Cumhuriyet Müzesi ve Sanat Galerisi, girişte elektronik tarayıcı kontrolüyle girdiğiniz, makam halılı bu sessiz, bürokratik toz kokulu yapıda, ilgili kuruma akademik olarak da emek veren sanatçı Çağrı Saray'ın 8 Ekim'de sona eren Saklı İşler sergisini Evrim Altuğ değerlendirdi.
Bu "işler" genel olarak, günümüz Türkiye koşullarının görünür-görünmez ideolojik nesne, mekân, suret, satıh ve siluetlerine dair ikona-grafik lezzette birer eleştirel - ve özeleştirel - okuma/yansıma özelliği gösteriyor.
Bugünkü muhafazakâr/sağ iktidar yanlısı basın veya yerel/ulusal TV dizilerinde, 2017 itibari ile alenen özlemi duyulan Yeni Osmanlı tarzında inşa olunan binadaki sergi, daha ilgili çatının dış cephesinden başlar gibi.
Saray'ın koyu kara "açık ve hazır tehlike" arz ettiği, siyasal bir pankart siluetini taşıyan afişi, o günlerde düzenlenecek Türkiye 7. Muhasebe Uzmanlığı Kongresi'nin ak brandasına da gözünün tersiyle bakıyor. Zaten, Saray'ın (yine soy isim ironisi ile) mimarlık ve mesken odaklı bu plastik muhasebesi, sizi içeride yeterince vicdanî borca sokuyor.
Ondan da evvel, bir tesadüf mü bilinmez ancak yapıda sergilenmekte olan İhap Hulusi Görey Galerisi'ni geçerek bu sergiyi gezmek, dün ve bugün arasında eşsiz bir görsel ve üslûpsal karşılaştırma fırsatına zemin yaratıyor.
Mimarlık ve saray demişken, T.C.M.Ü. bünyesindeki bu bina 1893-1909 arasında imparatorluğun kozmopolit başkenti İstanbul'da yaşamış Saray Mimarı, İtalyan Raimondo D'Aronco tarafından restorasyon görmüş olmasıyla da hatırlanıyor.
Bu yönüyle günümüz iktidarı, her ne kadar "Artık bizim AB'ye ihtiyacımız kalmadı" da dese, bizzat Osmanlı iktidarı, vaktiyle Avrupa'nın ulusaşırı Art Nouveau hareketine dahil olarak Osmanlı-İslâm sanatına ecnebî katkılarıyla millî değerler ekleyen bu isme çok şey borçlanmıştı.
Eğer o iktidara kulak asacaksak, tıpkı yıkılmış Karaköy Camii gibi, yine D'Aronco'nun imzasını taşıyan Arnavutköy Memduh Paşa Yalısı, Kireçburnu Cemil Bey Evi, Galata Mescidi ve Tarabya İtalyan Büyükelçiliği Binası gibi yapıları da "mevcut düzene aykırı" oldukları gerekçesiyle tarihin sayfalarından dozerlememiz şart.
Çünkü sergisini daha en baştan bu mekânda açmakla bile bir muhasebeye yönelen Çağrı'nın bize hatırlattığı mimar D'Aronco, (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nde 10 yıl önce açılmış sergisinin metnine de yaslanacak olursak) modernleşme konusunda Avrupa sanatıyla buluşmanın yolunu açarak, "Türklük ruhunun yakalanabileceğini" kanıtlamış bir Avrupalıydı.
Dahası, bugün siyasîlerin dilinden düşürmediği "küllerinden doğma" jargonunu kullanacak olursak, D'Aronco 1894 depreminden sonra, sultanın verdiği görev üzerine başkentin birçok anıtının onarımında görev almıştı ve bunların arasında Ayasofya'yla Mimar Sinan'ın yapıtı Mihrimah Sultan Camisi de vardı.
İşte bu "kırılgan zemin"de açılan Çağrı Saray solo sergisi Saklı İşler, ana eksenini siliklik, zedelenme ve kayıt dışılık gibi kavramlara yaslanmış Bellek Mekânları, Kâğıt Oda Çizimleri, Demokrasi Stratejileri gibi serilerine ait işlerinin yanı sıra, bir video yapıtı ve bir de "final sahnesi" etkili yerleştirmesinde buluyor. Bu yerleştirme, "bir avuç toprak" üzerine/uğruna tüm itici karanlığıyla dikilmiş bir bayrağı betimliyor.
Eserlerinde siyasal, travmatik, ailevî ve popüler kültür kodlarının neredeyse "Elektrokonvulsif Tedavi" (popüler deyişle elektroşok) çıktısı hissi uyandırır sterillik ve soğukkanlılıktaki titreşimlerini estetize eden biri Çağrı Saray. Tarihi elleriyle, sanki durugörü yaşayan bir medyum gibi hatırlamaya çalışan biri. Yapıtlarındaki bu huzursuz titreşimin kaynağı, kamusal beyindeki enerjiden ziyade, tükenmişliğin birer yansıması gibi duruyor.
Sanatçının çalışmalarında neredeyse sezgiyle görülebilecek imgeler, koltuk, tüfek, subay, oyuncak, bayrak, teyp kasedi, aile fotoğrafı ve eski tip tuşlu daktilo gibi çeşitlilikleriyle, türlü kurumların iktidarı ve elbette bu temsiliyetlerin bizlerin kafalarındaki hakimiyetini, adeta kibar bir anarşik göz tonunda zorluyor. Bu tona Saray'ın abi ve annesi ile küçük yaşta kaydettiği yurtsever okul marşı üzerine gençliğinde "dublaj"ladığı bir diğer videosu, 2001 tarihli Şimdi Kaldığımız Yerden Devam Ediyoruz katkı yapıyor.
Marmara Üniversitesi'nde Doçent olarak eğitim vermeyi de sürdüren sanatçı, dört resmî sandalye karşısındaki eski tüplü televizyonda bulanık bir görsellikle izlediğimiz bu travmatik marşlarla ürkütücü bir biçimde yıkanan gravür serisi Bellek Mekânları'nda ise, AKM, Anıtkabir, Kuleli Askeri Lisesi, Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Yerleşkesi, Sirkeci Garı, Büyük Postane, Selimiye Kışlası veya İstanbul Üniversitesi giriş kapısı gibi kişisel ve kamusal yapıları, kültürel bir morg ısısı ile ayağımıza seriyor.
Ne kadar saklı veya eski işler gibi gelse de, kuvvetli temsil duyguları sebebiyle ve özellikle de bir mekânın, tutarlı bir dizge ve sunumla kimi imgelerin anlatı potansiyelini nasıl körükleyeceğini ispatlayan bir sergi, Saklı İşler.
Sergiden çıkarken, artık sergiye dahil mi, değil mi olduğunu bilemediğim bir detay gözüme takılıyor. Koridorda, "Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırma Enstitüsü"nün merdiven grafikli bir levha ve bu bölümün girişine kondurulmuş, Türkçe ve İngilizce şu uyarı yazısı refakat ediyor: "Lütfen üst kata çıkmayınız."
Comments