top of page

Kusursuz kusurlarla dost olmak


Ali Şentürk’ün kişisel sergisi Biz Bu Değiliz, Bu Bizden Geriye Kalan, 5 Eylül - 12 Ekim 2019 tarihleri arasında Mixer’de gerçekleşti. Sanatçının kusursuz, parçalanmış beden uzuvları amorf yapılı biçim ve formlarla bir araya gelerek izleyiciyle alışık olunmayan ama keyifli bir diyalog kuruyor. Beden ve ruhun varlığını sorgulayan sanatçı, ele aldığı konuyu farklı anlatım teknikleriyle eserlerine aktarıyordu

☕️ 12 dakikalık okuma

Ali Şentürk, Biz Bu Değiliz, Bu Bizden Geriye Kalan sergi görüntüsü

“Son yıllarda açılan sergilerin isimlerine baktığımızda isimler acı, hüzün, öfke, karamsarlık içeriyor; sanatçılar bir şey söylemek istiyor, biz bunu duyuyor muyuz?”

Bu sözler, geçtiğimiz yıl Pilevneli Project’te KAĞIT sergisindeki eseri üzerinden bir araya geldiğimiz çok sevgili Ali Şentürk’e ait. O dönemler bir serzenişi düşündüren sözleri Biz Bu Değiliz, Bu Bizden Geriye Kalan ile ilk izlerini gösteriyor belki de. Sanatçı, bir araya geldiğimiz 7 Büyük Günah’ta, acınası günahlara sonsuz yücelik bahşeden Dante’nin İlahi Komedya’sından ilham alıyor ve hatalarını arayan kusursuz tekrarları, 7 Büyük Günah üzerinden izleyicisine yansıtıyordu. Birbirini tekrar eden kusursuz figürler, arka fonda yer alan parçalanmış uzuvlarla yedi ayrı desende bir araya gelerek isimsiz günahları sahipleniyordu. “Hiçbirinin ismi yok çünkü herkes kendi günâhını kendi seçsin istedim" diyen Ali Şentürk, kesip atılan günahların ne olduğunu sorgulamak yerine onları şekillendiren yargı ve değerlerin birey üzerindeki yıkımlarına uzanıyordu. Belki de pek çok iyilik, kusursuzluğa giden yolda zorunluluğu tabii kılan itaatler jestiyken aynı yolda şekillenen pek çok hataysa, eserleri üzerinden ruha seçim hakkı veren bir özgürlüğe kapı açmış oluyordu. Bu bağlamda 7 Büyük Günah, sanatçı ve izleyicinin Biz Bu Değiliz, Bu Bizden Geriye Kalan ile yaşayacağı “büyük bir değişim ya da inşa sürecine önceden haber veren” yepyeni bir başlangıcın ilk sinyallerini veriyordu.

Ali Şentürk, Mixer’deki Biz Bu Değiliz, Bu Bizden Geriye Kalan isimli kişisel sergisiyle 5 Eylül’de izleyicileriyle buluştu. Dört yıl önce başlayan üretim süreci, sanatçının derinlerine ve aslında çok daha öncesine uzanıyor. İlk defa bu kadar açık fakat mesafeli bir üretim sürecinde bulunduğunu belirten Şentürk, anlatmak istediği tüm duyguları kendisi için doğru olan, en iyi biçimde aktarabileceği malzemelerle çalışıyor. Bu bakımdan anlatım tekniği mekân içerisinde çeşitlenen; resim, video, yerleştirme gibi farklı disiplinlerle birlikte ana disiplini heykelden de üretimlere yer veriyor. Bir izleyici olarak eserlerle malzemenin, dokunma duyusuyla kurduğu güçlü ilişki dikkatimi çekiyor. Ali Şentürk izleyicinin neyi deneyimlemesini istiyorsa malzeme seçimini ona göre planlayan bir yaklaşım benimsendiğini belirtiyor. Bu bağlamda sanatçı, kendisinden esere geçen deneyimi ve hisleriyle izleyicinin kendi hikâyelerini buluşturabileceği basit ama güçlü çağrışımlar yaratıyor. “Büyük korkuları geçmişten çağırmak ve onlarla yüzleşmek, çoğumuz için hiç kolay değil” diyor Ali Şentürk. Nitekim, üzerine konuştuğumuz güncel sergisinde de aslında tam olarak bunu yapıyor ve bizlere kusursuz kusurlarıyla şekillendirdiği bir davet eli uzatmış oluyor.

Ali Şentürk, her birinizi bi ayrı sevdim, 2019

Biz Bu Değiliz, Bu Bizden Geriye Kalan izleyicilerini, her birinizi bi ayrı sevdim (2019) adlı heykel disiplindeki eseriyle karşılıyor. Çalışma, birbiri ardınca sıralanan, hafif gri ve parlak yüzleriyle 14 küçük silüetin birleşiminden oluşuyor. Öne çıkan ağız ve burun yapılarıyla gözlerini göremediğimiz silüetler, Ali Şentürk’ün “-mış gibi” yaptığı, kendi temsillerini yansıtıyor. İdil Deniz Türkmen’in sergi için kaleme aldığı yazıda, beden ve ruhun gerçekliği üzerine bir anlatıda buluşan her birinizi bi ayrı sevdim, bu bağlamda izleyici ve kendisi arasında da güçlü bir paradoks yaratmış oluyor. Ali Şentürk, söz konusu gerçekliğin irdelendiği medyumun başlı başına “-mış gibi”ler dünyası olduğunu belirterek daha ilk andan itibaren sergideki gerçekliğin, varsayımsal sınırlarında gezinmiş oluyor ve izleyiciyi de bu sınırlara davet ediyor. her birinizi bi ayrı sevdim, sanatçının kullandığı malzemeyle ele aldığı konu arasında da güçlü bir bağ kuruyor. Polyester ve mermer tozunun birleşiminden şekillenen malzeme “mermerimsi” yapısı nedeniyle, Ali Şentürk’ün eserdeki “-mış gibi” olma halini kuvvetlendiriyor. Daha öncesinde mermerit dökümün mezar taşlarında kullanıldığını öğreniyorum. Bu bağlamda Ali Şentürk’ü temsil eden silüetleri, malzemeyle kurduğu ilişki içerisinde, aslında ruhu olmayan bir bedenin temsili olarak da okuyorum. Söz konusu “-mış gibi”lerin yarattığı temsil etkisini, mermeritin kullanıldığı mezar taşlarıyla birleştirdiğimde Biz Bu Değiliz, Bu Bizden Geriye Kalan başlığıyla gerçekten de genelleyebileceğim, çarpıcı bir anlamın etkisinde kalıyorum.

“Gerçek olmayanın, belki de hiç var olmamış olanın temsilleri peşinden giderek, onun doğruluğuna inanıp bunun için yaşamış gibi olmak, sanatçı olmak” diyor Ali Şentürk. Yaşamı ve sanat pratiğini iç içe geçiren bir kimliğe sahip olduğunu göz önünde bulundurarak, üretimlerinde şekillenen kusursuzluk kavramını ve sahip olduğu gerçekliğin üzerine birtakım sorgulamalar yapıyorum. Bu bağlamda her birinizi bi ayrı sevdim, ayna metaforu ile ifade edilebileceğim, temsilin temsili olabilecek bir yaklaşım getiriyor belki de. Öyle ki beden ve bireyi ayıran çizgi, bir kimlik kavramı etrafında şekilleniyor. Bu noktada birey sahip olduğu bedeni, olması istenen değer ve jestleriyle bir kimliğin temsiline çeviriyor. Aynalar, bedenine bakan bir kişinin zaman içerisinde daha çok benimsediği “kimlik” kavramını yansıtan bir araca dönüşüyor. Ali Şentürk, bu sergi için “gerçek bir Ali Şentürk” sergisi derken, belki de iki kimliğiyle (sanatçı ve birey) “-mış gibi” yaptığı kusursuzluk jestinin temsiline uzanıyor. her birinizi bi ayrı sevdim, gerçekten de sanatçıyı yansıtırken bu noktada “temsilin temsiline” uzanan bir yaklaşımı da beraberinde getiriyor. Öte yandan bir kişi, aynalarla kaplı bir odaya girdiğinde göreceği tek şey kendisi ve çevresini yansıtan, sonsuz sayıda kendisine karşılık geliyor. Nitekim bu kişiler, bireyin kendisi yerine sonsuz sayıda çoğalan kusursuz tekrarlarından oluşuyor. Bu bağlamda yansımalar, bedenin temsil ettiğini bireye her gün anımsatan, ancak hiçbiri gerçekten “o” kişi olmayan bir yaklaşım da beraberinde getiriyor. Ali Şentürk’ün önceki işlerinde olduğu gibi her birinizi bi ayrı sevdim eseri de, aslında gerçek Ali Şentürk var olmadan diğerlerinin de olamayacağı, dolayısıyla her birinin tıpkı aynalardaki gibi, birinin temsili üzerinden diğerini tamamlıyor ve izleyicisini; sanatçı-eser-malzeme arasında gelişen paradoksal bir ilişkiye sürüklüyor. Bu bağlamda her birinizi bi ayrı sevdim, belki de gerçek Ali Şentürk'ün gizlendiği bir noktadan kendi varlığı üzerine bir ayna tutuyor ve izleyiciye pek çok farklı Ali Şentürk sergiliyordur. Bu noktada şu soru, yüzü olmayan silüetlere daha yakından baktıran gizemli bir gerçeği sorgulatıyor; gerçek Ali Şentürk hangisi ya da nerede?

Ali Şentürk, Biz Bu Değiliz, Bu Bizden Geriye Kalan sergi görüntüsü

Sergide kusursuz görünümleriyle dikkat çeken, beş parmağın hangisini kessen acımaz (2019) isimli eseri, sanatçının her birinizi bi ayrı sevdim eseri ile aynı bağlamda değerlendirilebilecek bir yaklaşım içeriyor. Eserlerin kendi içerisinde birbirini tamamlama durumu, sergi mekânıyla da ilişkilendirilerek, çalışmaların ikili diyaloglar halinde sergilenmesine olanak tanıyor. Ali Şentürk, bu noktada her birinizi bi ayrı sevdim ile taşınabilir basit ağır yükler (2019)’in birbirini tamamladığına dikkat çekerken aynı diyaloğu beş parmağın hangisini kessen acımaz ile ben bu değilim, bu benden geriye kalan (2019) arasında da yarattığını belirtiyor. ben bu değilim, bu benden geriye kalan Şentürk’ün kusursuz beden uzuvlarının üzerine biçimsiz bir formun varlığını yerleştiriyor. Bu çalışma ilk başta bir izleyici olarak eseri, kaplumbağa formuyla ilişkilendirmeme neden oluyor. Parmakların temsil ettiği kusursuzluk kavramını sanatçının kendisiyle ilişkilendiren eserde, Şentürk’ün kesip attığı kusursuz kusurlar, parmakların üzerindeki biçimsiz bir yığın olarak bir bakıma sergi mekânına taşımış oluyor. Söz konusu okumayı kendisiyle konuştuğumuzda ilk başta ben bu değilim, bu benden geriye kalan’ın üzerinde ağır bir kaya olan ve sanatçının kendi parçalarından oluşmuş, yeni bir form olarak kendisini yansıtmayı planladığını belirtiyor. Üretim sürecinde sanatçının parmaklar üzerindeki ağırlığa pek haz etmediği, pembeye yakın tonların, uygulanması ile söz konusu biçimsiz formun başka bir boyut kazanmasına dolayısıyla sergilenen yapıtın değişmesine neden oluyor. Amorf form için “üzerine eklenen renklerle yumuşacık, sakız gibi bir hal aldı” diyen Şentürk, malzeme ve renk ilişkisinin eser üzerindeki etkisini böylelikle izleyicisine yansıtmış oluyor. Sanatçı, bu yapıyı kusursuz parmaklara zorla verilmiş sevimli bir yük olarak tanımlarken, ben de bir izleyici olarak söz konusu okumayı, büyük değişiminin çarpıcı bir yansıması şeklinde okuyorum. Öyle ki Ali Şentürk daha önceki üretimlerinde kusursuz hatalar yapmaya çalışırken dahi her hatada yenisine başladığını, bu bağlamda içindeki kusursuz tekrarların eserin dışına da yansıdığını vurgulamıştı. ben bu değilim, bu benden geriye kalan, belki de bu bağlamda eserin dışına taşan tüm kusurlu yapıları esere de aktaran bir yaklaşım benimsiyor ve belki de sanatçı, ilerleyen üretimlerinde kesip attığı kusursuzlukların daha kusurlu olabileceğinin sinyallerini de vermiş oluyor.

Ali Şentürk, Biz Bu Değiliz, Bu Bizden Geriye Kalan sergi görüntüsü

Serginin son eserinden bir adım geride yer alan biz bu değiliz, bu bizden geriye kalan (2019), izleyicinin eserle kurduğu ilişkide malzeme-deneyim etkileşimine dikkat çeken, çarpıcı bir yaklaşım sergiliyor. Eser, sıvı lateksle birbirine yapışan iki elin birbiriyle olan ilişkisini video disiplini üzerinden izleyicisine yansıtıyor. Sanatçı, üretimde kullandığı lateksi “birbirlerinin derisini büyük bir aşkla soyan iki eli buluşturan” bir araç olarak tanımlarken, deneyimlenmesini istediği duyguyu ise böylelikle izleyicisine yansıtmış oluyor. Bu bağlamda izleyici, söz konusu eseri bir süre boyunca izlemeye devam ettiğinde sürekli olarak birbirine yönelen iki elin görüntüsü yerine lateksle gelişen soyulma haline, zihinde yarattığı çağrışım ve deneyimleri üzerinden belki de yeni bir anlam yüklüyor. Bu bağlamda sergi mekânıyla kendi aramda aşamadığımı hissettiren sonsuz bir boşlukta şekillenen mesafe, bir izleyici olarak eserle kurduğum ilişkiyi malzeme üzerinden sorgulamaya yöneltiyor beni. Bu durumu sanatçıyla paylaşıyorum ve kendisinden aldığım yanıt izleyicide uyandırmak istediği duyguların tutarlılığı ile eserlere aktardığımız izleyici hikâyelerinin benzer olup olmadığı konusunda bir tebessüm yaratıyor. Şöyle diyor Ali Şentürk, “Bazıları senin gibi mesafe hissetti, bazılarının dokunma, bir olma isteğini artırdı. Herkes kendi payına düşeni yaşadı gibime geliyor.”

Ali Şentürk, taşınabilir basit ağır yükler,

Tuval üzerine akrilik, 100 x 60 cm, 2019

Ali Şentürk, Biz Bu Değiliz, Bu Bizden Geriye Kalan sergi görüntüsü

Biz Bu Değiliz, Bu Bizden Geriye Kalan, serginin sonuna gelen izleyicisine bir düzeltme aracı olarak çizgi (2019) ile veda ediyor. bir düzeltme aracı olarak çizgi, Şentürk’ün oluşturduğu kurgusal bir kırığı; boş bir sayfayı andıran, daha küçük bir düzlemle mekân duvarı üzerinde iç içe geçiriyor.

Düşünüyorum da tüm sanat eserleri en temelinde düz bir çizgiyle başlıyor, yaşam ve ölüm arasında göremediğimiz, incecik bir çizgiyle sonlanabiliyor. Hayatlarımızı şekillendiren ya da öyle olduğuna inandığımız, belki de göremediğimiz ne kadar çok çizgi var. Asıl olan mükemmel bir çizginin peşinden gitmek yerine, o çizgiyi her koşulda kabul edip onunla birlikte süregelen yolda olabildiğince devam edebilmekte. bir düzeltme aracı olarak çizgi Ali Şentürk’ün ve biz izleyicilerinin, belki de kusursuz kusurlarıyla yüzleşebildiği belki de onlarla dost olabildiği ve yine belki de “-mış gibi” olmayan, kusurlu bir dünyaya doğru emin adımlarla ilerliyordur. Kendisinin de dediği gibi, “kusursuz kusurlarımızı saklamanın bir anlamı yok.” Öyle değil mi?

bottom of page