top of page

İncelmek, tenimiz gibi, zamanla

Yasemin Nur’un Frameless isimli kişisel sergisi 19 Nisan-18 Mayıs 2024 tarihleri arasında Münih’teki Galerie Françoise Heitsch’te izleyiciyle buluştu. Sanatçıyla incelikli düşünce ve üretim pratiğini, kâğıt, ten ve beden arasında kurduğu ilişkiyi konuştuk


Yazı: Necmi Sönmez


Yasemin Nur, A5 üzerinde kaynamış ve kurumaya bırakılmış Ortanca dalı ve çevre çizimi


Zaman yolculuğunda seslerin, kulağımıza dolan ve boşalan müziğin, mırıltıların ayrıcalıklı bir yeri vardır. Bunlar zamanla, tıpkı eski bir çekmecenin en altından çıkan mektuplar, kartlar gibi, bir şekilde gideceği adresi bulurlar, buluyorlar da. Eski İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin basamaklarındaki gıcırtılar ses belleğimdeydi. 1983’lerde kulağıma dolan bu tahta sesinin 2024’teki bir konuşmada tekrar gün yüzüne çıkmasını açıklayacak sözcüklere kolayca erişemiyorum.


Yasemin Nur’u uzun zamandan beri takip ediyordum. Son olarak Münih’teki Galerie Françoise Heitsch’te kişisel bir sergi açtığını öğrenince kendisiyle yazılı bir konuşma gerçekleştirdik. Aşağı yukarı aynı zamanlarda yüzyıllık bir saray parçasının gıcırtılarına kulak vermiş olmamız bir yana, düşündüklerimizde de, yazdıklarımızda da ortaklıklar varmış. Bu, yoklukla varlık arasındaki tüneldeki benzersiz karşılaşmalardan biri olarak beni etkiledi. Şimdi, Yasemin ile tanışıp kahve içeceğimiz zamanı beklerken, bu eski tahtaların çıkardığı gıcırtıları bir tür mesaj gibi kavramaya başladım. Hani içine bir şeyler yazılıp denize atılan şişelerdeki gibi. 


Frameless sergisinden yerleştirme görüntüsü, duvarda bileşenler, çizimler, baskılar, kumaş üzerine baskı ve üstüne çizimler, plakalar, notlar


Uzun zamandan beri kişisel sergi açmadınız. Son olarak Münih’teki Galerie Françoise Heitsch serginizin hazırlık sürecinden başlayalım mı konuşmaya? Françoise, İstanbul’da, Türkiye’de görmediğimiz bambaşka bir galerici modeline karşılık geliyor. Kendisiyle nasıl tanıştınız? Bunun ortak çalışmalara evrilmesi nasıl oldu? Bu gibi önemli konular bizde hiç konuşulmuyor, o yüzden detaylı yanıtlamanız rica ediyorum. 


Duvardan detay kumaş üstüne metal baskı ve çizim ve kağıt

Françoise ile 2009 senesinde tanıştım. O zaman Münih Akademisi’nde, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi adına öğrencilerle bir çalışma için bulunuyordum. 2001 yılından itibaren bu kurumdayım. Şu anda Gravür Uygulama Atölyesi yürütücülerindenim. Yaklaşık altı sene sanat ve etkinliklerden sorumlusu dekan yardımcısı oldum. Bir süredir de rektör sergi danışmanı olarak sergilerden sorumluyum. 2010 senesinde Münih Kent Sergi Salonu’nda, İstanbul’dan Beral Madra ve Deniz Erbaş, Münih’ten Dr. Cornelia Oßwald-Hoffmann ve Françoise Heitsch’in eş-küratörlüklerinde gerçekleşen City Scale sergisine katıldım. Daha sonra bu sergi İstanbul’da da gerçekleştirildi.


Françoise Heitsch ile ikisi kişisel, ikisi karma olmak üzere toplam dört sergide galerisinde birlikte yer aldım. İlk sergi Gülçin Aksoy, Yasemin Nur Toksoy ve Gözde İlkin’den oluşan Atıl Kunst üyeleri ile gerçekleşti. Diğer ortak sergi New York Pratt Enstitüsü’nde tanıştığım ve çok değer verdiğim sanatçı dostum Dora Economou ile beraber oldu.


Françoise sizin de belirttiğiniz gibi özel bir galerici, sanatçıya katkıda bulunan, takip eden ve destek veren çok özel bir insan. Ve ayrıca çok değerli bir küratör. 2014 senesi gibi Osmanlı kağıt kesme sanatı Kâtî ile ilgili Emel Ogan’dan dersler almaya başladım, hâlâ öğrenciyim ve üretim süreçlerinde öğrendiklerimle uzun zamanlar geçiriyorum; ara teknikler incelikler beni çok etkiliyor. İnce çizimler ve vermem gereken dikkat, ele hakimiyet bana çok şey öğretiyor. Elin kaydığı, elinin kaymaması gereken incelikli süreçler var. Bu süreçte Françoise yaptıklarımla çok ilgilendi. 2016 senesinde Neyin Eksik? adlı kişisel sergimi gerçekleştirdik. O sergide Kâtî sanatı eğitimi boyunca gelişen pratikleri sergiledik.


2013 senesinden itibaren belli aralıklarla tiyatro yönetmeni Emre Koyuncuoğlu ile sahne tasarımı, düzenlemeler ve kostümler üzerine çalıştım. Freiburg Tiyatrosu bünyesinde Silent Migration adlı mübadele üzerine bir sahne çalışması gerçekleştirdik.

Françoise’e oyunun prömiyer tarihini söylediğimde Freiburg’a geldi. Bizimle tüm heyecanımızı paylaştı.


Tam olarak yazmak istediğim de bu; Françoise tanıştığım günden itibaren hep yanımda. Kendisi hayatımda beraber yol aldığım çok değerli biri oldu, oluyor. Özellikle bu son sergimizde benim SAHA stüdyo sanatçısı olduğum dönemden sonra ürettiğim ve göstermediğim çalışmalarım bir araya geldiler. Ben de işlerin hepsini sergiyi kurarken bir arada, yan yana gördüm. Benim için bir toplu kavuşma gibiydi. Onların birbirlerine, benim de onlara ve Françoise’e. Françoise de fotoğraflar dışındaki eserleri görmemişti. Bana güvendi davet etti. Sergiyi beraber kurduk. Onun fikirleri ve tüm önerileri sergiyi oluşturdu.


A4 Aydınger üstüne çizim ve kabartma altında büyük boy aydınger kağıt üstüne çizim ve izler


Çizimlere bakıp seviniyorum. Bazı çizgiler şakacı. Yazıları kabartıp acıtıyorum. Eskitiyorum bazen, üstüne gidiyorum. İlişkilerdeki gibi. Çizim yazıya dayanıyor ve katlanıyor.

 Francoise ve Can duvarda kompozisyon yerleştirmesi yaparken, Frameless sergisinin kurulumunda

Serginin ismi Frameless, isim sürecini nasıl geliştirdiniz? İsim verilen sergi ile isim verilmeden sadece sanatçı ismiyle açılan sergiler arasında dünya kadar farklılıklar vardır. 


Eserlerin hepsi bir bütünün dalları oldukları için birbirleri ile konuşan isimler üzerine düşündüm. Benim için özel, çok değer verdiğim eserleri bilen ve gören bir kişiyle konuşurken “Bak işte çıktı” dedi: Frameless


Seneler boyunca çerçeveyle ilgili çalıştım; içiyle, dışıyla, kendisiyle de. Belki de o çerçevelerin farkına vararak içi içe farklı üretimlerle üretilen çerçevesiz bir sergi yapmak istedim. Serginin bir ismi var ama eserlerin ismi yok. Eş zamanlılık var; tüm zamanlar içinde yan yana üretilen notlar, çizimler ve onlar üstüne çizimler yer alıyor sergide. Hepsi eş zamanlı üretiliyor. Gündüz atölyede bir metali bir kumaşa basıp akşam eve gelip yanda bir kağıda çizim yaparken o kumaşa bakıp ona çizim yapıyorum. Şunu da eklemek istiyorum işlere bakarak yaşıyorum, ve öyle üretiyorum; üretmeye de devam ediyorum.


Çok çerçeveli eş zamanlı minyatürlerden etkilendim. Kitaplarda minyatürler içindeki kanatlar yan sayfaya işaret eder ya hani çerçeveyi aşarak, onlardan etkilendim. Sayfalar üzerine not alırken çiziyorum ve devam ediyorum, bakıyorum dışta bir çerçevesi var ama içindeki çizgiler sonsuz olabilir.


Şöyle notlar içinde çizimler var:

“Dekanlığa o belgeyi ver. Ortancaları sula. Evde su yok.”

Ya da daha canlısı, yakın zamanlardan bir örnek:

“Efkârlı tuvalet- tamir ettirmediğim için sürekli ötüyor.” Bir yazı kapanıyor bir yazı açılıyor; kağıt fırınlamak gibi. Şu an size sorularınıza cevapları yazarken de hem notlar alıyorum. Hem de üstlerine çizmeye devam ediyorum.


Yasemin Nur’un röportaj esnasındaki çizgi konuşmaları


Sanatsal yolculuğunuzda dönüm noktası olarak kabul ettiğiniz üç olay/durum/birliktelikler nelerdir?


Sanatsal hayatımı başlatan, 1987’de Resim ve Heykel Müzesi kurslarında Meryem Arıcan ile tanışmak diyebilirim. Kurs aralarında Beşiktaş’ta olan müzeye koşar oradaki eserlere bakardık. O yerlerin tahtasından çıkan çıtırtı sesleri hâlâ kulağımda. Orada resim, sanat üzerine, “yapmak” üzerine; Meryem Hanım ile hayal etmeye başladım. Meryem Hanım’ın bize verdiği sanat görüşü ve bir eğitimci olarak tavrı beni bugünlere taşıdı.


Yolculuğa müzemizin eski yerinde başladım. Bugünlerde ben de müzenin yeni mekânında bir serginin parçasıyım. 1987’de atölyeden çıkıp koşarak gittiğimiz müzenin bugünkü mekânının içinde, İRHM Temsil ve Hafıza 1882-1948 Sanayi-i Nefise Mektebi’nden Güzel Sanatlar Akademisi’ne sergisinin küratörlerinden biri olmak, böyle bir serginin parçası olmak çok gurur verici. Bunların dışında, Atıl Kunst sanatçı grubu olarak 2006-2013 seneleri arasında Gülçin Aksoy, Gözde İlkin ile çalıştım. Bu grup içinde beraber eserler üreterek çok şey deneyimledim. Kelimelere sığdıramam.


2013 senesinde Emre Koyuncuoğlu ile sahne tasarımı ve düzenlemeler konusunda çalışmaya başladım. Benim için Salt Beyoğlu’nda gerçekleştirdiğimiz Sevim Burak’ın aynı adlı öykü kitabı üzerine kurgulanan Afrika Dansı performasının çok özel bir yeri var. Orada sahne ışığını gördüm. Tüm sahneyi düşünmek sahnede kolektif olarak beraber olmak, tüm detaylar ile işlemek ve işletmek, tüm bunların üstüne seyirciye o hisleri geçirebilmek benim için tanımsız algılama kapılarını açtı.


Frameless sergisinden yerleştirme görüntüsü, Örtü üstüne A4 kağıt üzerine yaptığım çizimlerin dijital baskıları üst kattaki düzenlemenin ışığında


Serginizde geliştirdiğiniz sunum, duvar ile çoğu kez çerçevelemeden sergilediğiniz kâğıtların üst üste gelmesinden oluşan bir çok katmanlılık üzerine kurulu. Kimi kez kullandığınız şeffaf, geçirgen kâğıtların oluşturduğu palimpsest bir atmosfer var. Bu da çalışmalarınızda yaşanmışlıklar, kalıtlarla örülmüş duyarlılık haritalarını ön plana çıkıyor. Çoğu kez sizin bu haritalarla izleyicilere yorum anahtarı, vermek istediğinizi duyumsuyorum.


A4 üzerine alınmış notları çerçeveleyen çizim ve çerçevesi ile

Sergideki sunumlar, yapıp ürettiğim, onlarla yaşadığım yerden seçtiğim şekiller oluyor. Yer belirtmeden burada (burası neresi ise, bir yer, bir mekân, ben), farklı anlık katmanlarda, katılar bir arada birbirinin içinde inceliyor, bir yandan da birbirlerini de inceltiyorlar. 


Ben de sürekli izliyorum. İnanın her gün farklı bir bakışla ve heyecanla izliyorum.

İncelmek, tenimiz gibi, zamanla. Ve bakmak. Çizimlere bakıp seviniyorum. Bazı çizgiler şakacı. Yazıları kabartıp acıtıyorum. Eskitiyorum bazen üstüne gidiyorum. İlişkilerdeki gibi. Çizim yazıya dayanıyor ve katlanıyor.


Kendi kendinle elinle konuşmak, birtakım kurallar (sürekli yenilenecek) oluyor.

Örneğin masada baktığın çiçeğe gözünü ayırmadan ve ayırınca da geri bakarak gözünün çektiği yerden tekrar başka bir noktada çizmeye başlamak gibi. Her duruşta bırakmak ve yeniden başlamak.


Hissettiğiniz o anahtarlar bence alttan hissedilen beden hareketlerinden geliyor. “Resmin seni ikna etmesine izin ver,” dedim geçenlerde. Bu bir beraberlik. Ben de yaparken onu buna bağlıyorum ve yan yana koyuyorum. Yaparken anlamlandırıyorum ya da reddi yorum oluyor. Sürekli bir ilişki var. İnce ince kaplıyor o görünmez bağ. Ten, beden ve kâğıdı.


Karşılaşmalar beraberlik içindeyken göz ve el başka yere atlıyor bu da hissediliyor. Sunumlarda sürecin birçok paydaşını ele veriyorum. Ara çizimler, notlar, plakalar, ara baskılar. Hepsi bir harita içinde imgesel topografinin parçaları. Çizgi, his, dokunuş inceliyor.







All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page