top of page

Sanatsal üretimin yeni müşterek mutfağı: I ME CE

Farklı disiplinlerden gelen üç kurucu ortak Mina Gürsel Tabanlıoğlu, Efe Göle ve Esra Önel, sanatsal üretimde paydaşımı esas alan bir yapı oluşturma fikrinden hareketle Şişli'de yer alan Black-Out AVM'nin boş bir katında yer alan Hub Istanbul'da I ME CE projesini hayata geçirdiler. Üçlüyle, birlikte yemek yapma eylemiyle özdeşleştirdikleri ve büyük bir ziyafete hazırlık olarak tanımladıkları I ME CE projesinin gerçekleşme serüvenini, dinamiklerini ve çıktılarını konuştuk


Röportaj: Selin Çiftçi


Efe Göle, Mina Gürsel Tabanlıoğlu, Esra Önel



Sizleri tanımamız adına kurucuları olarak bize kendinizi anlatır mısınız?


Farklı disiplinlerden gelen üç kurucu ortak olarak "sanatsal üretimde paydaşımı esas alan bir yapı oluşturulabilir mi" fikrinden hareketle I ME CE’yi hayata geçirdik. Esasında I ME CE kişilerden bağımsız gelişmesini hedeflediğimiz bir oluşum.


Bir yandan özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tüm dünyada yükselen kapitalizm karşıtı söylemin ürettiği sosyal devlet tartışmaları içerisinde Avrupa merkezli pek çok sanat komünü ortaya çıkmıştı. Bunun benzeri olarak ülkemizde sanat ortamlarında 60-80 arası imece fikri de pek çok kez tartışıldı.

Bu bağlamda imece fikrini şehir ortamında güncelleyerek bir sanat pratiği olarak hayata geçirebiliriz düşüncesinin ilk ürünü I ME CE.


I ME CE’de tekil varoluşlar bir bütünün parçası olarak onun başarısına katkı sağlıyor.



I ME CE Projesi nasıl gelişti, sizi bu projeyi gerçekleştirmeye iten etkenler nelerdi?


Birlikte yemek yapmak eyleminin içeriğindeki doğal görev ayrımları ve öznel katkıları, bunların birbiriyle ilişkisi üzerine düşündük. Masadaki muhabbeti samimileştirme gücünü... Herkesin kendinden kattığı şeylerin birleşmesi sonucunda doğan tatmin. Tüm bunları, tıpkı büyük bir ziyafeti hazırlamanın ve paylaşmanın hazzını çevremizdekilerle paylaşma.


Modern zamanlarda bireyselleşmeye fazlasıyla yönelim var. Yalnızlık sanatçının da pek çok açıdan derdi. Sanatçının ifade ve üretimde “özerk” olması dışında pek çok alanda yalnız kalması onu içkin bir dayanışma fikrine götürüyor. Ortak bir amaç için, inisiyatif alarak çalışmak yüzyıllardır topluma nüfuz etmiş bir alışkanlık aslında. Bunun sanatta nasıl işleyebileceğini dair yeni sorgulamalar bugünün sanat ortamında şart.


Bunun dışında teşvik edici olabilmesi açısından sadece sonucu değil oluşumu ve süreci gözlemlenebilir kılmak hedeflerimizden biriydi. Eserin galerilerdeki final hali sanat eseriyle izleyici etkileşimini çok kısıtlayan bir durum. Eserin atölyeden sergi salonundaki duvarı giden yolculuğundaki “yorum yapma” durumunu zaman çizelgesindeki yerini değiştirmenin radikal bir karar olduğunun farkındayız. Bir anlamda Schrödinger’in kedisi deneyindeki gibi izleyici aslında tüm sürece etki edebilir. Ve sonuçlar “çivideki sanat eseri” kökten değişebilir.



Yaklaşık iki ay boyunca bir çok genç sanatçı ve gönüllünün katılımıyla I ME CE projesinin ilk üretim süreci gerçekleştirildi ve 2019 yılının Aralık ayında sürecin çıktıları sergilendi. Bu kapsamda sizce I ME CE Projesi, bugün Türkiye’de genç sanatçıların üretimlerini bir araya getiren diğer oluşumlar arasında nasıl pozisyon alıyor? Diğerlerinden nasıl farklılaşıyor?


Herhangi bir öngörülmüş sonuç yoktu. Farklı yaş ve disiplinden 40 sanatçı bir arada üretim sürecine girdi. Eserler çoğunlukla üretildiği yerde kaldı veya sanatçıların kendisi tarafından mekâna konumlandırıldı.


İyi işlenmiş, vakit ayrılmış konular hakkında sergiler açmayı bunların güncel hayatta parçalar olmasını önemsiyoruz. Sergi alanımızın bir çok amaca yönelik işleyebilmesi bizim için önemli. Aynı zamanda aynı düşünen benzeri insanları yan yana toplamaktansa aynı konu hakkında bir çok farklı düşüncenin barınabilmesini istiyoruz. Her yaş, meslek ve insanlardan yorum alakalı şekillendirdiğimiz bir proje. Kendine özgü bir oluşum olduğu düşünüyoruz.


I ME CE projesi, Karanlık oda ve Umut Erbaş tarafından banyo edilmiş fotoğraflar


"İmece" kültürü, yaklaşımı, pratiği sizce, sanat alanında nasıl deneyimlenebiliyor? Sınırları var mı; herkes eşit miktarda katılımcı olabiliyor mu?


Elbette sınırlar var. Ortak bir alan kullanmanın sınırları var. Kendi sergileme ve üretim alanlarını belirlerken sınırlar var. Sınırlar elbette var ama nasıl yaklaştığınız önemli olan. Ayrıştıran değil birleştiren bir çizgi olarak bakılmasını önerdik. Bu da ortaya çıkan eserler arasında bir konuşma ve iletişim yarattı. Sanatçılar arasında iletişim eserler arasında bir diyaloğa dönüştü.



Üretimin gerçekleştiği Hub Istanbul mekânı, proje kapsamında sanatçıların çalıştıkları açık bir atölye olarak kurgulandı. Katılımcılarıyla birlikte tüm sürecin aynı mekân içerisinde evrilmesi, farklı alanlarda üreten sanatçıların yaratım süreçlerinin de kesişmesini sağladı. Bu açıdan sizce, sanatçının hem diğer sanatçıyla hem de izleyiciyle olan etkileşimi üretime ve süreç sonunda ortaya çıkan sergiye nasıl yansıdı ve katkı sağladı?


Sanatçıların çoğu bireysel üretmeyi tercih etti. Bu esnada bir çok söyleşi gerçekleştirdik. Üretim süreçleri üzerine konuştuk. Bu hem bizim sanatçıları hem de sanatçıların birbirlerinin yöntemlerini tanıyabilmeleri için bir şanstı. Bunun haricinde de herkes beraber çokça vakit geçirdi. Sergileme sürecinde de bu devam etti. Mekânın kendi içinde bir dinamiği vardı ve bu bir çok ziyaretçiye kucaklayıcı bir ortam sundu.


Bununla beraber sergileme alanı şimdilerde boş bir AVM olduğu için sergiyle beraber distopik bir ortam ortaya çıktı. Işık kullanımından yerleşime kadar farklı disiplinlerin buluşmasında malzeme çeşitliliğine kadar tüm unsurlar atmosferi baştan çıkarıcı hale getirdi. Ortada kalmış bir kimlikten mekan cezbedici bir niteliğe bürünmüş oldu.


Görsel 1: I ME CE projesi, Super Normal, Yürüyen merdivenin enerjisiyle çalışan değirmen

Görsel 2: I ME CE projesi, Kaan Ünver, Herkese Mermi Sana Papatya

Görsel 3: I ME CE projesi, Ömür Tokgöz ve I ME CE Ekibi, 1.700 Kağıt Gemi



I ME CE'nin ilk sorularından biri işlev kazanmayı bekleyen yapıların sanatsal üretimle nasıl dönüşeceği üzerineydi. Süreç sonunda bu dönüşümün mekânsal okumasını nasıl yaptınız? Üretim süreciyle birlikte oluşan kolektif bellek, sizce süreç sonunda nasıl mekânsallaşıyor?


Mekan, günbegün organik değişimlere uğradı.İlk girdiğimizde herhangi bir tanımlanmış bölge yoktu. Orada geçirilen vakit sonucu ihtiyaç ve konforu baz alarak alanlar çeşitli işlevler kazandı. Sanatçılar kendi aralarında uzlaşarak metre karelerini belirlediler ve sonrasında çalıştıkları sınırlar içerisinde sergilediler. Ortak alanlar, ofis alanları, keyif alanları mekanın hafızasında asla olmayan, inşa edilirken kesinlikle düşünülmemiş yeni işlevler ve hacimler ortaya çıktı. Biraz kolektif yaşamın ve üretmenin alanlarıydı bunlar biraz da alanı hack'leyen yeni bir grup insanın yeni gözlerle alana bakmasından ortaya çıktı.


Mevcut süreçte bir deney olarak gerçekleşen ve planlanan I ME CE projeleri bir araya geldiklerinde bir bütün oluşturma hedefi güdüyorlar mı? Gelecekte oluşacak bu bütüne ya da parçalı duruma dair geliştirdiğiniz bir proje, bir yaklaşım var mı?


Güncel konular üzerinden zamanına uygun projeler gerçekleştirmek bizim için esas. Ne geçmiş, ne gelecekten günümüze adapte olmayacak fikirler tutup getirmek isteriz. Gündelik hayatımızda karşımıza çıkan ve bize heyecan veren fikirleri projelendirip hayata geçirmekten keyif alıyoruz.


Şu aralar İstanbul’un uzağında bir sanat kütüphanesi oluşturmaya çalışıyoruz. Yörenin yerlileri dahil birçok kişi ve kurumun katılımıyla gerçeklesen imece ruhunu esas aldığımız bir projemiz var. Taşranın ötekileştirilmesini bir tür modernleşme problemi olarak görüyoruz. Bu bağlamda işlerimiz ve projelerimiz olacak.


I ME CE projesi, Ayşen Urfalıoğlu, Ağlar, örülen ağlar üzerine KARAKTER müzik tarafından 3D photo mapping


Süreç sonunda ortaya çıkan serginin imece usulüyle, interaktif olarak üretilmiş olmasının sergiyi ziyaret edenler açısından geri dönüşleri nasıl oldu?


Mekânın sadece bir sergi alanı olarak kullanılmasından öte bir etkileşim alanı olması önemliydi. Normalden farklı dokuz gün süren bir etkileşim süreciydi. Farklı sosyo-ekonomik profilden insanların kesiştiği bir alana dönüştü sergi alanı.


Mekânı alışılmışın dışı buldu izleyiciler. Pek çok şey olup bitti ve bu sırada çoğu ziyaretçi o sırada gerçekleşen etkinliğin istemsizce parçası oldu bu hem I ME CE’ye hem mekana aidiyet hissettirdi. Üç iş merkezinin atıl AVM alanında işçiler, beyaz yakalılar, sanatçılar, sanatçıların arkadaş çevreleri, etraftaki esnaf tümünü etkisine alan bir süreçti. Gelen herkes geçirdiği vakitten birbirinden memnundu.


Görsel 1: I ME CE projesi, Lütfullah Genç’in üretim sürecinden

Görsel 2: I ME CE projesi, Ekip Fotoğrafı

Görsel 3: I ME CE projesi, Lütfullah Genç ziyaretçilerle sohbet ederken


Son olarak, sanat üretimindeki öznelliğe, bireyselliğe karşı I ME CE projesi sizce müşterek bir yaklaşım geliştirerek, yeni bir söz üretebilir mi?


Modern zamanın yalnızlaştırdığı sanatçıyı kendi gibileriyle buluşturmak ve mümkünse birbirinden beslenecekleri yeni olanaklar sunmak. Şu anda sanatçıların üretebilmeleri için ideal koşullar çoğu zaman sağlamamaktadır, Sanat kamusunun I ME CE gibi pratiklere ihtiyaçları vardır. Neo-liberalizm’in yarattığı günümüzün sosyal ve ekonomik ilişkileri içinde örselenen sanatçı teki için yeni dirençler üzerine kafa yormayı anlamlı buluyoruz.

BUYRUN, AFİYET OLSUN!

bottom of page