top of page

Kayış koptuğunda…

NOKS Art Space, pandemi dolayısıyla açılışının ertelenmesinden tam 1 sene sonra, Volkan Kızıltunç küratörlüğünde, sanatçı ve elektronik müzik prodüktörü Sami Baruh’un video ve fotoğraf çalışmalarından oluşan ilk kişisel sergisi KAYIŞ KOPTU!’ya ev sahipliği yapıyor

Yazı: Derya Yücel




Bireysel yaşam öyküsü anlatıları, otobiyografi, biyografi, medya, mimarî, mekân, nesne, beden, sanat gibi alanlarda tarih, geçmiş ve hatırlamanın izini süren “bellek çalışmaları” özellikle bireysel olanla toplumsal olanın kesişme noktasına eğiliyor. Sosyal bilimlerin olduğu kadar sanatın da ilgi odağı olan anılar, belgeler, tanıklıklar ve arşivler sanat-bellek ilişkisinin merkezinde duran pratikler olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla, günümüz sanatını sosyal bilimlerin ve spekülatif felsefenin değil, büyük ölçüde hafızanın bir biçimi ya da dalı olarak değerlendirmek oldukça yerinde bir tespit. Çünkü, “şimdi”yle ilgili pratik deneyimimiz büyük oranda geçmişe dair bilgimize dayanmakta ve bu bilginin dayandığı bağlam içinde oluşuyor. Bu bağlam, algı içinde beliren ve öz varlığımızı belirleyen zaman, mekân ve nesne olgularının birlikteliğinden doğuyor. Fotoğraf, video, illüstrasyon, sahne ve müzik performansları ve ses tasarımları gibi farklı disiplinlerde üretimlerini sürdüren Sami Baruh’un ilk kişisel sergisi KAYIŞ KOPTU! (1), sanatçının kendi geçmişi, kişisel hafızası ve deneyimlerini şimdiye aktaran sinematografik bir parantez açıyor.


Belgeleme sanatsal uygulamalarda hem belge yaratmanın maddi süreçlerini hem de belge nitelikli görsel tarihi ve bunlar arasındaki bağlantıları kurmasıyla “bilgi”nin değişen epistemolojileri için önemli hale gelmiş durumda. Fotoğrafı ve videoyu belgesel çerçevede kullanan Baruh, gerçek hayattan, gündelik aksiyonlardan, yaşanılan ortamlardan ve arşiv görüntülerinden oluşturduğu somut yada soyut kolajlar ortaya çıkarırken aynı zamanda metaforik ve deneysel nitelikte kullanıyor. Sami Baruh’un sesler ve görüntüler yoluyla aktardığı hikaye, zaman ve mekân kullanımı, sahnelerdeki makineler, nesneler ve insanları, kimi detaylarda bu imgeleri başka görsel temsillerle ilişkilendirerek yeni birleşimler meydana getirmesiyle hem gerçek hem de kurgusal bir zihninsel anlatıya dönüşüyor. Sanatçının dedesi Samuel Baruh'un kurduğu ve yarım asırdan uzun zamandır babasının işlettiği, sanatçının çocukluk ve ilk gençlik döneminin geçtiği Unkapanı’nda küçük bir imalat atölyesi bu hikâyenin hem içeriğini hem de sahnesini oluşturuyor. Kuşaktan kuşağa aktarılan aile mesleği olan teneke kutu imalatçılığını, neredeyse endüstriyel miras olan makinaları, atölyenin hiç değişmeyen çalışma biçimini, burada bir ömür geçiren işçileri, mekandaki istifleri, yığınları, çatlakları ve gölgeleri sabit görüntüden hareketli görüntüye adeta tek bir kadraja sığdırıyor. Sami Baruh, bu görsel-işitsel hikâyeyi içeriğe sabitlemeden, hafızanın görsel temsilinden çok araştırılmasının ve üretilmesinin yolunu açacak olan bağlantıların, izleyicinin kendi hafızası ve kolektif hafızayla eşleşeceği daha özgürleştirici bir deneyim yaratmanın olanaklarını araştırıyor.





Bu teneke kutu imalathanesinde çalışan insanlar, makinalar, arka fonda hep açık radyoya karışan pres, kaynak, giyotin, mırıldanma ve konuşma sesleri adeta dev bir transmisyon sistemini işleten kayışların çalıştırdığı montaj bandından çıkan bir üretimi çağrıştırıyor. Emek/üretim süreçlerinin büyük dönüşümü olan fordizm, emek süreçlerinin ayrıntılı parçalara ayrılığı post-fordizm ve günümüzde çöküşe geçen küresel sermaye ağındaki her düğüm aynı montaj hattının bir parçası gibi işler. Baruh, seri üretim ve zaman, emek ve kimlik, makineler ve insanlar arasındaki ilişkiyi bize hem somut hem de soyut biçimde aktararak bir göstergeye dönüştürüyor. Çünkü, artık bellek de tarih ve kimlik gibi bir “karakter aşınması” (2) içinde, bellek artık “gösterge ve temsillerin ürettiği” semboller sayesinde işlev kazanıyor.

Sesin mekân ve bellekle kurduğu ilişkiyi sembolik olarak gürültüde arayan sanatçı, yıllardır imalat atölyesini dolduran sesleri, gürleme, uğuldama, tıslama, vınlama, çınlama, cayırdama, gıcırdama, mırıldanma ritimlerini üretimlerine taşıyor. Makine çağının estetiğini yücelten fütüristlerden Luigi Russolo 1913 yılında L’arte dei Rumori (Gürültü Sanatı) başlıklı manifestosunda “Müzikteki evrim, insan emeğine eşlik eden makineleşmenin yaygınlaşmasına koşut… Bedeli ne olursa olsun, saf seslerin kısıtlı döngüsünden kurtulmalıyız ve gürültü-seslerin sonsuz çeşitliliğini fethetmeliyiz.” (3) diye yazmıştır. Fütürizmden Dada'ya, Fluxus'tan Happening'e kadar 20. yüzyılın estetik avangardları, bu fikirleri çok sayıda aksiyonda ses, tını ve gürültüyle sanatta kullanmış makine müziği, elektronik synthesizer'ların öncüsü olmuş, endüstriyel sesler (Sonic Youth, Gürültü Sanatı, Throbbing Gristle...) hem müzik hem de görsel sanatlarda mevcut stratejileri kullanarak hibrit üretimleri ortaya çıkarmıştır. Sami Baruh, kendisinin de zaman zaman çalıştığı bu imalat atölyesinde dinlediği endüstriyel gürültüyü müzik üretiminin ilhamı olarak görmekte, izleyiciyi de endüstrinin ve üretimin en temel nesneleri olan makinelere bakmaya, onları dinlemeye çağırıyor. Sanatçının 19 Mart’ta gerçekleştirdiği ve serginin kapanışı 9 Nisan, 17:00’da tekrarlayacağı canlı performansı, sesin taşıdığı sembollerin içeriğinden çok sesin hafızayla ilişkisi içinde ne yaptığı üzerine...





Sami Baruh’un sergide yer alan video çalışması gerçekliğin salt kopyası, belgesi ya da yeniden üretimi değildir. Video, zamanı alıkoyma ve saklı tutma olanağını arttırarak eyleme gücümüzü ve kapasitemizi geliştirmekte dolayısıyla “zamansal kristalleşme” yaratmaktadır. Sanatçı kristalleşen bir zaman-mekânda kaydettiği, derlediği ve arşivlediği imge ve sesleri, izleyicinin bunlar üzerine düşünebilme olanaklarını çeşitlendirmek amacıyla tasarlamakta ve mübadele ediyor. Maurizio Lazzarato, zamanı kristalleştirme makinelerinden biri olarak videonun “algı” ve “bellek” arasındaki ilişkiyi nasıl yeniden ürettiğine işaret eder. Akışlara, zamana, çokluğa ayrılmaz bir şekilde bağlı olan tamamen başka bir estetik ve toplumsal pratiği ima eden video, yalnız özneden özneye değil, mekândan mekâna, durumdan duruma iletişim kurulabilmesine olanak tanıdığı ve artık bir nesne değil, bir durum işliyor. Çünkü, “video kamera, zaman- imaja dalmış bir ‘beden’dir; saf algının sürekli varyasyon halindeki akışlarını kaparak ve kristalleştirerek kendi aralığını yaratan ve maruz kalınan eylemlere bağlı olarak az ya da çok geciktirilmiş bir ‘eylemi’ inşa eden bedendir.” (4) Baruh’un imalathanede çektiği video, zamanın farklı sentezlerini (geçmiş, şimdi, gelecek) taklit ediyor, algıyı, belleği ve zihni taklit ederek zihinsel sentezleri (bellek) simüle ediyor. Sanatçının bu yaklaşımı sampling kavramını, yeniden kolajlar yaparak yeni anlatılar oluşturma yöntemini merkezine alıyor.





Sami Baruh’un ses, müzik, video, fotoğraf mecralarını birbirleriyle çarpıştırması yalnızca pek çok disiplini kesmesine (cross-disciplinary) değil aynı zamanda algının çeşitli enstrümanlarını esnek sınırlar ile karakterize edebilmesine de işaret ediyor. Performans-yönelimli pratiği, yer değiştiren kurguları (sample) içeriyor. Yaşamda, bilgide ve bilinçte olduğu gibi her şey alıntılardan (sample) oluşuyor. Sesler, görüntüler, mekânlar, hafızalar ve deneyimler parçalara ayrılıyor, yeniden düzenleniyor ve kendi tekil hattını inşa ediyor. Bir anlam, yapı-söküme uğratılıp yeniden kurulduğunda biricik yeni bir bağlama kavuşur. Sami Baruh’un tekillik ve anlam üreten görsel-işitsel alıntıları da burada yeniden dolaşıma girerek başkalarına açılıyor.


KAYIS KOPTU! Sami Baruh’un canlı performansıyla 9 Nisan, 17:00’da sona erecek. Sergi Çarşamba, Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri saat 14:00 - 19:00 arasında NOKS Art Space’te izlenebilir.





(1) “1950’lerde üretilen pres makineleri, tasarruf etme amacı ile eski usül transmisyon sistemi çalışmaktaydı ve bu makineler, şehir içindeki elektrik azlığı nedeniyle tek bir motora bağlanmak zorundaydılar. Tek motor birçok makineyi aynı anda çalıştırdığından dolayı ana kayışın kopması bütün makinelerin ve üretimin durmasına sebep olmakta ve ustanın, kopan kayışı bir terzi titizliği ile yeniden onarmasını gerektirmekteydi...” Sami Baruh

(2) Richard Sennett, The Corrosion of Character: Personel Consequences of Work in the New Capitalism (New York, W.W. Norton, 1998). Türkçesi: Karakter Aşınması, çev. Barış Yıldırım (İstanbul: Ayrıntı, 2013)

(3) Russolo'nun manifestosunun iki farklı İngilizce çevirisi: çev. Barclay Brown, Luigi Russolo, a.g.e., s. 23-30 ve çev. Robert Filliou (ubuclassics, 2004) http://www.artype.de/Sammlung/pdf/russolo_noise.pdf

(4) Maurizio Lazzarato, Video Fesefe: Zamanı Kristalleştirme Makineleri, çev. Şule Çiltaş Solmaz. Otonom Yayıncılık, İstanbul, 2016, ss.54-55


bottom of page