Norgunk tarafından organize edilen Büyük Çayır sergileri, 2 Ağustos - 15 Eylül tarihleri arasında 14 mekânda 29 sanatçı ve kolektifi ağırladı. Merve Ünsal, Lara Ögel'in Riverrun’da sergilenen ve 'mekân ve özne üzerine bir deneme olarak' nitelediği yerleştirmesi Mundessa'yı değerlendirdi
Lara Ögel, Mundessa, Yerleştirme: İki kanallı HD video, dantel, lastik, poliol, ev tozu, slayt, 2018
Sergi, yerin iki kat altında. Sergi mekânına giderken geçilen kafe ve kitapçı, başka bir sanatçının işlerinin olduğu alandan sonra varılan bu yerde Lara’nın ilk yaptığı şey karşı duvarda iki tane görseli yan yana getirerek bölünmüş bir pencere açmak. Serginin düşünsel alt yapısı da aslında hep bu ikilikler üzerine kurulu ve görsel olarak yaratılan ikilikler gözün tereddütle dolaşmasına neden oluyor, olmuş olanla olabilecek arasında bir git-gel tetikleniyor.
Projeksiyonlar aracılığıyla izlediğimiz iki görüntü de Lara’nın yaşam alanından sergi mekânına getirilmiş görseller. Sessiz olan videolara hakim olan düşsel estetik röntgenci içgüdülerimi(zi) tatmin etmek yerine Lara’nın defalarca damıttığı, soyut şekillere ve hallere indirgenmiş bir sanrıya baktığımız izlenimini yaratıyor. Evinin iki farklı alanına ait olan, ortak bir görsel dil paylaşmalarına rağmen kendi aralarında da bir gerginlik olduğu hissedilen videolar ile sanatçı iki farklı perspektifi birleştirerek mekânsal bir çökertme yaşatıyor. ‘Gerçek’te farklı olan yerler, aralarındaki mesafeyi yok sayarak yan yana görülüyorlar, hafızanın, zamanın çizgisel değil de döngüsel işlediğini anımsayarak aynı yüzeyde, malzemesel bir araç olmadan, izleyiciyle aynı mekânı paylaşarak var oluyorlar. Bu şekilde düşünüldüğünde Lara mekânın sınırlarını bu duvarı tamamen projekte edilmiş görsellere vererek açsa da bir tara an da bu jestini de kendi içinde bir çelişki yaparak ters köşe yapıyor. Açılan pencere ferahlatmıyor, kapatarak bir içe dönüş öneriyor.
Videoların ritimleriyle birlikte yavaşlayan kalp atışları, yükselen iç ses, mekândaki alan işaretlemesiyle nesnelleşiyor. Yatakların altında toz birikmesini engellemek için bir alan koruyucusu olan yatak eteği, yatağın kendisi olmadığı zaman anıtsallaşıyor, işlevsizliği bir işlev haline geliyor. Yumuşak ve akışkan olması gereken, yatak tarafından gergin tutulmayı bekleyen malzemenin kendiliğinden ayakta durması, kıvrımlarının sonsuza kadar belirlenmiş bir şekilde dimdik kalakalması Lara’nın nesneleştirirken zamanla da bir şeyleri müzakere ettiğini, zamanın ve temsiliyetin dondurduğunda neleri yitirttiğini düşündürüyor. (Burada da anmadan geçemeyeceğim bir şey, hemen hemen aynı süreçlerde Lara’yla birlikte ürettiğimiz, halka sanat’ta, mekânın ortasında duran sütunu streç lmle tekrar ‘inşa’ ettiğimiz iş, tutulan mekânlar, işaretlenen alanlar, içi boşaltıldığında işlevlenen nesneler.)
Olmayan bir yatağın aynı zamanda olmayan bir bedeni de işaretlediği bu iş, bir taraftan da bir mezar taşı görevi görüyor. Eksiklik ve açtığı alan, içine bakmayı zorlaştırıyor, itiyor. Tamamen ve sadece işaretleme üzerinden işleyen bu nesne, orada olmayan ama olabilecek şeylerin potansiyeliyle gergin. Montajda kullanılan siyah ekran gibi, olmamak belki de açtığı alandan dolayı hem korkutucu hem de Lara’nın yarattığı nesne ve imge gruplaması içerisinde temsiliyetsiz bir temsil yaratıyor.
Yatak eteğinin içindeki manzara resmine benzeyen yerleştirme ise Lara’nın evinden getirdiği tozlardan oluşuyor. Videolarda evinin görselleri yabancı ve soyut bir alan yaratırken evin nesneleştirilmiş halinin malzeme olarak ancak biriktiği zaman ‘şekillenen’ tozlardan oluşması, hem bu yatak eteğinin aslında dışarıda bırakmak yerine içeri alarak belki de işlevini bir adım öteye götürmüş olabileceğini düşündürüyor, hem de ev rutinlerinin içine sinmiş olan toz alma, süpürge yapma gibi eylemleri bir performans ve üretim alanına dönüştürüyor. Etrafta toz olmadığı sürece üzerine düşünmediğimiz tozlar, bir araya geldiklerinde aslında görünmez olan evi tutma eylemlerini hatırlatırken o istenmeyen şeyle bir kompozisyon yaratıyor.
Lara’nın Galata Rum Okulu’ndaki İmtidâd sergisinde ürettiği, yarım daire şeklinde yerleştiği, kendinden mütevellit bir alan denemesi olan heykelde başlayan, temsiliyetteki işaretle işaretlenen arasındaki boşlukla uğraşma, Mundessa’da nesne, videolar, durağan görsel ve mekânla kurulan ilişkiler üzerinden bir tavra dönüşmeye başlıyor. Mekânı işgal etmeden nüfuz edebilme, mekândaki geçici olma halini benimserken bir taraftan da mekân algısını tamamen, geri dönülmez bir şekilde dönüştürebilecek izler bırakma, Lara’nın pratiği bağlamında görünmez olanın malzeme olarak kullanıldığında ne kadar etkili olabileceğini gösteriyor.
e.e.cummings’in bir âşığa hitap eden şiirinde, “a frail slippery/house, a strong fragile house” (kaygan ve narin bir ev, güçlü ve kırılgan bir ev) olarak tanımladığı yer, sahiplenme ve içinde var olma, barınma gibi kirler üzerinden yeni bir dağarcık oluşturmaya başlıyor. Sergi mekânının nispeten karanlık bırakılmış olması da mekânda yapılan şeyin teatral, yaratılmış bir durum olmasına dikkat çekerken aynı zamanda da bir şeylerin olmak üzere olduğu hissini kuvvetlendiriyor.
Sanatçının öznesi ise sergide gezinmekte olan bir hayalet gibi. Nüfuz eden, nüfuz ederken bunu çekinceyle yapan ve bu çekinceyi de bir malzeme olarak mekândaki boş alanlara gömen Lara, aslında bir taraftan da kendi içinden çıkanı, kendi mahrem alanını göstermesini, yorumlamasını sergi mekânı ile geçici ve belirsiz bir ilişki kurduğunun bilincinde olduğunu izleyiciye hissettiriyor. Geçici misafirliğin sınırları ve tevazuu ile kendi var olma alanları ve eylemlerini göstermiyor, sadece işaret ediyor.
Comments