top of page

Tiny Office Art: Ne varsa kadınlarda var!


İsveç Kültür Ataşesi Suzi Erşahin’in Türkiyeli kadın sanatçılara, eserlerini sanatla bağlantısı olmayan bir ofiste sergileyerek dikkat çekmeleri amacıyla başlattığı bir proje olan Tiny Office Art, 2017’den bu yana devam ediyor. Suzi Erşahin’in ofisinde kendisi ve Tiny Office Art’ta işleri ağırlanmış sanatçılar Sevil Tunaboylu, Güneş Terkol, Burçak Bingöl, Sevinç Çalhanoğlu ve Eda Gecikmez ile bir araya geldik

İsveç Kültür Ataşesi Suzi Erşahin’in Türkiyeli kadın sanatçılara, eserlerini sanatla bağlantısı olmayan bir ofiste sergileyerek dikkat çekmeleri amacıyla başlattığı bir proje olan Tiny Office Art, geçtiğimiz yıldan bu yana devam ediyor. Şubat ayında Eda Gecikmez ile yedinci sanatçısını ağırlayan ofiste sergiler Gülsün Karamustafa ile başlamış. Ardından her sanatçının ardından gelecek sanatçıyı seçtiği bir program ile Gözde İlkin, Burçak Bingöl, Sevinç Çalhanoğlu, Güneş Terkol, Sevil Tunaboylu, Suzi Erşahin’in ofisinde işlerini sergilemiş.

Tiny Office Art’ın hikayesi şöyle başlıyor; Suzi vaktizamanında Gülsün Karamustafa ile sanatçının İsveç’te katıldığı bir misafirlik programı sırasında tanışıyor ve ikili arasında bir dostluk başlıyor. Suzi Erşahin İstanbul’da göreve geldikten birkaç yıl sonra, 21 Ocak 2017’de öncelikle Amerika’da başlayıp tüm dünyaya yayılan kadın yürüyüşünden ve National Public Radyo’daki Bob Boilen’ın 2015’ten beri devam ettirdiği Tiny Desk konserlerinden feyz alıyor ve Tiny Office Art fikri doğuyor. Fikri ilk olarak Gülsün Karamustafa ile paylaşıyor ve ilk sergi gerçekleşiyor. İsveç’in yönetimindeki kişilerin yarısından fazlasının kadın oluşu, ülkenin feminist bir kültür politikası yürütmesi dolayısıyla kendisi için olağan, planlanmamış, organik bir şekilde fikrin geliştiğini söylüyor Suzi. Tüm dünyaya yayılan bu kadın hareketi ile “Suzi sen ne yapacaksın, kadınlarla ilgili ne yapıyorsun?” diyerek, sorumluluk alıp, Tiny Office Art’ı başlatıyor ve devam ettiriyor. Her üç haftada bir, bir serginin gerçekleştiği proje ile Türkiye’den kadın sanatçıların ofis sergileri ile başkalarının da ofis sergileri yapması konusunda ilham oluyor, yaratıcı aktivitenin nefret ve ayrımcılık söylemlerine bir deva olunabileceğine dair bir önerme sunuyor.

Gülsün Karamustafa

Şimdiye kadar ofiste yer alan sanatçılar çoğunlukla görsel sanatçılar olsa da Tiny Office Art bir de şair ağırlamış; Sevinç Çalhanoğlu. Burçak Bingöl’ün önerisi ile projede yer alan Sevinç için süreç keyifli geçmiş. “Ofisi, ofisin şehirle ilişkisini, İstanbul’u düşündüm. ‘Yedi tepeli İstanbul’ dediğimiz şey benim için tepeden bakmadığım daha ayaklarımın yere bastığı, su kenarlarında bir yer. Ofistekileri düşününce hiç biri deniz yolculuğu yapmıyor günlük rutinlerinde. Burada su ile ilişkileri çok az. Suyu nasıl getirebilirim onlara diye düşündüm. Altıgen bir kasnak yaptım. Mavinin her tonundan iplik getirdim, kendim de biraz ördüm. Baştan boş bıraktım insanlar da doldursun diye ve zamanla da doldu. O suyu temsil etsin istedim. Buradan hareketle de iki şiir yazdım. Biri denizden ve denizdeki canlılardan ve deniz etrafından. Bir de normal bir İstanbul şiiri…”. Sergileme alanı olarak ofiste şiiri nasıl sunduğunu anlatıyor. İngilizce olarak yazdığı şiiri açılış günü herkese yüksek sesle okuyan Sevinç için, şiirlerini nasıl sergileyeceği de bir sorunsal olmuş. Şiirleri uzun aydınger kağıtlar üzerine basıp, karşılıklı iki duvara asmış. Konuşma ilerledikçe görsel bir işin duvarda duruşundan ve izleyici ile ilişki kurmasından farklı olarak, bir şiirin ofis duvarında olmasının ayrı bir atmosfer yarattığından bahsediyor, izleyicinin/okuyucunun durup dikkat kesilmesi gerektiğini vurguluyoruz karşılıklı.

Burçak Bingöl için ise ofis deneyimi bir galeri deneyiminden çok daha kolay, zahmetsiz geçmiş. “Suzi ilk yazdığında şuna heyecanlanmış en çok; aslında bu kadar basit hakikaten. Küçücük ofisinin bir yerini açmak başlı başına zihinsel bir mekân demek, yan yana gelmek için vesile…” Bu heyecanla daha önceki solo sergisinde gösterdiği işlerden birini seçiyor Burçak. “Bir galeri sergisinde düşünmeniz gereken, nakliye, sigorta gibi detayların hiçbirini düşünmediğiniz bir süreç… İşini kolunun altına alıyorsun, geliyor yerleştiriyorsun ve o kadar. Nakliye, kurulum, açılış aynı gün…” diyor. Ofis mekânında mutlaka önceden bulunup Suzi ile bir kahve içen sanatçılar için mekâna önceden bakmak ve gününde kurulumu yapmak şahane bir deneyim. Burçak da seramik işlerinden birini kitaplıktaki raflardan birine bir sergileme alanı yaratarak yerleştirmiş. Kitapların arasında çiçekli bir seramik…

Burçak Bingöl

Sevil Tunaboylu “İlk kez fotoğraf kullandım. Onun için de en sevdiğim kişisel sergimdi.” diyor Tiny Office Art’taki sergisi için. "Son üç yılda topladığım ve atölyemde ürettiğim bazı şeyleri burada yan yana getirdim. Bir at resminin üzerine konan sinek, güneşe bakmayı seven bir otoportre, iflas etmiş bir havayolu şirketinin sokağa atılmış panosu, sevdiğim ve beni güçlü kılan bir yazarın mürekkeple boyanmış portresi, uçuşan yapraklar, toprağından ayrılmamış kurumuş bir bitki, babamın küçüklüğünün portresi, çiçeklere dokunan bir kadının eli, iki kişilik boş bir yatak, kurumuş bir kozalak.” Ölümle ilgili, ölümlülüğe dair sergi için sergi metninde söylediği cümle dokunaklı: “Ölümlü yaşantımı huzursuz ama direngen oluşlarla canlı tutuyorum.”

Sevil Tunaboylu

Güneş Terkol da diğer sanatçılar gibi bir şeyle yola çıktığından bahsediyor “Ofiste ne gösterebilirim? Bu mekânda çalışan iki kadın var.” Buradan hareketle daha önceden yaptığı Eczanede, Bakkalda ve Kütüphanede isimli kamusal alanda çalışan kadınlar üzerine bir serisini duvarlara yerleştiriyor. Kadınların çalışma ortamlarını yansıtan işlerde her bir figürün arka planında işi ile ilgili raflar var. Farklı sosyal yapıları ve ilişkileri keşfetmek ve belgelemek üzerine girdiği etkileşimin sonucu olan işler , ofisteki çalışan kadınlara eşlik ediyor. Güneş’in en sevdiği kısmı sanki bu beş kadın birlikte çalışıyormuş hissi. “Konsoloslukta çalışanlar için de dokunabildikleri bir sanat eseri olması enteresan oldu.” diyor. Galeri mekânında dokunulmayan işleri ofis ortamında dokunulabilir, incelenebilir bir nesneye dönüşüyor…

Güneş Terkol, Kütüphanede, Kumaş üzerine dikiş, 87 cm x 118 cm, 2012

Buluştuğumuz sırada ofisi işgal etmiş işler ise Eda Gecikmez’e ait. Son yaptığı kolajlara eşlik eden eski kolajları, eskiz defterlerinden kolaj sayfaları, çerçevelenmiş, tuval üzerine aktarılmış ya da sadece kesik parçalarla kolajın parçaları ile bir sergi kurgulamış Eda. Kolajın kendi başına bir sanat eseri oluşu ve başka bir sanat eserine medyum olarak, sürecini başlatan bir çalışma olarak varlığını sorgulamış. 2012’den kolajları, solo sergisindeki resimlerinden hatırlayabileceğimiz kolaj ön çalışmalar ofisin raflarında, duvarlarında, hatta mekâna ait parçalara birer müdahale şeklinde sergilenmiş. “Atölyem gibi… Hani burası da ofis ya… Rafta duran parçalar işin mutfağı. Bazı işler eskiz. Hepsini toplu bir şekilde görmek benim için de bir hatırlatma oldu.” diyor Eda.

Eda Gecikmez

Sanatçılar ve Suzi ile sanat galerisi dışında bir mekânda sanat gösterme deneyimini konuşuyoruz. Galerinin steril ve kuralları belli formunda sergilemenin sanatçıda yarattığı bir alışkanlıkla bir çeşit konfor sağladığını konuşuyoruz. Ama sanatçı için galeri dışı bir mekândaki dinamiklerle karşılaştığında bazen yaşadığı zorluklar söz konusu olsa da bazen de ciddi bir özgürlük alanı olduğunda hemfikir oluyoruz. Çerçevesi belirlenmiş, niteliği sanatçıya ve işine uygun olduğu sürece sanatın her yerde sergilenebileceği fikrine katılıyoruz hepimiz. Hatta bu noktada Meyvemix’te 2017 sonunda sergisini gerçekleştiren Erkin Gören’den de bahsediyoruz. Sıkça gittiği, önünden geçerken “Ne çok boş duvarı var!” diye düşünüp sergi teklif ettiği mekânda yaptığı serginin ses getirdiğini, bir galeri mekânında olabilecek bir sergi kadar özenli ve iyi olduğunu konuşuyoruz.

Eda Gecikmez’den sonra projenin konuğu Gümüş Özdeş’in sergisi Yecüc, geçtiğimiz hafta ofiste yerini aldı. Yıkılmış mimari yapıları resmettiği, konsolosluğun harap, hafızada kalan haliyle resmedildiği Yecüc serisi ile Gümüş Özdeş projenin sekizinci sanatçısı.

Gümüş Özdeş

Peki Tiny Office Art ne kadar devam edecek? Ne yazık ki Suzi Erşahin’in görevi Ağustos ayında son bulacak. Proje başladığından beri tuttuğu İsveççe blog’da her sergi hakkında bilgi yer alıyor. Blog’un kayıt tutmak yanı sıra başka bir görevi de network yaratmak, sanatçıları, işlerini küratörlerle, izleyenlerle paylaşmak… Sonra neler olacak bilmiyor Suzi. Göreve yeni gelen ataşenin neler yapacağı, kendisinin sonraki durağında ne çıkacağı belirsiz. “Bir şekilde burada, bir aradayız ve iletişimimiz, ilişkimiz hep devam edecek. Önemli olan bu.” diyor. Önemli olan bu.

Comments


bottom of page