Konsept tasarımcısı Nel Verbeke ile tasarım ve sanat arasında gidip gelen pratiğini, Embrace Melancholy koleksiyonunu ve melankoliye olan bakış açısını konuşmak için Brüksel’de bir araya geldik
☕️ 11 dakikalık okuma
Nel Verbeke, Fotoğraf: Alexander Popelier
Brüksel’de yaşayan konsept tasarımcısı Nel Verbeke, özellikle kenara atılan ve üzerinde durulmayan duygusal konuları gündelik hayata taşımak üzere çalışıyor. Bu duygulardan biri olan melankoli üzerine tasarımcının on objeden oluşan Embrace Melancholy isimli bir koleksiyonu var.
Koleksiyon, melankoliyi domestik mekâna taşıyarak ona mutluluk arayışının edindiği kadar merkezi bir yer vermeye çalışıyor. Farklı objeler, formlar ve kullanım şekilleri tasarlanarak melankoli; bazen sadece hissedilmek, bazen bir ses yoluyla hatırlanmak, bazen ise hem sembolik hem de fonksiyonel bir obje olarak karşımıza çıkıyor. Kullanıcının bu objeleri her zaman kullanması gerekmiyor, objelerin en büyük özelliği sadece etrafında bulunmanın yeterli olması. Bu şekilde objeler, aslında melankoli için üretilmiş birer anıt olarak görevlerini tamamlanmış oluyor. Farklı formlara sahip olsalar da aynı amaca hizmet eden bu ürünler, bir şeyi iyileştirmeye çalışmadan, sadece orada olarak bir ruh hali yaratıyor.
Embrace Melancholy serisini daha iyi anlamak, Nel’in tasarım ve sanat arasında gidip gelen pratiğini ve melankoliye olan bakış açısını konuşmak için tasarımcıyla Brüksel’de bir araya geldik.
Nel Verbeke, Embrace Melancholy, The Sound of Time Full Set 2, 2016, Fotoğraf: Alexander Popelier
İşlerinde fiziksel ihtiyaçlara hizmet etmekten çok duyguları harekete geçirmeyi hedeflediğini görüyoruz. Bu anlamda pratiğini nasıl adlandırıyorsun?
Buna kısaca konsept tasarımı diyorum. Konsept tasarımının anlamı gri bir alanda, sanat ve tasarım arasında bir yerde. Ancak işlevden bahsedecek olursak, duygusal işlevsellikle meşgul olduğumu söyleyebilirim, ki bu da şekil bulması ve tasarlanması gereken bir konu bence.
“Bence duygular için tasarım yapmak yeni bir konu değil, daha çok unutulduğu yeni farkedilen ve tekrar hatırlanan bir konu.”
Embrace Melancholy koleksiyonunu üretmeye nasıl başladın?
Aslında her zamanki çalışma şeklim süreci belirledi. Genelde aklımda bir konuya karar veririm, bu konu da çoğunlukla duygular üzerine olur. İlk işim araştırmaya başlayacağım soruları yaratmak oluyor; melankoliye nasıl bir şekil ve mekân verilebilir? Hiçbir zaman objeyi tasarlayarak başlamam çünkü önce araştırmanın içine girmem ve konuyu kavramam gerekiyor. Melankoli için bir kitapçık hazırladım, bu kitapçıkta melankolinin tarihi, felsefesi ve coğrafyalara göre farklı yaklaşımları üzerine bir araştırma var. Araştırma bittikten sonra sorularımı üçe indirgedim: Melankolinin mekânı nasıl olmalı? Melankolinin eylemi nasıl olmalı? Melankoliyi tetikleyecek semboller ve objeler neler olmalı?
Bu semboller, mekân ve eylemler üzerine öne çıkardığım üç soru süreç boyunca bazen birbirleriyle bağlantı kurdu bazen de ayrı kaldı. Sonunda da üç ayrı ürüne dönüştüler.
Mekânla ilgili olan soru The Place of Melancholy isimli ürünümü şekillendirdi. Ark şeklinde büyük bir kömür rengi ağaçtan ürettim.
Melankolinin sembolleri için daha çok vanitas’ları ve bize geçiciliği, hayatın kendisini anımsatan imgeleri araştırdım. Bu konu sanatla çok ilgili gibi görünse de aslında şekillerle de alakalı, çünkü bu şekiller insanları çevreliyor. Hepsinin sembolik anlamları var, bazen aile yadigarı olan bir hikâyeye değiniyor, bazen Freud gibi birinin masasında duran kafatasını, aynaları, mumları ve kitapları anımsatıyor... Bütün bu sembolik anlam taşıyan imgeler bizlere bir duygu, tarih ve kültürlere ait fikir, veya geçmiş medeniyetlere ait ipuçları veriyor. Melankolinin farklı kültür ve tarihlerde farklı anlamları ve arketiplerini olduğunu görmek bence araştırmamın en güzel parçasıydı. Bu bilgilerden sonra Embrace Melancholy serisi şekillenmeye başladı. Design Academy Eindhoven’dan bu ilk üç ürün ve bir kitapla mezun olduktan sonra, koleksiyonu genişletmek için çalışmaya devam ettim.
Nel Verbeke, Embrace Melancholy,
The Place of Melancholy, 2015
Fotoğraf: Alexander Popelier
Nel Verbeke, Embrace Melancholy, The Mirror Hour Glass, 2015, Fotoğraf: Alexander Popelier
İşlerinde melankolik olarak tanımladığın anahtar kelimeler ve malzemeler neler?
İlham aldığım anahtar kelimelerde vanitas sembollerinin büyük yer kapladığını söyleyebilirim. Malzeme içinse halihazırda melankolik karakterlere sahip olanları tercih ediyorum. Eğer bir malzeme kullanılmışsa içinde hikâyeler barındırır. Ben de hayatı, malzemenin içinden bakarak görmeye çalışıyorum. Örneğin bakırın her dokunuşta aşındığını görebilirsiniz. Ahşap da sıklıkla tercih ettiğim bir malzeme çünkü külleriyle bir arada kullanılabiliyor. Siyah ve mavi renk olarak melankolinin klişeleridir. Örneğin melankoli, 18. yüzyıla dek sıkça kara safrayla ilişkilendirilmiştir. İnsanlar vücudumuzda bulunan bu sıvının melankoliye yol açan nedenlerden biri olduğunu düşünüyordu. O zamandan beri melankoliyle alakalı metinlerde kara safra ve siyahın da sıkça kullanıldığını görebiliriz. Bu bence çok enteresan çünkü hangisinin önce geldiğini bilmiyoruz; siyah rengi melankoliyle bağdaştırıldığı için mi kara safra adı verildi, yoksa safranın siyah renginde olduğu düşünüldüğü için mi siyah renk melankoliyle bağdaştırıldı? Melankoli gibi bir konuyu araştırmanın diğer güzel yanı bu duygunun herkese ait olması. Herkesin içinde var olan ve sürekli olarak dengesini bulmaya çalışan bir duygu.
Tasarım araştırmanı nasıl yaptın? İlk önce melankoli için bir kitapçık yaptığından bahsettin. Bu kadar kavramsal bir konuyu nasıl ürünleştirdin?
Her şey tasarım sorularıyla başlıyor. Bunlar melankoli için nasıl bir eylem, mekân ve ürün tasarlamam gerektiğini anlamama yardımcı oluyor. İçerik ve araştırmalarım dışında bir de topladığım bir görsel bulutu var, bu benim yaptığım bir görsel atlas. Bu yöntem daha önce sanat alanında Aby Warburg tarafından 18. yüzyılda ortaya çıkmış. Bu sistemi, farklı konuları zaman, kanal ve sanatsal konulardan bağımsız olarak, genel konsepti görebilmek amacıyla yaratmış. Gerhard Richter da bu metodu farklı imgeleri resimlerine aktarırken kullanmış. Yani içerik araştırmamın yanı sıra bir de melankolinin genel çerçevesini ve arketiplerini görebilmem için çeşitli görsel araştırmaları yaptım. Farklı çıktıların bu şekilde bir araya gelebilmelerini görmek gerçekten çok ilginç oluyor. Modern sanattan bir görsel, Afganistan’dan bir kayanın fotoğrafı ve Avrupa’dan bir kilisenin mimari görüntüsü aynı yerde birleşebiliyor... Bu atlası sadece görsellerin özünü toplamak için kullanıyorum. Benim için gerçek bu yaratılan kalabalığın içerisinde barınıyor.
“Yaşadığımız toplum bizi hep işlevsel, mutlu ve sürekli olarak sorunları çözmemiz için yaratıcı olmaya itti, veya birşey yanlış olduğu zaman direkt silmeye... Her şey bir şeyin çözümü olarak yaratılmış gibi, bu düşünce şekli gerçekten çok yanlış.”
Ürünlerini deneyen insanlardan geri dönüşleri nasıl aldın? Konu duygularla alakalı olduğu için aldığın yorumlar da çok net değildir. Koleksiyonuna devam ederken bu yorumlar tasarım kararlarını nasıl etkiledi?
Aldığım geri dönüşler tasarımlarımı çok etkilemedi aslında. İlk üç ürün sergilendikten sonra birçok geri dönüş aldım tabii, ancak ben kendi araştırmamın içine çok girmiştim. Oradan öğrendiklerim ve yaptığım çıkarımlar tarihsel olarak çok zengin ve dominanttı. Galiba çalışma şeklim ve sanat geçmişim tasarım sürecimi de biraz farklı kılıyor.
Peki bir ürün sadece duygulara hizmet ederek fonksiyonel olma gerekçesini nasıl yerine getirir?
Duygulara form ve alan vermek de fonksiyonellik bence. Bu anlamda işlerimin sanat ve tasarım arasında olduğunu söyleyebilirim.
Nel Verbeke, Embrace Melancholy, The Relic of Time, 2016, Fotoğraf: Alexander Popelier
Tasarımcı uzun yıllar boyunca fiziksel ihtiyaçlara ve problemlere çözüm arayan kişi olarak adlandırıldı. Bugünse artık depresyon ve melankoli gibi daha soyut konularla ilgilenmeye başladık.
Dinleri düşünelim; yarattıkları mekânlar, araçlar, semboller, eylemler ve ritüeller... Bunların hepsi bence tasarım barındırıyor. Araştırmamı da bu konu üzerine yaptım. Bence duygular için tasarım yapmak yeni bir konu değil, daha çok unutulduğu yeni farkedilen ve tekrar hatırlanan bir konu. Belki geçmişte bu konu için spesifik bir tür tasarımcı yoktu ancak duygularla meşgul olan birçok insan vardı. Bu duyguları evin içine, özel ve paylaştığımız hayatlarımıza taşımak bugün artık yapmadığımız birşey. Çünkü bugün işlevsellik ve pratik olmak daha önemli. Ama tabii ki benim ürünlerim duygusal problemleri çözmeye çalışmıyor. Kullanıcı, duygusal dengeyi yakalamak için bu melankoliyi sembolize eden ürünlerle çevrili olmalı, bu şekilde melankoli gündelik hayata girebilir. Melankoli de tıpkı mutluluk ve dinlence kadar gündelik hayatın bir parçası... İnsanlar artık yeterince üretken olmadığı için kitap bile okumuyor. Oysaki kitap okumak empati duyumuzu geliştirmek ve duygularımızla başbaşa kalabilmek için önemli bir fırsat. Yani Embrace Melancholy, melankoliyi tetikleyen veya iyileştiren bir koleksiyon değil, sadece melankoliye hayatımızda bir yer kazandırmayı amaçlıyor.
Sosyal medyada arkaya itmeye çalıştığımız duygular hakkında ne düşünüyorsun?
Neyseki bu konuda artık bir değişme var. Birçok genç artık mükemmel olmama fikrini yaymak üzere çalışıyor. Bence bunu görmek çok güzel. Yaşadığımız toplum bizi hep işlevsel, mutlu ve sürekli olarak sorunları çözmemiz için yaratıcı olmaya itti veya bir şey yanlış olduğu zaman direkt silmeye... Örneğin, yoganın Batı ülkeleri için ne anlam ifade ettiğini düşün; insanlar stresten uzaklaşmak için yapıyor. Her şey bir şeyin çözümü olarak yaratılmış gibi; bu düşünce şekli gerçekten çok yanlış.
Nel Verbeke, Embrace Melancholy, The Mirror Hour Glass, 2015, Fotoğraf: Alexander Popelier
Melankoli için bir mekân yaratma fikrine nasıl geldin? Koleksiyonu hazırlarken bu objelerin bir araya gelerek bir alan yaratacağını planlamış mıydın yoksa tasarım sürecin mi seni bu noktaya getirdi?
Tasarım yaparken hep bir kullanıcı ve bulunduğu ruh halini de çizime katarım. Bu metodu ve skenografi yapmayı sanat eğitimim sırasında da kullanırdım. Benim için ürünümün sunulacağı mekânın tasarımı ve ruh hali de çok önemli, çok soyut bir şekilde de olsa onu da tasarlamaya özen gösteriyorum.
O halde işlerini teatral anlamda da kurguladığını söyleyebiliriz?
Evet, bence çalışma şeklim oldukça teatral. Çünkü benim için kullanıcının ve bulunduğu mekânın ürünümle olan ilişkisi çok önemli. Ürünümü editöryel olarak kurgulamayı tercih ederim, bu şekilde işimi çevreleyen mekân da çalıştığım konu üzerine bir şeyler söyleyebilir, tabii çok da dominant olmamak kaydıyla. Sadece ürünüme ekstra bir ruh kazandırması yeterli.
Peki bu ürünler melankoliyi içselleştirmemiz için bizi eğitmeyi mi amaçlıyor?
Duygularınızla meşgul olmanızı eğitmeyi amaçlıyor, evet. En azından gündelik hayatınıza sokmanıza yardımcı oluyor. Ürünlerimin hepsi kullanılmak için bir eylem gerektirmiyor, bazıları sadece sembol olarak varlar. Sadece dengeyi yakalamak için birer talep olarak varlar.
Ben kullanıcıyı ürünlerimi ne zaman veya nasıl kullanacaklarına dair yönlendirmek istemiyorum, çünkü hepsi kullanıcının ritüellerine göre değişebilir. Bazen eylem ürün tarafından talep ediliyor, bazen sadece kullanıcıya bir hatırlatma olarak bulunabiliyor. Kişi bir ürünü kullanırken rahatlama hissedebilir, başka bir kişi aynı ürünü kullanırken melankolik hissedebilir, bir başkası stres atmak için kullanırken başka bir kişi bu ürünle izole olabilir. Bu olasılıkları açık bırakmayı tercih ediyorum çünkü hem melankoli hem de duygular oldukça açık ve değişken. Örneğin The Place of Melancholy isimli ürün kullanıcıyı oturup düşünmeye itebilir, kullanılmadığındaysa mekânda bir sembol olarak, kullanıcının ruh halini değiştirebilir.
Comments