top of page

Olmayan izleyiciler için gerçekleştirilemeyecek iki parçalı bir performans


Red Bull Art Around’un üçüncü edisyonu, Naz Cuguoğlu, Mine Kaplangı ve Serhat Cacekli’den oluşan Collective Çukurcuma küratörlüğünde Hayaletler başlığıyla 4 - 20 Mayıs tarihleri arasında Arnavutköy’de gerçekleşti. Merve Ünsal, Eda Sancakdar, Ebru Yetişkin ve Ulya Soley’i, ilhamını Derrida’nın hauntology kavramından alarak geçmişe dair bitmeyen bir nostalji duygusunu hiçbir zaman gerçekleşmemiş bir gelecek tahayyülüyle bir araya getiren Hayaletler üzerine birlikte düşünmeye davet ettiğimiz dizinin ikinci yazısı Merve Ünsal’a ait

Photogram, 2017, Merve Ünsal

Geçtiğimiz iki ayı, University of Delaware’in (ABD) Küresel Sanat Programı kapsamında misafir sanatçı olarak geçirdim. İlk defa sadece güncel sanat değil, birçok sanat alanında faaliyet gösteren bir program içerisinde, dev bir devlet üniversitesi yapısının parçası olarak misafir edildiğimden, üretimimle olan ilişki bu geniş satıhta kendini çerçevelemeye çalışırken şekil değiştirerek kimin için ne için ne zaman ürettiğim, üretebildiğimle ilgili sorgulamam keskinleşti.

Küresel Sanat Programı bağlamında kampüse gelen sanatçılara sanat dışında bir departman ev sahipliği yapıyor. Disiplinler arası diyaloğu, yaratıcı üretimin akademik araştırmayla hali hazırda kurduğu ve kurabileceği ilişkiler üzerine düşünmek, programın hedefleri arasında. Bana ev sahipliği yapan Çevre Bilimleri başlığı altında toplanmış olan ve aslında kendi içinde disiplinler arası çalışmaya alışkın bir departman. University of Delaware’in ana kampüsü Newark şehrindeyken Çevre Bilimleri, ana çalışma alanlarından biri olan okyanus saha araştırmalarını daha kolay gerçekleştirebilmeleri ve sahip oldukları gemilere yakın olabilmeleri için bir kıyı kasabası olan Lewes’te. Yazlıkçılar ve emeklilerin ikamet ettiği Lewes, böylece bir taraftan da Çevre Bilimleri Departmanı’yla birlikte kasabadaki 100 eve de kesintisiz elektrik sağlayan rüzgar türbinini, okyanustaki sesleri kaydetmek için sessiz tasarlanmış gemiyi, mikrobiyoloji öğrencilerini de barındırıyor. Çevre Bilimleri Departmanı’ndan Jen Biddle’a bu işbirliğine neden sıcak baktığını sorduğumda ise yanıtının açıklığı bana çok çarpıcı geliyor; küresel ısınma! İşte tam da şu anda sanata ihtiyacımız var, diye devam ediyor. Bilim insanlarının doğrularla, bilgilerle açıklayamadığını, iletemediğini sanat üzerinden düşünmenin yararlı olabileceğini inandığını ekliyor. Sanatçılardan öğrenilebilecek hayatta kalma stratejilerinden bahsediyoruz. Ben de uzun zamandır sanatı iletişim biçimi olarak düşünmediğimi fark ediyorum bu sayede.

ÇB (Çevre Bilimleri) bana bir ofis, bir de kullanılmayan bir laboratuvar veriyor. Laboratuvarda bırakılmış olan teraziler, koruyucu gözlükler, eldivenler bana bilimden sonra, kıyametten sonra gibi şeyler düşündürdüğünden bu laboratuvarı kullanabilecek bir ruh haline giremiyorum. Ofisim ise bambaşka bir zihinsel yere götürüyor beni. Çoğu kişi için belki moral bozucu sıradanlıktaki bu ofis, çoğu zaman yaşama alanıyla çalışma alanını ayırma çabasındaki atölye pratiği olmayan bana tam olarak da burada ne yapabileceğimi sorgulatıyor. Ofise gitme, ofiste oturma, ofisteki mekânı sahiplenme gibi başka mesleklerde çalışan için belki de üzerine düşünmeye bile gerek duyulmayacak konular, benim için sanatın tam olarak da nerede ne şekilde gerçekleştiği, neye tekabül ettiğiyle ilgili bir sorgulamayı tetikliyor.

Bana verdikleri, bedenimin sanatsal üretimi nerede ne şekillerde performe ettiğini sorgulatan bu ofis eskiden Project Recover adında bir oluşum tarafından kullanılıyormuş. Project Recover üniversitelerle işbirliği içerisinde çalışan özel bir oluşum. Okyanusta yapılan bilimsel araştırma gezileri sırasında ‘denizde kaybolmuş’ askerlerin cesetlerine ya da gemilerinin, uçakların kalıntıları ulaşarak geride kalanlar için bir ‘son’ yaratmaya çalışıyorlar. Öğreniyorum ki bazen cesetlere ulaşılamasa bile yeni teknolojilerle okyanusun dibinde nereye gömülü olduklarını öğrenmek mümkün. Cesetlerin bulunamadığı durumlarda gemi ya da uçakların nerede ne şekilde bulunduğu, ölümün nasıl gerçekleştiği ile ilgili ipuçları verebiliyor; deniz canlılarının izleri sürülerek, zaman hakkında tahminler yapılıyor, hikayenin parçaları bilimsel olarak birleştiriliyor.

Denizde yapılmış olan anma törenlerinin görsellerine ulaşıyorum. Bu törenler de ölümün gerçekleştiği tahmin edilen noktaya en yakın yerde aslında ikinci, mekâna özgü, mekâna göre şekillendirilmiş cenaze törenleri olarak da okunabilir.

Ofiste bırakılmış görseller, notlar, sayfaları katlanmış tarih kitapları, duvarda keşif gezilerinin gerçekleştiği noktaların işaretlendiği (tahminimce) bir harita var. Bir süredir üzerine çalıştığım, Neren Acıyor başlığı altında topladığım toplumsal ve öznel bedenlerin, tarihsel süreçlerle olan ilişkisi üzerine düşündüğüm çalışmam, Project Recover üzerinden yeniden sarsılıyor. Neren Acıyor’un ilk bölümü olan sanatçı yayını, üç ana metinle birlikte (bedenin acıyı taşıması -epigenetics-, toplumsal acının zamansal ve tarihsel olarak (aynı şeyler olmadığını varsayarak) esnemesi, ve manzaranın, peyzajın, kuş bakışı görüntünün acıyı taşıması) beş tane de var olmayan, afaki görsel üzerinden (acaba acıyı var olmuş olan ama olmasını istemediğimiz görseller üzerinden hayal ederek mi algılıyoruz?) ufak hikayelerle birlikte, olmayan şeyleri anlatmak üzerinden bir aktarıma dönüşüyor.

Project Recover’ın ofis değiştirdiğini, yani bu sonlanmamış hikayelerin üzerine çöreklenmediğimi öğreniyorum. Hikayelerin izini sürenler başka bir yerde işlerine devam ediyorlar. Ofiste bırakılmış olan malzemeyle vakit geçirdikçe, araştırdığım demeye dilimin varmadığı kaybedilenler ve ölü bedenin şahitliği üzerinden düşünür buluyorum kendimi yine. Project Recover’ın denizde sonlandırdığı hikayelerle sonlandırılmayan hikayelerin şiddeti, Neren Acıyor’un içine sızıyor, başka bir inzivada yazmaya başladığım tarihsel kangrenler, başka bir devletin, kimliğin seçici hikayeciliğiyle şimdilik son buluyor.

Bütün bu koşullar, mekânın ve durumun tuhaflığı, başka bir iş üretimini çağırıyor. Ofislerin geçici kullanımları, birbirinden çok farklı gibi gözüken kullanıcıların kesişebileceği gibi şeyler üzerine düşünerek, iki performans kurguluyorum. Newark ve Lewes’in iki saatlik araba yolculuğu mesafesinde olmasını da benim mekân algımı etkilemesinden hareketle, yakası birleşmeyen bir gömlek gibi, hep ayrı duran ÇB ile ana kampüs için üretiyorum işi. Kampüslerdeki kullanılmayan ofislere uygulanacak performans kurguları. İki kampüs için iki kurgu. Her kurguyu anlatan metinler yaklaşık birer sayfa uzunluğunda. İster A4’e basılıp mantar panolara asılacak, ister çerçevelenebilecek, ister duvara el yazısıyla uygulanabilecek olan bu komutlar, sadece boş ofisler için düşünüldüğünden aslında ne zaman kim tarafından mekânda hayata geçirilecekleri meçhul. Okulla hala müzakere etmekte olduğumuz bu uygulama sürecinde bir seçenek, işi boş ofis sayısı kadar, belirleyeceğimiz bir şekilde üretip asarak daha sonra işin yaşamasına, yani ofisler kullanıldıkça kullanıcıların işi ne yapacaklarına karar vermesine izin vermek. Diğer bir seçenek de boş ofislerden sorumlu olan yöneticilere bu performans önermelerini vererek onların boş ofislerle olan ilişkisini belki tekrar düşünmelerine yardımcı olmak ve mekânların atıl oldukları süreyi, bu performans potansiyeliyle aslında ‘aktif’ hale getirmek. Belki de bu performansın hem izleyicisi hem uygulayıcısı, kullanıcısı o mekânlar hakkında karar veren kişiler. Bir taraftan da ofislerinde böyle bir kelimeler silsilesini bulacak olan kişilerle işin defalarca keşfedilmesi üretici olarak benim için ayrı bir haz demek.

Bu performans işlerinin ne zaman ne şekilde tamamlanacağının tam olarak da belli olmaması, performansın iki parçasını da gerçekleştirmek isteyenlerin yolda geçirecekleri iki saatin de işin parçası olup olmayacağı, bu süreçte performansı işaretleyen tek şeyin metinsel olması, sanatın kullanıcılarıyla üretim koşulları ve üretim satıhları arasında bir ilişki kurmayı hedeflememden kaynaklanıyor. Nesnellikle performatifliğin arasında kurulabilecek ilişkileri kurcaladığım bugünlerde beni heyecanlandıran bedenlere belli zamanlarda belli şeyler hissettirebilme potansiyeli. Bu bedenlerin gerek zaman gerek mesafe olarak benden uzakta ve bilinmez, belgelenemez bir şekilde yaşayacakları tecrübe ise sanatçı olarak kendimi sadece spektral bir varlık olarak görmemle ilgili.

Ürperdiği için ürperten, bedensizleştikçe nesnelleşen bir halet-i ruhiye ve bunun karşılıksızlığının getirdiği uçuculuk.

bottom of page