Sakıp Sabancı Müzesi yeni sezonu, İstanbullu sanatseverleri oldukça heyecanlandıran ve Türkiye’de ilk kez gerçekleşecek Ai Weiwei’nin kişisel sergisiyle açıyor. Sanatçının yaklaşık 100 eserini İstanbul’da izleme fırsatı sunacak olan sergi 28 Ocak'a dek devam ediyor.
Ai Weiwei
Bundan aşağı yukarı tam bir yıl önce Ai Weiwei’nin stüdyosunu ziyaret ettiğimiz gazeteci arkadaşlarla bu kez Alman sanatçı Heinz Mack’in stüdyosunu ziyaret etmiştik. Sakıp Sabancı Müzesi yine bir ilke imza atıyordu. ZERO. Geleceğe Geri Sayım sergisinin ardından Heinz Mack solosu yapacaktı.
Sanatçıyla derin sohbetim sırasında politik sanatın ne olduğunu Mack’e sormam ve Ai Weiwei’in üretimini örnek vermem üzere Mack çok ilginç bir açıklama yapmıştı. Böylelikle 21. yüzyılda sanatın ne olduğuna dair ilginç bir tartışmayı da başlatmış oluyordu. Mack’e göre "temsili olan"ı dışlamak gerekiyordu.
Ruyi, Ai Weiwei, 2012
II. Dünya Savaşı'nı görmüştü. Düsseldorf Akademisine girdiğinde akademi diye bir şey ortada yoktu. Bombaların yıkıp döktüğü toz içinde bir bina vardı karşısında. Kütüphanede toplam üç kitap vardı. Hiçbir şey yoktu. Hepsini birlikte var edeceklerdi: Yoktan bir okul ve sanat… Amaçıları buydu.
Ve şöyle devam ediyordu Heinz Mack: “Benim sanatım her zaman temsili olanı dışladı. Hep hümanist kürenin içinde yer aldı. Bu hümanist küre sanatçıya birey ve özgür olma şansını tanır. Özgürlük çok önemlidir. Özgürlük iradenizi kendi elinize almanız demektir. Ancak özgür olunca yaratabilirsiniz. Bugün İslami bir küre var ve bu kürede özgür olmak birey olmak değil cemaat olmak öne çıkıyor. Bu bir çatışma alanı yaratıyor. İşlerimde her zaman güzellik önemlidir.
Bicycle Basket with Flowers in Porcelain, Ai Weiwei, 2014
Güzelliğe inanırım. Sanatın güzelliği dışladığında anlamlı olacağına inanmam. Benim için güzellik tıpkı Matisse’in Nazi’ler kızını yakaladığında bile yapmayı sürdürdüğü güzelliğe benzer. Dünyanın zalimliğine kafa tutan bir güzellik… Ancak bu güzellik dünyadaki çirkinliğe, zalimliğe, kötülüğe kafa tutabilir. Ai Weiwei ise sadece politik ilişkiler üzerinden sanat yapıyor. Bu tür sanat her zaman düşüşe mahkumdur. Dünyada politik olarak olup biteni yansıttığınız zaman sanat yapmayı sürdüremez olursunuz. Yaptığınız iletişimdir ancak…”
Aslına bakarsanız Mack’ın Ai Weiwei’in sanatını kendisininkinden ayıran özelliklerini belirtmesi, güzelliğe inanışı ve günceli dışlayışı, 20. yüzyılın ortasından itibaren sanatta pek çok cephe açıldığı varsayımını ortadan kaldırıyor. Sanatın ne olduğuna dair pek çok cephenin: Temsili-temsili olmayan, aşkın-varoluşçu, güzel-çirkin, zamansız-güncel, politik-apolitik cepheler gibi, içlerinde taşıdıkları çok temel bir ihtilafı gün yüzüne çıkarıyordu.
İki "şimdi" cephesi açıyordu Mack. Onun "şimdi"siyle; zamansız, temsili ve güncel olana prim vermeyen ve Ai Weiwei’nin "şimdi"si. Daima evrensel krizlere evrensel ve çabuk yanıtlar taşıyar. Günün internet gibi bilgi teknolojisi araçlarını mesaj için seferber eden, müzik videosundan bir direniş formu devşiren…
The Animal that Looks Like a Llama but is Really an Alpaca, Ai Weiwei, 2015
İşte Ai Weiwei’in Berin Mitte’deki stüdyo ziyaretinin ilk dakikalarında aklımdan bunlar geçiyor.
"Şimdi"ler…
Bu iki "şimdi".
Fransız filozof Didi-Huberman’ın bir söyleşisinde bana söylediği gibi: “Hayat değersizdir hayata yakın sanat da…”
Türkiye’deki ilk solosunu açmaya hazırlanırken sanatçıyı, Türkiye’den bir grup gazeteciyle Berlin’deki stüdyosunda karşıma alabilmişken hayatın gerçekten değersiz olmayabileceğine dair şüphelerim Ai Weiwei’in tutkulu ve neredeyse çocuksu bir hüzünle anlattığı aile dramıyla çoğaldı.
Zamanına tanık olmak değil onun yaptığı zamanını tanımak mıydı? Bir memleket diğerini nasıl tanırsa öyle… Diplomatik anlamda bir kabul etme, zamanına onun ürünlerinden ziyade onun dramlarıyla yaklaşma…
Ai Weiwei kah Midilli’de mülteciler için kurduğu stüdyosuyla kah İsrail’de açtığı sergisindeki demir ağaçları kah Prag’da şişme balondan gerçekleştirdiği temsili mültecileri, Atina’daki sergisindeki bronzdan can simidi, G20 zirvesinde görünür kıldığı aktivist gazeteci lego portreleriyle tam da Mack’ın yapma dediğini ama yaptığını söylediğini mi yapıyordu?
Sanat değil yaptığı iletişim miydi?
Blossom, Ai Weiwei, 2015
Ai Weiwei’yi 2007 yılında documenta’nın yapıldığı Alman şehri Kassel’e davet ettiği bin Çinli'yle tanımıştım.
Hiç de misafirperver olmadıkları bilinen Kasselliler'in arasına karışacak bin Çinli'nin yarattığı gerilimle su yüzüne çıkarttığı pek çok duygu ve onu saran koşul, sanatçının hayat ile sanat arasına atmak istediği ilmeklerden sadece birine örnekti. Bunlardan hep yapacaktı.
Politik jestin başlı başına bir sanat formu olup olmadığı, mesajın artık araç, aracın kendisinin başlı başına sanat formu olduğunu ilan edecekti.
Böylelikle sanatın ne olduğuyla, sınırlarının nerede başlayıp nerede biteceği ve bunun tarihiyle meşgul bizleri fazlasıyla oyalayacaktı. Çin’de 81 gün iki polisin onu gözetlediği bir odanın içinde hapis yatan Ai Weiwei, bizi meşgul etmeye devam edecek gibi duruyordu. Ai Weiwei’in politik bir sürgün olan babasıyla kendisinin de önce hapis yatıp sonra sürgün olmasıyla kesişen hikayesi, coğrafyanın bir kader olduğu bizler açısından aslında çok tanıdık. 22 yaşındayken tutuklanan şair babası, hayatı boyunca Çin devletinin düşmanı ilan edildi. Ölmeden önce de oğluna şu nasihati verdi: “Basit yaşa, mutlu bir hayata sahip ol, gerisini boş ver…” Ai Weiwei, ona kendisininki gibi bir çocukluk yaşatmamak için altı yaşındaki oğluyla Berlin’de yaşıyor.
Illumination, Ai Weiwei, 2009
Berlin Mitte’de yer alan büyük atölyesi eski bir bira fabrikası. Berlin’e taşınmasıyla kendine geniş bir atölye arayan sanatçı, ilk görüşte bu mekanı benimsemiş. Karanlık ve sular altında olmasına ya da emlakçının burada çalışabileceğinizden emin misiniz sorusuna rağmen hiç vakit kaybetmeden burayı tutmuş. Geniş yeraltı mekanında babasıyla birlikte sığındıkları karanlıkların tanıdık bir hissi olsa gerek. Bugün dev atölye, kiremit duvarları yüksek tavan ve her birinde bilgisayar başında çalışan genç asistanlarla gayet aydınlık.
Bu stüdyoda köşe başında rastladığınız lego parçacıkları Ai Weiwei’nin üretimine, üretim biçimine dair biricik kanıtlar. Söyleşimizde o yüzden şu sözleri kıymetli: “Prosedürlü işlerden nefret ederim.” Lakin Türkiye’deki sergisinde ağırlıklı olarak ilk kez sergilenecek seramik işleriyle yerini alacak olması bir sürpriz.
Çin’deki porselen seramik fırınında pişen işler, Ai Weiwei’nin bir imge üreticisi ve iktidara kafa tutan başkaldırı eylem işlerinden farklı bir dil’i ortaya serecek ister istemez.
Blue and White Porcelain Plate, Ai Weiwei, 2017
“Porselen seramik çok eski, sofistike bir dil. Bu dile çağdaş bir sanatçı olarak yeni imkanlar katmak istiyorum. Yeni olasılıklar yaratabilir miyim? Bu porselenler hayatı, başarısızlığı içerdikçe bu eski dilin bugün ne anlama geldiğini daha iyi ifade ediyorlar. Kültürün yüzyıllar, bin yıllar içinde geçirdiği dönüşüm, modada, sanatta insanların değişen beğenisini düşündüğümüzde porselen yapmak hem pratik hem de teorik yeni olasılıklar kazanıyor” derken kültürel devrimden, ona ve babasına yaşattığı sayısız eziyetle hesaplaşıyor. Aynı zamanda kimin sanat yaptığı kimin yapmadığına karar veren kolonyalist "tarih"i de sorguluyor hiç şüphesiz.
Sanatçının SSM’deki sergisinde yaklaşık 90 porselen seramik objesi yer alacak. Tate Modern Turbine Hall’da sergilenen şu anda bir depoda kapalı çekirdekler de İstanbul yolcusu.
Osmanlı Çini geleneğiyle Çin porseleni geleneğinin tarihsel anlamda birbirine açılan kapılar, birbirine çıkan yollar olarak düşündüğü de aşikar sanatçının. Hep "şimdi"yle, şu an olup bitenle, küresel zaman akışında "akan"a karşı ve onunla birlikte pozisyon almayı bir pratik haline getirmiş sanatçının bu küçük objeleri, "zaman" ile, "şimdi" ile, "olup biten" ile kurduğu bambaşka bir ilişkiyi de sergileyecek.
Ama Ai Weiwei aynı anda pek çok şey yapan biri. Söyleşide öğrendiğimize göre sanatçının bir süredir üzerinde çalıştığı filmi bitmiş. Mülteci kamplarında yaptığı söyleşileri içeren film, bir ay içinde bir sinema filmi gibi vizyona girecek. Yaklaşık 400 kişiyle söyleşi yapmış Ai Weiwei: “Ben doktor değilim” diyor ve ele aldığı konuyu ne dramatize ne de romantize ettiğini ekliyor: “Mülteci krizi bir sorun değil. Bir sonuç. Bu varılan bir nokta. Bunu çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Ben de bir mülteciyim. Onları anlıyorum. Onlarla özdeşleşiyorum ve bir ayna tutuyorum. Bir hikaye anlatıcısı değilim.”
Söyleşideki en ilginç açıklamalarından biri bu, diğeri de hikaye anlatmadığının altını çizmesinden sonra bitirdiğini söylediği kitabıyla ilgili açıklaması. Hikaye anlatmak için kendisini “sakar” bulduğunu ifade etse de sanatçı bir kitap yazmış. Bir roman değil. Bir biyografi. Aslında “bir miras biyografi”, oğluna aklından geçenleri tamamen aktardığı bir miras…
Free Speech Puzzle, Ai Weiwei, 2016
“Babamı tam tanıyamadım. Tanıdığımı düşünmüyorum. Ben de 50 yaşında baba oldum ve oğlumla pek çok şeyi yapamıyorum. Tıpkı babamın da benimle pek çok şeyi yapamadığı gibi…”
1910-2000 arası babasıyla ilişkisini ve kendi dünyasını anlattığı biyografi, onu Çince’den İngilizce’ye çevirecek iyi çevirmenini arıyor. İmge yaratmanın yetmediğini, oğluna kafasındakileri “tam olarak aktarmak” için niye yazmaya başvurduğu değişik hayli: “Yazmak çok zor. İmge üretmek gibi değil. Düşündüklerini kağıda aktardığında hiçbir zaman düşüncelerini tam aktaramıyorsun.”
Berlin’de aynı zamanda üniversitede eğitim veren sanatçı, çağdaş sanatın öğretilebilir olup olmadığı üzerine de “sanattan zevk almak öğretilebilir. Ben öğrencilerime konfor yaratmayı değil karşı çıkmayı öğretiyorum” diyor.
Bakışlarımız dev atölyenin sınırlı sayıdaki penceresinden giren ışıkla dolaşırken elbette özgürlük büyük başlık: “Güvenlik kameraları altında bir hayat geçiriyoruz. (….) Özgürlük yok evet ama bugün artık özgürlük, onun için mücadele etmek anlamına geliyor. Özgürlüğün yeni bir tanımına ihtiyacımız var.”
Sanatçı, gözetlendikçe izlenmeyi de bir pratik haline getirmedi mi? Tıpkı iletişim kurmayı bir sanat formu haline getirdiği gibi… Telefonuyla orada onunla konuşan bizleri de görüntüleyerek sosyal medya hesabından paylaşıyor. Selfie konusunda teker teker bize yardım ediyor.
Özetle herhangi bir cepheyi, "şimdi"yi seçmek zorunda değiliz. Çok ekranlı hayatımızda çok "şimdi"li yaşamayı da pekala başarabiliriz ve Ai Weiwei sergisi bize bu konuda epey yardımcı olacak.
Comments