Wim Wenders'ın yönetmenliğini yaptığı Mükemmel Günler filmi üzerinden gündelik yaşam estetiğini ve sanat ile estetik arasındaki ilişkiyi ele alıyoruz
Yazı: Kerem Ozan Bayraktar
Mükemmel Günler, 2023, Videodan durağan görüntü
"Fark etme sanatı" isimli bir yazı yazmaya çalışırken, o yazının ismiyle çok da uyumlu olan bir içeriğe sahip Wim Wenders'ın Mükemmel Günler filmini izleme şansım oldu. Şansım oldu dediğim, filmi arkadaşımla hoparlörü bir miktar hasar almış 13 inch bir laptopta izledik. Gerçi yakın zamanda hayatımdan çıkardığım televizyonun ortasından geçen ölü piksel şeridiyle film izlemeye uzunca bir süredir alışmıştık. Filmlere dalınca gözümüz bu çizgiyi pek görmüyordu. Yine de bazen aydınlık manzaraların olduğu sahnelerde bu çizgi ufuk çizgisiyle birleşiyor, biz de gülüyorduk. Bozuk piksellerden oluşan çizgi, televizyonun materyal gerçekliğini hatırlatarak bizi gündelik yaşama geri çeken bir arızaydı.
Kôji Yakusho’ya Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu ödülü getiren Mükemmel Günler, Tokyo'nun varlıklı ilçelerinden Shibuya'da tuvalet temizleyicisi olarak çalışan Hirayama'nın gündelik yaşamını anlatıyor. Hirayama büyük bir hassasiyetle bakım rutinlerini tekrarlarken, onun müzik, kitap ve ağaç tutkusuna dair sahnelere tanık oluyoruz. Günleri birbirine çok benzese de aslında duygusal dalgalanmalara neden olabilen "küçük sürprizlerle" dolu. Hirayama ne Polyannacılık oynayan biri ne de bir Zen bilgesi.
Mükemmel Günler, 2023, Videodan durağan görüntü
Hirayama sosyal medyadan ve Spotify’dan habersiz. Analog bir dünyası var ve onu doyasıya yaşıyor. Onun bu yavaş yaşama tarzına seyirci olmanın neyle dolduracağımızı bilmediğimiz hızlı ve kaygılı yaşamlarımızı bir miktar yüzümüze çarptığı söylenebilir. En azından benim için öyle oldu. Buna karşın kendisi yargılayıcı bir karakter de değil. Gerekmedikçe pek konuşmayan Hirayama filmin bir yerinde "Dünya birçok dünyadan oluşur; bazıları bağlantılıdır, bazıları değildir" diyerek farklı hayatlara duyduğu kabullenmeyi ortaya koyuyor. Filmde kendisinden genç insanların tutkularını sık sık anlayışla karşılıyor ve yeri geldiğinde onlara yardımcı oluyor. Hirayama’nın farklı anlamlarda kendisi gibi yaşayan insanlarla karşılaşmalarına da tanık oluyoruz. Örneğin parkta yaşayan evsizin teatral danslarında, onunki kadar zengin, farklı dünyaların potansiyellerini sezmek mümkün.
Film, Wenders'ın birçok filminde olduğu gibi, yabancılaşma, içsel yolculuklar ve aidiyet gibi karmaşık insan durumları kadar farklı sosyal sınıfların etkileşimlerine ilişkin perspektifler de içeriyor. Bu yazıdaysa filmi gündelik yaşam estetiğine açılan bir materyal olarak sınırlayacağım.
Mükemmel Günler, 2023, Videodan durağan görüntü
Tuvalet temizlemek
Japonya'ya gittiğimde birçok insan gibi ilgimi ilk çeken şeylerden birisi kamusal alanlardaki tuvaletlerin bolluğuydu. Bu benim için sosyal belediyeciliğin önemli bir işaretiydi. Kolektif hayat Japonya'da bireysel hayattan daha önemli bir konumda olduğundan, birlikte yaşama kültürü konusunda oldukça farklı toplumsal koşullar mevcut. Mütevazi giyim tarzları, olayları kişisel almayışları ve birbirlerinin alanlarına yüksek seviyede saygı duymaları hemen göze çarpıyor. Haftalar sonra İstanbul'a geri döndüğümde buraya tekrar alışmam epeyce bir zaman aldı. Kendimi sık sık toplulukların bulunduğu alanlarda öfkelenirken buldum.
Çok karanlık ve adaletsiz görülebilecek yanlarını da duyduğumuz Japon kültürünü övmeye niyetim yok ancak Japonların herhangi bir işi, birçok toplumda hor görülecek işler dahil, büyük bir titizlikle yapmalarına da hayran olmamak mümkün değil. Bu nedenle ağaç budamaktan çay demlemeye kadar yaptıkları her şey estetik bir etkinliğe dönüşüyor. Filmde bu titizliğin günlük yaşamın beklenmeyecek köşelerine sirayet ederek, tuvalet temizliğini bile estetik bir deneyime çevirmeyi başardığını görüyoruz.
Tuvaletlerin detaylı ve bakımlı oluşu gündelik hazlara verdikleri önemin bir ürünü. Dışkıya yüklediğimiz anlamlar ve hijyenik olmaması sebebiyle bu mekânlar bazılarımızın için tiksinti uyandırabilir ancak tuvalet yaşamın çok önemli bir parçası. Tuvaleti temizlemek de bu nedenle yatak odasını temizlemekten çok farklı değil.
Bu nedenle çamaşırları özenle katlamak ve dolaba yerleştirmek nasıl ki bir haz nesnesi olabiliyorsa klozeti ya da herhangi başka bir yeri temizlemek de haz uyandırabilir. Bakım yapmanın hayatı kutsayan bir tarafı da olsa gerek. Hirayama'nın tıpkı bir müfettiş gibi minik bir ayna ile klozetin içine bakarak kir kalıp kalmadığını kontrol etmesi esasen her gün büyük bir titizlikle yaptığı bitki bakımından farksız değil. Çünkü Hirayama estetik deneyimi yargılamıyor. Filmin bu tiksinti duygusuyla sık sık oynadığı söylenebilir. Örneğin, onun işten sonra eve gittiğinde duş almadığını düşünürken bir anda bir banyo sahnesinde bedenini de ne kadar iyi temizlediğine tanık oluyoruz. Temizlik aralarında parkta yediği sandviçse, dışkılamanın yemek yemek kadar doğal olduğunu hatırlatıyor. Yemek yemek, yıkanmak, dışkılamak, uyumak gibi daha hayvani taraflarımız bizi dünyaya doğrudan bağlıyor, bedenimizi ve geçiciliğimizi anımsatıyor.
Tuvalet temizliğinin önemli bir sosyal boyutu da var. Temizlik bazı toplumlarda düşük bir iş olarak görülür ve cinsiyetçi tavırlarla da yakından ilişkilidir. Özellikle de ev içi alanda, "kadın işi" olarak önemsiz işaretlenir. Bu bağlamda Mierle Laderman Ukeles gibi sanatçıların pratiklerini bu türden temizlik işleri üzerinden kurması iş bölümleri arasındaki hiyerarşileri yıkmayı hedeflemiştir. Biz her ne kadar bu tür rollerden artık uzaklaştığımızı düşünsek de bu önyargıların birçoğu hâlâ mevcuttur. Bazı işler diğerlerinden daha düşük görülür ve onları belirli sosyal gruplardaki kişilerin yapması gerektiğine inanılır. Filmde de bu husus karakterin kardeşiyle olan gergin diyaloğunda ortaya çıkıyor.
Hirayama'nın umumi tuvaletleri titizlikle temizlemesi ve yaptığı işi büyük bir rahatlıkla yapması bu nedenlerle önemlidir. Tuvalet temizlemek de herhangi bir iş kadar büyük bir hassasiyet ve beceriyle yapılabilir. Yanında çalışan çocuğun beceriksiz ve umursamaz tavırlarıyla onun ustalığını kıyaslamak, işini ne kadar özenli ve "kendine has" yaptığını ortaya koyuyor.
Mükemmel Günler, 2023, Videodan durağan görüntü
Gündelik yaşam estetiği
Estetiğin bir alt dalı olan gündelik yaşam estetiği, hayatın sıradan yönlerinin estetik boyutlarını araştıran bir disiplin. Bu alan, yüksek sanatta ve istisnai olanda değil, Mükemmel Günler filminde olduğu gibi, sıradan nesnelerde, rutin faaliyetlerde ve günlük olarak yaşadığımız ortamlarda gömülü olan estetik tecrübeye odaklanıyor.
Önde gelen pragmatist filozoflardan John Dewey, estetik deneyimin sanatla sınırlı olmadığı, hayatımızı şekillendiren gündelik faaliyetler ve etkileşimlere gömülü olduğu fikrinin yaygınlaşmasında önemli bir rol oynamıştı. Dewey, estetik deneyimde sürekliliğin önemini vurgulayarak sanatın gündelik hayatın niteliklerinden doğduğunu ve bu nitelikleri aydınlattığını söylüyordu. Gündelik estetiğin gelişimine katkıda bulunan diğer önemli isimler arasında gökyüzü, hava durumu ve ev işleri gibi sıradan nesnelerin ve faaliyetlerin estetik boyutlarını araştıran Yuriko Saito; "estetik bağlılık" kavramını ve estetik deneyimin sosyal boyutlarını vurgulayan Arnold Berleant ve gündelik hayatın rutinlerinde tanıdık olanı takdir etmenin önemini savunan Arto Haapala sayılabilir. Daha yakın zamanlarda Katya Mandoki, Ben Highmore ve Thomas Leddy gibi düşünürler gündelik hayatın negatif estetiğini, popüler kültürün rolünü ve estetik seçimlerimizin etik ve politik sonuçlarını araştırarak bu disiplini daha da genişletmiştir.
Gündelik estetik, sanatı ve doğayı takdir etmenin değerini kabul ediyor ancak estetik deneyimin müzelerle, konser salonlarıyla veya hayranlık uyandıran manzaralarla sınırlı olmadığını belirtiyor. Bu anlamda Tom Leddy, gündelik estetiğin "estetik teorinin mevcut alanlarının dışında kalan tüm estetik deneyimleri kapsadığını" söylüyor.
Mükemmel Günler, 2023, Videodan durağan görüntü
"Gündelik" olanı tanımlamak
"Gündelik" olanı tanımlamak güç çünkü insanlar birbirlerinden çok farklı. Anadolu kırsalındaki bir çiftçinin gündelik hayatı, İstanbul'daki bir mimarın gündelik hayatından önemli ölçüde farklıdır. Dolayısıyla rutinler, alışkanlıklar, kültürler, meslekler ve bireysel yaşam tarzları arasındaki farklar gündelik yaşamın bir tanımını yapmayı güçleştiriyor.
Buna ek olarak, gündelik olan durağan da değil çünkü hayat değişiyor. Örneğin yurtdışına geziler yapmak bir zamanlar sıradan bir olayken bugün daha az yaptığımız için sıra dışı hâle gelebilir. Bu nedenle daha ılımlı bir pozisyon alarak gündelik hayatı, sıradan rutinlerden olağanüstü olaylara kadar uzanan bir deneyimler yelpazesi olarak görmek mümkün. Yelpazenin bir ucunda, dişlerimizi fırçalamak ya da işe gidip gelmek gibi asgari düzeyde dikkatle gerçekleştirdiğimiz faaliyetler yer alır. Bu eylemleri genellikle arka plana iteriz ve John Dewey'in belirttiği gibi bir tür "tekdüze" hâline getiririz. Yelpazenin diğer ucunda ise bir konsere gitmek ya da bir düğüne katılmak gibi estetik farkındalığın yoğun olduğu durumlar var. Bu etkinlikler genellikle kasıtlı olarak estetik kaygılarla donatıldığından daha özel olduklarına dair fikirler yaratır.
Gündelik olanı tanımlamak için yalnızca nesnelere ve etkinliklere odaklanmak yerine deneyimlerimize karşı takındığımız tutum da ele alınabilir. Gündelik tutum, pratiklik, aşinalık ve görevleri yerine getirmeye odaklanmayla karakterize olmuştur. Yuriko Saito'nun da belirttiği gibi, gündelik nesneleri ve etkinlikleri, ne olurlarsa olsunlar, çoğunlukla pragmatik düşüncelerle deneyimleme eğilimindeyizdir. Bu pragmatik yaklaşım, dikkatimiz verimlilik ve işlevselliğe yöneldiğinden, çoğu zaman gündelik olanın estetik potansiyelini gözden kaçırmamıza neden olur.
Örneğin çamaşır yıkamak genellikle angarya ve zaman alıcı olarak görülür. Buna karşın bazı insanlar için temiz kumaşların verdiği his, yeni kurumuş giysilerin kokusu ya da organizasyon yaratmanın verdiği tatmin duygusu keyifli olabilir. Dahası, Sistem Estetiğinden Gündelik Yaşama Bakmak (2021) isimli yazımda da vurguladığım gibi çamaşır makinesinin mekaniği, asılı giysilerin renk kombinasyonları ve katlama teknikleri gibi çamaşır yıkamanın sistemik ve kavramsal yönlerinde de estetik haz bulabiliriz. Ülkemizde de oldukça popüler olan iş makinesi izleme eylemi bunun tipik bir örneğidir.
Mükemmel Günler, 2023, Videodan durağan görüntü
Sıradan olana bakmak
Geleneksel estetikteki baskın anlatı genellikle sanatın güzelliğine, doğadaki yüceliğe ya da yeni ve alışılmadık olanın heyecanına yoğunlaşarak olağanüstü tecrübelere odaklanır. Oysaki estetik, dış kurallara veya belirli nesnelere bağlı değildir. Sadece algı ve katılımla sınırlıdır ve de sık sık işlevsel ihtiyaçlar ve çeşitli ilgi alanlarıyla harmanlanır.
Sıradan olana yönelmekse odak noktasını nesnenin kendisinden deneyime kaydırmayı, algıyı ve katılımı aktif etmeyi gerektirir. Çok farklı nitelikler aramak ya da sadeliği olağanüstü hâle dönüştürmeye çalışmak yerine, dikkati gündelik deneyimlerin detaylarına yönlendirmek bunlardan biridir. Mükemmel Günler filminde sıkça gördüğümüz, süzülen Güneş ışığının etkilerini bir resim gibi dikkatle izlemek, ağaçların yarattığı gölge oyunlarına bakmak, yağmura maruz kalmak, başka insanların eylemlerine bakmak, kahve makinesinden kahve almak, sesleri dinlemek, çiçek sulamak, temizlik yapmak, parkta yemek yemek, her gün aynı ağacı fotoğraflamak gibi sayısız durumun yarattığı etkileri potansiyel olarak fark etmek mümkündür. Bunlar klişe anlamıyla "hayatın içindeki küçük güzellikler" olmak zorunda değildir. Teorik olarak istisnasız her şey estetiğin konusu olabilir. Sıradan olanın estetiği olumsuz deneyimleri de içerebilir. Aşina olunan şeyler rahatlık sağlarken, monoton olarak da deneyimlenebilir. Kaldı ki olumsuz deneyimlerde estetik zenginliğe katkıda bulunurlar. Ben Highmore'un altını çizdiği gibi, rutin aynı anda hem neşeli hem sıkıcı hem şefkatli hem de sinir bozucu olarak deneyimlenebilir. Zaten duyguları hayatın içinde birbirinden ayrık deneyimlemiyoruz. Mutluluk ve üzüntüyü aynı süre içinde yaşadığımız durumlar oluyor. Estetiğe ilişkin hisler ve düşünceler de bıçak sırtı gibi birbirinden ayrılmaz.
Gündelik yaşama ilişkin farkındalık bir miktar dikkat egzersizi gerektirir çünkü beynimiz sıradanlığı arka plana atmaya meyillidir. Zihnimiz sürekli farklılıklar arar ve bunların yoğunlaşmış farklılıklar olmasına özen gösterir. Bu nedenle zaman zaman kontrolü otomatik pilottan alıp dikkati aktif bir şekilde yöneltmek gereklidir.
Beyaz küpler içindeki duvarlarda çerçeveye alınmış resimlerden, tüm görsel alanımızı saran etkileşimli yeni medya yerleştirmelerden, konser salonundaki ihtişamlı seslerden etkilenmek için pek bir şey yapmamıza gerek yok. Bu “çerçeveler” zaten "bana bak" demektedirler. Gündelik estetikse pasif değil aktif bir izleyiciyi talep eder.
Mükemmel Günler, 2023, Videodan durağan görüntü
Estetiğin sanata, sanatın estetiğe ihtiyacı yok
Sanatçılar geleneksel estetik yargılarla savaşırken gündelik yaşama çok sık başvurmaktadırlar. Özellikle 1970'lerden sonra gündelik yaşamla sanat eserleri yoğun bir biçimde iç içe geçmeye başlamıştır. Sanat, gündelik yaşama bakış açımızı etkileyebilir ve onu derinlemesine dönüştürebilir. Diğer yandan gündelik yaşam da sanatın ana kaynaklarından biridir. Ancak gündelik estetik için sanata ihtiyacımız yok çünkü estetik deneyim sanatın himayesinde değildir. Dağları izlerken, araba sürerken, rüya görürken ya da yemek yerken sanat yaptığımızı düşünmüyoruz fakat bunların hepsinin estetik yönü olan deneyimler olduğunu biliyoruz. Bu nedenle estetik ile sanatın zorunlu hiçbir ilişkisi yoktur. Bu yanılgının nedeni sanatın estetik deneyimleri yoğunlaştırarak sunmasından kaynaklanmaktadır. Oysaki her deneyim zorunlu olarak estetikle doludur ve bu yoğunluğu tümüyle nesnelere atfetmek mümkün görünmemektedir. Bundan ötürü şu günlerde sanattan beklentimiz de hâliyle estetiğin dışına taşmaktadır.
Gündelik yaşamdaki estetiğin tatmin edici bir hâl almasıysa tümüyle bizim bakış açımıza bağlıdır. Gündelik estetiğin filozoflarından bu anlamda öğrenebileceklerimiz var. Deneyime ve duygulara önyargısız bakmak, bir tecrübeyi anında yargılarla etiketlemeden önce ne olduğunu fark etmek ve zaman zaman analiz etmek, bir alana ilişkin bilgimizin estetik yargımızı ciddi derecede şekillendirebileceğini anımsamak, yapay ve doğal ayrımı yapmamak, sadece nesnelere değil süreçlere ve yapma-etmeye de odaklanmak bu yöntemlerin başında geliyor. Diğer yandan bunları yaparken sanattan kopmak zorunda da değiliz. Örneğin filmde Hirayama'nın dinlediği müziklerin ya da çektiği fotoğrafların yaşamın içinde aktığını, kasetlerini ve fotoğraflarını özenli bir seçkiyle arşivlediğini görüyoruz. Dolasıyla sanat, yaşamın organik bir parçası olarak, gündelik estetiğin farklı bir alanı olarak devam ediyor. Bu anlamda kesik kesik anlara odaklanmak yerine estetik deneyimin bu sürekliliğini fark etmek de başka bir yöntem olabilir. Sanatla gündelik yaşam arasındaki çerçeveleri daha da silikleştirmek bu sürekliliğe daha çok katkıda bulunabilir.
Yaşamın gerçekliğinden kopuk, devasa boyutlardaki gösterişli işlerle ve mega projelerle haşır neşir bir dünyada, bu tür bir bakış açısına sahip olmak estetiğin salt bir güzellik meselesi değil, sosyal adalete kadar uzanan derin damarlarını da görünür kılar. Saito’nun da belirttiği gibi estetik bir lüks değil, hayatımızın temel bir yönüdür. Estetiğin bir “ekstra” olarak algılanması yanlıştır ve marjinalleşmesine yol açmaktadır. Bu durum özellikle eğitimde ve kamu fonlarında sanata yapılan kesintilerde açıkça görülmektedir. Estetik toplumu etkiler ve yaşam kalitesini artırır; bu nedenle onu kolektif yaşama dahil etmek çok önemlidir. Estetiğin, hayatın geri kalanından ayrılamaz ve dünyamızı şekillendirmede elzem olduğu kabul edilmelidir.
Comentarios