top of page

Politika sanatı tepe tepe kullanır ama bazen...


Küratörlüğünü Bahar Adan’ın üstlendiği Herkes Biliyor, 28 Haziran'a dek G-art Galeri’de devam ediyor. Selçuk Erez'in sergi kataloğu için yazdığı metni paylaşıyoruz


Yazı: Selçuk Erez


Herkes Biliyor..., Sergiden görünüm. Fotoğraf: Bahar Adan


“Terörün berbat yıllarının on yedi ayını Leningrad Hapishanesi’nin kapısında sırada bekleyerek geçirdim. Bir gün kalabalıktan biri beni tanıdı... Fısıldayarak sordu, ‘Bunu – yani bu çektiklerimizi demek istiyordu – tarif edebilir misin?’ ‘Edebilirim,’ dedim. Yüzünde tebessümü andıran bir şey belirdi.”


Bu dizeler, 20. yüzyıl Rus edebiyatının en önemli şairlerinden Anna Ahmatova’nın yazdıklarındandır ve hapse atılmış olan oğlunu ziyaret ederken nelere şahit olduğunu yansıtmaktadır; çok eskiden beri bilinen bir şeyi, politikanın sanatla ilgisini de anımsatır. Sanat, politikada yücelmeye de yarar, muhalifi tepelemeye de; Ahmatova daha çok aşktan, sevgiden söz açan şiirler yazarak ünlenmişken Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi, “...karamsarlık ve yozlaşma ruhuyla dolu... ve ‘sanat sanat içindir’ anlayışıyla yazmış olduğu halktan kopuk şiirleri gençliğimize zarar vermektedir” gerekçesiyle şiirlerinin yayımlanmasını yasaklamıştı.


Baskıcı rejimler sadece kendilerini yeren değil, kendilerini güzellemek dururken başka şeyleri yansıtan şiirleri, resimleri, heykelleri de istemezler.


Rusya’da bir de Melnikov var, Konstantin Melnikov... 1900’ların başlarında bu fakir çocuğun resme yatkınlığını fark eden biri, onu Moskova Resim, Heykel ve Mimarlık Okulu’na yazdırmış, sonuçta Melnikov, Ekim Devrimi’ni izleyen yıllarda en önemli mimarlardan biri olmuştu. Lenin öldüğünde lahdi, sonra, 1925’te Paris’te düzenlenen Uluslararası Dekoratif Sanatlar Sergisi’ndeki Sovyet Pavyonu ona yaptırılmıştı. Eseri, o serginin en görkemlisiydi ve modern mimarinin önemlilerini, yani Hoffman’ı, Le Corbusier’i geride bırakmıştı. Ülkesine döndükten bir süre sonra sanatının, politik düzenin düşünceleriyle bağdaşmadığı, fazla bireyci olduğu iddiasıyla mesleğini sürdürmekten alıkonmuş, yaşamının son kırk yılını evinde daha çok resim yaparak geçirmişti.


Politik baskılara eylemci davranışlar ve söylemlerle karşı koyanlar da sanattan yararlandıkları ölçüde başarılı olmuşlardır. Özgeçmişimizde bunun eksikliği yoktur: Tevfik Fikret’in 1911’de yazmış olduğu “Rubâb’ın Cevabı” şiirinde söyledikleri, “Sen zanneder misin ki benim hep elemlerim? Heyhat! Ben nevâib-i eyyâmı inlerim!” yani “Sen sanır mısın ki hep kendi acılarımdan bahsederim? Heyhat! Ben çektiğimiz belaları dile getiririm!” akla gelenlerdendir.


Politikada, iktidar da muhalefet de sanatın gücünü çoktan kavramışlardır. Politika, sanatı tepe tepe kullanmıştır ama arada bir şey daha olmuştur: Sanatçılardan bir bölümü de aynı şekilde politikadan yararlanabileceğini fark etmiştir!


Herkes Biliyor..., Sergiden görünüm. Fotoğraf: Bahar Adan


Pablo Picasso, resim, baskı ve seramikleriyle 20. yüzyılın en etkili sanatçılarından biridir; ancak bu görkemli ressamın kendini tanıtma yeteneğinin de ressamlığından geri kalmamış olduğunu, politikayı da bu amaçla kullandığını da bilmeliyiz. Ünlü ressam, 1944'te İkinci Dünya Savaşı Avrupa’da sona ermekteyken Fransız Komünist Partisi'ne katılmıştı. Gerekçesini şöyle açıklamıştı:
"Komünist Partisi’ne katılmam hayatımda, işimde mantıklı bir adımdır ve onlara anlam verir. Tasarım ve renk yoluyla, dünya ve insanlar hakkında daha derin bir bilgiye ulaşmaya çalıştım… Kendi yöntemlerimle her zaman en doğru, en adil, en iyi ve dolayısıyla en güzel olduğunu düşündüğüm şeyi söyledim. Ancak baskı ve ayaklanma sırasında bunun yeterli olmadığını, artık sadece resimle değil tüm varlığımla savaşmam gerektiğini hissediyorum.”


O zaman, "Parti’ye katılması pek de şaşırtıcı değil: ona bir platform sağlıyor... Picasso eskiden büyük bir ressamdı," demişti ünlü ressam Braque. "Şimdi ise sadece bir dahi." *


Picasso’nun Parti’ye katıldığı anda da sonraki yıllarda da Komünizmi bilmediğini, Marx’ı da Engels’i de okumamış olduğunu söyleyenler var. Nazi işgal kuvvetlerine karşı savaşan Fransızlar arasında komünistlerin sayıları kabarık olduğundan o tarihlerde Komünist Partisi Fransa’da çok saygın bir konumdaydı. Picasso, bu davranışla projektörlerin yöneldiği odakta yer almaktan yararlanacağına inanmaktaydı. 1956'da Sovyet tankları Macaristan halkının ayaklanmasını ve 1968'de Prag Baharı'nı bastırdıklarında, Parti’ye katılırken “Ancak baskı ve ayaklanma sırasında... sadece resimle değil tüm varlığımla savaşmam gerektiğini hissediyorum” demiş olan koca ressam, ağzını açmamıştı.


Herkes Biliyor..., Sergiden görünüm. Fotoğraf: Bahar Adan


Edebiyatın önde gelenlerinden George Orwell, "Hiçbir kitap gerçekten politik önyargıdan uzak değildir. Sanatın politikayla hiçbir ilgisi olmaması gerektiğini ileri sürmek de başlı başına politik bir tutumdur." demişti Neden Yazıyorum başlıklı kitabında. Politikanın sınırlarının çok engin olduğunu, yaşamımızın her yönünü etkilediğini bilirsek, sanatın her türünün bir yerde, bir şekilde politikayla ilişkileneceğini kavramış oluruz. G-art Galeri’de gerçekleşen Herkes Biliyor… sergisinde bir araya gelen sanatçılar Rafet Arslan, Nazan Azeri, Sidar Baki, Osman Bozkurt, Ramazan Can, Büşra Çeğil, Eda Çekil, Balca Ergener, Çınar Eslek, Kamil Fırat, Renkar Burcu Günay, Berat Işık, İrfan Önürmen, Şener Özmen, Cem Sonel ve Nil Yalter’e baktığımda, bu basit gerçeğin hala geçerliliğini koruduğunu kavramaktayım.


*De Souza, Isabella: Pablo Picasso's Political Art, Myartbroker 30 Ağustos 2024

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
Sanatta direnen şey üzerine 

Sanatın politikayla ilişkisi üzerinden sanatın direnme dinamikleri üzerine düşünüyoruz Yazı:  Burak Delier   Bu yazıya başlamadan önce...

 
 
 

Comments


Commenting on this post isn't available anymore. Contact the site owner for more info.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page