top of page

On soruluk sohbetler: Simona Deaconescu

Mevcut koşullardan ötürü fiziki mekanda ve gerçek zamanda bir araya gelmek halen çok mümkün olmasa da, Türkiye'de ilk kez 2019 yılında gerçekleşen İstanbul Fringe Festivali'nin ikinci edisyonu bu sene seyircisiyle, bazen canlı yayın aracılığıyla olmak üzere, dijital mecralarda buluştu. 21-27 Eylül 2020 tarihlerinde YouTube, Zoom, WhatsApp ve diğer sosyal medya mecralarından ücretsiz takip edilen festivalde dans, performans ve tiyatro gösterileri, atölye çalışmaları, sanatçı-izleyici buluşmaları, söyleşiler ve kapanış partisi yer aldı. Biz de bu fırsattan istifade sizler için programda yer alan yerli ve yabancı sanatçıları ve onların yapıtlarını yakından tanımak, içinden geçmekte olduğumuz koşullarla nasıl başa çıktıklarını anlamak istedik. Fringe dizimizin son konuğu, festivalde Daughters adlı yapıtları ile yer alan Tangaj Kolektif’in sanat yönetmeni ve koreografı Simona Deaconescu


Röportaj: Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel


Simona Deaconescu, Ciprian Ciuclea,



Tiyatronun/dansın özü sizce nedir? Çağdaş tiyatroyu/dansı günümüzde nasıl tanımlarsınız?

Bu, çok tartışma gerektiren büyük bir soru. Çağdaş dans benim için, tüm formları ve sunum biçimleriyle, gerçekliğimizin yönlerini ve onun üzerinde nasıl gezindiğimizi, ona bedenimizle nasıl aracılık ettiğimizi sorgulayan sanat. Dans beden odaklı olduğundan, bir yandan yaratıcılarının soyut düşünceyi keşfetmesine olanak tanırken, genel olarak izleyiciler için onunla ilişki kurmak daha kolay. Bu düşünce tarzı çağdaş dansın, aslında günlük yaşamda fark edilmeden geçilebilecek, varlığımızın önemli taraflarına odaklanarak, insanlarda algı değişikliğini ele almasını sağlar.

"Ustam" olarak tanımlayabileceğiniz bir sanatçı ya da size ilham verdiğini düşündüğünüz biri var mı?

Hayır, sanatımı usta anlamında etkileyen bir sanatçı yok. Yine de, işbirliği yaptıklarım (sanatçılar, görsel sanatçılar, besteciler, dramaturglar) çalışma yöntemlerimi kökten etkiledi ve bedenin hareketiyle ilişki kurma biçimim hakkındaki vizyonumu değiştirdi.

Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi oluyor mu?

Bana ilham veren şey, bedenin evrimi ve kendimizi bir toplum olarak nasıl konumlandırdığımız hakkında düşünmek. Benim sanatım zamanların arasında, bazen geçmişi gelecekle karıştırarak, zamanın gerçekliğimizi derinden etkilediği bir evren yaratmaya çalışıyor. Bu nedenle eserlerim, zamanın tuhaf bir şekilde aktığı ve bunun sahne üzerindeki performansçıların dramaturji ve hareketlerini etkilediği, bir rüya atmosferine sahip olma eğilimindeler. Dans, rüya görürken deneyimlediğiniz gibi “sıra dışı” hislere ışık tutabilir. Rüyalarımın duyusal yönlerini hareket kompozisyonu aracılığıyla yeniden yaşamak, duygusal belirsizlik ve berrak rüya arasındaki köprüde işler kurmama yardımcı oldu.





Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?

Sanatın, akışkan bir doğası olduğu için, içten dönüşme gücüne sahip olduğuna inanıyorum. Ama bence, olgusal bir durumu sorgulama ve gerçekten bir sorunu çözme meselesini ayırmamız gerekiyor. Sanat bazı biçimlerde politik ya da terapötik olabilse de, yaşadıkları toplumu dönüştürmek her zaman insanlara bağlıdır. Bir sanatçı olarak geçmiş ve şimdiki eylemlerimizi, sorunlu olduğunu düşündüğüm konuları sorgulayabilirim, ancak sanatı dünyayı değiştirmenin bir yolu olarak düşünemiyorum. Bu sanatın sorumluluğu olmamalı.


“Fringe” sizin için ne anlama geliyor?

Bir alternatif. Bir kuruma. Belli bir estetiğe. Bazı kültürel politikalara.


Neden özellikle bu işinizle İstanbul Fringe Festivali’ne katılmaya karar verdiniz?

Daughters benim son yapıtım ve aynı aileden 3 kuşak kadın -kız, anne ve büyükanne- arasındaki bağlantının derinliklerine dalıyor. Bu dizgenin en genç kadını olan kız çocuğunun bakış açısından yaratıldı. Bu performansı, tartışılabileceği ve sorgulanabileceği kültürel bağlamlarda sunmaya çalışıyorum. Farklı topluluklardaki kadınların bununla nasıl ilişki kurduğunu anlamak istiyorum. İstanbul Fringe Festivali'nin bunu yapmak için harika bir fırsat olacağını düşündüm.

İstanbul Fringe'de gösterdiğiniz yapıtınızı tek bir cümleye tercüme etmeniz gerekse bu ne olurdu?

Patenli üç kadın, anneleri ve büyükanneleriyle kolektif bir bedeni paylaşıyor.





Yapıtınızın fiziksel bir mekanda ve gerçek zamanda seyirciyle karşılaşması yerine onu online olarak dijital bir platformda göstermek sizce nasıl bir etki yaratacak?

Gösteri, bir trans durumunu uyarmayı amaçlayan özellikle çok yavaşlatılmış bir hıza sahip. Çevrimiçi versiyonunun izleyiciyi aynı atmosfere sokup sokamayacağını merak ediyorum. Öte yandan, çevrimiçi yayın, fiziksel olarak asla ulaşamayacağımız izleyicilere ulaşabiliyor, dolayısıyla bu tür bir kültürlerarası alışveriş de benim için ilginç.

İnsanlığın küresel ölçekte içinden geçmekte olduğu bu yeni pandemi süreci sizce gösteri sanatlarını gelecekte nasıl dönüştürecek?

Umarım sanat ve eğitimin sağlık ve güvenlik kadar önemli olduğunu anlamamızı sağlar.


Sizce ülkenizdeki gösteri sanatları çevresi pandeminin zorlayıcı koşullarıyla nasıl başa çıkıyor?

Pandemi esnasında dünyanın farklı köşelerinde kültüre karşı sergilenen farklı tutumlar gördük. Pandeminin sanat üzerindeki etkisini çok ciddiye alan ülkeler oldu. Sektöre yardım etmek için çalışıyorlar. Ama benim geldiğim Romanya gibi sanatın unutulduğu ülkeler de var, siyasi liderlerimizin bakış açısından sanatın kültürel gelişim için önemli görülmediğinin bir tezahürü. Devlet desteği, devlet tarafından finanse edilen bazı kurumlara yardımcı olsa da bağımsız sanat ortamı böyle bir kriz durumu karşısında son derece savunmasız.



Simona Deaconescu, Bestias Danzantes,

Comments


bottom of page