top of page

Martin Parr’ın ardından

Martin Parr’ın vefatının ardından sanatçının gündelik olana yönelen bakışını ve mizahı bir araç olarak kullanan fotoğraf pratiğini yeniden düşünüyoruz


Yazı: Ali Taptık 


ree

Martin Parr, Fotoğraf: Ekin Özbiçer, Harper’s Bazaar’ın Temmuz 2017’de yayımlanan sayısı için çekilen seriden


6 Aralık 2025’te İngiliz fotoğrafçı ve fotoğraf dünyasının en önemli kooperatif fotoğraf ajansı Magnum Photos’un üyesi Martin Parr, Bristol’daki evinde 73 yaşında vefat etti. Mizahıyla bilinen bu fotoğrafçının, kendimce biricik denebilecek yanı şefkatle nükteye alabilmesi ve insanlara karşı olan bitmez merakı ve iyiliğiydi. Bu vefat metninde kendimden de bahsedecek olmam lütfen size itici gelmesin, çünkü bir üstadımı kaybettim, bana maddi manevi desteği çoktur.


Bana katırlır mısınız bilmem ama bence bir çok sanatı ve zanaatı öğrenmek taklitle başlar. Parr benim ilk taklit ettiğim isimlerdendi. Dial-up İnternet bağlantısı zamanında, Magnum Photos’un kendi sitesi dışında iyi içerik bulmak mümkün değildi. Günümüzden çok farklı bir fotografik evrenden bahsediyorum. Martin Parr’ın Avrupa’dan Avrupa’ya, batılılara, günümüz deyimiyle Kuzeylilere bakması etkilemişti beni. Turizm temalı işlerinde kaybolmuş, okulu kırıp lisenin dibindeki Sultanahmet meydanında turistleri fotoğraflamaya başlamıştım. Seneler içinde kariyerime kendiliğinden bu kadar dokunmuş çok çok az fotoğrafçı olduğunu söyleyebilirim.



Martin Parr, Fotoğraf: Ekin Özbiçer, Harper’s Bazaar’ın Temmuz 2017’de yayımlanan sayısı için çekilen seriden


Parr 1952’de Surrey, Epsom’da doğuyor; fotoğrafa olan ilgisini dedesi George Parr teşvik etmiş. 11 yaşında ilk fotoğrafını çekiyor: donmuş bir dere üzerinde duran babasının portresi. “13-14 yaşlarında fotoğrafçı olmak istiyordum, bundan başka bir şey olmayacaktı” diyor. 1970’te Manchester Polytechnic’de (şimdi Manchester Metropolitan University) fotoğraf okuyor, 1973’te mezun oluyor; tamamladığı ilk projelerinden biri 1972’de Prestwich Akıl Hastanesi’nin siyah-beyaz dokümantasyonu. Kendini bir şekilde akıl hastanesinde bulan fotoğrafçı az değil. Diğer erken işleri arasında, Daniel Meadows ile birlikte June Street (1972) ve Butlin’s by the Sea (1971) projeleri var; 1975’te Hebden Bridge’e yerleşip çiftçi ve kilise topluluklarını fotoğraflıyor. Bunlar genellikle pek görmediğiniz siyah beyaz işler. 


1980’de İrlanda’nın batısına taşınıyor; İrlanda kırsalında terk edilmiş Morris Minor arabaları ve geleneksel evlerin yerini alan yeni bungalovları fotoğraflıyor; fotoğraflarındaki sosyal yorumunun bu çatışmalı bölgede keskinleştirdiği söylenebilir. 1982’de Thatcher kariyerinin daha başındayken İngiltere’ye dönüp renkli fotoğrafa başlıyor; Joel Meyerowitz, William Eggleston ve Stephen Shore gibi isimlerin renkli işlerinden etkilendiğini yazıyor. Bu çok kritik çünkü daha belgesel ağırlıklı çalışan Meyerowitz dışında Eggleston ve Shore kavramsal yaklaşımlarıyla da öne çıkan fotoğrafçılar. Bir belgesel fotoğrafçı olsa da kavramsal derinliği de buralardan başlıyor.



Martin Parr, The Last Resort serisinden, New Brighton, İngiltere. 1983-85. © Martin Parr | Magnum Photos


1980’lerde en iyi bilinen serilerinden biri, İngiltere’ye sarkastik bir bakış sunan The Last Resort (1983-1985) üretiyor. Liverpool körfezindeki New Brighton sahilini flaş ve doygun renklerle fotoğrafladığı bu seri, uluslararası çıkış projesi oluyor; Thatcher döneminin işçi sınıfını belgeliyor. Ardından The Cost of Living (1987-1989) ve One Day Trip (1988) gibi işler geliyor. Her ne kadar 80’lerden olsa, inşaat kepçesi dibinde güneşlenen kadının fotoğrafı bana bir şekilde zamansız geliyor. 


Bundan sonra dallara ayrılan bir fotografik üretimi takip etmek mümkün oluyor. Seneler boyu sürdüreceği Turizm serisi aslında The Last Resort’taki duygulanımın bir devamı gibiydi. Bunun yanında Boring kenti fotoğrafları, ya da Bored Couples gibi projeleri bir taraftan fotoğrafın gerçeği sahiplenişine dair eleştirel unsurlar içeriyor bir taraftan da dar odaklı kavramsal projeler oluyordu.



Solda: Martin Parr, Tenby, Wales (Small World serisinden), 2011. © Martin Parr | Magnum Photos

Sağda: Martin Parr, Mumbai, Hindistan, 2017. © Martin Parr | Magnum Photos


1990’larda Home and Abroad (1993), Small World (1995-1999), Japonais Endormis (1998) ve Common Sense (1995-1999) gibi kitaplar yayınlıyor. Common Sense sergisi 1 Nisan 1999’da dünya çapında 41 galeride aynı anda görülebilmesiyle Guinness Dünya Rekoru kayıtlarına geçiyor. Yaşamı boyunca yayımladığı 100’den fazla fotoğraf kitabı, editörlüğünü yaptığı 30 kitap ve Gerry Badger ile birlikte hazırladığı The Photobook: A History (2004–2014) isimli üç ciltlik seri de bu hikâyenin önemli parçaları.


2004-2012 arasında University of Wales Newport'ta profesörlük yaptı. 2017'de Martin Parr Foundation'ı kurdu; amaç Britanya ve İrlanda'ya odaklanan yeni çıkan, tanınır ve gözden kaçmış fotoğrafçıları desteklemek. Vakıf bugüne kadar 34 sergiye ev sahipliği yaptı, Books on Photography (BOP) adlı yıllık fotoğraf kitabı festivalini düzenliyor ve az temsil edilen fotoğrafçılara burslar veriyor.


Parr, 2013-2017 arasında Magnum'un başkanlığını yaptı. Başkanı olduğu senelerde Mavi Jeans davetiyle bir kitap üretmek için İstanbul'a gelmişti: Şimdiki İstanbul'da Ustalar. Kitabın lansmanında söyleşi için beni uygun görmüşler, Phillip Jones Griffiths ile ilişkisini ve Magnum'a katılmasını sormuştum, ondan daha heyecanlı olduğum için benimle bir güzel dalga geçmişti, çok şükür insanları sıkmadan hızlıca toparlayıp kokteyle geçebilmiştik. Parr'ı Magnum'a neredeyse almıyorlardı. Mizahı önemli bir araç olarak kullandığı üslubu onlara fazla vulgar ve çocuksu gelmişti. 1988'de associate üye oldu; 1994'te ise tartışmalı bir oylamayla, sadece bir oy farkla, tam üye kabul edildi. Henri Cartier-Bresson kendisi ve Parr için "iki farklı güneş sistemine ait" olduklarını söylemişti. Benzer bir karakter 2005’de Antoine D’agata olacaktı. 


Bu, aslında İstanbul’da ürettiği ilk kitap değildi. Daha önce Manifold’da¹ detaylıca inceleme fırsatını bulduğum bu kitabı, koleksiyonlerinin de en çok aradığı kitaplarından. Hem diğer kitaptaki gibi Esen Karol’un tasarımı hem de sokak halleri ile “üretilmiş” moda estetiğini harmanlayışı, İstanbul klişelerine Martin Parr dokunuşu ve ya bazen de sadece dümdüz bakışı yayını heyecanlı bir fotoğraf kitabı yapıyordu.



Solda: Martin Parr, The Parthenon, Atina, 1996. © Martin Parr | Magnum Photos

Sağda: Martin Parr, Musée du Louvre, Paris, 2010. © Martin Parr | Magnum Photos


1999 tarihli Contacts belgeseli fotoğraf tarihinin önemli belgelerindedir çünkü kontak baskıları ve çalışma tarzları ve hayat görüşleri hakkında samimi gerçekleri paylaşır fotoğrafçılar. Parr’ın orta İngiltere’deki ufak kiliseler ve bunun çevresindeki cemaatleri çalıştığı siyah beyaz belgesel çalışmasını ben ilk burada görmüştüm. Görsel olarak biraz daha rijit ama aynı şekilde güçlü bir mizah içeren fotoğraflardı bunlar. Yani kendi parçası olduğu orta sınıfa eleştirel, dalga geçen ama yine de şefkatli bakışı buradan başlıyor. Bence Parr fotoğrafında komik durumu düşmüş kimse alıngan etmez kendi de gülerdi. Bu kadar komik olmalarının bir nedeni de hepimizin düştüğü, düşebileceği durumlar olmalı değil miydi?


Parr’ın küratörlük bağlamında da farklı ölçeklerde inanılmaz projeleri var. Bunlardan en çok bilinenlerden biri Boring Postcards’da görsel alımın nasıl şekillendiğini takip edebiliyoruz. Bu gerçekte üretilmiş kartpostalları arşivlediği bir proje. Bir diğer sevilen ve kaybettiğimiz bugünlerde bir çok kez karşımıza çıkan projesi ise stüdyo fotoğrafçıları vasıtasıyla ürettiği otoportreler. Bana en çok dokunmuş yanı ise sergi ve fotoğraf kitaplarına dair küratörlüğüdür. 2005 senesinde Arles’a ilk gittiğimde Parr küratördü, onun davetiyle gelmiş ve beni çok etkilemiş olan Rinko Kawauchi’nin sergisi ve kitabıyla da bu sayede buluşmuştum, renkli fotoğraf ve orta format kamera kullanmaya başladım. Parr başka festivaller ve bağlamlarda da küratörlük yapmaya devam ederken Gerry Badger ile ürettikleri 3 ciltlik Photobook: A History günümüzde fotoğraf sanatının en yoğun alt alanlarından birinde, bu mecranın, yani fotoğraf kitabının erken, cesaretli bir haritalamasıydı. Parr, Marsilya’da bir şekilde benim kitabıma denk geldi ve 3. cilde dahil etti. Şahsi tanışıklığımız ondan gelen iki satırlık e-posta ile başlıyor ve sonra İstanbul’da tatlı bir rakı masasına uzanıyor. 


Parr'ın mizahı şefkatli kalabildi çünkü acayip anları değil, hepimizin düştüğü anları bulup çıkarmayı becerdi. Renkli fotoğrafa geçişi başlı başına bir tavırdı; oturmuş, günümüzde hâlâ baskın belgesel fotoğraf geleneğinin ortasında, gündelik kültüre daha yakın fotoğraflar üretebildi. Küratörlük ve vakıftaki çalışmaları ise fotoğrafta çoğulluğu ön plana çıkartan bir cömertlikti; kendi bakışını dayatmak yerine başkalarının bakışlarına alan açtı. Gerry Badger ile ürettiği Photobook: A History araştırmacılar için bir girizgah kaynakçası, üreticiler için temel referans kaynağı oldu; bence fotoğraf kitabı yapmak isteyen herkes önce bu kitaplara göz atmalı. Cartier-Bresson'un "iki farklı güneş sistemi" sözü tam da bunu işaret ediyordu: anıtsal olan ile gündelik olan arasındaki gerilim. Parr gündeliğin tarafındaydı ve gündeliğin de dikkate değer olduğunu gösterdi.



Solda: Martin Parr, İngiltere, 1982. © Martin Parr | Magnum Photos

Sağda: Martin Parr, Lyme Regis, İngiltere, 1986. © Martin Parr | Magnum Photos


1. Ali Taptık, Tasarımla Sorulanın Peşinde, 18 Temmuz 2021, Manifold


Bütün yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Yazı ve fotoğrafların tüm hakları Unlimited’a aittir. İzinsiz alıntı yapılamaz.

All content is the sole responsibility of the authors. All rights to the texts and images belong to Unlimited.

No part of this publication may be reproduced or quoted without permission.

Unlimited Publications

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page