top of page

Mimarlığın öldüren dişlileri

6 Şubat depremiyle gelen felâket, arkasında bıraktığı boşluklarla ilk yılını doldurdu. Yıkımın arkasına saklanan gürültülü mimarlık makinasının çarklarını ve sistemin açık ettiği tekrarları gündemimize alıyoruz


Yazı: Selin Çiftci


Hatay şehir merkezi, Ocak 2024, Fotoğraf: Selin Çiftci


Öldüren mimarlık büyük, dişli, işleyen, gürültülü bir makinaya benzer. Kendi naçizane “masum" aktörlerinden, çizerlerinden, kalemlerinden uzak; sözlerin -çoğunluklukla tutulmayanlarının-, kravatların, bıyıkların, büyük cilalı ahşap masaların, sandalye ayaklarından çekmece kulplarına kadar uzanan altın varakların, tombul parmakların, çakarlı arabaların, çalınsa da girilemeyen kapıların ortak ürünüdür.


Bugün mimarlığı, estetik normlar üzerinden konuşabileceğimiz bir zeminimiz yok. Bizler öncelikle öldüren mimarlıkla, bu büyük mekanizmayla baş etmek zorundayız; daha büyük önceliklerimiz var. Tanık olduğumuz mimarlığın, politikaya, onun söylemine, ekonomiye, hemen hemen hepsi müteahhit olan yerel yönetimlere, çıkar çatışmalarına, alışverişlere içkin yapısı bu makinayı yaratan ve bizi öldüren şey. Bu sistemin betonun elde ufalanan “kanıt” hâlinde de parmağı var; enkaz kurtarma çalışmalarında kamera ışığına koşan zihniyette de. 


Çarkları yıllardır dönen öldüren mimarlık makinası bunca gürültüsüne rağmen kimseye fark ettirmeden hep aynı şeyleri tekrarlar. Deprem vergilerinin akıbeti tekrarlar, imar afları tekrarlar, mucize kurtuluşlar tekrarlar, televizyonlara çıkan Japon mühendisler dahi tekrarlar. Bugün yine bir felâketin ardından, büyük bir kakofoni eşliğinde, bir tekrar dehlizinde ilerlemeye çalışıyoruz.


Hatay şehir merkezi, Ocak 2024, Fotoğraf: Selin Çiftci


Tüm bu tekrar, bu devasa makina, bu sistem tek bir şeyi empoze eder, ve oradan beslenir: Unutmak. O yüzden bana kalırsa panzehir hatırlamaktır. Nitekim iyileşmemize daha çok var. Sadece depremi değil, onu felakete çeviren bu sistemin çarklarını, ağlarını, aktörlerini, vaat vereni de talep edeni de hatırlamak gerekiyor.


Hatay, Uzun Çarşı boyunca yürüyorum, artık “boyunca”dan geriye ne kaldıysa. İş makinaları çalışıyor, dozerler gidiyor, arkasından kamyonlar geliyor. Gözüme konteynerin kapısına yapıştırılmış, bir tür ironi nesnesi olduğunu düşündüğüm, “seyyar sandık” ilanı ilişiyor; oy kullanmak için “artık” yeteri kadar sağlıklı değilseniz, merak etmenize gerek yok; sandık ayağınıza kadar geliyor.


Hatırlamak ve tekrara düşmemek için.




bottom of page