top of page

Kendinde kâğıt

Ulaş Uğur’un ilk kişisel sergisi A / Papier an Sich, Innsbruck’taki Galerie am Claudiaplatz’da açıldı. Uğur’la sanat pratiğini ve sergiyle ilgili merak ettiklerimizi konuştuk

Röportaj: Necmi Sönmez


Ulaş Uğur, A / Papier an Sich, Galerie am Claudiaplatz, Innsbruck


Innsbruck’taki Galerie am Claudiaplatz’da ilk kişisel sergini açtın. Buna değinmeden önce sanatla nasıl ilgilenmeye başladığından, Edirne’deki gençlik döneminden, neden grafik tasarımı seçtiğinden, İstanbul’daki ilk profesyonel tecrübelerinden konuşalım mı?


Sanatla ilgilenmem 2009 yılında Art Unlimited dergisinin uygulama tasarımını yapmamla başladı. O dönem Genel Yayın Yönetmeni Ferhan İstanbullu idi. Yaptığım her sayıda çağdaş sanata dair yeni şeyler öğreniyordum. Aynı yıl Galerist için Akbank Sanat Haritası’nı ve Güçlü Öztekin’in kitabını tasarlamıştım. Sonrasında kültür-sanat ortamının içinde kalarak grafik tasarım yapmaya devam ettim.


Edirne’deki gençlik yıllarım güzeldi. Edirne, Balkan kültürünün hakim olduğu bir şehir. Biz de oraya Yugoslavya’dan göçmüşüz. Edirne’de Anadolu Lisesini bitirdim. Matematik en iyi olduğum dersti. Hatta Matematik Olimpiyatları elemeleri için Ankara’ya götürmüşlerdi beni. Lise bitince İTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümünü kazandım ve İstanbul’a yerleştim. Ama Edirne ile bağım hiç kopmadı.


Grafik tasarımcı olma kararını biraz geç aldım. Üniversiteye başladıktan çok kısa bir süre sonra inşaat mühendisliğinin bana uygun olmadığına karar vermiştim. 1999 yılı civarında Ahmet Başar’la tanıştım. Kendisi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi kökenli bir grafik tasarımcıydı. Zamanla asistanlığını yapmaya başladım. Bana defter, kalem taşımayı, not tutmayı, çizerek anlatmayı o öğretmiştir. Yaptığı işlerin çıkışlarını alıp maketlerini hazırlıyordum. Reklamcılığı seçmiş birçok meslektaşının aksine grafik tasarımı ısrarla savunması beni çok etkilemişti. Karşı tavrı, sıradışılığı, yaptığı mesleğe ilgi duymamı sağladı. Ben de grafik tasarım okumak için Mimar Sinan’da sınavlara girdim ama olmadı. Çünkü desen sınavını geçememiştim. Hemen sonrasında Yıldız Teknik Üniversitesi’nde İletişim Tasarımı ve Multimedya Bölümü'ne girdim. Mezun olduktan sonra serbest grafik tasarımcı olarak çalışmaya başladım.


Sanıyorum çalışmalarını etkileyen en önemli kararlardan biri de 2020’de yurtdışına yerleşme kararın oldu. Uzun zamandan beri İstanbul ile Innsbruck arasından mekik dokuyorsun. Daha önceki yerleşik çalışma biçimiyle kıyasladığında bu şekilde üretiyor, çalışıyor, olmanın farklılıkları neler?


Zaman içinde Innsbruck’ta da yerleşik hale geldim. İstanbul’daki sistemimi burada sürdürdüğümü söyleyebilirim. Ancak İstanbul’da yaptığım işlerin üretimi konusunda daha rahatım. Burada daha farklı işliyor her şey. Almanca bilmek çok önemli. Ortaokulda ikinci dilim Almancaydı. Ancak hiç kullanmamıştım. Bu sıralar vaktimin önemli bir bölümünü Almanca öğrenmeye ayırıyorum. Onun dışında aynı düzen ve iş ilişkileri içinde hayatıma devam ediyorum. İstanbul’a her geldiğimde uzun süre kalıyorum. Matbaaları ziyaret ediyorum, galerileri ve müzeleri geziyorum. Olmadığım dönemde açılan sergileri bitmeden yakalamaya özen gösteriyorum. Dolayısıyla İstanbul ile ilişkim zayıflamadı. Öte yandan Innsbruck’ta olduğum için bazı etkinliklere ulaşımım çok kolaylaştı. Geçen sene Venedik Bienali’ni, Art Basel’i ve documenta’yı gezebildim.


A / Papier an Sich ismini taşıyan serginin oluşum sürecini anlatır mısın? Tasarımcı olarak çalışmanı ve hayatını belirleyen DIN A ölçülerindeki kâğıtlardan yola çıkarak geliştirdiğin yorumda mutlaka uyulması gereken kuralları sorguluyorsun. Ayrıca bu düzen içinde girişilen eylemler, kâğıda yapılan müdahaleler/transkriptionlar da serginin merkezinde. Sanki otobiyografik bir çerçeveyi çizip izleyiciyi oradan bakmaya davet ediyorsun.


Sergimin genel konseptinden bahsetmem bu kapsamlı soru için en iyi yanıt olur sanırım. Galerie am Claudiaplatz, adı üzerinde Claudia platz’da bir galeri. Mekân daha önce baskı hizmeti sunan bir kırtasiyeymiş. Bunu duyduğumda A isminde bir sergi yapmaya karar verdim. Sergimin konusu DIN A serisi kâğıtlar. Alt başlığı ise Papier an Sich. Kant’ın Ding an sich konseptine bir gönderme olarak. Alt başlığı Türkçeye Kendinde Kâğıt diye çevirebiliriz.


Kâğıda iki yerden yaklaşıyorum. Birincisi kâğıdın kapalı bir konsept olması, ikincisi ise kâğıdın transkripsiyon için kullanılması. Kapalı konsept fikrini biraz açmak istiyorum. Örneğin bir kareyi düşünelim. Kare olmanın gerekli ve yeterli şartlarının listesine konotasyon deriz. Bu listenin elemanları dörtgen olmak ve eşkenar olmaktır. Dolayısıyla iki şartı da yerine getirmek kare olmak için gerekli ve yeterlidir. Çok az konsept kapalıdır. Çevremiz daha çok açık konseptlerle doludur. Bir başka örnek uzun boylu olmaktır. “X uzun boyludur” diyebilmemiz için belirlenmiş bir sınır yoktur. Ama paradigmalar vardır. Biz belirli bir paradigmaya (benzerliğine) göre “X uzun boyludur” diyebiliriz. Eğer paradigmamızı değiştirirsek “X kısa boyludur” da diyebiliriz. Açık konseptler hayatın ve insanların doğasına daha uygundur. Kapalı konseptler ise yabancılaşma yaratabilirler.


DIN A serisi kâğıtların konotasyon listesi insanlar tarafından belirlendiği için kapalı bir konsepttir. Dörtgen olmak, kenarları arasında √2 oranına sahip olmak ve 1 m2’nin katlarında alana sahip olmak bu listede yer alırlar.


Transkripsiyon ise kâğıdın varlık nedenidir. Düşüncemizi kâğıt üzerine yazarak, çizerek aktarmak veya herhangi bir grafik imgeyi, fotoğrafı ya da metni yazıcı ile basmak transkripsiyondur.


Sergide iki grup iş var. İlk grup sadece kâğıt işlerden oluşuyor. Papier an Sich alt başlığı aslında bu bölüme ait. Bu grubu numen olarak da isimlendirebiliriz. Kâğıt işlerin hiçbirinin üzerinde baskı yok. Sadece kâğıdın kendisi ile yapılmış çalışmalar bunlar.


Kısaca sergideki işlerden de bahsetmek istiyorum. Çünkü bu röportajı okuyanların sergiyi görme şansı olmadı.


Galerinin meydana bakan iki vitrini var. Bunlardan birisine 16 adet (4x4) yeşil renkli A4’ten oluşan, toplamda A0 ile aynı ölçüde bir iş (Transcription of a Poster by Itself) yerleştirdim. Sergi boyunca bu işi, içinden sarı ve mavi renkleri eksilterek yan vitrine taşıyorum. (Kağıtlar kendinden renkli ve buradaki renklerin ideal renkler olduğunu varsayıyorum. Yani yeşil renkli kâğıdın, mavi ve sarı renkli iki kâğıdı barındırdığını varsayıyorum.) Vitrinden vitrine olan taşıma etkinliği boyunca üzerinde içerik olmayan bir kâğıdın (transkripsiyon için tasarlanmış olan kağıdın) kendisini transkripsiyona uğratıyorum.


Parça-bütün ilişkisini ele alan çalışmaların öne çıkmasını nasıl yorumlamak gerekiyor?


Poster and its Power Poster isimli çalışmada küme ve güç kümesi ilişkisini yine aynı renkli kâğıtlarla ele alıyorum. Sarı ve mavinin birleşimi olarak ele aldığım yeşil renkli A4 ölçüsündeki bir kâğıdı alt kümelerinin toplamı olarak serimliyorum.


Impossible Paper isimli iş ise bir ispata dayanıyor. Borderless Paper dergisinde Not an A4 isimli bir işim yayınlanmıştı. Burada A serisi kâğıtların fiziki olarak varlıklarının imkansızlığını ispat etmiştim. Bunu da √2’nin irrasyonel olmasına dayandırıyordum. İdealde A serisi kâğıtlar kurulabilir/formüle edilebilir. Ancak √2’nin kendisini sonsuza dek yinelemesi nedeniyle (1,4142…) fiziki olarak tam bir ölçüden söz edemeyiz. Dolayısıyla 210 x 297 mm ölçüsü, A4 kâğıt için sadece yaklaşık bir ölçüdür.

From Paperto Impossible Paper işi Impossible Paper işi ile bağlantılı bir çalışma. Vitrinin iç tarafında bir paket A4 kâğıt duruyor. İsteyen kişi, istediği kadar kâğıt alıp tek tek buruşturup vitrinin içine atmaya davet ediliyor. Buradaki amaç imkânsız kâğıdın bir etkinlik içinde sergiye eşlik etmesi. Sergi sonunda tüm buruşturulmuş kâğıtları siyah plastik bir çöp torbasının içinde toplamayı planlıyorum.



Circling a Square isimli işimin çıkış noktası ise Antik Yunan’dan günümüze dek gelen Squaring the Circle (Daireyi kare yapmak) problemi (ya da Circling the Square (Kareyi daire yapmak). Pi sayısının transandental bir sayı olması bu problemin kaynağı. Dolayısıyla bir daire ile aynı alana sahip bir dörtgen kurulamıyor. Galerinin bulunduğu meydan Claudiaplatz adı itibariyle dörtgen bir form vaad ediyor. Ancak mükemmel bir daire olarak tasarlanmış. Bu problemden hareketle dörtgen bir meydanın daireye döndürülmesinin imkansızlığını A0 ölçüsündeki bir kâğıt ile anlatmaya çalıştım. Problemin temelinde alan hesabı olduğu için herhangi bir DIN A kâğıdı yerine,tam olarak 1 m2 alana sahip olan A0 kâğıdı seçtim.


A Solution to Zeno’s Paradox, Zeno paradoksunun çözümünü gösteren bir ispat. İspat,A3=A4+A5+A6+…+Aaksiyomu ile başlıyor. Yaptığım iş ile sonsuza dek giden DIN A kağıt grubunun toplamının A3’e eşit olduğunu ispatlıyorum.


OriginalPhotocopy, PhotocopyOriginal, yan yana asılmış iki adet boş A4 fotokopi kâğıdından oluşuyor. İçerik olmadan, orijinal ve kopya olmayı sorgulayan bir çalışma. Daha önce Umut Altıntaş’ın küratörlüğünü yaptığı F: Fotokopi Yayın Projesi kapsamında yaptığım bir işti.



DIN A serisi kâğıtların temsillerini resimliyorum.


Görebildiğim kadarıyla sergide tuvaller de var.


Evet sergideki ikinci grup işler tuvallerden oluşuyor. Bu grubu fenomen olarak isimlendirebiliriz. Çünkü DIN A serisi kâğıtların temsillerini resimliyorum. Artık kâğıt yerini tuvale bırakıyor ama tuval üzerindekiler kâğıdı temsil ediyor. Bu grup tek bir duvarda asılı duran çeşitli ölçülerdeki tuvallerden oluşuyor. Çeşitli DIN A serisi kâğıtların siyah akrilik boya ile resmedilmeleri sonucu oluştular. Örneğin, beyaz bir tuvalin ortasında A0 ölçüsünde siyah dikdörtgen bir form resimledim. Ya da vitrindeki 16’lı işi siyah renkli olarak tuvala aktardım. Bazı resimleri tersine çevirerek (invertion) de yaptım. Bunun nedeni galerinin bulunduğu Saggen bölgesinin şehir planı. Saggen, Villen Saggen ve Blok Saggen olarak ikiye ayırıyor. Villen Saggen’da evler dört taraftan bahçelerle kuşatılıyorken, Blok Saggen’da bahçeler dört taraftan ev bloklarıyla kuşatılıyor. Yani birbirinin tümleyeni olan iki mimari anlayış var. Ben de bazı resimlerde bu anlayıştan hareketle negatif ve pozitif alanları resimledim.



Sergi metninde Malevich’e göndermeler var. Bu referanslar aynı zamanda işlerinin de kavramsal çerçevesini oluşturuyor değil mi?

Tuval üzerine yaptığım resimler süprematistlerin işlerini andırıyor. Hatta Kasimir Malevich’nin Black Square (Siyah Kare) isimli resmi hemen akla geliyor. Biçimsel dilleri birbirine çok benzer olsa da çıkış noktaları birbirlerinden çok uzak iki anlayış aslında. Malevich temsiliyete/tasvire karşı çıktığı için doğada az bulunan geometrik formları resimlemişti. Non-objective Art olarak isimlendiriyordu yaklaşımını. Ben ise tamamen temsil/tasvir etmek amacıyla ve objektif olarak benzer formları kullanıyorum. Örneğin siyah zeminli bir tuvalin ortasında duran 210 x 297 mm ölçüsündeki beyaz alan A4 kâğıdı temsil/tasvir ediyor. Bu birbirine uzak iki anlayışı, tek bir noktada kesişen iki ışın olarak düşünebiliriz. Işınlardan bağımsız olarak noktayı değerlendirirsek bir yanılsama oluşur. Belki de Malevich, sadece açık konseptlerin temsiliyetine karşıydı, kapalı konseptlerin değil. Onun öncülüğündeki tüm Süprematistler kapalı konseptleri resmettiler.


Seninle sergi tasarımda ortak çalışmalarımız oldu. Şimdi kendi çalışmalarını sunarken nasıl hareket ettin?


Sergileme tasarımı dışında serginin kimlik tasarımını da kendim yaptım. Kâğıt üzerinde mürekkep kullandığım yani kâğıdı transkripsiyon için kullandığım tek alan burasıydı. Davetiyeleri ve flyerları A4 ölçüsünde tasarladım. İki defa katlanarak A6 oluyorlar. Katlarken ve açarken DIN A serisi kağıtlara dair bir tecrübe yaşatmak istedim. Etkinlik afişi de A4 ölçüsündeki çeşitli kâğıtların kümelenmesiyle oluşuyor. Her kâğıtta ayrı bir bilgi yer alıyor. Etkinliklerin süresi doldukça ilgili kâğıtları kendi üzerine katlayarak bilgilerini gizliyorum. Örneğin açılış etkinliği bitince afiş üzerindeki bu bilgiyi katlayarak gizledim. Sergi sonunda üzerinde bilgi bulamayacağımız bir afişe dönüştü. Afiş ortadan kalkmadı ama transkripsiyon yok oldu.






bottom of page