top of page

Kesişen bir aradalık hâlleri

Akbank 43. Günümüz Sanatçıları Ödülü Sergisi, jüri üyelerinin değerlendirmeleri sonucunda seçilen 27 sanatçının eserlerini 31 Temmuz tarihine kadar Dünya yuvarlak değil, bir ağ başlığı altında Akbank Sanat’ta bir araya getiriyor. Serginin küratörü Ceren Erdem'le kurduğu kavramsal çerçeveyi konuştuk


Röportaj: Selçuk Çelik

ree

Ceren Erdem


Dünya yuvarlak değil, bir ağ başlığını taşıyan sergideki ağ” kavramı; adem-i merkeziyetçiliği, yani merkeziyetsizliği ve her noktadan geçen karşılıklı etkileşimleri çağrıştırıyor. Merkez–çevre gibi ikiliklerin çözülmesi bağlamında, bu metafor Félix Guattari ve Gilles Deleuze’ün rizomatik düşünce biçimiyle nasıl kesişiyor?


Dünya yuvarlak değil, bir ağ başlığı, merkez-çevre dikotomisini aşındıran ve dünyayı yatay, çok-merkezli ilişkiler bütünü olarak düşünen bir perspektife işaret ediyor. Bu kavrayış, Deleuze ve Guattari’nin rizom düşüncesiyle doğrudan kesişiyor. Rizom, hiyerarşik olmayan, çoğul, dağınık ama birbirine bağlı yapılar üzerinden düşünmeyi önerir; tıpkı bir ağ gibi her noktasından başka bir noktaya geçişin mümkün olduğu bir yapıdır. Bu sergideki işler de tek bir anlatıya ya da merkezi bir söyleme yaslanmadan, çoklu ilişkisellikler kurarak kendi kavramsal yönelimlerini geliştiriyor. Bu yönüyle küratöryel yapı da sabit bir merkezden değil, katılımcıların kendi meselelerinden örülen ilişkiler ağı üzerinden kuruldu.


ree

İrem Bekmezci, Yayılım, 2024


Bu sergideki dostluk ve yoldaşlık kavrayışı, klasik hümanist düşünceyle hesaplaşan bir yaklaşım mı benimsiyor, yoksa onu yeniden mi yorumluyor? Bu çerçevede Aristotelese atfedilen Ey dostlarım, dost yoktur” ve Nietzscheye atfedilen Düşmanlarım, düşman yoktur” ifadeleriyle nasıl bir düşünsel ilişki kuruyor?


Sergideki dostluk ve yoldaşlık kavrayışı, klasik hümanizmin özcü ve insan-merkezci sınırlarını aşmaya çalışan bir yönelim taşıyor. Dostluk burada yalnızca insanlar arasında kurulan bir etik ilişki değil, aynı zamanda türler, varlıklar, maddeler ve anlatılar arasında kurulan karşılıklı bir dayanışma biçimi olarak düşünülüyor. Aristoteles’in “Ey dostlarım, dost yoktur” cümlesi bir paradoks içerir: Dostluğun varlığı, onun sürekli sorgulanmasına bağlıdır. Nietzsche’nin “Düşmanlarım, düşman yoktur” ifadesi ise ikiliklerin çözülmesini, karşıtlık üzerinden tanımlanma biçimlerinin reddini çağrıştırır. Bu iki söylem de sergideki işler gibi sabit kimlikler, sabit ilişkiler yerine geçici, akışkan ve dönüşebilir birliktelikler önermeye yakın duruyor.


Dünya yuvarlak değil, bir ağ, Akbank 43. Günümüz Sanatçıları Ödülü Sergisi yerleştirme fotoğrafları


Sergide yer alan yapıtlar, ekoloji, sosyoloji ve medya teorisi gibi alanlara da temas ediyor. Disiplinlerarası geçişkenlik ile yeni materyalizm ve nesne-odaklı ontolojiyle kurulan bağlar, bu melez anlatıların küratöryel düzeyde nasıl yönetildiği sorusunu gündeme getiriyor. Ekofeminizm gibi etik ve ekolojik düşünce akımlarının sergiye etkisiyle birlikte, türler arası (insan-hayvan, canlı-cansız) ilişkilere dair temsiller de dikkat çekiyor. Dayanışma ve şefkat kavramları bu bağlamda yeniden kodlanırken, çağımızın akıllı nesneleri”yle kurulan ilişkiler ne tür bir yoldaşlık tahayyülü sunar ya da hangi yanılsamaları içinde barındırır? Harawayin Cyborg Manifestosu ve Companion Species kavramları bu sergide nasıl yankı buluyor?


Sergideki işler, yalnızca sanat alanına değil; ekoloji, sosyoloji ve felsefe gibi farklı düşünsel katmanlara da temas ediyor. Yeni materyalizm ve nesne-odaklı ontolojiyle kurulan bağlar, insan dışı varlıkların da etik ve politik aktörler olarak görülmesini mümkün kılıyor. Ekofeminizmin şefkat, bakım, kırılganlık gibi kavramları ise bu ilişkilenme biçimlerine bir yön veriyor. Haraway’in “yoldaş türler” kavramı burada önemli: İnsan-merkezli olmayan, karşılıklı dönüşüm içeren bir ortaklık tahayyülünü serginin bazı işleri doğrudan ya da dolaylı biçimde yankılıyor.


ree

Selin Özçiftci, Anneannemin Reçeteleri, 2025


Küratör olarak bu sergiye özgü küratöryel tutumunuz neydi? Ağ yapısı içinde aldığınız küratöryel kararlar hangi epistemolojik pozisyondan beslendi? Küratöryel yönlendirme ile sanatçı özerkliği arasında nasıl bir denge kurdunuz?


Bu sergide küratöryel yaklaşımım, belirli bir merkezden yönlendirilen anlatı kurgulamak yerine, sanatçıların işlerinden ve meselelerinden örülen bir ilişkiler ağı kurmak yönünde şekillendi. Post-hümanist ve çoklu öznelikleri gözeten bir perspektiften hareket ettim. Sanatçı özerkliğini koruyarak, işleri kendi bağlamlarında açımlamalarına alan tanımak önemliydi; bu sayede küratöryel yönlendirme bir çerçeve sunarken, içeriklerin serbestçe çoğalmasına da imkân tanıdı. Zaten bir yarışma sergisi olduğu için beni hazırladığım çağrıya gelen cevaplardan bir seçim yapmak gerekiyordu. Bu süreçte serginin kendisi de bir ağ gibi şekillendi; düğüm noktalarını sanatçılar, bağlarını ise onların işlerindeki çağrışımlar oluşturdu.


Dünya yuvarlak değil, bir ağ, Akbank 43. Günümüz Sanatçıları Ödülü Sergisi yerleştirme fotoğrafları


Farklı sanatçıların işlerindeki temas noktaları, mekânda çok sesli bir atmosfer yaratıyor. Bu da tekil bir anlatı yerine, çoğul ve çelişkili anlatıların ortaya çıkmasına yol açıyor. Bir ilişki ağına dâhil olmak, günümüz sanatçısına nasıl bir görünürlük ve meşruiyet alanı sunar? Bu sergi özelinde, genç sanatçıların edindikleri kültürel sermaye ve sosyal tanınırlık, onları kimlerle ilişkilendirir, nerelerde görünür kılar? Hangi olanakları açar, hangilerini sınırlar?


Sergideki çok seslilik ve çelişkili anlatılar, homojen bir sergi deneyiminden çok, bir aradalık hâlinin getirdiği sürtüşmeleri ve kesişimleri görünür kılıyor. Bu ağ yapısı, genç sanatçılara yalnızca görünürlük değil, aynı zamanda kendi öznelliklerini başkalarıyla ilişki içinde kurabilecekleri bir alan da sunuyor. Günümüzde sanatçı olmak, yalnızca bireysel üretim değil, kolektif düşünme, birlikte öğrenme ve kurumsal bağlarla pazarlık yapma süreçlerini de içeriyor. Bu sergi, genç sanatçılara kültürel sermayelerini yapıbozuma uğratabilecekleri ve yeniden kurabilecekleri bir “ilişki mekânı” öneriyor. Ancak bu alan aynı zamanda görünürlükle gelen sorumlulukları ve sınırlamaları da beraberinde getiriyor. Kimlerle ilişkilendirildiğiniz, nerede gösterildiğiniz kadar, neye karşı ya da neye rağmen üretim yaptığınız da önem kazanıyor. Kırk üçüncüsü düzenlenen bu sergiye bugün sanat alanında ismini, yapıtlarını bildiğimiz pek çok sanatçı katılmış. Genç sanatçılara görünürlük sağlamak için önemli bir fırsat ancak sürekliliği sağlamanın bir kısmı da bu ve benzeri sergiler aracılığıyla kurulan profesyonel bağlantılara dayanıyor.


Dünya yuvarlak değil, bir ağ, Akbank 43. Günümüz Sanatçıları Ödülü Sergisi yerleştirme fotoğrafları


Michel Foucaultnun heterotopya” kavramı, hem toplumsal düzende bir yeri olan hem de bu düzenin dışında, kendine özgü kurallarla işleyen öte-mekânlar”ı tanımlar. Bu mekânlar ne ütopyadır, çünkü gerçekte vardırlar; ne de distopyadır, çünkü yalnızca olumsuzluk barındırmazlar. Mezarlıklar gibi zamanı askıya alan ya da hapishaneler gibi herkesin girebileceği, ancak belirli kurallara bağlı alanlardır. Sergi mekânları da gündelik hayatın akışından kopuktur; dış dünyanın normlarına göre değil, kendi iç mekânsal ve düşünsel kurgusuna göre işleyen kırılma alanlarıdır. Örneğin bir sınır” temalı iş, izleyicide mekânsal aidiyet duygusunu sorgulatabilirken; eko-kritik bir iş, doğayla kurulan sömürü ilişkisini görünür kılar ve izleyici deneyimini dönüştürebilir. Bu bağlamda, Akbank Sanat’ın fiziksel mekânı ve temsil düzlemi, serginin içeriksel katmanlarıyla nasıl bir rezonans ilişkisi kuruyor?


Foucault’nun heterotopya kavramı gibi, bu sergi mekânı da gündelik hayattan ayrılan ama ona dair eleştirel düşünme imkânı sunan bir “öte-mekân” işlevi görüyor. Mekân, bir anlatı düzlemi olmaktan çok, işler arası geçişkenliklerin, sürtüşmelerin ve yankıların açığa çıktığı bir yüzey olarak işliyor.

ree

İsmail İfşa, İsimsiz, 2025


Sanat; politikaya, toplumsal dönüşüme ya da gündelik hayata etki etme potansiyeli taşır. Ayna” işlevi görerek izleyiciye dış dünyaya dair yeni bakışlar ve gerçekliğe karşılaştırmalı düşünme biçimleri sunar—ancak bunu büyüleyerek değil, bozarak yapar. Bu çerçevede düşünüldüğünde, sergi güncel siyasal ve kültürel tartışmalara nasıl angaje oluyor? İzleyicisine nasıl bir pozisyon öneriyor; nasıl bir müdahale biçimi tahayyül ediyor?


Serginin hem izleyicilere hem de sanatçılara normatif, hegemonik ilişkilenme biçimlerini gözden geçirmeye teşvik etmesini dilerim. Sergi, sabit anlatıların yerine çoklu okumalar, net anlamların yerine çelişkili kavrayışlar öneriyor. Politik ve kültürel tartışmalarla doğrudan angaje olmasa da, onlara dair bir yankı alanı yaratıyor. İzleyiciden talep ettiği şey edilgen bir alımlama değil; kendi pozisyonunu sorgulayan, ilişkilenme biçimlerini dönüştüren bir katılım.


ree

Zeynep Kılınç, El 1, 2, 3, 4, 2025


Yorumlar


All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page