top of page

Müzede Sahne’nin beşinci yılında “Şimdi ve Buradayız Aşkım!”

Sakıp Sabancı Müzesi’nin Sabancı Vakfı katkılarıyla gerçekleştirdiği gösteri sanatları festivali Müzede Sahne, bu sene 17-22 Ağustos 2021 tarihleri arasında dayanışma ve umut kavramlarına odaklanarak, üzerinde yaşadığımız coğrafyada özellikle ihtiyaç duyduğumuz kapsayıcı ve çoğulcu bir kültüre de işaret ederek Şimdi ve Buradayız Aşkım! temasıyla beşinci kez Emirgan’da seyircilerini ağırladı. Başlangıcından beri Müzede Sahne’nin sanat yönetmenliğini üstlenmiş, aynı zamanda da 2010 yılından beri İBB Şehir Tiyatrolarında yönetmen kadrosunda yer alan ve de Çağdaş Gösteri Sanatları merkezinin başında bulunan Emre Koyuncuoğlu ile, hem bu seneni programını hem de Müzede Sahne’nin yıllar içindeki serüvenini konuştuk


Röportaj: Ayşe Draz



Emre Koyuncuoğlu



Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin (SSM), Sabancı Vakfı katkılarıyla gerçekleştirdiği gösteri sanatları festivali Müzede Sahne, bu sene 17-22 Ağustos tarihleri arasında, dayanışma ve umut kavramlarına odaklanarak, üzerinde yaşadığımız coğrafyada özellikle ihtiyaç duyduğumuz kapsayıcı ve çoğulcu bir kültüre de işaret ederek “Şimdi ve Buradayız Aşkım!” sloganıyla beşinci kez Emirgan’da seyircilerini ağırladı. Etkinlik kapsamında, geçen yıllarda da olduğu gibi, belirlenen tema ile ilişkilenen tiyatro gösterimleri, etkinlik için özel olarak hazırlanmış performanslar, şiir ve oyun okumaları ile dinletiler gibi çeşitli performanslar, müzenin farklı noktalarında seyirci ile buluştu. Bu senenin programını “Zor bir seneyi yalnızlıklarla, korku ve kayıplarla geçirdik. Yaz başında açılmalar başladıktan sonra karışık bir dönem yaşansa da Ağustos’un ortasında yer alacak olan etkinliğimizde tüm bu yaşananları demlemeye başlama zamanı da geldi sanki. Belki de tortusu yeni yeni dibe çökmeye başlayan, ve yaşanan/yaşadığımız travmatik gerçekleri düşünmek, hissetmek, yasını tutmak, geleceğe el birliğiyle bakmak, birbirimizi kollamak, yanımızda kalanları, kaybettiklerimizi, yanımıza aldıklarımızı, yanımıza alamadıklarımızı, açılan, kabuk tutan fark edilmeyen yaraları bir araya gelerek, hissederek, hayal kurarak, üreterek sarma zamanı. Şimdi fark etme zamanı: Ne kayboldu, ne kaldı, beraber ve birlikte ne yapabiliriz? Birbirimize nasıl iyi geliriz? Konuşacağız, sanatçıların üretimini izleyip, paylaşacağız. Birbirimizi kollayarak yan yana geleceğiz. Göz göze bakıp, birbirimizi sevdiğimizi hatırlayacağız. Kuş, ağaç, güneş, sen, ben, o, balık, kedi, şehir, bahçe, müzede; aşkın gücünü, sevginin iyileştiriciliğini herkes için, her renk, her zaman, her nesil, her tercih, duruş, cins, görü, anlayış, inanç, varoluş için hatırlayacağız; yaşamı kutlayacağız.” diyerek tanıtan ve başlangıcından beri Müzede Sahne’nin sanat yönetmenliğini üstlenmiş, aynı zamanda da 2010 yılından beri İBB Şehir Tiyatrolarında yönetmen kadrosunda yer alan ve de Çağdaş Gösteri Sanatları merkezinin başında bulunan Emre Koyuncuoğlu ile, hem bu seneni programını hem de Müzede Sahne’nin yıllar içindeki serüvenini konuştuk.


Sağda: Emre Koyuncuoğlu

Solda: Esra Bezen Bilgin



Sakıp Sabancı Müzesi'nde 5 senedir senin sanat yönetmenliğinde Müzede Sahne programını gerçekleştiriyorsunuz; bize bu programın nasıl ortaya çıktığından, müzenin seninle nasıl bir iş birliği kurduğundan bahsedebilir misin?

Müzede Sahne’nin ilk adımı 2016 yılında Kuzgun Acar’ın Kuşlar Soyut Kompozisyon isimli eserinin Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergilenmesine paralel olarak gerçekleştirilen mask tiyatrosuyla atıldı. Bir gösteriyle fikri bir şekilde başlayan Müzede Sahne zaman içinde gelişerek bir haftaya yayılan, aralarda konuşmalar, paneller, performansların, oyun/şiir okumalarının, sahneye ait sergilerin, dinletilerin, kabarelerin olduğu kapsamlı bir gösteri sanatları festivaline dönüştü. Her yıl gösteri sanatlarında belirginleşmeye başlayan öncelikleri dikkate aldık. Sanatçıların üretiminin güncel anlamda yoğunlaştığı bir konuya odaklanarak, ve oluşan bu dinamiğin çevresini besleyerek, ona ışık tutarak çağdaş bir müzecilik anlayışı doğrultusunda “korumaya” alırken, gösteri sanatları alanına da destek vererek kültürel değer üretimini kollamak, tanıtmak, farkındalık yaratmak ve böylelikle destek olmak amaçlanıyor. Aynı zamanda Sakıp Sabancı Müzesi'nin mekânına özgü tasarlanan “özgün” işleri sanatçılara öneriyoruz ve yapımını da destekliyoruz; böylelikle hem sanatçının üretimine mekânsal ve prodüksiyon anlamında önden koşulsuz destek verirken, hem de müze mekânına “sanatsal bir hafıza” da yerleştirmiş oluyoruz. Yalnızca genç sanatçılarla değil, en deneyimli sanatçılarımızdan Ayla Algan’la başlayarak, Zeliha Berksoy, Zuhal Olcay gibi isimlerle müzeye dair özel prodüksiyonların gerçekleşmesini sağladık. Her yaştan, her dönemden ve gösteri sanatlarındaki farklı disiplinlerden birçok saygıdeğer sanatçıyı da ağırlayan Müzede Sahne, şimdiye kadar yüzlerce genç sanatçıya ve tiyatro oluşumuna destek vermiş oldu, onlarca sivil insiyatife ev sahipliği yaptık, üretimlerini destekledik, alandaki deneyimlerini aktarma ve paylaşma ortamı yarattık.


Sakıp Sabancı Müzesi’nin ekibiyle birlikte çalışıyoruz. Müzenin tüm ekibi işin içinde oluyor aslında. Yıllar içinde apayrı bir yapısı ve ihtiyaçları olan gösteri sanatlarının temel ihtiyaçları ve üretim koşullarına bu yıllar içinde, müze bir yandan tanıklık ederken bir yandan onları doğal bir parçası olarak benimsedi.



Her sene belirli bir tema/kavram etrafında oluşturduğun programın o yıl odağına hangi tema/kavramı alacağını belirlerken neleri göz önünde bulunduruyorsun? Programa hangi yapıtları ve sanatçıları davet edeceğin nasıl bir süreç içinde şekilleniyor?

Tabi ki birini bitirirken kafamda öbürünü pişirmeye başlıyorum ve algımı o yöne açıyorum. Gündemi takip eden biriyim, oradan kopmadan bir öneri oluşturmaya gayret ediyorum. Aslında temelde hem biraz “dramaturgik” bir perspektiften hem de sanatsal bütünlük fikri ile yapısını oluşturuyorum.


Programımızdaki tüm etkinlikleri, belirlenen tema/konseptin alanına farklı gösteri ve seyirci ilişkileri içinde birbirine eklemlenen, derinleştiren, karşıt açıdan değerlendiren, çoklu bakış açısı üreterek bütünlüyoruz. Seyircilerimize, bu etkinlik çerçevesinde ışık tuttuğumuz dinamiğe çok yönlü tanıma, farkındalık geliştirme, onunla ilgili üretilen sanatsal işleri ve çevresinde üretilmiş tartışmalara tanık olabilme seçenekleri sunuyoruz. Seyircimiz çok değerli bizim için.

Müzede Sahne’de, tema/konsept belirleyerek, belli değerlere yoğunlaşarak, bir fikrin çerçevesinde güncel sahne sanatları üretiminde gündeme gelen/oluşan, oluşmakta olan dinamiği hem korumaya alıyoruz hem de seyirci adına farkındalığı için alan yaratıyoruz. Geçen yıl, sahne sanatlarında sanatsal üretim aşamasında dişil bir duyarlılığın altını çizmek ihtiyacını hissetmiştik. Oyunlarımızı ve gösterilerimizi bu yönde seçtik. Sanatsal üretim tabi ki gündemden kopuk olmuyor, bizim tercihlerimiz de.


Biz gösteri sanatlarında var olmasını istediğimiz bir farkındalık ve duyarlılık için Müzede Sahne'de alan oluşturduk. Sakıp Sabancı Müzesi, bir müzenin o toplumun “ürettiği değerleri koruyan/muhafaza eden” işlevini Müzede Sahne ile yaşayan kültüre, o günün sanatına da ulaşarak, kapsayarak müzecilik konseptini genişleterek "o anda var olan” ve “tekrarı kendi gerçeğinde pek olmayan” gösteri sanatlarının, o ana dairliğini müzeye taşırken, aslında bir müzecilik anlayışının kapsayıcılığını genişleterek tanımlıyor. Burada Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Hanım’ın duruşu çok önemli. Müzede Sahne, kamu yararı ve sorumluluğu gözetilen bir etkinlik.


Sağda: Meltem Cumbul

Solda: Birhan Keskin, Yol



Bu seneki programı dayanışma ve umut kavramlarına odaklanarak, Şimdi ve Buradayız Aşkım! sloganıyla düzenliyorsunuz. Bize daha önceki festivallerin de temalarından kısaca bahsederek bu senenin temasının nasıl şekillendiğini anlatabilir misin? Ve de iki senedir pandemi koşulları ve kısıtlamalarında bu programı sürdürmek nasıl bir deneyim oldu sizler için?

Müzede Sahne’yi pandemi koşullarına göre uyarladık tabi ki. Bundan en olumsuz olarak nasibini alan ise; üretimini desteklediğimiz işler ve yüz yüze atölyeler bölümü oldu. Uzun soluklu bir araya gelme koşulu gerektiren işleri pandemide sürdüremedik. Ama böyle bir dönemde de hassasiyetimizi mesleki ve duygusal, düşünsel dayanışmaya ve birbirimizi sağaltmaya yönlendirdik.


İlk etkinliğin teması Fonda İstanbul idi. Bir şehrin, içinde yaşadığımız şehrin kültürüne sahne sanatları adına bir şeyler yapacağımızın duyurusu gibiydi. Özellikle mekâna ait ve İstanbul’u çok çeşitli bakış açılarıyla anlatan gösterileri davet ettik. İkinci buluşma Fondaki Tabloyu Tamamlayan Parçalar başlığında gerçekleşti. O müthiş manzara ve şehrin güzelliğinin ardında bu şehrin farklı semtlerinde yaşanan hikâyeleri, o manzaranın içine yerleştiriyorduk. Üçüncüsü Şiirselleşmiş Beden idi. Kavramsal olarak bile gözükse, beden politikası ve gösteri sanatlarında oyuncu-beden ilişkisi üzerine yoğunlaştık. Bir bütünün nasıl “şiirselleştiğini” ve neyin/kimin ve ne zaman “şiirselleştiğini” tartıştık. Soyutlama ve bunun somutlanma estetiği üzerine gittik. Dördüncüsü; Adı Sanı İsmi Cismi idi. Kadın demeden, tanımın yerleşmiş getirilerinden bağımsız bir biçimde, belki tekrardan üretilenle tanım oluşturarak dişil bir enerjinin üretimi üzerine yoğunlaştık. Gösteri sanatları bağlamında çok yönlü olarak kadın üretimini merceğe aldık. Şimdi ise çoğulcu kültürü ve dayanışmayı ön plana çıkardığımız Şimdi ve Buradayız Aşkım! temasıyla onun çerçevesinde bir buluşma gerçekleştirdik. Aslında böyle baktığınızda her yıl, öteki yılın ihtiyacını doğurdu diyebilirim. Bu senenin temasına gelecek olursam; temamızda var olan “şimdi ve burada” kavramları aslında sahne sanatlarında; performansın özünü, ya da gösteri sanatlarının temelini oluşturan dinamikleri tanımlamak için kullanılır. Gösteri; tek bir anda, oraya olan seyirciyle ve kimler olduğunu bilemediğiniz ve bir daha da “o an için oluşmuş bir aradalıkta" bir araya gelmeyecek olan bir “birliktelik” ile kurulan ve belli bir mekâna ait özellikler içinde gerçekleşen ve bir daha o buluşmanın o haliyle tekrarının olmadığı çok kıymetli bir “sanatsal gerçeklik”, tanıklık ve buluşma anıdır. O anlık bir ortak hafıza yaratılır. Biz bu gösteri sanatları tanımına bir de “aşkım”ı ekledik. Zaten bu yıl önceliğimiz sevginin iyileştiriciliğini ve aşkın gücünü vurgulamak ve kapsayıcılığı hatırlatmaktı. Tabi ki “Aşkım” kelimesi de LGBTIQ+ dayanışma çağrısını direkt akla getiriyor. Bu kapsayıcılığı bilinçli olarak tercih ettik. “Aşkım”ı temamıza ekleyerek, “Şimdi ve Buradayız” Aşkım! diyerek, Müzede Sahne’nin, gösteri sanatları alanında çoğulcu kültüre açık olduğunu ve kapsayıcı olan bir sevgiye inandığımızı ve herkes için, “açık ve dayanışmacı” üretken bir alan oluşturma isteğimizi böylelikle temamızın içeriğine kattık. Sergilenen oyunlar ağırlıklı olarak bu isteğimizi doğrular oyunlardı.


Shakespeare ile Aşk ve Müzik



Programda yer alan işlerden müzedeki sergilerle ilişkilenenler oluyor mu?


Bazen oluyor. Tema ile ilişkilenirse ortak iş üretiyoruz. Örneğin, Şiirselleşmiş Beden temalı etkinliğimizde Abidin Dino’nun Gertrude Stein'in libretto’sunu yazdığı Faustus Lights the Lights operası için yaptığı sahne tasarımlarını sergilerken, Zeynep Oral’ın kendi kitabından Adibin Dino anlatısını okuduğu bir “okuma” etkinliği ve Pelin Batu’yla da G. Stein’ın Operası’nın okunması ve üzerine bir sohbeti de bu kapsamda programladık. Gösteri sanatları ve görsel sanatlar buluşması olarak müzenin sergi yerleştirme ekibiyle, Müzede Sahne etkinliği çerçevesinde birlikte çalışmalar gerçekleştiriyoruz tabii. Fondaki Tabloyu Tamamlayan Parçalar temalı ikinci buluşmamızda da Metin Deniz’i ağırlamış ve tasarımları üzerine de Nihal Koldaş ile bir panel gerçekleştirmiştik.


Bazen de, eğer bir serginin kaldırıldığı ve kurulma süresi öncesine denk düşerse etkinliğimiz, sergi mek’nına da yani galerilere de, gösteri mekânı olarak girdiğimiz oluyor. Daha çok mekâna ait işler de oldu bu. Ama pandemide iç mekânları tamamen kaldırdık. Tabi kullanım alanımız da daralmış oldu.


Müzede Sahne programında tiyatro gösterimleri, o seneki program için özel olarak tasarlanmış kısa performanslar, dans gösterileri, şiir okumaları, müzik dinletileri gibi, “performans” ortak paydasında buluşan ancak birbirlerinden ayrışan işlere yer veriyorsunuz; senin için onları bir arada tutan bu performans ya da gösteri niteliğinden biraz söz edebilir misin?


Gösteri sanatlarına kapsayıcı bir biçimde bakıyoruz. Burası doğal bir alan, bir bahçe, bir müzenin bahçesi. Gösteri yapılsın diye tasarlanmış bir yer değil. Mekânın bu hali, sahne sanatları adına “nötr” varoluşu, bizim için, farklı disiplinler ya da disiplinlerarası işler için de açık ve kapsayıcı bir alan olmasını sağlıyor. Müze kültürel değerleri koruyan ve onlara sahip çıkan, paylaşıma sunan bir yerdir. Gösteri sanatları ise, yapısı itibariyle “şimdi ve burada” olan. O nedenle müzeye “şimdi ve burada” olanı her şekliyle, bir küratörlük anlayışında bütünleyip paylaşıma açıyoruz. Bu nedenle “seyirci”, “sahne” ya da “gösteri” ile ilgili her şeyi kapsayabilir. İşin yapısıyla ilgili öneriyi gelen sanatçı oluşturuyor.


Tabi terasa geçici “proscenium” (İtalyan) sahne de kuruyoruz. Daha bilindik bir yapı içinde sahnelenmiş oyunları da kapsasın diye.


Sağda: Özden Karakışla

Solda: Peki



Peki Müzede Sahne’nin izleyici kitlesi nasıl bir profile sahip? Daha çok müze ziyaretçilerinden mi yoksa zaten gösteri sanatları alanını takip edenlerden mi oluşuyor? Başlangıcından beri bu beş sene içinde izleyici profili sence değişti mi?

Seyircisi oluştu tabii. Çok hızlı bir şekilde biletler tükeniyor. Ve her gösterinin kendine ait bir seyircisi var ve gerçekten her gösteride profil değişebiliyor. Bu hem çok ilginç hem de çok hoş. Çünkü seyircinin bilerek broşürü okuyarak tercih ederek geldiğini görebiliyorsun. Tabi ki çevreden gelenler var. Sarıyer ve çevresinden açıkhava ve bir yaz etkinliği olarak gelenler de oluyor, çok spesifik temayı takip ettiği için özel merakla takip edenler de.


Birkaç tür seyirci var. Tek bir oyun izlemeye gelenler, bir günlük etkinliği takip edenler. Bu bir panel/atölye, iki oyun gibi bir süreç demek oluyor. Bir de tüm etkinliğimizi başından sonuna takip etmeye çalışanlar. Biz de programlamayı bu özellikleri dikkate alarak yapıyoruz. Tek bir oyun izleyip Emirgan’da yemek içmek isteyenler de oluyor. Gelmişken o günkü etkinlikleri takip etmek isteyenler için -zaten fark etmişsindir- her günün de kendi içinde bir içerik bütünlüğü olduğundan, keyifli olabiliyor. Örneğin bu yıl Çarşamba günü olan etkinlikler; sanat-aşk-üretim ilişkisi temalı bir gündü. Cuma günü ise; aşkın müzikle anlatımı ağırlıklı, pazar günü ise geleneksel dil üzerinden aşkın dilinin çoğulcu kültürün dilinde yeniden tanımlanması diyebileceğim; sahne sanatlarında geleneğin bugün nasıl kullanıldığına dair iki örneğini görebileceğiniz farklı örneklemeleriyle iki oyun izleyebilirdiniz.


Ya da tüm hafta gelip, temanın çeşitli önerilerine bakabilirsiniz…


Ayrıca, yakın ilginden ve dayanışmandan dolayı sana da çok teşekkür ederim Ayşecim.



Kreutzer Sonat


bottom of page