Rengin alanları, resmin katmanları
- Hasan Cem Çal
- 5 saat önce
- 4 dakikada okunur
Renée Levi’nin Lékélée isimli kişisel sergisi 6 Kasım - 20 Aralık 2025 tarihleri arasında Öktem Aykut’ta gerçekleşiyor. Sanatçının pratiğini tarihsel ve estetik sınırların ötesinde, çağdaş resim protokolü bağlamında ele alıyoruz
Yazı: Hasan Cem Çal

Renée Levi, Lékélée S, 2025, Tuval üzerine akrilik, 200x280 cm
Renée Levi’nin Öktem Aykut’ta gerçekleşen Lékélée başlıklı resim sergisini nasıl bir incelemeye tabi tutmalı? Tarihsel diyebileceğimiz bir incelemeye mi, yoksa estetik bir tanesine mi? Yoksa ikisinin kesişiminde, hatta ötesinde yer alan, bambaşka bir incelemeye mi?
Tarihsel olarak incelendiğinde Levi’nin resimlerinin konumu görece nettir: Rengi kontur içinde hapsolan, birbirine kavuşan çizgilerin içinde yakalanmış bir öğe olmaktan çıkartmak, böylesi bir öğeye indirgememek. Bu, esasında savaş sonrası Amerikan resminde de yapılmış olan, “renk alanı” [ki Clement Greenberg tarafından “resim-sonrası soyutlamacılık” (post-painterly abstraction) olarak da adlandırılmıştır] ressamlarının fazlasıyla aşina olduğu bir resimsel işlemdir ki “Çizgi olacaksa dahi onu renk çekecektir” tipi bir ifadede billurlaşır. Bu açıdan bakıldığında bilindik tabiyet ilişkisi değişmiştir (ve Levi’nin resimleri de bu ilişkiyi olduğu hâliyle görünür kılar): Rengi nesnenin (örneğin bir figürün) bir bileşeni değil dosdoğru özne kılan bir resimcilik.
Solda: Renée Levi, Lékélée W, 2025, Tuval üzerine akrilik, 250x280 cm
Sağda: Renée Levi, Lékélée H, 2025, Tuval üzerine akrilik, 190x190 cm
Diğer taraftan estetik olarak incelendiğinde Levi’nin resimlerinin duyumsamanın belirli bir mantığını dayattığını görürüz: Renkler yalnızca kontur içinde hapsolmak, renk alanının hattına girmekle kalmaz fakat aynı anda üst üste binerek, iç içe geçerek hiçbir rengin tek bir renkten ibaret olmadığı, müstakil kalmadığı bir renk duyumuna kapı aralar. Bu tip bir resimcilikte ki artık renk yalnızca kendine mahsus bir alan oluşturmakla yetinmeyecek ama olağan koşullar altında duyumsanamayacağı bir şekilde duyumsanacaktır. Bu, resmin, rengi nesneden koparmakla, diğer bir deyişle özne kılmakla kalmayıp birer özne olarak renkleri ilişkilendirerek, onları karıştırarak rengin yeni bir duyumunu sağlamasıdır: Resimde türetilebilir türde bir çok renklilik.
Ama yine de Lékélée, her ne kadar tarihsel ve estetik bir incelemenin nesnesi olabilir gibi gözükse de, daha fazlasına vadeder bir vaziyette bulunacaktır; zira ne rengi özneleştirmekle ne de birer özne olarak renklerin kesişiminden türeyen renk tayfının (“ara renk”lerin) keşfiyle tanımlanır. Daha ziyade, bu sergi, her seferinde çeşitlemeleri sunulan bir resimsel işlemin, bir tür resim protokolünün toplamı gibidir. Ve bakıldığında, çağdaş resmin ne olduğuna olmasa da nasıl var olduğuna dair ipuçları sağlar.
Solda: Renée Levi, Lékélée T, 2025, Tuval üzerine akrilik, 230x230 cm
Sağda: Renée Levi, Lékélée F, 2025, Tuval üzerine akrilik, 190x150 cm
Protokol şudur: Resimler yalnızca renk alanları ve ara renkler oluşturmayacak fakat ayrıca katmanlar hâlinde yapılanacaktır. Bundan kasıt resimlerin Levi tarafından boyanıp geçilmediği fakat katman katman boyandığı, dolayısıyla renk alanlarının yanı sıra renkli katmanlar oluşturduğudur. Tam da bu nedenle Lékélée’nin kapsamına giren resimlerin, işlerin çoğuna göz atıldığında aynı anda iki müstakil görünümlü renk alanı sezinlenir; sanki biri resmin öncesini, diğeri sonrasını ya da (Levi tarafından tanımlandığı hâliyle) biri fırtınadan önceyi, diğeri de sonrayı resmeder. Dolayısıyla renk resmin alanı içinde yalnızca bir mekân değil bir zaman da kurgular. İki farklı zamanda yapılmış iki farklı resim tek bir resimde bütünleşir diyelim. Bu bağlamda resim bir nevi “resimlerin izleri”dir; kendini bir bütün hâlinde ize evriltir.
Diğer taraftan Levi’nin izi bambaşka bir şekilde de kavradığını da görürürüz Lékélée’de: İz, yalnızca renk alanları arasında, ancak bir tür göz kısıklığında görünür hâle gelen renk alanlarını imlemez, Levi’nin fırça darbelerinin görünürlüğünde de kendini belli eder. Levi de pek çok çağdaş ressam gibi “resim yaptığı”nı gizlemeksizin fırça kullanır yani “fırça darbeleri”ni resimde görünür kılar ama bunu yapma nedeni resmin maddesellliğine dikkat çekmekten çok resim yapma edimini bedenselleştirmektir. Tıpkı (yine Öktem Aykut’ta gerçekleşen) Désirée adlı sergisindekine benzer şekilde bu sergide de Levi, fırçayı, belirli gündelik jestleri (perde açmak, kapı aralamak, tuz dökmek ve benzerleri) tekrar edercesine kullanır gibidir fakat bu sefer jestler sert mi sert gözükür: Fırça darbeleri birer katana darbesi misali sağlı sollu yayar renkleri ve resimleri bir renk izi kıldığı kadar bir beden izi kılar.
Öte yandan Lékélée’deki resimlerin bedenselliğinin bir diğer boyutu daha vardır: Resimler şövalede yapılmamış fakat tuvallere yukarıdan bakılarak, dolayısıyla resmi karşıya alarak değil de yere yatırarak gerçekleştirilmiştir. Her ne kadar bu işlem daha evvel Jackson Pollock ve Hermann Nitsch gibi ressamlarca ve “aksiyon resmi” özelinde uygulamaya sokulmuş olsa da Levi’nin pratiğinde bambaşka bir anlam edinir: Şövale kullanmaksızın yapılan resim, bir kere, salt yukarıdan bakılarak bir tür düzlem (Levi “manzara” demeyi yeğler) olarak kavranır, göz hizasındaki bir uzay gibi değil. Ve işte bu, bu resimlerin, Levi’ninkilerin yapısını da tanımlayan etmendir; tuval bir tür koordinat sistemi ya da harita gibi gözüktüğündendir ki çokkatlı bir düzlem türevi bir şey olarak tahayyül edilmiş, en önemlisi de boyanmış, resmedilmiştir.
Soldan sağa: Renée Levi, Lékélée C, 2025, Tuval üzerine akrilik, 170x150 cm
Renée Levi, Lékélée D, 2025, Tuval üzerine akrilik, 150x150 cm
Renée Levi, Lékélée E, 2025, Tuval üzerine akrilik, 150x150 cm
Ve son olarak Levi’nin resimleri, Lékélée’dekiler, eşanlı bir biçimde bir diğer resim serisine de bağlanmak suretiyle esasında bir dönüşüm hattını dışavurur: Lékélée aslen Levi’nin Lésédy adlı resim serisinin bir uzantısıdır ve resmetme edimi ve tarzında bir değişimi, yavaş, sakin ve düşünceli bir resmedişten fırtına gibi gelişen, âni, şimşekvari resmedişe geçişi, bir “zıt evrim”i imler. Bu anlamda ki Levi’nin söz konusu sergisi kendinden menkul dahi görülemez. Belki de söylenmesi gereken, şu raddede, Levi’nin bir önceki serisi üstünden, başka bir ifadeyle Lésédy üstüne resim yaptığıdır. Ama şu hâlde “üstüne resmetme” edimi de Levi tarafından dolaylı değil direkt bir anlamda ve en şiddetli hâliyle anlaşılacaktır: Usul bir resmediş hararetli bir tanesi tarafından katedilir, onun yerini alır, hatta ona musallat olunur ve Lékélée’yi olduğu hâliyle var eden de budur. Sergideki resimlerin alt katmanlarının geometrik ve boşluklu, üst katmanlarının ise neredeyse asimetrik ve boşluksuz olması boşuna değil.
Öyleyse bütün bunları düşününce bu sergiye, Levi’nin Lékélée’sine dair son kertede ne diyebiliriz? Kuşkusuz ki sergi, sergilenme biçimi hesaba katıldığında resimlere uzun uzun bakmayı salık veren (tuvaller arasındaki boşluklar, esler) ve renklere göre (yeşil ve turuncu alanlar) bölümlenen bir yapıya sahip olarak, tasarımı açısından da değerlendirilmeye değer ama asli önemi (yine de) Levi’nin kendine has çağdaş resim pratiğinin en son örneğini gözler önüne sermesinden ileri gelir. Bu örnekte ki rengin alanları resmin katmanlarıyla buluşur ve resim tarihsel ve estetik incelemenin ötesinde kalan bir incelemeye, çağdaş bir incelemeye açılır. Artık ne tek katmanlı ne temsili ne göz hizasında ne de kendinden menkuldür, daha ziyade “resim olarak bilinen”in sınırlarını aşar; tabii Levi’nin “yeni tarz”ında olmak kaydıyla. Diğer bir deyişle: Fırtına olarak resim.





























