top of page

Loris Gréaud


François Salmeron, Loris Gréaud' la 13 Mayıs – 26 Kasım 2017 tarihleri arasında, Berengo Vakfı'nın katkılarıyla, Venedik, Murano Adası'nda Nicolas Bourriaud'ın küratörlüğünde gerçekleşen The Unplayed Notes Factory adlı projesi üzerine bir söyleşide bulundu.

François Salmeron: 2012’den beri projelerine verdiğin bu gizemli başlığın -The Unplayed Notes- manası nedir?

Loris Gréaud: Karlheinz Stockhausen hakkında anlatılan bir rivayetten esinleniyor başlık. Eğer bir konserden sonra Stockhausen’e müziğinin son derece gürültülü ve bestelerinde çok fazla ses olduğunu söylemiş olsaydık, Stockhausen bize, tam tersine, çalmadığı seslere, iki nota, iki tempo arasındaki boşluğa dikkat kesilmek gerektiğini söylerdi. Bununla birlikte, The Unplayed Notes’te iki eseri yan yana koymaya, “çalınmamış olan notayı,” yani aralarındaki boş alanı ön plana çıkarmaya çalışıyorum. İki nesneyi yan yana koyunca, aralarında muhakkak onları aynı zamanda dönüştüren bir bağ, bir düşünce zinciri oluşur. Benim içinse display fikri ağır basıyor: iki öneri arasındaki alan bir anlam, bir öykü oluşturur.

FS: Neden The Unplayed Notes’ten “sergi” değil de “proje” diye bahsediyorsun?

LG: Bu doğru, gerçekten sergi gibi düşünmüyorum. Benim için The Unplayed Notes hareketler, deneyimler, ve yollar silsilesi... Kendimi bir projeye adıyorum, ve projenin pratiğime yön vermesini ve eserlerin üretim biçimini tanımlamasını seviyorum. Zaten The Unplayed Notes’in bütün eserlerinde üretilen bir simya var. Mesela ateşle temas ettiğinde kristalize olan ve sonrasında avize gibi tavana astığım camdan objeleri oluşturan kum saatinin içindeki kumu malzeme olarak kullandım. Zamanı mühürlemek gibi.

FS: Venedik’te bienale paralel olarak gerçekleşecek The Unplayed Notes bu projenin son ayağı mı?

LG: Sondan bir önceki olacak. Eylül ayında da The Unplayed Notes kataloğu yayımlanacak... Lansmandan önce de küçük bir muziplik yapmanın peşindeyim! Bu kitap projenin hem nevraljik merkezi hem de sonucunu oluşturuyor. Özellikle The Unplayed Notes Virus’ün hakikaten planlanmış olduğunu gösterecek: kitapta bir bölüm, Dallas Contemporary öncesinde benim niyetimin ne olduğunu kanıtlar noter mühürlü bir mektupla, olayın nasıl meydana geldiğinin izini sürüyor. Açılış için önceden seçilmiş oyuncuların eserlerimi parçaladığı bir performans planlamıştım. Sonra istemli olarak sergimi eleştiren Amerikalı gazetecileri provoke ettim ve onlara hakaretler içeren e-maillar gönderdim. İçlerinden biri mesajımın içeriğini ortaya dökünce, inanılmaz bir polemik başladı ve medyada ve sosyal ağlarda bir virüs gibi yayıldı. Bunun üzerine bana yöneltilen bütün tepkileri, mektupları, hakaretleri ve tehditleri sıralamak ve virüsün ne kadar yayıldığını göstermek için bir Tumblr hesabı açtım! (http://theunplayednotesvirus.tumblr.com/) Olay inanılmaz bir boyut aldı!

FS: Venedik’te yedi ay boyunca eski bir Murano cam fabrikasını yeniden aktif hale getireceksin. Uzun zamandır kullanılmayan bir fabrikaya yeniden soluk vermenin senin için anlamı nedir?

LG: 2013’de Paris’te Yvon Lambert’deki sergim sırasında, ya da Dallas Contemporary’de binlerce kum saati kırdım ve içlerindeki kumları camdan objeler üretmek için kullandım. Fakat bir gazeteci bu kumun gerçekten insanlara ait olan kum saatlerinden gelip gelmediği konusunda kuşku duyduğunu dile getirdi. Camıyla meşhur, Murano Adası’nda bu objeleri üretmek için gerçekten iki sene kalıp kalmadığımı dahi sorguluyordu. Bu anekdot yeterince tuhaf çünkü bugün Venedik’te bulunan ve 60 senedir kapalı olan bir fabrikayı yeniden aktif hale getiriyorum. Her şeye rağmen, bu biraz çelişkili bir hareket. Muhakkak ki buraya tekrardan elektrik getirmek, ya da fırınları tekrardan yakmak gerekti, ama izleyici hemen farkına varacaktır ki mekan kangrenleşmiş, ve fabrika saçma sapan şeyler söylüyor, hatta kekeliyor. Onu yeniden hayata getiriyoruz ama onu repeat modunda bırakıyoruz.

FS: Projelerinde sıklıkla olduğu gibi, zanaat işçilerine çekiyorsun ilgiyi. Neden?

LG: Ben bir atölye sanatçısıyım, ama kendimi aynı zamanda bir orkestra şefi gibi görüyorum. Şantiyede olmayı ve üretimin ağırlığını hissetmeyi seviyorum. Aslında, bana yöneltilen estetik sorunsalına cevap verebilecek kişileri bulmaya çalışıyorum. Burada, fabrika maestro ve asistanları tarafından harekete geçiyor. 1201’de Venedik’in bütün cam ustalarının Murano’ya üretim sırlarını saklamak üzere gittiğini öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Bu olayı bir parça daha gizemli hale getiriyor... The Unplayed Notes Factory’de, maestroların çalışması bir koreografi oluşturuyor: usta cama üflüyor, ve asistanı onu soğuma alanına götürüyor. Parça daha sonra mekanik bir rayın üzerine konuyor, oradan düşüyor ve kırılıyor. Asistan parçaları topluyor, ve onları tekrardan fırına koyuyor. Bütün bunların sonsuz bir döngü içinde, beyhude bir işleyişi var. Aynı anda hem üretim hem yıkım.

FS: O halde The Unplayed Notes Factory hem üretken hem performatif bir proje. Aynı zamanda belirli bir atmosferi yeniden meydana getiriyor, sanki bizi geçmişe daldırıyormuşsun gibi...

LG: Evet, mekanı renklendirmek, fabrikanın eskiden çalıştığı zamanlardaki gibi kokmasını sağlamak için Visual Effects ve SFX Designer ile de çalışıyorum. Sinematografik bir ortam oluşturduk, ve bir deneyim ürettik: izleyici tuhaf, ürkütücü bir sahneye, adeta referansı olmayan bir evrene giriyor, biz de onu bırakıyoruz süzülsün... Ancak eser karşısında ne kadar vakit geçireceğine kendisi karar veriyor. The Unplayed Notes Factory’de otoriter bir üslup yok. Projeyi daha ziyade yaşayan bir tablo gibi anlamaya çalışmak lazım. Bir de maestrolar cama izleyicinin önünde üflüyorlar. Dolayısıyla izleyici fabrikanın kulislerini görebiliyor, ve bu durum projenin başta oluşturduğu gösterişli tarafının etkisini azaltıyor.

FS: The Unplayed Notes Factory, Venedik Bienali’nden farklı olarak nasıl bir deneyim vadediyor izleyiciye?

LG: Amacım Bienali eleştirmek değil, ki sanat dünyasındaki en önemli mekan olmaya devam ediyor Venedik. Ama kendi kendime dedim ki, Bienal’e paralel olma riskini göze alıp, onun yoğun ritmine, empoze ettiği gezi parkuruna karşı bir direnç alanı önerisinde bulunmalıyım. Murano cam fabrikasına gelebilmek için bir vapura binmek gerekiyor. Bienal’in saatleriyle uyuşmayan saatlerde işliyor bu vapurlar. The Unplayed Notes Factory şu halde izleyicisine bir randevu veriyor – bu Duchamp vari bir fikir. Mekan maestrolar olmadan işlemiyor, onlar olmadan ortada bir eser de yok. Adaya geçmek yetmiyor, bir de fabrikayı bulmak için Murano adasında baya bir gezinmek gerekiyor. Bu da Bienal’in histerisinden farklı bir zaman algısı yaratacak. Venedik’teyken insan kendini bir kar küresi, dondurulmuş bir dekor, geçici bir kapsül içindeymiş gibi hisseder. Benim projem uyuyan güzel gibi algılanacak bir Venedik fikrini kuvvetlendirecek.

bottom of page