top of page

İlhamını sokaktan alan işler


Topağacı'nın gölgeli sokaklarında karşısına çıkan ahşap bir parçayı atölyesine götüren, sahaflardan eski siyah beyaz fotoğraflar toplayıp onları bu buluntu malzemelerin üstüne çizen Pınar Birim, ilk sergisini Nişantaşı'nda yer alan ve her ay genç sanatçıları ağırlayan Kamu'da açtı. Pınar Birim’le 14 Ocak 2018'e kadar sürecek olan Self adlı sergisi, tekniği ve sokaklar hakkında konuştuk

Pınar Birim, Self, Siyah kanvas üzerine

Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Londra’da aldığınız eğitiminizden bahsedelim mi önce?

Mimar Sinan’da grafik tasarım bölümünü kazandım ve üniversite hayatım devam ederken çalışmaya başladım. İkinci sınıfın yazında Amsterdam’da staj yapma fırsatım oldu. Orada, çok sevdiğim sanatçılardan biri Parra (Pieter Janssen) ile tanışma ve aynı ajansta çalışma fırsatım oldu. Tasarımla beraber illüstrasyonun gücünü keşfettim ve işlerime bunu yansıttım. Üniversiteden mezun olduğum gibi de Londra’ya taşındım. Orada Central Saint Martins’da illüstrasyon dersleri aldım ve daha sonra Ravensbourne College’da interaktif dijital medya master’ı yaptım. Okul arkadaşlarımla ortak sanat projeleri yaptık ve bazı karma sergilere katıldım. Altı sene Londra’da yaşadıktan sonra 2005’de İstanbul’a geri döndüm.

Pınar Birim, Self, Ahşap üzerine

Reklam ajansı kökenlisiniz. Reklam ajansının kendi içinde hızlı olma, hep yaratıcı olma, kolektif çalışmaya yatkın olma gibi özellikleri var. Bu “olma halleri” üretim sürecinize yansıyor mu?

Ajans kökenliyim diyemem, aslında tüm iş hayatım boyunca sadece bir sene ajansta çalıştım. O sırada da biraz evden çıkma hali yaşamam gerektiği için, düzenli bir işim olsun diye açıkçası. Ajanstaki dinamikler kendi serbest çalışma hayatımdakinden çok farklı. İyi iş yapma derdinden çok kimin ne yaptığı önemli, halbuki çok iyi bir ekiple inanılmaz işlerin çıkma potansiyeli olan bir ortam bence. Ajansta çalışırken de sanat heyecanımı bazı projelere yansıttım. Soma’daki olaylara dikkat çekme amaçlı, çalışma koşullarının eksikliğini yansıtan bir sergi düzenledik. Bir belgesel çektik oradaki mağdur olmuş aileler ve kurtulan madencilerle. Amnesty İnsan Hakları Derneği ve Ahmet Şık’ın fotoğraflarının sergilendiği etkileyici bir sergi hazırladık. Basında da oldukça yer aldı, işçi haklarının anayasada değişikliğine imza toplama amaçlıydı amacına da ulaştı.

Sahaflardan eski fotoğraflar topladığınızı ve onları resmettiğinizi biliyorum. Bunun dışında çalışma metodunuz, üretim süreciniz hakkında konuşalım mı?

Çalışma metodum biraz içgüdüsel. Eski fotoğraflarda gördüğüm ilginç kompozisyonları resmediyorum evet, ama belirli bir üsluba indirgeyemiyorum çalışmalarımı. Bazen tipografi kullanıyorum, okuduğum felsefe kitaplarından alıntılar yapıyorum. Bazen içimdeki sevgiyi, bazen öfkeyi resmediyorum. Her şeyin zamanı olduğuna inanıyorum ve içimden gelmedikçe resim yapmıyorum. Her gün mutlaka ufak sketch’ler yapıyorum, günlük objeleri çiziyorum. Bir ketçap ambalajı veya dümdüz bir su şişesi bile beni heyecanlandırıyor sketch yaparken. Bir sürü farklı boya, farklı teknik deniyorum. Yaldızlı kalemlerden tutun da çocukların pastellerine kadar her şeyi karıştırabiliyorum.

Pınar Birim, Self, Karton üzerine

Grafiti, duvar resimleri ve sokağın dili işlerinize yansıyor mu? Ya da örtüşen noktalar var mı?

Sokağın dili olsa da konuşsa. Sokakta yapılan yürüyüşlerin, duvarlara yazılan, çizilen her şeyin gücüne ve insanın bilinçaltında bir etkileşime yol açtığına inanıyorum. Sokakta yapacağım bir proje olacak pek yakında ama bunu açıklamak istemiyorum şu an. Londra’da yaşarken takip ettiğim sokak sanatçıları ve hayran olduğum güzellikteki işleri biraz İstanbul’da eksikliğini hissettiğim bir tarz ne yazık ki. Ama çok yetenekli gençler var bence burada da. Sadece harekete geçmeleri lazım. Biraz düşünce özgürlüğüne yol açmak lazım bunun için de. Politikaya girmek istemiyorum ama sanat, düşünceyi ifade etmenin en özel ve etkili yollarından biriyken bunu sanatçıların da göz ardı etmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Pınar Birim, Self, Ahşap üzerine

Sokaktan topladığınız buluntu malzemeleri kullanıyorsunuz. Bu malzeme seçiminin hikayesini anlatır mısınız?

Sokak benim için hazine. Her gün yürürken kim ne çöp atmış, nasıl değerlendiririm diye baktığım için karton toplayan abiler ablalar bana biraz gıcık oluyor. Sökülmüş parkeler, atılmış IKEA kartonları, eski ahşap masalar, eski dolap kapakları, alçıpan parçaları... Hepsi benim için tuvalden daha kıymetli. Öyle bir desen ve altyapısı oluyor ki resimlerin, ben bile şaşırıyorum. O an, o dakika o sokakta olmam mucizeymiş gibi geliyor.

Pınar Birim, Self, Kanvas üzerine

İşlerinizi belirli bir tema altında mı değerlendiriyorsunuz? Ve sizce çalışmalarınız birbirleriyle iletişime geçiyor mu?

İşlerimin hepsi benim elimden çıktığı için tabii ki benden bir şeyler yansıtıyor. Ama asıl önemli olan 12 sene önce yaptığım resimleri bile nasıl bir psikolojiyle yapmış olduğumu hatırlamam. Hepsinin gizli hikayeleri var, bazıları anlatılır bazıları anlatılamaz. Birbiriyle iletişimi olduğundan emin değilim ama birbirlerinin farklı versiyonlarıymış gibi sanki farklı tekniklerle yapıldığı için. Belirli bir tema yok, bir çok konu var. Hayatta olduğu gibi aslında; sıkıntı, kalp kırıklıkları, kadınsal konular, feminist yaklaşımlar, güç, zayıflıklar, maddiyat, sosyal çevre, ilişkiler, çocuklarım, hayallerim, tecrübelerim, ailem ve bana ait her şey.

Pınar Birim, Self, Siyah kanvas üzerine

Serginizden bahsedelim mi?

İlk kişisel sergim tam da benim için uygun bir yerde sokağımın köşesindeki Kamu isimli mekânda olması benim kamuya açılmamda inanılmaz etkili oldu. O köşedeki çöplükten bulduğum atılmış parke parçalarını boyamamla oluşan bazı eserler mekânla sanki tam anlamıyla bütünleşti. Galeri havasında olmaması ayrıca hoşuma gidiyor, çünkü aynı benim gibi samimi bir ortam. Serginin olacağı gün mekânın tuvaletini, tavanlarını bile serginin içindeki görsellerle uyumlu bir şekilde boyadım. Sergi adı gibi kişisel bir anlam taşıyor. İşlerin çoğunda mesajlar var. Sadie Plant’in Zeros and Ones kitabından kadınların matematiksel figür olarak rolüyle ilgili bazı alıntılar tipografik olarak resimlere yansıdı. Bana en çok ilham veren kişilerse sevgili kızlarım Tuna ve Ekin oldu. Hem serginin oluşumunda hem de resim seçiminde inanılmaz destek oldular. Tek becerebilmek istediğim onlar gibi serbest çizebilmek. Daha doğrusu düşünebilmek...

bottom of page