top of page

İnsanın geçiciliği üzerine


Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi dekanı Prof. Gülveli Kaya, Summart Sanat Merkezi’nde 22 Aralık’a dek görülebilecek olan sergisi Sevmek Zamanı’nın gelirinin bir bölümünü genç sanatçıları desteklemek üzere İyilik İçin Sanat Derneği’ne aktarıyor. Kaya, projenin çıkış noktasını ve çalışmalarının detaylarını Mert Koçak’a anlattı

Gülveli Kaya

Üretimlerinizde nelerden besleniyorsunuz? İlham kaynaklarınız neler?

İlham aslında bir esinlenme olarak da yorumlanabilir. Ben ilhamı şöyle değerlendiriyorum; Sanatçnın eser üretme güdüsüdür ilham. Yani bir sanatçı “Ben bir başyapıt yapacağım, bu konu çok güzel. Beni çok etkiledi.” diyemez. Sadece onda olan doğal kabiliyetin harekete geçmesi için bir şeye ihtiyacı vardır. O doğal kabiliyet onu harekete, üretmeye geçirir; kişinin kabiliyeti plastik sanatlarsa heykel yapmaya, müzikse beste yapmaya, şiirse şiir yazmaya iter. İlham dediğimiz şey bu. Ressamın içinde var olduğu için onu resim yapmaya itecek mazeretlere ihtiyacı var ve bu da ona en yakın gelen, onun eğitimi, bulunduğu sosyal çevre, gezdiği şehir, bütünüyle onu o yapacak sosyolojik şeylerin hepsi bir araya geldiği zaman onun beğenisini oluşturuyor ve bu beğeni sanat eserine dönüşüyor. Aslında ürettiği eserler sanatçının kendi beğenisidir. Dolayısıyla şundan etkilendim diyemem. Hayran olduğum birçok sanatçı var fakat hiçbirinin benim resimlerimle yakından uzaktan alakası yok. Tam tersine yapamadığım şeylere hayranlık duyuyorum..

Prof. Gülveli Kaya, Sevmek Zamanı sergi görseli, Summart Sanat Merkezi

Ağrılıkla figüratif çalışmanızın özel bir sebebi var mı?

Bu benim anlatım dilim. Soyut anlatım dili, biraz önce bahsettiğim benim doğal kabiliyetime ve dürtülerime müsait değil. Ben figüratif çalışmayı seviyorum. Hatta foto gerçekçi, fotoğraf gerçekliğinin estetiğini kullanıyorum resmin bir katmanında. Diğer katmanında ise tam tersi daha soyut daha lirik motifler kullanıyorum. Portre kullanmamın sebebi nasıl ki tarihin öznesi insansa sanatın öznesinin de insan olduğunu düşünüyorum. İnsan için üretiyoruz sonuçta. İnsanı insanla yüzleştirmek sanatın derdi. Romanlarda mesela kendimizi görürüz. Filmlerde de... Herkes kendi karakterini görür. Kimisinin kötü karakter dikkatini çeker kimisinin çok iyi karakter. Kimisi ezilenin tarafında olur kimisi güçlünün. İşte bu yüzden eserlerimde de insanı insanla yüzleştirmek referans noktam. Bu yüzden insanda da direkt yüzü kullanıyorum.

Prof. Gülveli Kaya, Sevmek Zamanı sergi görseli, Summart Sanat Merkezi

Sergiye adını veren Sevmek Zamanı, Türkiye sineması için çok kült ve simgesel bir yapıt. Bu film sizi etkilemiş olmalı.

Aslında filmi biliyordum.. Hatta filmin oyuncu karakteri de bir ressam. Süleyman Salim Tekcan.. Süleyman Hoca benim de çok sevdiğim bir hocam. İşte sanatta bazen ortak duygular aynı dönemlerde aynı zamanlarda veyahut aralıklı zamanlarda tezahür eder, birbirlerini bulurlar. Değişik şeyler ne de olsa. Spontane bir şekilde bu resim bana söyletti; bu isim olmalı bu serginin adı diye. Sonrasında “aa böyle bir film var” diyorlar. Hani buna rağmen koydum ben ismini. Hoş filmin içerisinde benzer anekdotlar da var. Filmde de bir yüz, fotoğraf aslında başrol oyuncusu. Sevmek Zamanı sergisinin manifestosunda da belirttiğim gibi; aslında bugün insanlığın en ihtiyacı olduğu şey olarak düşünüyorum sevmeyi. Kısa bir süre önce Fazıl Say’ın bir kitabı çıktı; Aklımla bir konuşmam oldu diye. O kitabın yayına çıkmadan önce paylaşımları oldu mesela her şeyin iyilikle çözülebileceğine dair. Demek ki öyle bir algıya ihtiyaç var toplumda. Özetle bir insan severse, sevgiyle yaklaşırsa çözülmeyecek şey yoktur. Sevginin her şeyi çözebileceğini düşünüyorum. Bunu romantik bir söylem olarak söylemiyorum sadece. Bir ihtiyaç olarak söylüyorum. Bu kadar çatışmanın kutuplaşmanın tüm dünyada olduğu bir ortamda insanlar sevgiden uzaklaşıyor. Bu yüzden onun zamanı olduğunu söylemek istedim. İnsanın kendisiyle olan ilişkisinde eğer kendisiyle barışık olursa etrafıyla da barışık olur. Bu yüzden bir çok şeyi tamamladığını, resimlerimin genel atmosferinde de bana bu resimleri yaptıran duygunun bu olduğunu düşündüm aslında, o duyguyla yaptım. Her şeyden önce resim yapmayı seviyorum, resimlerimde vurguladığım şey o. Beni harekete geçiren şey sevgi. Bu yüzden böyle bir isim koymak istedim.

Prof. Gülveli Kaya, Sevmek Zamanı sergi görseli, Summart Sanat Merkezi

Sergiden elde edilecek gelirin bir bölümü genç sanatçıları desteklemek üzere İyilik İçin Sanat Derneği’ne aktarılacak. Peki şimdiki genç sanatçıların teşvik konusunda sizlerin dönemine nazaran daha şanslı olduğunu düşünüyor musunuz?

Burada böyle bir şey yapabilmem aslında sadece bir niyet. Destekliyorum demekle olmaz. Ben burada sadece kapıları açıyorum. Destekliyorum diyecek olanlar buradan eser sahibi olacak kişiler. Bana en büyük cesareti veren Summart oldu. Summart özellikle genç sanatçıların desteklenmesi, sanatın desteklenmesinde ticari bir yaklaşımı olmayan ve benim sanatsal ve akademik gelişmemde de bana çok büyük katkısı olan bir kurum. Bu kurumu çok fazla medyada göremezsiniz. Ancak bilenler bilir. Kendilerinin göstermiş olduğu bu gayri ticari yaklaşımları beni cesaretlendirdi ki bende sergimin bir kısmını genç sanatçılara bağışlayabilme cesaretini gösterebildim. Aksi takdirde hayat benim için de devam ediyor. Ve o kadar zengin bir sanatçı da değilim. Üretmek zaten o kadar kolay değil. Zaman çok kıymetli ve ben de bu işleri üretmek için zamanımı harcıyorum. O yüzden ilk teşekkürü oraya etmek istiyorum. İkinci teşekkürü ise İyilik İçin Sanat Derneği’ne. Ben böyle bir şey düşünürken onlar karşıma çıktı ve birlikte hareket etmeye karar verdik. Bu tür hareketler zaman zaman birçok sanatçı tarafından yapılmıştır. İlk defa yapılan bir şey değil.

Genç sanatçılarla ilgili olarak şanslı olduklarını düşünüyorum çünkü daha fazla takip eden göz var artık. Bugün Türkiye, sanat ekonomisi sıralamasında dünyada yedinci sırada. Bu benim söylemim değil, internette bunu yayınlayan ranking firmaları var. Ben onların sonuçlarından yola çıkarak söylüyorum. Onun içinde genç sanatçılara yaşama alanı çıkıyor tabii ama çok dikkatli olmaları gerekiyor yine de. Bizdeki bu sanat ekonomisinin kısa bir tarihi var. Öncesinde koleksiyonerlik, resim satmak, bir sanatçıyı takip etmek çok zordu. Hatta sanatçılar ağırlıklı olarak akademisyendi. Akademiden mezun olduktan sonra sanat hayatını sürdüren çok az insan var. Onlar da akademideki işleri sebebiyle sanatın bu denli içindeler. Öyle ki yaptıkları resimlere imza bile atmayacak kadar tevazudalar. Çünkü resmin sirküle olduğu bir alan yok. Fakat şimdi çok genişledi bu alan. Çok fazla sanat takipçisi var ama orada da gelişen bazı mekanizmalar araya girdi. Yani sanatçıyla alıcı arasında duran kişilerin profesyonelliği, gerçekten onların bu işin ehli olması hatta bindikleri dalı yeşertmeye çalışmaları çok önemli.

Prof. Gülveli Kaya, Sevmek Zamanı sergi görseli, Summart Sanat Merkezi

Eserlerinizde insanın eşya ile olan ilişkisini sorguluyorsunuz. Peki sizce bu ilişki nasıl bir boyutta? Eşyalar olmadan insan ne durumda olur, duyguları nasıl şekillenirdi?

Eşya felsefik anlamda Uzakdoğu’da farklı, Batı’da farklı bizde de farklı konumlandırılmıştır. Aslında bunlar arasında beni etkileyen en önemli şeylerden biri de Uzakdoğu felsefesi olmuştur. Biz mesela bir eşya aldığımız zaman onu ölene kadar fabrika ayarlarında korumaya çalışıyoruz. Çizilmesin, bozulmasın diye hatta siz hatırlar mısınız bilmiyorum, evlerde salonların kapısı kilitliydi. Sadece bayramlarda ve misafir geldiğinde açılırdı kirlenmesin diye. Gelen misafire dikkatli gözlerle bakılır, çayı damlatmasın kurabiyeyi dökmesin diye. Şimdilerde öyle olmasa bile hala çocuklarımızın, eşyaları kırmasından, çizmesinden yakınarak kırılır yapma çocuğum, masayı çizmişsin gibi söylemler oluyor. Gerçi iki saniye sonra parke çizik olduğu için değil de modası geçmiş olduğu için değiştirilir. Ama o stresle yaşarız. Bu bir kültür meselesi. Fakat insanın en büyük özelliği bir gün öleceğini bilmesi ve aslında içten içe de kalıcı olmak ve kendini hep muhafaza etmek ve hep en güzel halini koruyabilmek istemesi. Bugün bu estetik furyasının bu kadar üst seviyelere çıkması, ciddi bir gelir ve bir bilim alanı olması da bize şunu gösteriyor; demek ki insanlar hep genç, hep güzel kalmak istiyor. Zamana karşı bir direnç gösterme söz konusu. Ama biliyor geçici olduğunu, çaresiz olduğunu. Bunun için de dramatik bir yalnızlığı, çaresizliği var ve bir mücadelesi var tabiatla sürekli. Eşya öyle değil. Eşya kalıcı, sabit, stabil. İşte resimlerimde şeffaf, transparan yüzler kullanmam insanın geçiciliğine referans vermek için. Arka planda kullandığım o duvar kağıdı motifleri işte eşyanın kalıcılığı, onun sertliği hiçbir şekilde transparanlığı olmaması, ritmik olmasına referans. Onun o sağlamlığının karşısında uçucu bir yüz. Hatta ideal yüzler, güzel yüzler değil. Benim resimlerimde makyaj yok. Sadece göz var. Tüm insanların gözü güzeldir çünkü. İnsanla temas eden gözler var. Bu yüzden izleyiciyi etkiliyor. Zaten sergimde iki farklı motif var kullandığım. Bir duvar kağıdı imajları kullandığım yüzeyler var. Bir de tam tersine akıcı yüzeyler var. İkisi de zamanı referans ediyor aslında. O zamanın akıcılığını ve nesnenin katılığını. Birisinde o katı ritmik düzenler o motiflerin saniye gibi zaman gibi birbiri arkasına akışını. Diğerinde de o yüzeyde sağdan sola veya soldan sağa doğru sabit durmayışı akıcılığıyla o zamana referans vermek istedim.

Prof. Gülveli Kaya, Sevmek Zamanı sergi görseli, Summart Sanat Merkezi

Hem bir sanatçı hem de bir eğitmen olarak genç sanatçılara tavsiyeleriniz nelerdir?

Şimdi bir kısmını söyledim zaten. Çok dikkatli olmaları gerekiyor. Ancak yaşamda kalabilmek için bazı şeyler çok cazip geliyor. Çok idealistler, yeni mezunlar. İlgi görmek, birkaç gazetede, internette kendilerini görmek, seslerini duymak çok hoşlarına gidiyor. Bu herkesin egosunu okşar. Ona karşı koyabilmek çok zor. Dikkatli olmaları gerekiyor. Birincisi bu. Bir diğer konu ise, genç sanatçıların özellikle kendi değerlerine çok sahip çıkmalarını istiyorum yani öykünmeden kendilerine birilerine benzetmeye ya da bir başkasının ondan daha iyi yaptığı bir işi yapmaya çalışmadan hareket etmelerini ve mutlaka kendi değerlerinden beslenmelerini tavsiye ediyorum. Bugün, Kuzey Avrupa Rönesans’ı ile Güney Avrupa Rönesans’ı bile farklı. Üstelik çok ortak kültürler. Her şeyden önce bir din birlikteliği var aralarında. Farklılıklar olabilir ama bizim batıyla olan yakınlığımızdan birbirlerine daha yakınlar. Eğer orada bile coğrafi faktörler, kültürel faktörler o derece sanatı etkiliyorsa benim bugün bir Amerikalının bir New Yorklunun sanatından daha New Yorklu bir sanat yapmam çok doğru değil. Bundan bahsediyorum. Evrensellik çok önemli bir şey. Evrensellik bir dildir. Dil de bir kültür taşıyıcısıdır. Bu yüzden kendi kültürümüzü evrensel dille taşımamız gerekiyor. Yani ben bu coğrafyadan bir Dada veya bir Marcel Duchamp çıkabileceğini düşünmüyorum ama bu coğrafyadan bir Bedri Baykam, bir Bedri Rahmi Eyüboğlu çıkar. Bu coğrafyadan bir Sait Faik, bir Nazım Hikmet çıkar ama bir Albert Camus beklemek yanlış. Bizim kültürümüz, kendi değerlerimiz çok zengin. Bunu aynı zamanda bir eğitimci olarak da söylüyorum. Bu yüzden oraya sırtını dönmemeli, öykünmemeli.

Bir sanatçının kendi kültüründen kendi coğrafyasından beslenmesi kadar doğal ne olabilir? Ama moda olanı, güncel olanı, hazır olanı takip etmek en kolayı. Bugün ben çıkıp Andy Warhol gibi resim yapamam. Onun kültürünün bir parçası ona bu sanatı yaptırıyor. İngiltere popu bile Amerikan popundan çok farklı. Genç sanatçılara bu konuda daha duyarlı olmalarını, kendilerini çok daha iyi tanımaları gerektiğini söylüyorum. En iyi kolejlerde okuyan gençlere sorduğunuzda bile dünya klasiklerini sayıyor ama Türk klasiklerinden hiç haberi yok. Halide Edip’i bilmiyor mesela. Sanatını insan ancak kendisinde bulabilir. Bir başkasının duygularıyla siz kendi sanatınızı yapamazsınız.

bottom of page