top of page

Manzaranın içinde

Summart sezonu Seyrantepe Sanayi Mahallesi’nde atölyeleri olan sanatçıların üretimlerini Nazlı Pektaş küratörlüğünde bir araya getiren Sanayiden Manzaralar isimli karma sergiyle açtı. Atölyesi bölgede yer alan sanatçılardan Mahmut Aydın, Can Aytekin, Mahmut Celayir, Antonio Cosentino, Ahmet Elhan, Leyla Emadi, İnci Furni, Aynur Önürmen, İrfan Önürmen, Kemal Seyhan, Rüçhan Şahinoğlu ve Demet Yalçınkaya’nın yapıtları yine aynı mahallede olan galeri mekânında bir araya geldi. Sergi, 30 Kasım’a dek devam edecek


Yazı: Merve Akar Akgün


Antonio Cosentino, Şirintepe, 1998 70 x 100 cm 3 + 1 AE


Beton yapıların ufuk çizgisine hâkim, yoğun trafiğin norm olduğu kent İstanbul’un kalbinde yer alması umulmayacak bir bölgede, Seyrantepe Sanayi Mahallesi’nde, pek çok çeşitli ürün ile birlikte sanat da üretiliyor. Makine uğultusunun ve metal kokusunun havayı doldurduğu bu mahallenin yarattığı kakofoni burada üreten sanatçılara ilham oluyor. Atölyesi Seyrantepe Sanayi Mahallesi’nde bulunan 12 sanatçının yapıtlarını bir araya getiren Sanayiden Manzaralar sergisinin küratörü Nazlı Pektaş’ın katalog metninde çok net bir şekilde ifade ettiği bir yaklaşımı var: “Manzara, bu sergide seyredilen yerine seyrettiren olmayı tercih ederken zorunlu olmadıkça kenarından bile geçmediğimiz bu yeri seyretmeyi öneriyor.” Nazlı’nın bu konuya kafa yoruyor

olmasına şaşırmıyorum çünkü fenomenoloji çalışmış ve Maurice Merleau-Ponty üzerine derinleşmiş bir akademisyen olarak manzara ile insanı birlikte incelemek onun için çok doğal. Manzara deneyiminin nasıl şekillendiği ve insanların çevreleriyle nasıl etkileşime girdiği konularını da bir adım öteye götürerek manzarayı edilgen halinden çıkarıyor ve bize bu sergiyi seyrettiren etken bir konuma yerleştiriyor.


Manzara, ucundan biraz gökyüzü bile olsa, doğayı içermek suretiyle, sadece doğadan ibaret değil, genel anlamıyla açık bir alanda gözlemlenen doğal veya yapay öğelerin bir kombinasyonu. Manzara kavramı -tanımı gereği olsa gerek- coğrafya, sanat, tasarım ve edebiyat gibi birçok alanda farklı bağlamlarda kullanılıyor. Genellikle görsel güzellik, estetik veya doğal çevrenin görünümü ile ilişkilendirilen manzara aynı zamanda duygusal, kültürel ve coğrafî önemlere de sahip. Biz insanlar, manzaraları ziyaret ederek dinlenir, manzaralara bakarak meditasyon yapar, manzaraların

fotoğrafını çeker veya manzara üzerine düşünürüz. Bu sergide küratör bizi düşünebileceğimiz bir alana sokuyor ve bu pozisyonlanmayı kurgularken çok önemli bir başka katman ekliyor: Manzarayı nereden gördüğümüz. Son sekiz yıldır Art Unlimited’ın kapaklarına da konu olan ve Nazlı Pektaş yürütücülüğünde devam eden Sınırsız Ziyaretler yazı dizisi de bu serginin tohumlarını sulayan kuvvetlerden biri. Yıllardır ziyaret ettiği sanatçı atölyeleri üzerine düşünen ve üreten Pektaş bugün atölyeye bambaşka bir yerden yaklaştığı bir kurguda soruyor: “Peki sanatçıların bakışıyla bu manzaralar bize ne söyler, bir şey söylemeli mi?”


Kemal Seyhan, DALLAS, 2023, Yerleştirme


Yapıtlar üzerinden bakmayı deniyorum. Mahmut Aydın buluntu nesnelerle ürettiği; Aynur Önürmen atık süngerlerden oluşturduğu heykellerinde sanayi bölgesinin atılmış, terk edilmiş veya unutulmuş potansiyellerini görerek başkalarının göz ardı edebileceği malzemeleri yeniden tasarlayarak kente dair düşündürüyor.


Kemal Seyhan’ın -üretimini takip edenler için güzel bir sürpriz sunan- yerleştirmesi Dallas, değişken ölçülerde, mekâna yerleşmiş 10 parçadan oluşuyor. Seyhan yapıt hakkında “Bir sığınak olarak atölye... Sanayi Mahallesi Atölyesi aracılığıyla oluşturduğumuz dünya dokusunun bir parçası/uzantısı ve onun tarafından şekillendirilmiş olmak.” derken belki Bachelard’a referans vermiyor ama bu kelimeler bana Mekânın Poetikası’nda okuduğum atölyenin sanatçıya yuva olması, atölye düzeninin yapıta yansıması, iç mekânın üretim için bir tür tetikleyici olması fikirlerini hatırlatıyor ve duvarda görünenler sanayi mahallesiyle kurduğu o ilişkiyi simgeselleştiriyor.


Mahmut Celayir, Toplayıcılar, 2023, Tuval üzeri yağlıboya, talaş ve kâğıt 200 x 300 cm


Can Aytekin, rengârenk boyadığı ferforje saksılıklarla oluşturduğu yerleştirmesinde, karmaşıklığın içinde güzelliği bulma becerisini ortaya koyuyor. Demirden oluşan bir tür labirenti de andıran şekiller ve renkler, sürekli gelişen bir kent fikrinin özünü yakalayan ve aynı zamanda ileri dönüşüm kavramına örnek teşkil edebilecek bir yapıtla form ve işlev değişikliğine işaret ediyor.


Mahmut Celayir bahsettiği “yaralı coğrafya kavramı” etrafında konumlandırdığı kâğıt toplayıcı figürleri; Demet Yalçınkaya’nın atık depolarda istiflenmiş malzemelerin yığınlar halinde resmettiği tablosu Yerli Yerinde, üretiminde ıslah ve tasnif fikirlerini barındıran bir yerden bakıyor -ki sanayi bölgesi gibi atıkların ve çöplerin yoğun olduğu bölgelerde konu edinilen bir durum olması olağan geliyor.


Demet Yalçınkaya, Yerli Yerinde, 2023 Keten üzeri yağlıboya ve kömür 180 x 230 cm


İrfan Önürmen de bölgeden edindiği oto kaporta parçalarıyla Çırak adını verdiğini bir heykel yapıyor. Önürmen’in bölgenin malzemeleriyle çalışması orayla kurduğu ilişkinin de anahtarı. Mahallenin doğasını ve insanlarını yansıtan bu malzeme yerel kimliğe yalnızca malzemeyle değil aynı zamanda, boya püskürtücü mü, silah mı, doğrulttuğunun ne olduğu bilinmeyen bir çocuğu yaratıyor. Malzeme seçiminin fiziksel ve sembolik anlamlarını yine çocukla kaportanın sahip oldukları dokunun benzerliğinde sanayide çalıştırılan çocuklara dair toplumsal kaygılarımıza dokunuyor.


İrfan Önürmen, Çırak, 2023 Buluntu malzemeler. Değişken ölçüler


Antonio Cosentino, Ahmet Elhan manzarayı dahil ederek kentsel yaşamın ham ve filtrelenmemiş özünü kucaklıyorlar. Rüçhan Şahinoğlu ise arkeolojik bir çalışma yaparak kentin yalnızlığını ve iletişimsizliğini resmediyor. Mekânların hikâyelerini gün yüzüne çıkarır gibi kent manzarasını çizgi ve renklerle yalnızlaştıran Şahinoğlu, Dışarıda isimli resimleriyle soyut ve soğuk bir manzara çiziyor.


Ahmet Elhan, Ne içinde, ne büsbütün dışında, 2022, Dijital baskı, 224 x 825 cm


Leyla Emadi, beton ve demirden yaptığı duvar heykelinde şöyle yazıyor: RANTİSTAN. Sanatçılar çoğu zamanda toplumda bir katalizör görevi görerek sokak sanatı, kamusal alanlarda sergilenen heykeller ve iş birliğine dayalı duvar resimleri gibi projeleriyle sokağa canlılık, bazen de farkındalık getirebilir. Emadi’nin heykelini bu açıdan çok etkili buluyorum.


Solda: Leyla Emadi, RANTİSTAN, 2023 Beton, demir 30 x 165 x 7 cm

Sağda: İnci Furni, Displacement / YILDIZ SOKAK, 2023 Metal, 200 x 210 x 7 cm


İnci Furni’nin “sokağına çıkarak” kendine özgü cesur tavrıyla sanayiye bakışı Displacement/YILDIZ SOKAK gibi çok güçlü bir heykelde dil buluyor. Kentsel yaşamın gerçekliğiyle kurduğu bağlantı bir inşaat şehri olan İstanbul’un metal inşaat perdelerinde kendini buluyor fakat bir yıldız şeklinde. Furni’nin inşaat perdelerini parlak bir yıldız formuna dönüştürdüğü bu yapıt temsil ettiği kavramlar arasındaki çelişkiden beslenerek anlamlanıyor ve yaşadığımız ortam zorluklar hakkında konuşmak için zemin açıyor.


Solda: Aynur Önürmen, İsimsiz, 2023, Çoklu heykel yerleştirme, sünger, akrilik

Sağda: Can Aytekin, Saksılıklar (detay), 2023, Boyanmış metal, buluntu objeler, Değişken ölçüler


19. yüzyılda yaşamış İngiliz yazar ve sanat eleştirmeni John Ruskin “Manzara, aynı

zamanda insanın kendini bulma yolculuğunun bir parçasıdır.” diyor sanayileşmenin

doğa ve sanat üzerindeki etkisini eleştirirken...


Sanayi bölgelerinde yer alan bir atölyede çalışmayı tercih eden sanatçılar, sanayileşme ve tektipleşme karşısında insan yaratıcılığının direncinin bir kanıtı mıdır? En beklenmedik yerlerde bulunan güzellikler, zıtlıkların büyüsünü ya da sanatın önemini anlatabilir mi etraflarına?


Sanayiden Manzaralar sergisini oluşturan 12 sanatçı karmaşık estetiği, endüstriyel mirası ve kentsel cesareti kutlayarak şehir yaşamının çok yönlü doğasını somutlaştırıyorlar. Bana göre bu çalışmalar toplumun, sosyal hayatın ve kent tarihinin korunması için gerekli birer araç. Sanatın kentsel çevrelerde dönüşüm, diyalog ve güçlendirme için nasıl bir güç olabileceğine dair daha derin bir anlayış kazanma ihtimalini sunan sergiyi görmeden evvel yahut gördükten sonra Seyrantepe’de yürüyerek bir tur atmanız çok iyi olacaktır.

bottom of page