top of page

Paula Rego İstanbul’da

Portekizli sanatçı Paula Rego’nun eserlerinden genişçe bir seçki Pera Müzesi’nde 30 Nisan'a kadar sergileniyor. Serginin küratörü Alistair Hicks’le Paula Rego’nun Portekiz’le olan ilişkisi üzerinden siyaset, sanat, tarih, sömürgecilik, özgürlükler ve daha birçok şey üzerine konuştuk


Röportaj: Ahmet Ergenç


Paula Rego otoportresi için poz verirken, 2015 ©Lila Nunes


Hoşgeldiniz, klasik bir soruyla başlayacağım: Pera Müzesi için Paula Rego'nun çalışmasının küratörlüğünü üstlenmeniz nasıl gerçekleşti? Rego'nun eserleriyle kişisel ya da profesyonel bağlantınız neydi?


Paula Rego'nun atölyesini ilk olarak 1984 yılında ziyaret etmiştim. O zamanlar London Studios’ta çalışıyordu, doğal ışık almayan, beyaz bir küpten biraz daha fazlası diyebileceğimiz orta ölçekli stüdyolardan birindeydi. Atölyesinde büyük bir çizim yığını vardı. Oradaki hayat doluluk ve renkler beni çok etkiledi. Kısa bir süre sonra onun hakkında bir yazı yazdım ve arkadaş olduk.


Solda: Depresyon No. 7, 2007, Kâğıt üzerine pastel boya, 101.5 x 68.5 cm, Ostrich Arts Ltd. & Victoria Miro'nun izniyle

Sağda: Otur, 1994, Alüminyuma sıvanmış kâğıt üzerine pastel boya, 160 x 120 cm, Özel Koleksiyon


Paula Rego'nun çalışmaları, kişisel ve kolektif meseleleri bir araya getiriyor. Bir yandan işleri çok kişisel görünüyor, öte yandan siyaset, tarih ve şiddet üzerine derinlikli yorumlar yapan son derece angaje bir sanatçı. Rego'nun işlerindeki bu iki yönü nasıl dengelediniz?


Siyaset, tarih ve şiddet hassas konular! Rego'nun bu konulardaki yorumu ise çok çarpıcı çünkü savunmasız ve hayata açık bir tavrı var.


Geniş Sargasso Denizi, 1991, Tuval üzerine akrilik, 75 x 99.5 cm, Ostrich Arts Ltd. & Victoria Miro'nun izniyle


Paula Rego görsel bir hikâye anlatıcısı gibi davranıyor çoğunlukla: Tahakküme uğrayanların veya marjinalize edilmişlerin hikayelerini anlatma eğilimi bu seçkide de görülüyor. Sergi başlığını (Hikâyelerin Hikâyesi) bu anlamda oldukça yerinde buldum. Bu başlığa nasıl karar verdiniz?


Bu başlığı, erkek sanat hocalarının hikâyeleri dedikodu olarak küçümsemeye çalışmasının ardından, Rego'nun hikâyeleri sanatın ana aksına nasıl yeniden soktuğunu göstermek istediğimiz için seçtik. Rego için tek bir hikâye asla yeterli değil. Bu onun için fazlasıyla doğrusal bir yaklaşım olurdu. Bu nedenle belki Hikâyelerin Hikâyeleri daha iyi bir başlık olabilirdi ama insanlar Hikâyelerin Hikâyesi ifadesini aklen ve kalben daha kolay algılıyor nedense.


Paula Rego Vivian Girls’ü (Vivian Kızları) yaparken, 1984


Sergi, Rego'nun hayatında 1960'lardan başlayarak uzun bir dönemi kapsıyor. Bu uzun süreçten temsili bir seçim yaparken ne tür zorluklarla karşılaştınız?


İşin en zorlu kısmı sergi için resimleri ödünç almaktı. Seçtiğimiz bir eser Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle İstanbul'da sergilenemedi. Ayrıca sergiyi planladığımız beş yıl içinde Rego giderek daha popüler hale geldi, dolayısıyla eserlerine olan talep de arttı. Ne yazık ki Paula bu dönemde hayatını kaybetti; ancak ailesi, özellikle de oğlu Nick Willing, Rego eserlerinin Pera Müzesi’nde sergilenmesi için inanılmaz destek oldu.

Paula Rego: Hikâyelerin Hikâyesi sergisinden yerleştirme fotoğrafları, Pera müzesi


Rego'nun çalışmalarından görülen açık bir hat da Portekiz'in sömürge tarihiyle meşgul olması. Sergi, bu anlamda siyasi angajmanını iyi vurguluyor. Sömürgecilik karşıtı bir sanatçı olarak konumunu nasıl görüyorsunuz?


Rego zorbalardan nefret ederdi; ama tabii durum bundan daha karmaşık. Salazar Ana Vatanı Kusarken eserinin yapılış sürecinden bahsederken "zorba" için üzülmeye başladığını itiraf ediyor. Sevgi ve nefret birbirine karışıyor. Savaşa ve savaşa neden olan emperyalizme duyduğu nefret oldukça açık ve net. 1960'larda Portekiz'in sömürgelerini sömürmeye devam ettiği dönemde bunu sık sık dile getiriyor. Portekiz sömürgelerini kaybettikçe, Rego da erkek üstünlüğüne ve depresyona karşı farklı mücadeleler vermeye devam ediyor; ancak 2008'de The Human Cargo triptiğini yapmak için ülkesine geri döndüğünde, sömürgecilik mirasının henüz bitmediğine işaret ettiği söylenebilir. Kölelik, birçok farklı biçimde yeniden ortaya çıkıyor.


Ksar El-Kebir Savaşı, 1966, Keten üzerine yün ipek, pamuk ve çeşitli dokular, 250 x 650 cm, Fundação D. Luís I, Casa das Histórias, Cãmara Municipal de Cascais'in izniyle, Paula Rego Koleksiyonu, Fotoğraf: © Carlos Pombo


Rego'nun bir aktivist olarak oynadığı role ne dersiniz? Siyasi konuları ele aldığı serileriyle toplumda bir değişime yol açmak istediğini biliyoruz. Çalışmalarında estetik, siyasetin veya siyasi değişimin hizmetindeymiş gibi görünüyor.


Paula Rego bir sanatçıydı. Çizmeye yönelik doğal bir dürtüsü vardı. Ele aldığı konular, zamanının insanı olarak doğal bir şekilde ortaya çıkmıştı. Siyasete çok nadiren konuşurdu; ancak bu durum, onun siyaset konusunda güçlü hisler beslemediği anlamına gelmez. Sanatı, kişisel yaşamını ve çevresinde olup bitenlere tepkisini yansıtıyordu.


Bereketli, 1994, Tuval üzerine pastel boya, 120 x 160 cm, Hollywood Fine Art Koleksiyonu, Ostrich Arts Ltd. & Victoria Miro'nun izniyle


Siyasi şiddet açısından Türkiye, Portekiz'le benzer bir geçmişe sahip. Türkiye tarihiyle ilgilendiğinizi biliyorum. Portekiz ile Türkiye arasında bu anlamda benzerlikler fark ettiniz mi?


Keşke sanatçı olsaydım ve bariz olanı kelimelere dökmek zorunda kalmasaydım! "Evet" yeterli olur mu?


Bu vesileyle Türkiye sanat ortamı ve İstanbul’a odaklanan son kitabınız Kentin Aynaları’nı da sormak isterim. Bu kitap için Türkiyeli sanatçıların İstanbul’la ilişkisini inceliyorsunuz. Proje nasıl başladı?


Kentin Aynaları: İstanbul'un Sanatçılarından Yansımalar kitabı, Küresel Sanat Pusulası'nın devamı niteliğinde. Küresel bir araştırma yazmaya çalışırken İstanbul'un dünya için ne kadar büyüleyici bir barometre olduğunu fark ettim. Bugün dünyanın karşı karşıya olduğu en kritik meselelerden biri çevreyle olan ilişkimiz. Bu kitapta yer alan on iki sanatçının hepsinin İstanbul'la derin bir ilişkisi var. Her birinin çevrelerine verdikleri bireysel tepkiler var ve bunlar bir araya gelerek, bizim aptalca davranışlarımız hakkında, bilhassa da yaşadığımız yerlere gözümüz gibi bakmaktaki bariz başarısızlığımız hakkında hüküm veren bir jüri gibi hareket ediyor.


bottom of page