top of page

Mamut 2019 için notlar


Genç ve bağımsız sanatçılara işlerini sergileme ve sanat dünyasıyla buluşturma olanağı yaratan Mamut Art Project, bu yıl 7. edisyonuyla 3 - 7 Nisan tarihleri arasında Küçükçiftlik Park'ta gerçekleşiyor. Ahmet Ergenç bu yıl da sergi alanı ziyaretinin ardından aklında kalan sanatçıları 10 maddede değerlendirdi

Mehmet Resul Kaçar, Xoz (domuz), Tuval üzerine yağlı boya,150 x 150 cm, 2017

1. Bu yılki Mamut’ta beni hem biçimsel hem de naratif olarak en çok etkileyen işler Mehmet Resul Kaçar’a ait. Bir sert coğrafyada, bir şiddetli-kurak alanda doğa, insan ve hayvan çatışmasını gösteren bu resimler, insanın aklına iktidarla boğuşan ve yer yer kendisi de iktidar olan figürleri getiriyor, baş belası bir sarmal. Bu resimlerde hissedilen şiddet ve huzursuzluğu, politik bir şiddet ve buna mükabil huzursuzluğun ifadesi olarak görmek mümkün: bu krizli zamanlara dair sert zeminde yapılan bir ‘okuma girişimi’ olarak görmek de. Affect olarak da yoğun bir pathos ve titreşimm barındırdığını söylemek isterim bu işlerin.

Barbaros Kayan, Moving Portraits, Arşiv Pigment Baskı, 2016-18

2. Barbaros Kayan da bir kriz hikayesi aktarıyor: malum göçmen / mülteci krizi. Bu konu hem fazla güncel, hem de temsili istismara çok açık olduğu için tehlikeli bir konu. Kayan, Suriye’den Türkiye’ye gelenlerin hikayelerini anlatmanın etkili bir formunu bulmuş: Hareketli Portreler adlı seride mülteci kamplarında yaşayanların portrelerinin üzerine geldikleri bölgenin -Kobane- manzaraları yerleştirilmiş. Çok açık ve etkili bir strateji: mülteciler terk ettikleri yeri kendi içlerinde ve üzerlerinde taşırlar. Burada bellek fiziksel bir karşılık bulup bedeni ele geçiriyor. Son zamanlarda ‘mülteci’ meselesi ve zorunlu göç krizi üzerine gördüğüm en iyi işlerden biri bu: hem siyaseten hem de temsil politikası açısından ‘doğru’ bir iş.

Ekin Çekiç, Horsepital, Fine art print, 2018

3. Ekin Çekiç’in fotoğrafları da benzer bir sertliği, bir hayvan hastanesi üzerinden hissettiriyor. Çekiç’in fotoğraftaki minimal, mesafeli ve soğukkanlı tavrı, bir tuhaf kurum olarak at-hastanesinin hissini daha da sertleştirip, şiddetlendiriyor. Foucault’nun "kurumlar", denetim ve güç ilişkileri üzerine söylediklerini hayvanlar üzerinde kurulan tahakküme de uyarlamak mümkün tabii ki. Ekin Çekiç, bu bakışla insanları odaklanmaya başlasa neler çıkar, onu da merak ediyorum.

Hasan Mert Öz, Nuh’un Oğlu

4. Hasan Mert Öz de kontrol sistemleri üzerine düşünen genç sanatçılardan biri. Nuh’un Oğlu adlı fotoğraf ve video işinde bir distopya tahayyül ediyor. Felaket sonrası bir manzara içinde, bir çöl simülasyonunda dolaşan "sefil" ve perişan bir figür, dünyada olmanın anlamı üzerine hem tanıdık hem de unheimlich düşüncelere neden oluyor. Son zamanlarda felaket-sonrası üzerine düşünen işlerin artması rastlantı değil herhalde: havada bir yaklaşan felaket hissi var, distopik bir his.

Kusay Tatlı, Anlatı I-III

5. Kusay Tatlı da distopyaların en meşhuru, artık "güncel siyaset" rafına taşındığı söylenen 1984’ten bazı cümleleri perdeye yansıtıyor. Bu cümlelerin yavaş yavaş kaybolması ve harflerin yerini tam anlam verilemeyen figürlerin alması, "distopya ad absurdum" durumunu hissettiriyor. Bu açıdan, günümüz Türkiye’si için gayet önemli bir iş bence. Ama 1984 metaforlarının artık karikatürleşecek kadar fazla kullanıldığını da söylemek lazım. Yeni bir metafor kurmak da çağdaş sanatın işi olmalı.

Dilek Yaman

6. Mamut’ta mevcut durumdaki kriz ve çatlaklara işaret etmenin yanısıra başka bir "alternatif"e işaret eden işler de var. Mesela, Dilek Yaman’ın fotoğraflarında görülen alternatif aile manzaraları. Çekirdek, mecburi aile dışında, gayrı-normatif aileleri gösteren bu fotoğraf dizisi, başka bir halin de mümkün olduğunu hissettiriyor.

İsmail Yılmaz, Eve Dönüş, 90 x 60 cm, 2018, Arşivsel pigment baskı

7. Başka bir hale meyleden bir fotoğraf dizisi daha var: İsmail Yılmaz’ın Eve Dönüş adlı dizisinde doğaya gidip, doğanın bir parçası olmayı deneyimleyen bir figürü izliyor. O figür yer yer cennetimsi yer yer de "beceriksiz" olan çıplaklığıyla akla Lars von Trier’nin Idiots’unu ve ormanda koşan çıplaklarını getiriyor. Bu işlerdeki çıplaklık hem bir kavuşma, hem de bir ihlal olarak okunabilir ki öyle, ikisi birden.

Ekin Keser

8. Bir "başka hal" önerisi de Ekin Keser’in video-işinden geliyor. Keser videoda öğretmenliğe başlayanların okuduğu öğretmenlik yeminini bozup, değiştiriyor. Tam bir culture-jamming akltivitesi olan bu okuma-eylemi, milli, merkezi ve ataerkil olan bir programın yerine evrensel, merkeziyetçi olmayan ve queer bir program öneriyor. Devlet jargonu ve söylemine önemli bir sivil müdahale.

Emel Kayın, Monad

9. Emel Kayın da bir alternatif alan önerenlerden biri. Monad adlı oda-yerleştirmesinde, mekanı kartonlarla kurup "yapaylaştırarak" bir düşünce alanı kuruyor. Duvarlar, yatak, klozet, lavabo, bunların hepsi ayrı bir anlam kazanıyor bu yapay setting’de ve bir anlamda bu oda bir ‘zihin odası’na dönüşüyor. İnsanı ağırlaştıran, meditatif bir etkisi var bu yerleştirmenin: düşünce için bir oda. Sanatçısı da bunu çok iyi ifade etmiş: “Monad kişiye, dünyanın zihnindeki karşılığını sorgulatmak amacıyla tasarlanmış kurgusal bir deneyim alanıdır.”

Börte İpek, Tatlı Rüyalar, Tuval üstüne akrilik ve yağlıboya, 140 x 130 cm, 2018

10. Son olarak, şahsen çok önem verdiğim "hafıza" ve temsil meselesini ele alan üç kişiden bahsetmek isterim. Börte İpek Unutulan Yüzler serisindeki figürlerinde zamanın iziyle deforme olmuş yüzler gösteriyor. Baconesk yamulmalara da sahne olan bu yüzler bir yandan da zamanın sularını hatırlatan bir akışkanlığa sahipler. Hafıza yüz oluyor burada. Vildan Hoşbak ise hafızayı gündelik mekan ve nesneler üzerinden ele alıyor ve yaptığı mekan minyatürleriyle, o mekanların tanıdıklık hissini kırarak yeni bir hafıza teması hissi açıyor. Bu minyatür mekanlardaki nadireler kabinesi hissini de not etmek lazım: küçük tuhaf şeylerin güzelliği. Emin Berk ise hafızayı bütün "şimdi ve burada"lığıyla ele almış. Günübirlik adlı dizisindeki fotoğraflar, gündelik olanı kaydederken, oradaki gündelik-dışı titreşimleri de kayda geçiriyor. Ufak sapmaların hafızadaki önemi için iyi bir dizi bu.

Bonus: Ayşe Tuğ

Gündelik hayat ve nesneler demişken Ayşe Tuğ’un resimlerinden de bahsetmek lazım. Çeşitli gündelik parça ve izlenimlerin düzensiz katmanlarda biriktiği bu resimler, insanda hayata ve (güya) önemsiz nesnelere yeniden bakma isteği uyandırıyor. Hemen hemen her şeyi "resim malzemesi" yapabilen Antonio Cosentino’da gördüğüm o resimsel esneklik ve dağınık dikkat Ayşe Tuğ’un işlerinde de var.

bottom of page