Kargaşadan doğan düzen
- Berfin Küçükaçar
- 5 dakika önce
- 5 dakikada okunur
Yasemin Şenel’in Kargaşa / Pêle-Mêle / Disorder isimli kişisel sergisi 28 Ekim - 22 Kasım 2025 tarihleri arasında G-Art Galeri’de gerçekleşiyor. Sanatçıyla kargaşa kavramından yola çıkarak resimle kurduğu sezgisel ilişkiyi konuştuk
Röportaj: Berfin Küçükaçar

Yasemin Şenel
Sergi başlığınız üç dilde aynı kavramı yineliyor. Serginin adındaki bu durum bir kimlik jesti mi, yoksa üretiminizin farklı kültürlerde dolaşmasıyla mı ilgili?
Ben Belçika’nın Fransızca konuşulan bölgesinde yaşıyorum, tahsilim de orada oldu. Sergilerimin çoğu Fransa ve Belçika’da gerçekleştiği için hakkımdaki metinler genellikle Fransızca yazılıyor. Zamanla beni takip eden bir Fransızca konuşan izleyici grubu oluştu. Türkiye’de sergi açtığımda ise doğal olarak Türkçe kullanmak istedim. Bu bir zorunluluk olmaktan çok bir arzuydu. Hem Fransızca hem Türkçe, hem de bu iki dili bilmeyen izleyiciye ulaşmak için İngilizceyi de ekledik. Böylece serginin dili, tıpkı işlerin yapısında olduğu gibi, kendiliğinden çok katmanlı hale geldi. Bu, hem yaşadığım yerlerin hem de üretimimin çoğulluğunu yansıtıyor.
Resme de Belçika’da mı başladınız?
1953’te Samsun’da doğdum. O zamanlar galeriler, müzeler yoktu. Gazetelerde ya da dergilerde gördüğüm birkaç görsel dışında sanata erişimim yoktu. Ama çok küçük yaştan beri çiziyordum. Konuşmayı bile pek sevmezdim; her şeyi çizerdim.
Lisede öğretmenim yaptığım peyzajları “gerçek gibi değil” diye beğenmezdi. Yıllar sonra o resimlere bakınca fark ettim ki, aslında Seurat’ya da Cezanne’a yakın bir anlatım dilim varmış. Belki o zamanlar kimse tanımlayamamıştı.
Üniversite için Belçika’ya gittim, psikoloji okumaya. Ama sonra bir gün Güzel Sanatlar Akademisi’nin önünden geçerken içeri girdim ve bir daha çıkmadım. Resim ve iç mimari okudum. Ve o günden beri Belçika’dayım. Türkiye’deki ilk sergim 1986’da, Siyah Beyaz Galeri’deydi. Şimdi yine burada olmak güzel çünkü bu toprakların belleği benim işlerimde hep bir şekilde yer edinir.

Yasemin Şenel, Aslan, Kelebek ve Genç Kız, 35x50 cm, Kâğıt üzerine karışık teknik, 2025
Serginizin temelini oluşturan kavramdan başlayalım. Kargaşa sizin için ne ifade ediyor?
Ben kargaşayı hem yaşadığımız dünyanın bir yansıması hem de ondan bir kaçış biçimi olarak görüyorum. Dünyanın kendisi zaten karmaşık. İnsanlarla, hayvanlarla, nesnelerle iç içe yaşıyoruz. Bu karmaşadan bir düzen yaratmaya çalışmak, benim resimlerimin özünü oluşturuyor.
Atölyem tam bir kargaşa içinde. Boyalar, fırçalar, kâğıtlar her yerde. Ama o dağınıklığın içinden resimlerim tertemiz çıkar. O karmaşayı kontrol etmek, enerjiyi dönüştürmek bana iyi geliyor. Belki de bu yüzden resim benim için yaşama biçimi. Çalışmazsam hasta gibi oluyorum; başım ağrıyor, sinirleniyorum. Resim yapmak hem nefes almak hem de içsel bir denge kurmak demek.

Yasemin Şenel, Pembe Panter, 70x90 cm, Tuval üzerine akrilik, 2024
Kargaşa ve düzen kavramları hem bu serginizde hem de işlerinizde sık sık bir arada görünüyor. Bu kavramlar arasındaki dengeyi kurarken sezgi mi yoksa biçimsel kontrol mü belirleyici oluyor sizin için?
Benim için kargaşa yalnızca bir tema değil bir yöntem. Kullandığım elemanlar çok çeşitli: maymun, çiçek, böcek, insan, iskelet… Tıpkı yaşam gibi karışık bir dünya kuruyorum. Fakat bu karmaşayı kontrolsüz bırakmıyorum; kompozisyonu son derece dikkatle inşa ediyorum. Renkler benim için bir düzen kurma aracı. Her şeyin birbirine rağmen bir bütün oluşturması gerekir. Bu yüzden resmimde üst üste binen katmanları silmem, görünür bırakırım çünkü geçmişin izleri, resmin hafızasının bir parçasıdır. Ama eğer kompozisyonun dengesini bozuyorsa, o izi kapatırım.
Tuvalle aramda her zaman bir tür mücadele vardır. Bazen tuval “inatçı” olur; ne kadar çalışsam da bana direniyormuş gibi hissederim. O noktada resimle aramda sessiz bir kavga başlar: ya o kazanır ya ben. İş bittiğinde bunu hissederim; resim artık bana “karşı koymuyorsa” tamamlanmıştır. Bittiğini, bana artık bakmadığında anlarım.
Yani resim yapma süreciniz oldukça sezgisel ilerliyor. Yeni bir işe başlarken bu süreci nasıl kuruyorsunuz?
Ben hiçbir zaman işe bir proje ya da taslakla başlamam. Çünkü taslak, o anın enerjisini öldürür. Eğer bir plan yaparsam, kendi kendimin kopyasını üretmiş olurum. Her şey doğaçlama gelişir; elimde fırça ya da kalem ne varsa onunla başlarım. Çizgiler birbirini takip eder, katmanlar üst üste biner. Bazı çizgiler görünür kalır, bazıları silinir. Bu, tıpkı hafızadaki izler gibi; bazıları yüzeye çıkar, bazıları derine gömülür.
Zamanla resmin içinde hem geçmiş hem de şimdi bir arada var olur. Bir önceki çizgi artık geçmişin parçasıdır ama hâlâ resmin içinde yaşamaya devam eder. Bu nedenle işlerimde hep bir kolektif hafıza duygusu var.
Benim için hiçbir katman bir öncekini tamamen silmez. Bazı parçalar hep altta kalır, yüzeyin altından görünür. Bu hem resmin hem de benim hafızam gibi. Her saniye, her fırça darbesi bir geçmiş oluşturuyor. Eğer bir çizgi beni rahatsız etmiyorsa bırakırım, ama kompozisyonu bozuyorsa kapatırım. Yine de o orada kalır, tamamen yok olmaz. Resmin içinde yaşamaya devam eder.

Yasemin Şenel, Le cri de la foret, 90x125 cm, Tuval üzerine akrilik, 2021
Resimlerinizde maskeler, kuşlar ve yılanlar gibi figürler hem mitolojik göndermeler hem de bilinçdışı semboller içeriyor; bu imgeler eserlerinizde hangi hafıza katmanlarını ortaya çıkarıyor?
Bu figürler içimden kendiliğinden çıkıyor. Ben onları planlamıyorum; düşünmeden, sezgisel biçimde ortaya çıkıyorlar. Bir konuyu “resmetmek” istemem, çünkü o zaman illüstrasyona dönüşür. Gılgamış Destanı gibi mitolojik anlatılar ilgimi çeker ama onları doğrudan resmetmem.
Örneğin bir işimde Gılgamış’tan ilham aldım, ama orada kral ya da tanrı figürü çizmedim. Onların yaşadığı atmosferi, o zamana ait bir hissi aktarmaya çalıştım. Bazen aslanın yüzünü çiziyorum ama bu gibi çizimlerde yüzün bir kısmı profilden, bir kısmı karşıdan görünür; tıpkı geçmişle bugünün iç içe geçtiği gibi. Bu şekilde zamanın tortusu işlerimin içinde kalıyor.
Kadın figürü de aynı şekilde resimlerinizde önemli bir yer tutuyor ve temsilin ötesinde bir özneleşme alanı yaratıyor; bu figürün sizin için estetik ve kavramsal işlevi nedir?
Kadın benim işlerimde hem varoluşsal hem de simgesel bir merkez. Kadın, hayat veren bir varlık; toprak gibi. Toprak ne ekilirse onu geri verir, hatta fazlasıyla. Ama biz de ona iyi bakmak, o döngüyü korumak zorundayız.
Kadın figürlerim bazen yüzü kapalı, bazen ters dönmüş hâlde görünür; bu, hem görünürlük hem de gizlenme hâlidir. Hepimizin kendini sakladığı, göstermediği parçalar vardır.
Benim için bu figürler, kadın olmanın karmaşasını, gücünü ve sessiz direncini temsil ediyor. Bazen bir dantel, bir desen, bir dokunuş gibi tekrar eden öğelerle bu figürleri çevrelerim; bu tekrar, benim için meditatif bir eyleme dönüşür. Resim yaparken dış dünyayla bağım kopar, zaman durur. Bu süreç neredeyse bir tür terapi gibi işler.
Solda: Yasemin Şenel, Kırmızı Şapkalı Kız, 20x20 cm, Tuval üzerine akrilik, 2023
Sağda: Yasemin Şenel, Carnaval 2, 75x75 cm, Tuval üzerine akrilik, 2022
Son olarak kullandığınız medyumla ilgili bir soru sormak istiyorum. Sizce bugün resim hâlâ dönüştürücü bir alan sunuyor mu? Yoksa resmi kırılmalara tanıklık etmenin aracı mı olarak mı düşünüyorsunuz?
Bence resim hâlâ dönüştürücü bir güce sahip ama kimleri dönüştürdüğü tartışmalı. Bugün insanlar sanatın kendisine değil etrafındaki parıltıya ilgi duyuyor. Benim için resim, dış dünyaya tepki vermenin, kendimle konuşmanın bir yolu. Belki de bu yüzden yapmasam hasta oluyorum. Sabah erken kalkıp atölyeme giriyorum, akşam belli bir saatte mutlaka bırakıyorum. Çünkü bu bir iş değil, bir ihtiyaç. Bazen düşünüyorum: “Başka ne yapabilirim ki?” Cevabı hep aynı oluyor: hiçbir şey. Resim, benim için hem yaşama biçimi hem de kendimi dinleme yolu.









Yorumlar