top of page

Ressamın kat ettiği yol


Tayfun Gülnar’ın x-ist’teki ilk kişisel sergisi Chromophobia, 27 Aralık 2017-27 Ocak 2018 tarihleri arasında izleyiciyle buluştu. Gülnar’ın, harabeler arasında dolaşan hayaletlerin sesinden medeniyetin başaramadıklarını söyletmek temeli üzerine kurduğu sergisini İlker Cihan Biner değerlendirdi

Tayfun Gülnar, Yıkım serisi, Chromophobic History, Tuval üzerine yağlıboya, 60 x 120 cm, 2017

0.

Biçim ile içeriğin dolaşıklığını ısrarla vurgulamak gerekiyor. Her ikisi de birbirinden bağımsızmış gibi değerlendirildiğinde esere bakış tek boyutlu hale gelir.

Resmetme edimi mevcut kavramların iç içe olmasıyla çalışır. Dolayısıyla biçimle içeriği sentez olarak kabul etmek de büyük bir yanılsamaya yol açabilir. Pollock'un action painting ile ufku zemine dönüştürmesi, soyutçuların resimde dijital kod kullanması, Cézanne'nin doğayı perspektif olarak alması biçimle içeriğin dolaşıklığının kanıtıdır.

Tayfun Gülnar'ın Chromophobia sergisine dair çıkan yazılarda iki kavram birbirinden kopmuşçasına değerlendirilmişler. Bu bağlamda sergiye dair okuduğumuz zaman çoğunlukla sosyolojik verilere ilişkin analizlerle karşılaşıyoruz. Çalışmaların distopik öğeler taşıması çokça vurgulanmakla birlikte eleştirilerin genelinde de eserlerdeki karanlık havaya değiniliyor. Kuşkusuz resimlerde mutlu aile tabloları, hoplayan zıplayan figürler yok. Gülnar Chromophobia’da dünyanın tasarımına dair endişelerini aktarıyor. Fakat üzerinde durmak istediğim esas mesele bu kaygıları nasıl ve hangi yöntemlerle tuvaline aktardığı.

Tayfun Gülnar, Kurumsal Kıyamet, Tuval üzerine yağlıboya, 2017

1.

İlk başta Tayfun Gülnar'ın eli üzerinde duralım. Gündelik yaşamda karşılaştığımız dev alışveriş merkezleri, gökdelenler, çok katlı apartmanlar kalkınma projeleriyle önümüze getiriliyor. Ne kadar çok mimari yapı o kadar fazla ilerleme ümidiyle inşaat sektörü gelişiyor. Bir biçimde beton yığınları arasında yaşıyoruz. Öte yandan çarpık yapılaşma yeşil alanların azalmasına yol açarken bedenlerin de doğayla ilişki kurmasını engelleyebiliyor. İşte Gülnar'ın eli böyle bir durumda devreye giriyor.

Ressamın imlemeleri dev yapıların yer aldığı optik organizasyonu kırıyor. İstila serisi ve Yıkım serisi adındaki eserler dizisinde beton yığınlarının içinde kalmış, hacmini kaybetmiş figürler var. Sanatçı formları ortaya çıkartırken görünenin ardındaki izler yerine bakışının ışığını mevcut olana yöneltip onu çatlatmaya çabalıyor. Diyebiliriz ki; Gülnar'ın duyumsamasının izleri tuval üzerindeki imlemelerinin eylemiyle harekete geçiyor. Böyle bir çerçevede felaketle yüz yüze gelerek kaosa odaklanılıyor.

İstila 4 adındaki çalışmada militarist görünümlerle (veya ordulaşmış örgütlenmeler) hayvan bedenleri iç içe geçmiş durumda. İstila 2, İstila 5, İstila 6 ve Şehir, Labirent, Mezar adındaki eserlerde de karmaşık figürler kent biçimine dönüşmüş labirentin üst kısımlarında yer alıyor. Bir yandan yüzeyde duran yeraltı hayvanlarını fark ediyoruz. Sanatçı yukarıda bahsettiğim uygarlığın yol açtığı felakete kenetleniyor ve siyah-beyaz tonlarında İstila serisi ile Yıkım serisi ortaya çıkıyor. Yalnız insan ya da hayvan figürleri standart modellerin tuvale kopyalanmasıyla belirmiyor. Seriler, ‘estetik analoji’ diyebileceğimiz yöntemle Gülnar'ın zihninde beliren kent, insan, hayvan tasavvurlarının dışavurumundan oluşuyor. Çalışmalarda çizimler ne bir kod ne de sembolik modellere dayanmadığı için figürler sabit biçimlere sahip değil.

Bizleri serginin girişinde karşılayan İstila 1 adlı çalışma diziden ayrı olarak vuku buluyor. Üç temel ritmi barındıran ve birinin diğer ikisinin tanığı ya da ölçüsü haline gelmiş bu triptik forma nasıl bakabiliriz? Farklı tabloların birbirini tamamlayan ama tecrit etmeyen halleri var. Yüzeyde hareketli halde zamansal öğeler var. Kapitalist düzenin nokta atışları görünür kılınmaya çalışılıyor. Sömürü, şiddet ve tahakküm altına alma gibi eylemler tuvallere yayılıyor. Esasında iç karartıcı tablolarla karşı karşıyayız. Yine de enseyi karartmamak lazım. Unutmayalım ki; İstila ve Yıkım dizisine yayılan biçimler (triptikler de dâhil) sıçrama halinde olduğu için bir duruma dair uyarı niteliğine de bürünebiliyor. Çiziler, görsel kümeler içinde olgu imkânlarını tesis ediyor.

Tayfun Gülnar, Şehir Labirent Mezar, Tuval üzerine yağlıboya, 100 x 100 cm, 2017

2.

Sonsuz Devir 2, 3, 4 adlı eserlerde bilhassa insan-hayvan ilişkisine dair bir şeyler görüyoruz. Sonsuz Devir 4 çalışmasında sfenks biçiminde insan-hayvan karışımı figürler tüm tabloya yayılıyor. Sonsuz Devir 2'de ise eserin köşelerine doğru şiddete maruz kalan, sömürülen fok balıkları ve kutup ayısı bedenleri var. İnsan ve hayvanların birlikte yaşama halleri her zaman sorunlu olmuştur. Hayvanlar insanlığın aşina olduğu, zaruri ve de birlikte yaşadığı ötekisidir. Ancak birlikte yaşam hali tehlikelerle doludur.

Sonsuz Devir serisi insan-hayvan birlikteliğinde gelinen son noktayı çarpıcı bir biçimde işliyor.

Eserlerin sunumlarına geldiğimizde ise anlatım ön planda elle tutulur gibi görülüyor ve çalışmalar açıklığını da bu dokunulabilirliğine borçlu. Yani insan ve hayvan figürlerinin hareketliliği ya da çığlıkları dokunmatik etkiler yaratıyor. İşte böyle bir manzarada ressam mevcut optik dünyayı bulandırıyor. Üstümüze giydiğimiz kürkler, yılan derilerinden yapılan giyim eşyaları tüm insanlığa ‘parıltılı’ bir biçimde sunulurken Tayfun Gülnar bu görsel vitrini paramparça ediyor ve o metaların nasıl üretildiğini görünür kılıyor. Siyah-beyaz tonlar durumların mahremiyetini değil, iç kısımlarını ya da ayrıntılarını sahneliyor. Artık saf optik olarak dayatılan steril dünyanın yapım aşamasıyla yüz yüze geliyoruz.

3.

Antonin Artaud bir yazısında zihnin çığlıklarından bahseder. Chromophobia sergisini Gülnar’ın yaşam mücadelesi olarak görülebilir. Eserlerin siyah-beyaz halleri ve uzamı zamansallığı ifade ederken yaşadığımız dünyanın iç karartıcı halleri sanatçının bedeninde izlere dönüşür. Tüm şiddet sarmalının dışavurumu yeniden boğulmak için mi resmediliyor? Suale vereceğim yanıt olumsuz çünkü sanatçı bir duvarı yıkmaya gayret edip günceli resmederken başka dünyanın ihtimalini işaret ediyor. Bunların karşısında ne yapılacağını tartışmak ise hepimizin konusu olmalı.

bottom of page