top of page

Saklı Görüşmeler IX


Saklı Görüşmeler, Mine Kaplangı'nın güncel sanat alanında aktif rol oynayan kişilerle yaptığı beklenmedik görüşmeler sırasında onlara ansızın yönelttiği tuhaf sorulara verdikleri cevapları derliyor ve her ayın son günü yayınlanıyor. Serinin dokuzuncu röportajında Eda Gecikmez’i ağırlıyoruz

Eda Gecikmez

Saklı Görüşmeler serisinin dokuzuncusu, sanatçı Eda Gecikmez’in Tarlabaşı’nda bulunan atölyesinden geliyor. Eda bu aralar Sevil Tunaboylu ile hazırladıkları 18 Mayıs-30 Haziran tarihleri arasında .artsümer’de gerçekleşecek olan grup sergisi Güneş Yerinde üzerine çalışıyor ve düşünüyor. Sanatçının çalışmalarını websitesinden takip edebilirsiniz.

Son zamanlarda ne/ler üzerine daha derinlemesine düşünüyorsun?

Yeryüzü üzerine daha derinlemesine düşünüyorum.

Toprak, yeryüzü, yerleşmek, yerleşememek, yerinden edilmek…

Şu an atölyenin kapısı çalsa ve içeri kim girse şaşırırdın?

Bir boz ayı girse ve salonun ortasında dursa çok şaşırdım. Tarlabaşı’nda bir boz ayı.

Onunla her konuştuğunda ya da onu dinlediğinde seni en çok güldürebilen kişi kim?

Konuşmalarını her dinlediğimde beni en çok güldüren genelde erkek politikacılar oluyor.

Yerel ya da dünya haberlerini hangi kanal ve platformlardan takip edersin?

En çok Açık Radyo’yu takip ediyorum. Yerel haberleri Gazete Duvar, Diken, T24 ve Twitter üzerinden; yabancı haberleri ise genelde Twitter’dan takip etsem de Guardian’a, Sputnik gibi haber sitelerine bakmaya çalışırım. Ayrıca Artı Gerçek de gayet iyi bir kaynak, oradaki yazıları da takip etmeye özen gösteriyorum.

İlk izlediğin filmi hatırlıyor musun?

Yıl 1984, annem bana hamileyken Rambo: İlk Kan filmini izlemeye sinemaya gitmişler, hep anlatır, bence ilk izlediğim filmim o :)

Eda Gecikmez'in atölyesinden

Eda Gecikmez’in en sevdiği sofrada ne yenir, ne içilir?

Rakı sofrası benim sofram; rakı, balık, salata ve mezeler. En keyif aldığım sofra budur.

Özellikle sanat açısından sorarsam en çok görmek istediğin şehir neresi?

Son zamanlarda Uzak Doğu’ya karşı ilgim arttı, bana çok iyi geleceğini düşünüyorum. Bunun dışında kendime bir görev olarak görmem lazım dediğim şehirler de var, listenin başında New York ve Londra geliyor.

Çok özlediğin bir koku var mı?

Kesinlikle toprak kokusu. Yağmurdan sonra taze toprak kokusunu çok özlüyorum.

Geçen sene Ashkal Alwan residency programı için Beyrut’taydın, bu süreç senin için nasıl geçti, neleri değiştirdi?

Şunu çok net söyleyebilirim ki Beyrut süreci öncelikle benim düşünme tarzımı, bir tür kimyamı değiştirdi diyebiliriz. Sadece sanat ile ilgili de değil, insan ilişkileri, yeryüzü ile, şehir ile, tarih ile olan ilişkim de dahil olmak üzere bütün bakış açılarımı değiştirdi. Bu da Ashkal Alwan’ın herhangi bir residency olmadığını gösteriyor sanırım.

....... sanatçılarla keşke daha yakın ilişkilerim olsaydı, sohbet edebilseydim.

Son zamanlarda bana ah be dedirten, hayranı olduğum tanışamadan vefat eden Yüksel Arslan. Halbuki Komet ile Paris’te beraber buluşma planlarımız vardı. Bir diğer isim de sevgili dostumuz Bedia Dipşo’nun geçtiğimiz sene aramızdan erken ayrılması, onunla daha fazla vakit geçirmek, rakı içmek, denize yıldızlara bakmak isterdim.

Hayatla ilgili en gizemli bulduğun şey nedir?

Su ayıları. Tardigrada denilen bu hayvanlar dünya üzerindeki beş kitlesel yok oluşun hepsini atlatıp hayatta kalmayı başardığı bilinen tek canlı. Uzayda, radyasyonda, susuzlukta, eksi bilmem kaç derece soğukta, artı bilmem kaç derece sıcakta hiç keyifleri bozulmadan yaşayabiliyorlar. Bilim insanları ölümsüzlüğü bu hayvanlardan bulabileceklerini düşünüyorlar. Daha gizemli ne olabilir?

İdeal bir pazar günün nasıl geçmeli?

İdeal bir pazar günü güzel bir kahvaltı ile başlayan, tüm aktivitelerimi yataktan hiç çıkmadan yapabildiğim gündür.

En son ne zaman çok korktun?

Duvar resmi yaptığım bir odada tam yanı başımda beliren akrep beni epey korkuttu.

Bağımlı olduğun bir şey var mı?

Sabah kahvesine bağımlıyım, yanımda bile taşırım gerekirse. Sabah kahvemi içmemişsem o gün moralim çok bozuk olur.

Yeni başlayanlara ……..… unutmayın demek isterdim.

Arkadaşlık çok önemli, hatta en önemlisi! Kendi sürecimde bana en çok şey katan, en çok yol gösteren, öğreten arkadaşlarım oldu. Güvenebileceğin bir gözün sana bakması, seni görmesi, eleştirilebilmesi çok değerli.

Son zamanlarda buradan taşınan ya da gitme kararı alan dostların oldu mu? Sen ne düşünüyorsun gitmek hakkında?

Gitmenin en güzel yanı geri dönmek :) İstanbul’dan bir süredir uzaktım zaten ama kesinlikle İstanbul’dan ayrılmak gibi bir fikrim yok, son noktaya kadar da direneceğim. Ama bir çok arkadaşım taşındı, onları çok özlüyorum.

Eda Gecikmez'in atölyesinden

Sadece İstanbul’a ait ve senin için özel bir yeri olan bir özellik var mı?

Boğaz kesinlikle, denizi diyebilirim. Buradan nereye gidersen git bir şekilde deniz arıyor gözlerin.

Rüya/lar ile aran nasıldır?

En büyük referanslarımdan biri rüyalardır. Çocukluğumdan beri unutamadıklarım var, içinde yaşadıklarım var. Bir nevi paralel evren gibi. O derece ciddiye alıyorum rüyaları.

Bence buraya kesinlikle gitmelisin dediğin bir yer var mı?

Böyle önerebileceğim bir çok yer var aslında. Ama nedense ilk aklıma, İspanya’da Cadiz kentine ait Tarifa denen yerde izleyebildiğin Cebelitarık Boğazı geldi. Ege Denizi ile Atlantik Okyanusunun birleştiği dalgalı bir boğaz ve arka planda Afrika. Gerçekten çok etkileyici.

Sergi gezerken en çok ....... dikkatimi çeker.

Künyeler.

Uzaylılara inanıyor musun?

Tabii ki inanıyorum. Bizimle iletişime geçiyorlarsa da belki algılayamıyoruz ama elbette orada bir yerdeler.

Eda Gecikmez'in atölyesinden

Sanat üretebilmek, yapabilmek ile ilgili en sevdiğin şey nedir?

Hayal gücü ile çalışması diyebilirim.

Sürekli geri dönüp baktığın, üzerine düşündüğün bir eser var mı?

Tek bir eser değil ama dönüp dolaşıp sürekli baktığım, verdiği ilhamı hiç yitirmeyen Dada akımı diyebiliriz.

İstanbul’da son zamanlarda gezdiğin ve etkilendiğin, beğendiğin bir sergi oldu mu?

Salt Beyoğlu’nun geri dönüşü çok değerliydi, Bülent Şangar ve Aydan Mürtezaoğlu’nun işlerini dünya gözüyle bir arada görmek harika. Onun dışında özellikle sanatçıların düzenledikleri sergileri görmeye çalışıyorum. Bu açıdan, Erkin Gören’in Galatasaray’da MeyveMix Juice’da ön ayak olduğu sergiler, Ata Kam’ın Fail Books olarak gerçekleştirdiği, sanatçılarla ortak tasarımını yaptıkları kişisel kitap tanıtım sergileri ki en son Özlem Ünlü’nün ve öncesinde Mert Öztekin’in çalışmaları eşliğinde harika sanatçı kitaplarını gördük, Kadıköy Noks’da Sevil Tunaboylu ile Güneş Terkol’un birlikte kurdukları sergi ve son olarak Daire Sanat’taki Cemre Yeşil Gönenli’nin ve daha öncesinde Sibel Horada’nın düzenlediği grup sergileri çok özel ve de değerli çabalar. İlk aklıma gelenler bunlar, daha böyle birçok sergi var, ve bu bir araya gelmelerin gerçekten çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Yakın zamandan verebileceğim bir diğer örnek ise Pera Müzesi’ndeki Bana Bak! ”la Caixa” Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan Portreler ve Diğer Kurmacalar adlı koleksiyon sergisiydi. Özellikle sergi kapsamında yapılan konuşma serisi çok başarılıydı.

Eda Gecikmez'in atölyesinden

Bu sahneyi tam da böyle canlandırmıştım hayalimde dediğin romandan bir sinema uyarlaması var mı?

Uyarlama denince ilk aklıma gelen kesinlikle Tarkovsky’nin Solaris’i. Filmi kitabı okuduktan sonra izlemiştim ve böylesi bir yoruma inanamamıştım. Yani aslında hayalimde tam da öyle canlandıramadığım için beni öyle şaşırtmış ve büyülemişti.

Hiç ...... ile çalışmadım ama çok denemek isterim.

3D modellemeyi hiç denemedim. Bilgisayar ortamında simülasyonlar yapmayı çok isterim.

En sevdiğin romanlardan bazılarını paylaşır mısın?

Güncel olarak, Sevil ile hazırladığımız serginin referanslarından biri olan Tarskovsky’nin The Stalker filmi üzerine, tekrar geri dönüp baktığımız Arkadi ve Boris Strugatski kardeşlerin Uzayda Piknik romanına bayılırım. Onun dışında, geçen sene Beyrut’ta iken okuduğum Sahar Mandour’un 32 adlı romanını söyleyebilirim. Benim de tam 32 yaşımda Beyrut’ta olduğum bir anda, 32 yaşlarında olan bir arkadaş grubunun, yaşadıkları ülkenin politik açmaz ve felaketlerini günlük hayatlarında nasıl deneyimlediklerini anlatan bu romanı okumak epey etkileyiciydi... Ama aklımın ilk ermeye başladığı zamanlarda beni en çok sarsan Kafka olmuştur, tüm romanlarını ayrı ayrı severim. Son olarak merakla okumayı beklediğim Svetlana Boym’un Ninoçka adlı romanı diyelim.

Eda Gecikmez'in atölyesinden

bottom of page