top of page

Mahalle (b)ağları

İzmir'in farklı semtlerinde yaşayan sanatçıların davet üzerine kendi mahallelerini fotoğraflayıp mahalle kavramını yorumladıkları ve böylelikle 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna yaklaşırken İzmir gibi bir metropolde nasıl farklı mahalle deneyimlerinin yaşandığının görselleştirildiği bir proje olan Mahalle@İzmir, farklı disiplinlerden gelen akademisyen, araştırmacı ve kültür profesyonellerinin mahalle kavramını kendi pencerelerinden ele aldığı metinlerle de zenginleşiyor. Ekim-Aralık 2020 tarihleri arasında, HAYY Açık Alan ve GAPO'nun iş birliğinde Kültür için Alan’ın desteğiyle gerçekleşen projeye yakından baktık

Yazı: İpek Çınar


Gözde Yenipazarlı, Bostanlı, 2020



Akademisyen Tonguç Akış, Mahalle@İzmir projesine eşlik eden açık seminerlerden konuşmacı olduğu bir seminerde Lefevbre’in mekân teorisi üzerinden mahalleyi tanımlarken, klasik bir kent/kırsal diyalektiğinin artık var olmamasından ve tarihsel anlamda ibrenin kente doğru evrildiğinden söz ediyordu. Mahallenin geleneksel/çağdaş, eski/yeni, duygusal/akılcı gibi ikililiklerin ortasında bir geçiş mekânı olarak tarif edilmesi, bu mekânı biricik bir konuma yerleştiriyor.


İtiraf etmeli, Lefebvre ile tanışıklığım çok da eskiye dayanmıyor. Ancak yakın zamanda başlayan tanışıklığımızda kendimi sıklıkla ona başvururken buluyorum. Özellikle mekân, mecra ve üretim ilişkileri üzerinden gelişen tüm düşüncelere yeni bir katman sağlayan Lefebvre; mekânı aynı anda algılanan, yaşanan ve tasarlanan bir ağ olarak konumlandırıyor. Tonguç Akış ise Mahalle@İzmir’in bir ayağı olan Mahallede Mekân Üretimi başlıklı konuşmasında “Mekânın üretiminin fiziksel ve sosyal yapısı ve bu ikisinin diyalektik bir şekilde bir aradalığı” sözleriyle bu teoriyi mahalle üzerinden okuyor.


Bir şey daha itiraf etmeli: Mahalle ve komşuculuk kültürünün çocuklar ve oyunlar aracılığıyla kurulduğu, hiç değilse bu kanal aracılığıyla da ebeveynlere yayıldığı bir çevrede büyümüş olsam da, bu kültürü pek benimsediğim söylenemez. Zira gününü evde oturup kitap okuyarak geçiren çocuklardandım. Şu anda ise yepyeni bir ülkede, yeni bir kültür ve dille boğuşurken içinde yaşadığım mahalle; markete yürüdüğüm kaldırım tarafından daha fazla şey ifade etmiyor. Bu nedenle Mahalle@İzmir projesine bakarken kendi mahalle algım üzerine de tekrar düşünmeye başladım. Belki de bulunduğum bu yeni ortamda, içine girdiğim bilinmezlik deryasını daraltıp keşfetmeye “mahalle” üzerinden başlamak benim de kendimi daha aşina bir yerde hissetmeme yardımcı olur? Kendi yeni mahallemi düşünüyorum, burayı bir şehir ve ihtimaller deryası olarak değil de her köşesine yürünebilir bir alan düşünürsem neleri sever, neleri hafızama kaydetmek isterim? Projeye eşlik eden çevrimiçi etkinliklerin kayıtlarını Youtube’dan dinlerken projenin bileşenlerinden olan Hayy Açık Alan’dan Saliha Yavuz’un da benzeri bir şeyi yaşadığını dinleyip gülümsüyorum. Atladığımız, ötelediğimiz en yakındakini hatırlamak ve onun ne ifade ettiğini -kendimizden yola çıkarak- tekrar düşünmek verimli bir alıştırma.


Geniş Açı Proje Ofisi (GAPO)’nun mahalle üzerine gerçekleştirdiği proje serilerinin çıkış noktası da bu. İlk olarak 2009 yılında, bir sonraki yıl Avrupa Kültür Başkenti olacak olan İstanbul’da gerçekleştirilen Taşınabilir Sanat projesinin bir ayağı olarak planlanan Mahalle, “Uçsuz bucaksız bir metropol hâline gelen İstanbul’da, yirmibirinci yüzyılın başlarında mahalle denince aklınıza ne geliyor,” sorusundan yola çıkıyor. Bu sorunun hem bir metropolü tanımaya küçük ölçekten başlamak hem de genellikle “öteki”ni fotoğraflamayı daha heyecan verici bulan fotoğrafçıların kendi alanlarına bakmasını sağlamak açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Nitekim proje yürütücülerinden Refik Akyüz de Geniş Açı Dergisi’ni sonlandırmalarının ardından daha çok yeni üretime yönelik projeler yapma isteklerinden bahsediyor ve bunun bir uzantısı olarak 2007’den bu yana gerçekleştirdikleri Vizyon Geliştirme Atölyeleri’nde gözlemledikleri bu durumdan söz ediyor:


Vizyon Geliştirme Atölyeleri’ne başladığımızda, fotoğrafçıların daha kişisel bir bakış açısı geliştirmesine yönelik olarak ufuklarını genişletmeye çalışıyorduk çünkü genel eğilim kişisel bakış ve bağ kurmaktan ziyade ötekine yönelmek ve onu fotoğraflamak şeklindeydi. Mahallede de benzer bir niyet var: Belki mahalle dediğimizde insanlar daha kolay bağ kurarlar, yahut kuramasalar da bu çelişkiler projeyi zenginleştirir diye düşünmüştük fikir olgunlaşmaya başladığında.


GAPO’nun diğer bileşeni Serdar Darendeliler ise Refik’in sözlerine şunları ekliyor:

Şehrin farklı noktalarındaki mahalle yaşantılarını belgelemek gibi genel bir çerçeve çiziyoruz belki ama proje aslında fotoğrafçıların mahalleleriyle kurduğu veya kuramadığı bağları temel alıyor. Aynı mahalleyi iki kişi fotoğraflıyor olsa bambaşka şeyler ortaya çıkabilir. Bu noktada fotoğrafçıların bakış açısı önem kazanıyor. Bu, İstanbul’da da böyleydi, şimdi Mahalle@İzmir’de de aynı şekilde. Son kertede çok subjektif çalışmalarla karşı karşıyayız. İstanbul’da olduğu gibi Mahalle@İzmir’de de katılımcıların deneyimleri, kendi yaşadıkları yerle bağ kurup kuramaması üzerinden şekillendi bütün çalışmalar.


Solda: Koray Akkanat, Gaziemir, 2020

Sağda: Aslıhan Güçlü, Çiğli, 2020



Mahalle@İzmir, İzmir’in farklı semtlerinde yaşayan fotoğrafçıların kendi mahallelerini fotoğraflayarak mahalle kavramını yorumladığı ve bu metropoldeki farklı mahalle deneyimlerini bir araya getirdikleri bir proje. Bu cümledeki birçok sözcük daha fazla açılmak için göz kırpıyor. Ancak benim için başlıca sözcük deneyim; bir başka deyişle bir yerin belgelenmesi değil, deneyimlenmesi üzerinden kurulan yapı oluyor. Proje koordinatörlerinden Saliha Yavuz’un da proje sunumlarında aktardığı gibi, “Mahalleyle ilgili, bütünde bir farkına varma hâli söz konusu.” Çoğu çalışma görsel anlamda belgesel fotoğrafçılığın kıyafetlerini giyiniyor olsa da, bağ kurmak kadar kuramamanın da projeye dahil olması çalışmayı başka bir noktaya taşıyor. Yaşayan ve yaşanan bir şehir imgesi üzerinden ilerleyen çalışmalarda fotoğrafçı aynı anda hem deneyimleyen hem de tasarlayan rolünde. Bu noktada özellikle proje öncesinde yaşadıkları mahallede pek vakit geçirmediğini belirten proje katılımcıları Aslıhan Güçlü, Oluş Beklemez, Koray Aykanat ve Sinan Kılıç; çalışmalarında fotoğrafı bir bağ kurma aracı olarak kullanıyor.


Solda: Esin İlmen & Oluş Beklemez, Karantina, 2020

Sağda: Aliye Erkurtulgu, Dumlupınar, 2020


Gözde Yenipazarlı ve Aliye Erkurtulgu gibi kimi katılımcılar ise çok uzun süredir aynı mahallede yaşayan ve hâlihazırda var olan bir ilişkiyi görselleştirmeye çalışan fotoğrafçılar. Proje sunumları sırasında Gözde’nin yaptığı “Kendi mahallende turist olmak,” tanımı beni en çok etkileyen ifadelerden biriydi. Esin İlmen de benzer bir biçimde, normalde de mahallesinde sıklıkla yürüyüşe çıktığını ancak bu yürüyüşler sırasında kamerasını yanına almadığını söylüyor. Gündelik hayatta kurulan bağın ve ortak deneyimlerin içinde mahalleyi bir adım uzaktan, bir bütün olarak görebilmek; aradaki bağı bu sefer tersine esneterek kendini dışarıdan bir bakışa dönüştürebilmeyi de gerektiriyor. Bu kez roller değişiyor.


Solda: Mert Çakır, Karataş, 2020

Sağda: Ali Cem Doğan, Umurbey, 2020


Fotoğraf çekmekteki rollerden bahseder ve bunu kişiler üzerinden ele alırsak, fotoğraflanan kişiyi anmamak namümkün hâle gelir. Kendi mahallesini fotoğraflayan bir fotoğrafçıyla aynı mahalleyi paylaştığı insan arasındaki ilişki, klasik bir fotoğrafçı ve konu/model ilişkisinden daha yatay bir ilişki biçimi sunuyor. Zira fotoğrafçıyla fotoğraflananın ya daha önceden ilişki kurduğu ya da projenin ardından ilişkisini sürdürme ihtimalinin yüksek olduğu bir ilişki biçimi bu. Bu nedenle Mahalle@İzmir de fotoğrafçının hiyerarşik üstünlüğe sahip olduğu ve bundan faydalandığı tehlikeli bir yapıdan uzak kurgulanmış. Proje katılımcılarından Mert Çakır ve Ali Cem Doğan’ın çalışmalarında sözleri ya da hikâyeleriyle daha şimdiden yer almış olan mahalle sakinlerinin kamera arkasına geçmesi de planlanmış. Projenin bir diğer katmanı olarak, sanatçıların da kendi mahallelerinden insanların fotoğraf çekmesine önayak olacağı bir yapı kurguladıklarından bahsediyor Serdar. Böyle bir katman eklemelerinin nedenini sorduğumda, 2009’da Taşınabilir Sanat projesi kapsamında gerçekleştirdikleri ilk Mahalle projesinin şehrin çeperi sayılabilecek Tuzla, Kartal ve Eyüp gibi ilçelerde sergilendiğini; bu süreçte de projenin ayaklarından birinin şehrin bu kısımlarında yaşayan gençlerin, düzenledikleri atölyeler kapsamında kendi mahallelerini fotoğraflamaları olduğunu anlatıyor. Benzeri bir çoksesliliği Mahalle@İzmir’de de yaratmaya çalıştıklarını anlatarak sözlerine devam ediyor:


Mahalle@İzmir’de de benzer bir şeyi nasıl yapabiliriz diye düşündük en başta, ama pandemi nedeniyle biz fiziksel olarak orada olamayacaktık. Bu nedenle bu kez sanatçılar kendi mahallelerinden insanlar belirleyip bunu teklif edebilirler mi, diye bir düşünce gelişti. Sanatçılara projede yer almaları yönünde teklif götürürken de bunu özellikle vurguladık. Buradaki amaç, mahallelilerin kendi yaşadıkları alanı profesyonel bir sanatçıya nazaran nasıl gördüklerini gözlemlemek. Acaba sanatsal kaygıları olmayan biri mahallesine nasıl bakıyor? Bu katmanı da işin içine dahil etmek istiyoruz.


Projenin pandemi ve deprem nedeniyle bir süreliğine ertelenmek zorunda kalınan bu ayağı, ilerleyen dönemlerde Mahalle@İzmir’in Instagram sayfası üzerinden paylaşılacak. Bunun yanı sıra Instagram üzerinden devam edecek bir diğer paylaşım ise Mahalle@İzmir projesine metinleriyle teorik katkıda bulunan akademisyen ve araştırmacıların ortaya çıkan işleri yorumlaması. Dolayısıyla proje yaşamaya devam ediyor; üretilmiş çok iş, üretilecek çok olasılık, eklenecek çok rol var.



Sinan Kılıç, Yeşilyurt, 2020

bottom of page