top of page

Masada’da buluşmak: Bir sergi, bir sofra, birçok deneyim

GaleriBu ve Buffett çatısı altında gerçekleşen Masada II sergisi, sanat ve gastronomi arasında özgün bir diyalog kuruyor. Umut Yalım, Studio Pinprick ve Merve Şeker Yalım’ın çalışmalarıyla şekillenen proje, izleyiciyi görsel ve duyusal bir deneyime davet ediyor. Küratör E. Ezgi Özer’in “kontrast” kavramı etrafında kurguladığı sergi, 28 Haziran’a dek GaleriBu’da deneyimlenecek


Röportaj: Merve Akar Akgün Fotoğraflar: Berk Kır


ree

İstanbul’un sanat ve gastronomi sahnesinde alışılmadık bir buluşmaya tanıklık etmeye hazırlanın: Masada II. Galata’da Serdar-I Ekrem Caddesi üzerinde GaleriBu ve Buffett çatısı altında şekillenen bu proje, sanatı sadece duvarlarda görmeyi değil, tabaklarda da deneyimlemeyi vaat ediyor. Umut Yalım’ın ve Studio Pinprinck’in sanat pratikleri, Merve Şeker Yalım’ın yaratıcı mutfak yorumuyla iç içe geçiyor ve ortaya seyircilerin tadacağı tabaklar çıkıyor. Küratör E. Ezgi Özer, bu birleşimi kurgularken sanat ve yemeği birbirine yoldaş kılan bir vizyon geliştiriyor. Bu röportajda Masada II’nin tüm paydaşlarıyla bir galerinin, bir mutfağın ve bir serginin nasıl ortak bir dil inşa edebileceğini konuştuk; sanatın ve yemeğin, seyir ve tat alma edimlerinin nasıl birbirine karışabileceğini düşündük. Masada II, hem bir sergi hem bir sofra hem de yeni bir deneyim haritası çizen bir davet gibi…



Umut sanat alanına nasıl girdin, bu galeriyi açtığın binanın hikâyesi nedir ve Buffett GaleriBu’ya nasıl eklemlendi? Bize kısaca anlatabilir misin? Londra’da sanat okuduktan sonra bugüne nasıl geldin?

Umut Yalım: Londra’dan 2010’da döndüm. Ben en baştan beri bu işi yapmak istiyordum. Galata o yıllarda biraz daha düşeşti, fiyatlar henüz bu kadar yükselmemişti. Bir yatırım olarak bu binayı aldık ve kısa bir süre sonra galeriye çevirdik. GaleriBu, 2012’den de 2020’ye kadar ana binada üç katlı olarak devam etti. Ancak mekânın şöyle bir dezavantajı vardı, fazla merdiven olduğu için çok galeri hissi vermiyordu, insanları çekmiyordu. Sonra içinde olduğumuz bu dükkan boşalınca hem zemin katta hem de camekânlı diye buraya taşındık. Yıl 2020’ydi. Yaklaşık iki sene iki katlı olarak devam ettik. Sonra Merve mimarlığı bıraktı, hatta mimarlıktan kaçtı ve aşçılık okuluna başladı. USLA’da eğitim aldı. OD Urla’da stajını yaptı, sonra da burayı açtık. Üst katta galerimiz var, alt katta da gurme sandviç satıyoruz. İnsanlar kafeterya da diyor. Aslında benim için doğrudan sorulursa burası bir gastro galeri. Çünkü biz hiçbir zaman altla üstü birbirinden ayırmıyor, hep bütünleşik tutuyoruz. Zaten Masada sergi dizisinin çıkışı buydu. Kokteyl anlamında sanatla yemeği birleştirmek değil de yemeğin yaratıcısı ve bir sanatçı olarak bu işlerin içine girmesi.


ree
Bizim burada sunacağımız yemek deneyiminde yemeğin sadece lezzetli olma gayesinden ziyade renkte, dokuda ve malzeme kullanımında eserlere gönderme yapma arzusu var. Eserde gördüğünüz bir malzemenin tabakta olması… -Umut Yalım

Şu anda Masada II sergisini gerçekleştiriyorsunuz. İlk sergi ne zamandı?

Umut Yalım: Geçen sene. Biraz bizim deneyimsizliğimize denk geldi. Çok iyi organize olamadık, fazla sanatçı vardı. Sanatçı sayısını mutfakla birlikte koordine edemedik. O yüzden biraz araya denk geldi diyeyim. Bu sergi hem sanat kısmıyla hem de mutfak kısmıyla daha yoğunlaştığımız bir süreçten geçti.


Bu sergi serisinin fikri ne zaman ortaya çıktı?

Umut Yalım: Sanat ve galeri yönetmenimiz Ezgi’den çıktı fikir. Böyle galeriyle etkileşim halinde bir yer açınca bunu somutlaştıralım dedik.


Peki Ezgi, sen ne zamandan beri GaleriBu’dasın? Burada hem sanat hem gastronomi hem de küratöryal bir yaklaşım var. Bu tür disiplinler arası güzel örnekleri önceden gördüm. Onları da konuşalım istiyorum ama Ezgi senin için mesela bu küratöryal vizyonu tasarlamak, sanatla gastronomi arasındaki bağı kurmak niye önemliydi? Nasıl çalıştın buraya gelene kadar?

E. Ezgi Özer: Ben 2018’den beri buradayım. Biz sergiler için Umut ile beraber çalışıyorduk sonrasında ekibimize Hatice ve Merve de dahil oldu. Buffett kurulurken bu mekânın geleceğini hayal etmek, sanat ve gastronomiyi birleştirmek masa başındaki sohbetlerimizin en önemli konusuydu. Ben sanatı ve yemeği birleştiren, izlediğim sanat eserleri ile birebir bağ kuran, tabiri yerindeyse eserin yemeğini yemenin nasıl bir his olacağını uzun süredir düşünüyordum. Sanat ve gastronomi arasındaki bu bağı kurmanın sadece bir sergi gezerek edindiğimiz deneyime farklı bir boyut katmasını, sanat izleyicisine düşünsel bir katman daha sunmasını istedim ve bu noktada “lezzetten öte” yaratım sürecinde de eserle konuşan yemekler ortaya çıkarmak önemliydi. Umut ve Merve’nin GaleriBu ve Buffett için yarattıkları vizyon sergi hayalinin gerçekleşmesi için alan yarattı. Fikri hayata geçirme sürecine geçtiğimizde takip ettiğimiz, zaten sergilemek istediğimiz sanatçıları derledik. Sanatçılarla iletişime geçerek “Bir eserinizin yemeği yapılacak olsa hangisini hayal ederdiniz?” sorusunu sorarak bize eser önermelerini ya da yeni eserler üretmelerini istedik. İlk Masada’yı 5 sanatçı ile yaptık, burada hayal ettiğimiz başlangıç tabağından tatlıya kadar her sanatçıyı bir course ile eşleştirmek ve bir masa etrafında olmayı en somut haliyle düşünmekti. Sanatçıların hepsinin dünyası birbirinden farklıydı. Hepsini bir araya getirdiğimiz çok sesli bir masa inşa ettik. Bu seri devam ettikçe masaların hikâyeleri de değişecek. Masada II’yi çok daha farklı bir yemek düzeninde tasarladık.


ree
Yemeklerin sadece sergi sürecinde tadılabilecek olması bizim arzu ettiğimiz bir şey. Bu özel yemekler bir daha yapılmayacak ve hiçbir şekilde menüde de olmayacak. Hem o eseri izlemek hem de o yemeği yiyebilmek için tek bir şans var. -E. Ezgi Özer


Umut Yalım Masada II sergisinde de var. Stüdyo Pinprick ve Umut Yalım’ı “kontrast” temasında nasıl birleştirdin?

E. Ezgi Özer: Umut Yalım’ın eserleri izleyiciye, Umut’un hayal dünyasını yeniden üretme motivasyonu veriyor. İlk sergi sürecinde ziyaretçilerle konuştukça bu konseptin hem çok ilginç hem de çok basit bir tarafı olduğunu fark ettim ama etkileyici bir tarafı olduğunu da eklemem gerek. İzleyicilerin metinleri okudukça kendi imgelem süreçlerini yaratmaları kendilerini serginin büyük bir parçası olarak hissetmelerini sağlıyor. Bence bu durum sanat izleyicisinin sergi içerisinde daha aktif olduğu ve kendi sınırlarını zorladığı bir deneyim yaratıyor. Masada II için Umut Yalım’ın sade ve durumsallığı öne çıkaran üretimlerinin yanına daha dinamik, renkli ve zengin bir dünya eklenmesi gerektiğini düşündüm. Bu dünya için uzun zamandır severek ve beğenerek takip ettiğimiz Studio Pinprick’in doğru isim olduğunu ve sergiye kesinlikle dahil olması gerektiğini konuştuk. Studio Pinprick’in eserleri çok zengin bir hayal dünyasının ürünü, eserlere baktığınız an yoğun hikâye anlatımıyla sizi içine çekiyor ve hemen bu dünyanın bir parçası olmak istiyorsunuz. Bir yanda sadeliği ve bir yanda da bu dinamizmi beraber nasıl birleştiririz gibi bir noktada güçlü bir kontrast kurmuş olduk. Kontrast teması da bu iki yaklaşımı bir araya getirme arzusundan doğdu diyebilirim.


Solda: Umut Yalım, YÇS N.3, Tuval üzeri hazır nesne, 70x100 cm, 2025 Sağda: Umut Yalım, YÇS N.1, Tuval üzeri hazır nesne, 80x120 cm, 2025


Bu sergide sergilenen işler önceden var mıydı, yoksa yeni mi yapıldılar?

E. Ezgi Özer: Studio Pinprick’in bir işi hariç hepsi yeni üretildi.


Bu projeyi yaparken buraya gelen izleyicinin sanat ve yemekte olan ilişkisini dönüştürmekle ilgili de bir iddianız var mı?

Umut Yalım: Benim açımdan var çünkü mutfak siyasi bir tavır. Seçilen malzeme, kullandığın ısı, yapım biçimi, kullandığın tabak, nasıl sunuyorsun, kimlere sunuyorsun, hangi biçimde sunuyorsun, hangi ortamda sunuyorsun… O yüzden kesinlikle dönüştürücü bir kısmı olmalı diye düşünüyorum. Belki dayatma biçiminde olmamalı ama muhakkak içine yedirilmeli. Biz açılış günü dışında bu yemekleri tabii sunamayacağız çünkü bozulurlar ama bu etkileşimi yaşamak isteyen kişiler, önden rezervasyon yaptırarak, eserlerle bütünleşik bu yemekleri deneyimleyebilirler. Gezer veya yemeğini yer. Yani buraya gelen kişileri de sonrasında bu yemek kısmıyla da sergiye dahil etmeyi düşünüyoruz.

E. Ezgi Özer: Bir şey eklemek isterim ben. Menüye koyacağız ama sadece sergi süresince olacak bu yemekler. Bu sergiyi görmek için heyecan duyanlar tarihlerini takip etmeliler. Yemeklerin sadece sergi sürecinde tadılabilecek olması bizim arzu ettiğimiz bir şey. Bu özel yemekler bir daha yapılmayacak ve hiçbir şekilde menüde de olmayacak. Hem o eseri izlemek hem de o yemeği yiyebilmek için tek bir şans var.


Peki Umut, çabasız sanat ve sanatta yeterincelik anlayışın Masada II sergisinde nasıl bir yankı buluyor?

Umut Yalım: Masada’ya bu fikir dahil olmadan önce zaten benim aklımda, pratiğimde olan bir şeydi. Son beş yıldır şöyle bir yol izliyorum: bir başlık gibi düşünürsek; görsel tahakkümün sonu. Sanatçılar yaptıkları eserlerle sanat izleyicisini manipüle eden kişiler. O zamana kadar hayatlarında, okuduklarıyla, yaşadıklarıyla, tecrübe ettikleriyle kendi imgelerini sunuyorlar. Örneğin, bir masa çiziyorsa eğer o masayı nasıl görselleştiriyorsa o şekilde çiziyor yani kendi masasını çiziyor. Ama karşısındaki sanat izleyicisine o masayı hayal etme alanı bırakmıyor. Sadece kendindeki masayı kendi halinde bırakıyor. Ben de bu biraz dayatmacı bir tavır oluyor dedim. O yüzden resmetmek veya çizmek yerine yazmaya başladım. Çizerek de bu yeşil odanın içinde sarı bir masa var fikri verilebilir. Ama her koşulda bu yeşil oda ve sarı masa sanatçının belleğindeki nesneler. Ben yeşil odanın içinde sarı bir masa var yazınca her sanat izleyicisinin kendine özel ayrı bir yeşil odası ve sarı masası oluyor. Çünkü onun o zamana kadar içinde yaşattığı yeşil oda bambaşka. Ben buradan çıkışla zaten böyle bir yola girmiştim. Çizim olmayan görsel anlatı, anti görsel bir dille. Eskiden de ilgi duyduğum ama son bir yılda yine biraz Yves Klein’e sardım. İşte onun yaptığı sergileri bakıyorum. Bir sergisine rast geldim: Boşluk (Le Vide). 1958 yılında Galerie Iris Clert’de açtığı… Beyaz kübe giriyorsunuz ve hiçbir şey yok. Tabii Yves Klein olduğu için insanlar gidiyor ilk başta ama sonra da diyorlar ki, burada hiçbir şey yok niye gidelim? Yves Klein da diyor ki, “bence bu sergi için yeterli.” Siz görmek istediğinizi kafanızda görün diyor. Yine izleyiciye bırakma durumu var. Ben de buradan çıkışla yazdım: Çayırda otlayan üç inek. Seyirci yine kafasında canlandırabilir. Bu eser için ne gerek? İnek, çayır için yeşil boya ve yapmak için fırça. Çayırda çimen yiyen üç inek var. Ben de poşete üç inek koydum. Yeşil boya koydum. Fırçayı koydum. Bunun için yeterli. Yani çabasız. Sanattaki yeterincelik buradan çıktı. Aslında sadece üç öğeye ihtiyacım var. Çok da uzatmaya gerek yok gibi.


Yaparken öyle bir bağ kurmamış olabilirsin ama gastronimiyle beraber okuyunca biraz da reçete gibi gelmişti.

Umut Yalım: Evet künyesi biraz reçete gibi. Künye de eserin bir parçası aslında. Eserle bütünleşik. Künye amacını aşmış durumda.


Boşluk kavramıyla da çalışan bir sanatçı bu sergiyi tamamlayacak olan tatların, seni yaratmaya çalıştığın boşluğa nasıl bir müdahalesi olacağını düşünüyorsun? Yemek senin kurmuş olduğun bu boşluğa nasıl dahil olacak?

Umut Yalım: Merve daha iyi anlatır diyeceğim ama Merve ile zaten paslaşmalı çalıştık. Merve benim kısmım için hazırladığı yemekte “Bir yemek için ne yeterlidir? Yemekteki yeterlilik nedir?” sorularından yola çıkarak bir sofra hazırladı. Benim eserim boş bir koca tuvalin ortasındaki bir poşet ve o poşetin içinde yer alan o eser için gerekli malzemeler gibi görünüyor ama diğer beyaz kısmını da aslında Merve dolduruyor. Bizim amacımız da buydu. Ben, İsmail, Hayrettin ve Merve. Merve de aslında burada aşçı konumundan çok diğer sanatçı. Bizim boşlukları dolduruyor.


ree
Dokunsal işler üretiyoruz; işlerimizde dokuyu, yüzeyi ön planda tutuyoruz. Masada sergisiyle birlikte eksik kalan koku ve tat duyuları da sürece eklendi. Bu yaklaşımı, kendi kişisel sergimize de taşımayı planlıyoruz: Bir işin yalnızca görsel değil, beş duyuya da hitap edecek bir deneyime dönüşmesi üzerine çalışıyoruz. -Studio Pinprick

Küratoryal yaklaşımdaki kontrasttan yola çıkarak devam ediyorum ve Studio Pinprick’e dönüyorum. Peki siz kendi görselliğinizi bu konseptle nasıl birleştirdiniz?

Studio Pinprick: Masada sergisi için davet aldığımızda, küratör ekibinin paylaştığı açıklamalar doğrultusunda fikirler zihnimizde şekillenmeye başladı. Bizi özellikle etkileyen şey, bizim ürettiğimiz görsel işlerden yola çıkarak bir şef tarafından koku ve tat duyularına hitap eden yeni bir katmanın yaratılacak olmasıydı. Çalışmalarımızı üretirken çoğu zaman edebiyat ve müzikten besleniyoruz; bu yüzden eserlerimizin bir başka disiplinde yeniden yankı bulması fikri bize çok heyecan verici geldi.

Bu sergide Anonim Masallardan Mitolojik Gerçeklere ve Wonderland XL isimli serilerimizden işler seçtik. Bağlantıyı ise “maske” kavramı üzerinden kurduk. Maskeler bugün, tıpkı işlerimizde tartıştığımız gibi, anlamı sürekli değişen, kimlik, görünürlük ve direnç gibi temaları taşıyan güçlü sembollere dönüşmüş durumda. Bir dönem sağlığımızı korumak için taktığımız maskeler, bugün iktidar karşıtı bir sembol haline geldi. Bu çok katmanlı anlam evreni, sergi konseptiyle de doğrudan örtüştü.


Solda: Studio Pinprick, Anonim Masallardan Mitolojik Gerçeklere Serisi, Ganimet, Tuval üzeri punch iğne nakışı, 100x100 cm, 2025 Sağda: Studio Pinprick, Wonderland XL Serisi, Cloudspotting, Tuval üzeri punch iğne nakışı, 180x125 cm, 2024


Pratiğinizde kullandığınız “gerçekliğin maskelenmesi” ya da “gerçekliğin sunulması” dediğiniz konsept yemeğin temsiliyetiyle bir paralellik kuruyor mu sizin için? Sizin pratiğinizdeki o sunma ile burada yemeğin sunulması arasında paralel bir okuma yaptınız mı?

Studio Pinprick: İlk başta bu proje için tek bir iş üretmeyi planlıyorduk, çünkü kişisel sergimiz için yoğun bir hazırlık süreci içindeydik. Ancak kısa zamanda, Anonim Masallardan Mitolojik Gerçeklere serisinden bir karakterin masasını, yemeğini ve ona ait alanı nasıl tasvir edebileceğimizi düşünmeye başladık. Bu düşünce bizi Ganimet adlı işe götürdü. Ganimet, doğada henüz bir araya getirilmemiş parçaların, işlenmeden, pişirilmeden bir bütün oluşturması fikrine dayanıyor. Öte yandan Wonderland XL serimizde de gerçeklik kavramı üzerine tartışıyorduk: Örneğin, Cloudspotting isimli işimizde VR gözlüğü takmış bir karakterin arkasındaki deniz manzarası gerçekten var mı, yoksa sadece gözlüğün sunduğu bir illüzyon mu? Bu çelişki, bizim pratiğimizin temelinde olan “sunulan gerçeklik” ve “sorgulanan gerçeklik” meselelerine doğrudan referans veriyor. Dokunsal işler üretiyoruz; işlerimizde dokuyu, yüzeyi ön planda tutuyoruz. Masada sergisiyle birlikte eksik kalan koku ve tat duyuları da sürece eklendi. Bu yaklaşımı, kendi kişisel sergimize de taşımayı planlıyoruz: Bir işin yalnızca görsel değil, beş duyuya da hitap edecek bir deneyime dönüşmesi üzerine çalışıyoruz.


Daha önce sanat ve gastronomiyi birleştiren, sizi etkilemiş olan projeler varsa onlardan ben biraz bahsedelim istiyorum. Çünkü ben bu röportaja hazırlanırken çok güzel şeyler keşfettim. Örneğin Olafur Eliasson’un Berlin’deki atölyesinde hazırlanan 100’den fazla vejetaryen tarif içeren Studio Olafur Eliasson: The Kitchen adlı yemek kitabınının sadece yemek tarifleri sunmakla kalmayıp, aynı zamanda Eliasson’un sanatsal pratiğiyle yemek yapma süreci arasındaki ilişkiyi de keşfettiğini öğrendim. Üretim yapabilmek için beslenmek gerekmesi ve atölyedeki insanların nasıl beslendiği üzerinden enfes bir disiplinler arasılıkla bu ilişkiyi ortaya koyduğu bir kitap! The Double Club, Belçikalı sanatçı Carsten Höller tarafından 2008 yılında Londra’nın Islington bölgesinde kurulan geçici bir sanat, müzik ve gastronomi mekânı. Fondazione Prada tarafından desteklenen bu proje, Batı ve Kongo kültürlerini yan yana getirerek, her iki kültürün sanat, müzik ve mutfağını ayrı alanlarda sergiledi. Mekân, bir restoran, bar ve gece kulübünden oluşuyordu ve her alan, ilgili kültürün estetik ve deneyimlerini yansıtıyor.

Umut Yalım: Bizim burada sunacağımız yemek deneyiminde yemeğin sadece lezzetli olma gayesinden ziyade renkte, dokuda ve malzeme kullanımında eserlere gönderme yapma arzusu var. Eserde gördüğünüz bir malzemenin tabakta olması... Bu noktada Merve’yi sanatçı olarak da konumlandırmamızın sebebi onun da düşünüp, sanatçının verdiği görselden bir malzeme listesi çıkartıp o renkleri nasıl tutturabileceğine, o görseldeki tadı nasıl vereceğine dair bir çalışma yapıyor olması. Bence bizim bu Masada sergimizi diğer bu yemekli etkinliklerden ayıran en önemli şey de bu.


ree
Gastronomi dediğimiz kavramın kendi içinde bir deneyim barındırdığını düşünüyorum. Bir noktada yediklerimiz sadece gıda olmaktan çıkıp kültürle ve çağdaş tekniklerle birleşerek önümüze sunuluyor. Sanat ve gastronomi ilişkisine de tamamen bir döngü olarak bakıyorum. -Merve Şeker Yalım

Sanattan yola çıkarak tabaklar tasarlamak estetik ve lezzet arasında ne tür bir köprü kuruyor? Yaratıcı süreçler sanat ve yemek arasındaki etkileşimi ve bu etkileşimin yeni anlatım biçimleri yaratmadaki potansiyelini vurguluyor. Sen kendini nerede konumlandırıyorsun?

Merve Şeker Yalım: Tabakları tasarlarken estetik olmaları gerekiyor gibi bir ön koşulumuz yoktu aslında, esas önceliğimiz eserlere baktığımızda oluşan hislerimizin eserler için tasarlanan yemekler yenirken pekişmesi ve tüm duyularımızın uyarılması oldu. Bu noktada kişisel bir taraf da devreye giriyor; tabaklar tasarlanırken, bir kavramsal çerçeve oturtmanın sonrasında, mutfak ekibi olarak Hatice ve ben eserlerin bizim üzerimizde uyandırdığı çağrışımlara da odaklandık. Çağrışımların kişisel olması dolayısıyla tabaklar da bizim sergi okumamızdan bir parça taşıyor. Mutfak üretimini bu deneyimin bir dişlisi olarak görüyorum.


Sanatçılara göre yaklaşımında nasıl farklar oldu? Seni neler etkiledi? Bir tabağı “sanatsal” kılan unsurlar neler?

Merve Şeker Yalım: Masada II’de iki çok farklı sanat pratiğini; bir tarafta çabasızlık ve yeterincelik kavramlarını, bir tarafta da gerçeküstü bir dünyanın ilmek ilmek işlenmesini görüyoruz. Tabak tasarımlarında da bunu yansıtmayı hedefledik. Umut’un eserlerinde gördüğümüz bize yeterince malzemeyi belli bir düzende verip eseri kendi kafamızda canlandırmamızı beklemesi gibi biz de izleyiciye yeterince ürünü bir düzlem üzerine yerleştirerek kendi kombinasyonlarını ve sonuç olarak da tabaklarını yaratmalarını hedefliyoruz. Pinprick’in eserlerinde gördüğümüz ilmek ilmek işlenme durumunu da tabaklarında birbiriyle uyumlu fermente ürünler kullanarak bir bağlama oturtuyoruz. Ganimet’te eserin ana figürünün yüzünde maske olması aslında tabak tasarımının da çıkış noktası oldu; tabakta başrolde olan ahtapot önüne yanına üstüne tamamlayıcı ürünler gelerek maskeleniyor. Ekşi, buruk, kekremsi, umami tüm lezzet katmanları ahtapotun yumuşak dokusuyla dengeleniyor. Bu iki farklı tabaklama yaklaşımı sanatsal mı buna yanıt vermem zor. Ama eserler ve yemeklerin bütünsel bir sanatsal deneyim sunduğunu düşünüyorum.


Solda: Hatice Güner, Şef Sağda: Sergiden görünüm


Gastronominin rolünü nasıl tanımlarsın; bir anlatım aracı mı, deneyim mi yoksa yapıt mı? Sanat ve gastronomi kesişiminde seni etkileyen örneklendirebileceğin neler gördün/okudun?

Merve Şeker Yalım: Gastronomi dediğimiz kavramın kendi içinde bir deneyim barındırdığını düşünüyorum. Bir noktada yediklerimiz sadece gıda olmaktan çıkıp kültürle ve çağdaş tekniklerle birleşerek önümüze sunuluyor. Sanat ve gastronomi ilişkisine de tamamen bir döngü olarak bakıyorum. Örneğin; natürmortlara baktığımızda sanatçıların yedikleri gıdaları resmetme güdülerini görüyoruz. Bizim Masada I ve Masada II de yaptığımızsa bunun tam tersi; izleyicilerin “sanattan masaya” mottosuyla bir gastronomik deneyim yaşamasını hedefliyoruz. Bazı şefler arasında tabağı hazırlamadan önce çok detaylı, adeta sanatsal bir çizim yapılması da bir yaklaşım biçimi. İzleyici olarak, sanatla gastronomiyi bizim yaptığımız anlamda kesiştiren bir deneyim yaşadığımı söyleyemem ama; Masada sergilerinin paydaşlarından biri olarak benim için sürecin hem en sancılı hem de en keyifli zaman dilimi, mutfakta tabakları hem tasarladığımız hem de denediğimiz anlar.

Comments


Commenting on this post isn't available anymore. Contact the site owner for more info.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page