olarak kurulmuş bir cemaatin içindeki ilişkiselliğin yapısı, ahenki olarak aldığımızda tüm sürecin gayet başarılı olduğu su götürmez.

Şayet estetik, hoş duygulanımlar yaratmak üzerine kurulu bir alansa ve de hala pek çok kişi için sanatın olmazsa olmaz öğesi ise Yumurtalı patatesli yumurta her ne kadar estetik bir nihai ürün ortaya koymasa da ortaya çıkmasına vesile olduğu diyalogların, etkileşimlerin hoşluğuyla kesinlikle bu estetik alanın içinde. Lakin bunu yaparken performans sanatının, kalıplaşmış sanat algısına karşı muhalefetini de es geçmiyor ve “Sanat nedir?” sorusunu gündemde tutmayı da başarıyor. Sanatı bir karşılaşmalar hali olarak düşünürsek ve bir sanat eserini hayırlara vesile olan, iyi karşılaşmalar örgütleyen bir imkan olarak ele alırsak Yumurtalı patatesli yumurta gayet net bir şekilde görevini yerine getiriyor. Sanatı deşifre edilmesi gereken bir anlamlar yumağı olarak görmektense farklı olana açılan bir deneyim olarak ele almak bu performansın temel dinamiğini oluşturuyor. Bu noktada fark, sanatçının ortaya koyduğu işe içkin olmaktansa katılımcıların şahsiyetleri üzerinden kendini gösteriyor. Poşe’nin kapısından içeri giren her ziyaretçi performansın kurduğu matrisin yapısını değiştiriyor ve ona bir fark katarak diyalogları dönüştürme potansiyeli içeriyor. Bu sayede sanattan anlayan ve anlamayan arasında kurulan kutuplaştırıcı ayrımın yerine her katılımcının eşit olduğu bir yapı oluşturulmuş oluyor ve yemek üzerinden yıkılan sınıfsal pozisyonlar bir kez de sanat üzerinden darbe almış oluyor. Katılımcı pasif bir pozisyondan anlam üretici mertebesine transfer oluyor.

Farkın kitlesellik içinde eridiği, kimliklerin tüm toplumu kuşatma çabası içinde despotlaştığı bir dönemde bireyselliğin yerine bir arada olma halinin geçtiği, farklılığın farkına varılabilen, diyaloğun imkanlarıyla donatılmış bir sanat anlayışı bizi büyük idealler peşinde koşan kutsal sanatın dışında, gündelik hayatın içinde güncel bir sanat olabileceği inancına yanaştırıyor. Yumurtalı patatesli yumurta elbette orjinal bir fikir değil ama gücünü de buradan alıyor, sıradan bir fikir sıradan bir etkinlik sıradan bir pazar günü ama sıradışı karşılaşmalara vesile olabiliyor. Her zaman tekrarlanabilecek, hiçbir zaman eskimeyecek, her daim farklı olabilecek bir sanat anlayışı sunuyor.

bottom of page