top of page

Kuzguncuk sanatı


Matt Hanson, bir Temmuz günü boyunca Kuzguncuk'u gezip geniş caddeleri arşınladı. Kelimat Galeri'deki Özkan Gencer sergisini gezdi, Çınaraltı'na indi, Buket Uzuner'in Kumral Ada-Mavi Tuna'sının peşine düştü. Artık eski sakinlerinden pek azı orada olsa da, Kuzguncuk'un hâlâ ve inatla muhafaza ettiği ruhunu yazdı

Kuzguncuk, Fotoğraf: Elif Kahveci

Kadın muhitte henüz yeniydi ve herkesin kıro olarak tanımladığı bir yere ufacık bir merak emaresiyle taşınarak hissizce ve isteksizce yaptığı tüm varsayımlarını yok etmişti.

Bu yeni, alaycı komşu, tek sandalyenin anca sığdığı gömme dolap büyüklüğünde bir dükkânı olan berber Murat ve bir arkadaşıyla birlikte dükkânın sokağa taşan kısmında oturduktan sonra şehrin en büyük caddesi İcadiye'ye doğru yürüdü. Murat oradaki esnafa, tüm taksi şoförlerine ve manava viski ikram etti. İçen olmadı. Yalnızca önlerinden geçen piyango bayisi sahibine alaycı bakışlar atarak gülüştüler.

İcadiye Caddesi, Fotoğraf: Elif Kahveci

Kadın İcadiye Caddesi'ndeki gezintisine devam ederken, caddenin karşısında, Hagios Panteleimon Kilisesi'nde loş bir kapı aralığı dikkatini çekti. “Muhayyer” yazıyordu. Sallana sallana içeri girdi, masanın üzerindeki garip terzi işçisi mankenine bakarken orada oturan iri yarı, sakallı adam onu çay içmeye davet etti.

“Ben antikacı değilim, eskiciyim,” diyerek mesleğini açıkladı. "Adım Doğan."

Kadın ona Kuzguncuk'ta eksantrik bir eskici olmadan evvel neler yaptığıyla ilgili sorular sordu göz kamaştırıcı tarihi eserleri dikkatle incelerken. Çoğu paha biçilmez görünüyordu.

"Şu anda yaşadığım hayattan bambaşka bir hayattı," diye yanıt verdi. “Bak! Buradaki hiçbir şey satılık değil. Bazı şeyler alınıp satılmak için değildir."

Kadın eline küçük, yuvarlak silindir bir kutu aldı. Yüzeyi pürüzsüz ve beyazdı. Ortaçağ Osmanlı tarzında giyinmiş kadın tablolarıyla tasarlanmıştı. Malzeme kemik veya kabuktan gibiydi. Adam karşılığında bir şey istemeden verdi kutuyu. Kadın ise, halen böyle maneviyat dolu mekânların olduğunu ve daha da mühimi, sanatın nesnelerin takas edilmesiyle sınırlı olmadığını hatırlamanın yüzünde bıraktığı bir gülümsemeyle bakıyordu.

Ayios Panteleimon Rum Kilisesi çan kulesi, Fotoğraf: Elif Kahveci

Kelimat Galeri kapılarını aylık bir sergi için açtığında Temmuz'un 22'si, bir cumartesi günü akşamüstüydü. Türkiyeli ressam Özkan Gencer'in yirmi eseri sergilendi o gün. Sanatçının kendisi de oradaydı ve galeri sahibi Adnan Alahmad ile konuklarını karşıladı. Ilık yaz günü ağır ağır sonlanırken Kuzguncuk'un ünlü hobi bahçesinin yakınlarındaki Bostan Sokak boyunca oturan yaklaşık 30 kişi sergiyi gezmişti.

Yerliler Bostan Sokak'ı her çarşamba günü kurulan, meyve ve sebzelerin bolca satıldığı açık hava pazarlarıyla tanıyorlar. Bostan Sokak'taki Pulat Çiftliği restoranıysa, taze çiftlik ürünleri ve bilinçli ücretlendirmeyi savunan yeni bir mekân. Kelimat Galeri, sanat sergilemeye bir yıl önce burada, Kuzguncuk'ta başladı. Ondan önce Adnan Alahmad'ın Şişli'de dükkânı vardı, ancak Kuzguncuk’ta sanatseverler ve yeniden hayat bulan estetikle birlikte nihayet mutlu olduğunu söylüyor. İstanbul'dan da önceyse Alahmad ailesinin Suriye'nin Halep kentinde iki sanat galerisi vardı. Alahmad Bey'in oğlu Karam, Kelimat'ta asistan; Özkan Gencer konuklarla Türkçe, İngilizce ve Arapça konuşurken serginin fotoğraflarını çekiyor. Annesi çoğu zaman bilgisayar başında, en yeni koleksiyonlara göz atıyor. Gencer'in sergisine Karam'ın kız kardeşi de geldi. Tüm aile bu iş için seferber, her ay sergi için nefis yemekler de pişiriyorlar çünkü Alahmad Bey sanata aç konuklarına Suriye usulü falafel ve humus da ikram ediyor, bizzat.

Kuzguncuk bostanı, Fotoğraf: Elif Kahveci

Alahmad Bey'in Art Brut olarak bilinen sanatsal hareket için zaafı var ve Kelimat'ta Fransız sanatçı Jean Dubuffet'e belirli bir üslup ve kürasyon felsefesini oluşturma konusunda rehber olarak sık sık atı a bulunur. Dubuffet, Oryantal motifleri modern kavramlarla kaynaştıran sanatçıları sergiliyor. Aynı zamanda Outsider Art olarak da bilinen Art Brut terimi, kültürel düzenin dışında yapılan sanatı tanımlamak için sanat eleştirmeni Roger Cardinal tarafından 1972'de ortaya atılmış.

Örneğin, Gencer'in sergisi, gerçeküstü bir rüya mantığında, hem mitolojik hem de psikolojik başlıca temalar üzerine kurulu çarpıcı bir varyasyon. Çarpık zeminler üzerinde ve küçük parçalara ayrılmış geometrik/post-realist arka planlarla dokunmuş gökyüzünde yüzen, üçgen şeklinde ekose desenli bir fil. Tekerrür eden karakterler ve görüntüler, hikâyeleri saf duygularla anlatan ince renk çeşitlemelerinde geçiş yaparlar. Biçimsel ve nedensel sorular sorar ve romantizm, aile, bellek, yaş, yer ve seyahat sorularıyla yanıtlar.

Kelimat, Suriyeli ve Iraklı sanatçıları Türk sanatçılarla aynı sergilerde buluşturuyor. Geçmiş sergilerde Sema Maşkılı, İbrahim Alhasun, Akrem Zave, Sali Turan ve Fatih Urunç gibi isimler yer almıştı. Nitekim Kelimat Galeri, Fatih Urunç'a adanmış ortak bir sergide Kuzguncuk'un başka bir sanat eviyle işbirliği yapmıştı; yine İcadiye Caddesi'ndeki Bostan Sokak'ta, Mona Sanat Galerisi.

Mona Sanat Galerisi sahibi ve küratörü Volkan Özgürcan, bir usta olarak gördüğü ve 2012 yı- lında 46 yaşındayken henüz kendisiyle tanışamadan zamansızca hayata veda eden Fatih Urunç için "Her zaman sarhoştu," diyor. "Gece gündüz uyur ve sadece resim yapmak için uyanırdı."

Çınaraltı Kahvesi, Fotoğraf: Elif Kahveci

Urunç garip ve buralara ait olmayan bir ustaydı. Resimlerinin psikotropik renkler ve çocuk formlarıyla, hayatın ötesinde bir alana seslenen ustaca bir coşkunluğu vardı. Mona Sanat Galerisi'ne adım attığınızda karşınıza çıkan ilk resimlerden biri gövdesiz soyut kafa, soluk kahverengi uyuşturucu etkisindeymiş gibi bakan gözler ve geniş, açık, kan kırmızısı ağzıyla Munch’ın Çığlık'ına benzeyen Urunç eseri oluyor. Bu eser Mars'ta Yerçekimsiz olarak adlandırılmış; resme bakıldığında hissedilen de tam olarak bu.

Mona Sanat Galerisi, Muhayyer'in yanında, daha önce bir Yunan ailenin yüzyılı aşkın süre yaşadığı tarihi bir evde bulunuyor. İçindeki birçok sanat eseri, onları asla satmayacağını söyleyen Özgürcan'ın kişisel koleksiyonunun birer parçası. Yusuf Katipoğlu, Abidin Dino, Adnan Turani, Bayram Gümüş ve sıklıkla köpeğiyle yürürken karşılaştığı yerel sanatçı Mine Göker'in orijinal eserleri arasında, Salvador Dali'nin orijial imzalı bir baskısı da var.

Özgürcan, Naif Sanat geleneğinde özel bir yetenek ve şöhrete kavuşacak sanatçıları kendine has bir tarzda sergiliyor. Art Brut'a benzer şekilde, resmi eğitimi olmayan herhangi bir sanatçı Naif Sanat'ın savunucusu kabul edilir ve en tanınmışları Henri Rousseau ve Frida Kahlo'dur. Şimdilerde Özgürcan tüm kartlarını Bursa menşeli, yükselen yıldız sanatçı Taner Yılmaz'a oynuyor. Yılmaz, karakalem için eşsiz bir yetenek ve kadın portrelerini harmanlamada göz alıcı bir hünere sahip.

Nail Kitabevi sanatçı Aptulika'ya ait erkek egemen edebi karikatürlere yer verse de, kadınların Kuzguncuk sanatındaki rolünün sanatla ilgilenen erkekler için konu ve ilham kaynağı olduğu bir gerçektir. Örneğin sevilen romancı Buket Uzuner, Kuzguncuk'ta ulusal çapta en çok satan ödüllü romanın, Kumral Ada-Mavi Tuna'nın yazarı.

Buket Uzuner, Nail Kitabevi'nin önünde

Buket Uzuner, Nail Kitabevi imzalı bir eseri için yüzünü bakırdan bir ikona işleyen Bihrat Mavitan'la da yakın arkadaş. Hâlâ hayattayken böylesine ölümsüzleştirilmek mutlak bir onur. Birçok Kumral Ada-Mavi Tuna hayranı, kitabın karakterlerinin izinden giderek Kuzguncuk kıyısına inip, İsmet Baba Balık Restaurant'ta bir kadeh rakı ve Çınaraltı Cafe'de bir fincan Türk kahvesi içmeye gelen ikinci kuşak okuyucular.

Kuzey ve Güney Amerika'daki kitap turlarından döndükten sonra en son yazdığı romanı HAVA'nın yayınlanmasına hazırlanan güzel yazar, Temmuz ayı sonlarına doğru nostalji için aylardır burnunda tüten Kuzguncuk'a gitti. Yaşlı çınar ağaçlarının devasa dallarının altında, Boğaz'dan esen yaz rüzgârının serinlettiği bir öğle sonrası birkaç kadeh içki içti; Lizi Behmoaras'ın, kendisinin ve meslektaşlarının, ulusun kalbine dokunan kitaplar yazmasında esin kaynağı olan eski bölge halkının gerçek hikâyelerini hatırladı.

Kuzguncuk bostanından Kuzguncuk evleri, Fotoğraf: Elif Kahveci

Kalan Yahudilerin sayısının bir, Ermenilerin iki, Yunanlıların ise üç elin parmaklarını geçmediği söylenebilir hatta. Efsanevi sanatlara ilham veren ve tarihteki emsalleri muhiti karşı konulamaz bir şanla aşılayan insanların hepsi yok oldu fakat binalarıyla, mezarlıklarıyla ve günümüze kadar gelen hikâyeleriyle yaşamaya devam ediyorlar.

Mimar ve şair Cengiz Bektaş, çok sevdiği Kuzguncuk'un tarihi evlerini restore ettiğinde mahalleyi bir sanat formu olarak görüyordu. Ali Akay ise Bektaş'ın Kuzguncuk'taki mimari yapıyı canlandırmasını kültürel postmodernizmin en iyi hâli olarak tanımlayarak, felsefesinin izinden gitti.

Mahallenin eski zamanlardaki inanç ve kültür çeşitliliği gereğince Kuzguncuk'tan esinlenen günümüz sanatçıları, yazarları ve girişimcileri yaratıcılığın buradaki doğal çeşitliliğinden ve evrensel çoğulculuğundan yararlanıyorlar. Kadın ise şu anda orada, sıcak kafein ve uykusuz gözlerden başka bir şeyin olmadığı o sokaktaki evinde.

Comments


bottom of page