top of page

Kültürün damgalanması


31 Ekim - 3 Aralık 2016 tarihleri arasında Hasköy iplik fabrikasında gerçekleşen İsmet Doğan'ın "Ben bir bedenim" sergisinin küratörü Franziska Niemand, Raşit Mutlu ile İsmet Doğan ve sergi hakkında konuştu.

Fransizka Niemand ve İsmet Doğan

İsmet bey bu serginin bir “retrospektif” sayılamayacağını söyledi. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Sergi üzerine çalışmaya başladığımızda talep retrospektif bir sergi oluşturmaktı. Ancak serginin İplik Fabrikasında yapılacağı kesinleştikten sonra bir konsept düşünmeye başladım ve bunun yaygın anlamıyla retrospektif bir sergi olmayacağı belli oldu. En tanınmış eserlerin bir sergisi değil; daha önce gösterilmemiş ya da yayımlanmamış eserlerine de yer verdik. Dahası bu sergi İsmet Doğan’ın çalışmalarına kronolojik bir bakış sunmuyor, seksenlerden başlayarak günümüze kadar yaptığı çalışmaları serilerin birinden ötekine gelişmeleri göstererek sunmuyor.

Bununla birlikte tüm üretim dönemlerinden çalışmalar gösterildiği için serginin retrospektif bir karakteri olduğu da inkâr edilemez. Ne var ki farklı serileri yeni ilişkiler yaratacak şekilde bir araya getirmeye ya da daha önce kullanılmış düşüncelere dayalı olarak yeni çalışmalar yaratmaya çalıştığımız için İsmet Doğan bu sergiyi retrospektif yerine “retroaktif” olarak nitelemeye karar verdi. Bazıları çok uzun zaman önce yapılmış olan çalışmalara yeni anlamlar yüklendiği için vurgunun “aktif” üzerinde olmasını istiyor. Sergi tarihî, tozlu resimleri göstererek pasif olmak yerine eski çalışmaları güncelliyor olması yönüyle aktiftir.

Bu mekân, İplik Fabrikası, beni çok etkiledi. Burada belli bir bolluk atmosferi, yakında yıkılacak olan fabrika gibi bitmiş ve söndürülmek üzere olan bir tarihin bir tür melankolisi var. Belki de bu mekânın uyandırdığı duyguları en güzel “hüzün” sözcüğüyle tasvir edebiliriz. Bu yüzden fabrikayı sergiye dâhil etmek istedim, serginin bir parçası olup eserlerle iletişim kurmasını istedim. Bence fabrikanın bir zamanlar temsil ettiği modernite sembolü İsmet Doğan’ın birçoğu Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla, modernleşmeyle ve inşa edilen kültürün insan bedeni üzerine damgalanmasıyla başa çıkan eserlerine yeni bir anlam katmanı kazandırıyor. İsmet Doğan’ın sanatı ve serginin yer aldığı diyaloğun çevresinden izole olan bir beyaz küp sergiyle hiçbir alakası yoktur. Bu anlamda sergi bağlamı değiştirerek, insanların eserleri deneyimleyebileceği biçimleri değiştirerek çalışmaları yeniden “aktif” hâle getiriyor.

Bana küratoryal sürecinizle ilgili bilgi verebilir misiniz? Bu süreçte kronolojik bir yol mu takip ettiniz yoksa kavramsal mı?

Kronolojik bir yol takip etmedim. Tam tersine oldukça kaotik olduğunu söyleyebilirim. Küratoryal çalışma iki yerden esinlendi: biri İplik Fabrikası’ydı (yukarda bundan bahsettim), diğeri ise sergi üzerinde çalışırken zamanımın çoğunu geçirdiğim İsmet Doğan’ın atölyesiydi. İsmet Doğan’ın sanatsal üretiminin miktarı etkileyici. Bunun büyük bir kısmı yakında lansmanı yapılacak olan kitapta gösteriliyor, ama bu kesinlikle tamamına yakın değil. Bundan dolayı bir çeşit arkeolojik saha çalışması olarak adlandırdığımız bir çalışma yaptım: sanatçı stüdyosunda tabloları, fotoğrafları ve videoları “kazıyıp” ortaya çıkarıyordum.

Bunu daha açık kılacak bir anekdot: Bu süreç sergi için bu kadar önemli olduğu için ve İsmet Doğan’ın atölyesine tanıdığım diğer çağdaş sanatçılardan daha bağlı olduğunu düşündüğüm için eski atölyesini gösteren bir resmi; aynı zamanda gerçek bir aynayı da kullanan, karakteristik bir dışbükey ayna şeklindeki küçük boy bir otoportreyi serginin “açılış resmi” yaptım. Bu hiç de ünlü bir resim değil, İsmet Doğan bile bu çalışmayı unutmuştu. Unutulmuş bir köşedeki bir unutulmuş resim koleksiyonunun arasından tam anlamıyla kazarak çıkardım. Hatta sergide kullanabilmemiz için resmi bitirmesi bile gerekti. (Bu sadece bu çalışmanın değil, birçok başka eserin de geçtiği bir süreçti.)

“Kazıyarak” ortaya çıkardığım çalışmaları hem diğer çalışmalarla birleştirmeye hem de onlar için fabrikada doğru yeri bulmaya çalıştım. Bu konuda fabrika bir biçimde beni yönlendirdi; sadece düz duvarlar değil, makineler, belirli tarihî duvar boyaları, sütunlar ve küçük, karanlık birleşik odalar… Soru hep onları anlamlı bir şekilde bir araya getirmek üzere mekânın bu bazı belirli özelliklerinin nasıl kullanılacağı ve hangi resmin, fotoğrafın nereye asılacağı ya da hangi videonun gösterileceği arasındaki diyalektikti.

İsmet beyin eserleriyle nasıl karşılaştınız ve proje nasıl gelişti?

İsmet Doğan’la bir sanatçı atölyesi ziyaretinde tanıştım. Eserlerini ilk defa gördüğümde sanatı beni etkiledi. Ne var ki ondan sonra başka temasımız olmadı- beni bir teklif yapmak üzere ofisine çağırdığı zamana kadar: Son birkaç yıldır üzerinde çalıştığı retrospektif kitabının lansmanına eşlik etmek üzere organize etmek istediği bir serginin küratörlüğü. O zaman sergiyi İplik Fabrikasında yapma teklifi zaten söz konusuydu ve sergiyi orada gerçekleştirme fikri benim için çok çekiciydi.

Bu serginin ve kitabın mirası sizce ne olacak? Genel anlamda Türk sanat ortamı ile ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Farklı arkaplanlardan birçok kişinin sergiyi ziyaret edeceğini umuyorum- 1980lerden beri Türkiye’de çalışan bir sanatçının sanatsal üretimiyle ilgili fikir edinme fırsatının yanında yıkılmadan önce son bir defa fabrikayı görme sanşını değerlendireceklerini. Umuyorum ki sergi ve kitap hem Türkiye’de hem de yurtdışında İsmet Doğan ile ve onunla ilgili daha çok çalışmanın ortaya çıkmasını teşvik eder. Yabancı bakış açısından (Ben Avusturyalıyım, son yılı Türkiye’de geçirdim) diyebilirim ki Türk çağdaş sanatı şişirilmiş ve- aslında o kadar da çeşitsiz olmamasına rağmen- fazlasıyla aynı türdeki sanata odaklanmış: politika ve toplum ile ilgili güncel mesajlar taşıyan kavramsal çalışmalar. Benim için İsmet Doğan’ın sanatının ilginç yönü eserlerinin milliyet gibi kültürel damgalar ya da yazı, represantasyon, arkaik istekler, beden olmak konularını ele aldığı için zamansız bir öneme sahip olması!

İsmet Doğan, Limon I 2012 I Yara Serisi I C-Print I 120X100 cm I Değişken Ölçü

bottom of page